AYŞEGÜL KASAP
@aysegul_kasap
‘Kayyım rektör’ Prof. Dr. Melih Bulu’nun görevden alınmasından sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne en az Bulu kadar istenmeyen yardımcısı Prof. Dr. Naci İnci’nin atanması Boğaziçililerce tepkiyle karşılandı. İnci’nin, Boğaziçi’ndeki ‘güvensizlik oylaması’nda katılımcıların yüzde 95’i tarafından istenmediği ortaya çıkmıştı. Adaylar arasındaki Prof. Dr. Mine Eder ve Prof. Dr. Taner Bilgiç, atamanın perde arkasını ve bundan sonra atılacak adımları Diken’e anlattı.
Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğü görevine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 1 Ocak tarihli kararnamesiyle Bulu’nun getirilmesi sonrası üniversitede aylar süren protestolar düzenlenmiş, Bulu yine bir kararnameyle temmuz ayında görevden alınmıştı.
Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) başlattığı aday belirleme sürecinde, aralarında Bulu’nun yardımcısı olmayı kabul etmiş üç akademisyenden ikisi olan İnci ve Gürkan Kumbaroğlu dahil 19 aday çıkmıştı. Adayları değerlendirmek ve rektör seçimine yön vermek için Boğaziçili akademisyenlerce düzenlenen ‘güvensizlik oylaması’nda, 17 adayın üniversite paydaşlarından güven oyu aldığı, İnce ve Kumbaroğlu’nun istenmediği ortaya çıkmıştı.
Oylamaya rağmen İnci’nin üniversiteye rektör olarak atanmasına tepki gösteren Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, yine üniversite iradesinin hiçe sayıldığını ve ‘bu yanlıştan‘ bir an önce geri dönülmesi gerektiğini ifade etmişti.
Güven duyulan adaylar arasında bulunan Prof. Dr. Eder, ‘İnci ve Bulu arasında iktidar savaşı’ olduğunu belirterek, “Bulu’yu deviren İnci’dir diye tahmin ediyorum” dedi.
Prof. Dr. Bilgiç ise ‘güvensizlik oylaması’nın çok önemli olduğuna, rektör atamaların şeffaf bir şekilde yapılması gerektiğine şöyle dikkat çekti: “Bu süreçte YÖK’ün rolü ne oldu hiç fikrimiz yok. Bulu atandığında söylentilerini duyduğumuz gibi milletvekillerinin, yüksek bürokratların, bakanların devreye girdiği bir süreç mi oldu onu da bilmiyoruz.“
‘Kendi ajandaları var demek ki’
Prof. Dr. Eder ‘güvensizlik oylaması’ndaki niyeti şöyle açıkladı: “Yüzde 90 bizi tercihlerimizi dinlemeyeceklerdi ama yüzde 10 dinlerler diyerek yaptık. 17 aday çıkardık. ‘Bakın aslında burayı yönetebilecek insanlar var, Boğaziçi’nin yönetişim modelini içselleştirmiş adaylar var’ dedik. Çok iyi bir ara çözümdü. Aklı selim ve başarılı bir stratejiydi ama anladık ki bizim irademizi hiç dikkate almıyorlar. Kendi ajandaları var demek ki. Buraları düşman bellemişler diye anlıyorum. Seçim süreci başlıyor, yeniden bir gerilim istenmez ve ortak bir noktada çözüm bulunur diye düşündük ama öyle olmadı. Daha çatışmacı daha gergin bir ortam devam edecekmiş gibi görünüyor. Üzüldüm. Hayal kırıklığına da uğradım.”
‘İşgal altındaymışız gibi hissediyordum’
‘Kayyım zihniyetine karşı mücadeleye devam edeceklerini’ belirten Eder şunları söyledi: “Hocaların yüzde 95’inin ‘Güvenmiyoruz’ dediği bir ortamda bir insan nasıl kalır? Hayretler içindeyiz. Bunu anlamış değiliz. Dersi veren biziz, araştırmayı yapan biziz, kurumu ayakta tutan biziz. Bu hocalar diyor ki İnci’ye ‘Biz sizinle çalışmak istemiyoruz.’ Aklım almıyor. İşgal altındaymışız gibi hissediyorum. Ve inanın anlamakta zorluk çekiyorum çünkü İnci içerden bir isim. Bulu’nun bu kültürü neden anlamadığını biliyorduk. Bu kurumun şeffaf ve kurullar üzerinden yürüyen yönetişimi ve kurumun felsefesi İnci’ye hiç bir şekilde dokunamamış demek ki. Böyle düşünüyorum.”
‘Emir komuta zinciriyle hareket ediyor’
“İnci’nin atama karşısında ‘Boğaziçi ahlakı çerçevesinde bu atamayı kabul edemem’ demesini mi bekliyordunuz” diye sorduğumuzda “Kesinlikle” yanıtı veren Eder, şöyle devam etti: “Zaten Bulu’nun yardımcısı olmasını kabul etmemesi gerekiyordu ama kabul etti. Ama kabul etmiş bile olsa, sonrasında yaptıkları önemli. Cem Say hoca geçenlerde ‘İcraatlarından tanıyoruz kendisini’ dedi. Gerçekten de öyle. İcraatları üniversitenin hiçbir prensibine uymuyor. Yatay yönetim modelini kabul etmeyen biri. Emir komuta zinciriyle hareket ediyor. ‘Benim dediğim olacak’ diyor. ‘Bu insan, nöbetlerde fotoğraf çekiyor, istemediğim şeyler yapıyor ben de o zaman derslerini verdirmem’ diyor, örneğin. Kişisel nefret üzerine bir yönetim modeli nasıl olur zaten? İnsanlar birbirinin hoşuna gitmek zorunda değil. Aynı ideolojik perspektiften de bakmak zorunda değil. Ama hukuk ve usul çerçevesinde yapılır bazı şeyler. Bir hocanın dersi verip vermeyeceğine, birimler ve fakülteler karar verir. Ama bu süreçlere saygısı yok maalesef. Tepeden inme bir zihniyetle hareket ediyor. Çok üzücü gerçekten.”
‘Bulu’nun ayağını kaydıran İnci’nin kendisi’
Eder, İnci ve Bulu arasında ‘iktidar savaşı’nı şöyle anlattı: “İnci bildiğim kadarıyla daha önce dekan olmak istemiş ama olamamış. Aynı zamanda geçen sene Bulu’nun rektörlüğe başvurduğu sırada, Mehmet Özkan hocanın yanı sıra Boğaziçi’nden başvuran birkaç öğretim üyesinden de birisi. Atanmayı da bekliyordu anladığım kadarıyla. Son dakika Bulu geliyor. İnci de Bulu’nun yardımcısı olsun deniyor. Bulu’nun ayağını kaydıran İnci’nin kendisi. Bir iktidar savaşı oldu diye anlıyorum burada. Ankara koridorlarında tam ne oluyor bilemiyoruz tabii ama üniversitemizdeki protestoları da kullandı diye de düşünüyorum. ‘Bakın Bulu yönetemiyor, öğrenciler ve hocalar da ayakta, ben yönetebilirim ‘ diyerek. Bulu’yu deviren İnci’dir diye tahmin ediyorum. Çünkü İnci’nin uzun zamandır rektör olmak istediğini biliyoruz.“
‘Protestolar devam edecek’
‘Kayyım zihniyetini asla kabul etmeyeceklerini’ belirten Eder şöyle devam etti: “Tabii ki meslektaşlarımın tümü adına konuşamam ama protestolar devam edecek. Bu zihniyeti kabul etme şansımız yok. En büyük endişemiz kurumun ele geçirilmesi, Senato ve üniversite yönetim kurullarının ele geçirilmesidir. Bu noktada ne yapacağımızı konuşmamız gerekiyor. Senatoda mükerrer oy kullanıp usulsüzce, istediği şeyi geçirip saçma sapan kurallar getirebilir. Mesela İngilizce standartlarını düşürüp istedikleri insanları, liyakat kurallarına gerekli özeni göstermeden atanabilecek duruma getirmek gibi, ki bunu yapmayı denediler. Kurumun kalitesine, özerkliğine ve liyakat standartlarına zarar verilmesi gerçekten kırmızı çizgimiz. Hukuk çerçevesinde bu kurumu korumak için elimizden geleni yapacağız. Ayrıca İnci kendisine rektör yardımcısı da atayamamalı. Bu konuda fire vermemeliyiz. Öğretim üyelerinin yüzde 95’inin ‘Güvenmiyorum’ dediği , ‘Size rağmen ben bu üniversiteyi yönetirim’ diyen bir kişiye destek vermek meslektaşlarınızın yüzde 95’ini de karşınıza almak demek. Şahsen ben çok utanırdım böyle bir durumdan.“
‘Göz önüne alınacağını umardım’
Prof. Dr. Taner Bilgiç, İnci’nin atanması için “Beklenmedik bir durum değil” diyerek şöyle devam etti: “Bir güvensizlik oylaması yapıldı. Boğaziçi Üniversitesi’nden 19 profesör adaylığını açıkladı. 493 tam zamanlı Boğaziçi üniversitesi öğretim üyesi yüzde 86 katılımla oy kullandı ve Naci Bey’e yüzde 95 oranında güvensizlik oyu çıktı. Bu oylar her iki adayın yedi aylık rektör yardımcılığı icraatları üzerine verildi. Dolayısıyla bu önemli bir veri olduğunu düşünüyorum. Bunun göz önüne alınacağını umardım doğrusu.”
‘Üniversiteyi yönetmesi nasıl beklenebilir?’
Bilgiç ‘güvensizlik oylaması’na dikkat çekmek için dünyadan örnekler verdi: “Güvensizlik oyu dünya yükseköğretiminde kullanılan bir yöntemdir. En bilinenlerinden biri 2005 yılında Harvard rektörüne öğretim üyelerinin verdiği güvensizlik oyu olmuştur. 2013 yılında New York Üniversitesi (NYU) rektörüne tek bir fakülteden sadece yüzde 52 güvensizlik oyu çıkmış, bu sonuç bile kamuoyunu aylarca meşgul etmiştir. Diğer fakültelerden güvensizlik oyuna yeterli destek gelmemesi üzerine, NYU Mütevelli Heyeti rektörün dönemi bitene kadar görevine devam etmesine izin vermiş ancak sonrasında yeni bir rektör belirleme süreci başlatmıştır. Daha geçen yıl eylül ayında Michigan Üniversitesi’nde rektör için güvensizlik oylaması yapılmış, güvensizlik oyları daha fazla olmasına rağmen çekimser oyların fazlalığı nedeni ile toplamda yüzde 50’yi geçememiş ve sonucunda bir işlem başlatılmamıştır. Boğaziçi Üniversitesi’nin tüm fakülteleri ve yüksekokullarında görev yapan öğretim üyelerinin yüzde 95’inin güvensizlik oyu verdiği bir rektörün üniversiteyi nasıl yönetmesi beklenebilir?”
‘Sürecin şeffaf olmasına vurgu yaptık’
Rektör belirleme sürecinin şeffaf olması gerektiğini vurgulayan Bilgiç şöyle konuştu: “2016’da rektör seçimlerinin kaldırılması sonrasında rektör belirleme süreci bir üst düzey bürokrat atama süreci olarak işlemektedir. Bunun üniversitenin görüşünün hiç alınmadığı, şeffaflıktan uzak, siyasi müdahalelere açık bir süreç olduğu 2 Ocak’ta Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanması üzerine tüm açıklığı ile ortaya çıktı. Üniversite yönetimi konusunda Boğaziçi Üniversitesi Senatosu çalışma komisyonu olarak bir rapor hazırladık. ‘Kamu Araştırma Üniversitesinin Geleceği: Akademik Özgürlük ve Üniversite Özerkliği İlkeleri Temelinde Bir Arayış’ başlıklı raporumuzu 13 Temmuz’da Senatoya sunduk. Senatörlerimiz raporu cumhurbaşkanlığına ve YÖK başkanlığına da ilettiler. O raporda, birçok akademik yönetim konusu yanında, değişik rektör belirleme süreçlerine örnekler verdik. Bu sürecin şeffaf olmasının ve üniversite bileşenlerinin görüşünü alınmasının gerekliliğine vurgu yaptık.”
‘Milletvekillerinin devreye girdiği bir süreç mi oldu?’
Bilgiç sürece siyasilerin dahil olma ihtimaline de işaret etti: “Bulu’nun görevden alınması sonrasında YÖK’ün BÜ rektör adaylığı için yaptığı çağrıya başvuranlardan biri olarak YÖK’ten sadece bir telefon aldım. ‘Başvuru formunda soyadınızı tümüyle büyük harfle yazmanız gerekiyordu. Lütfen düzeltip tekrar yollayın’ diyen bu telefon konuşması dışında bir haber almadım. Sanırım diğer başvuran arkadaşlarım da aynı durumdalar. Bu süreçte YÖK’ün rolü ne oldu hiç fikrimiz yok. Bulu atandığında söylentilerini duyduğumuz gibi milletvekillerinin, yüksek bürokratların, bakanların devreye girdiği bir süreç mi oldu onu da bilmiyoruz. “