Boğaziçi Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Üstün Ergüder, rektörlerin siyasi irade ile atanmasını doğru bulmadığını belirterek, “Rektör seçimlerinin işlediği dönemlerde Boğaziçi Üniversitesi’nin performansı uluslararası düzeyde yükselmiştir” dedi.

Geçmişte AKP’den aday adayı olan Prof. Dr. Melih Bulu’nun Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından rektör atanması, öğrenciler, öğretim üyeleri ve mezunların tepkisini çekmiş, halen devam eden ‘kayyım rektör’ protestoları başlamıştı.
Karar’dan Taha Akyol’a konuşan Ergüder, son atamanın kendisi için sürpriz olduğunu, Prof. Dr. Mehmed Özkan’ın ‘camia tarafından benimsenmiş’ rektör olarak bir dönem daha atanması gerektiğini düşündüğünü ifade etti.
Öğrencilerin tepkisi

Ergüder, “Son atamayı ve öğretim üyeleriyle öğrencilerin tepkisini nasıl buldunuz” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan son atama benim için sürpriz oldu. Üniversitenin başında camia tarafından benimsenmiş bir rektör vardı. Başarılı bir dört yıl geçirmişti. Düşünebileceğiniz her liyakat kriterine göre de ikinci dönemini tamamlamak üzere atanmasını beklemek gayet normaldi. Ancak, kasım ayında atanması gerekiyordu. Süreç uzayınca içime, inanmak istemediğim, bir şüphe de düşmüştü.
Uzaktan izleyebildiğim kadarı ile yalnız öğretim üyeleri ve öğrenciler için değil camia için de şok oldu. BÜ öğrencilerinin tepkisi ilginçti. Barışçılığı, sosyal medyanın zekice kullanılması sanırım öğrenci protesto tarihimizde yeni bir sayfa açtı. Aynı şeyi öğretim üyelerinin davranışları için de söyleyebilirim.”
Ergüder, rektör belirleme konusunda dünyada çok sistem bulunduğunu, sürecin şeffaf olması ve üniversitenin bir paydaş olarak buna dahil olması gerektiğini dile getirdi.
Eski rektör, “Boğaziçi Üniversitesi’ndeki hassasiyet bu kurumda seçimlerin uygar bir şekilde ciddiyetle yapılması ve üniversitenin akademik performansı ile yakından ilişkili olmasıdır” dedi.
Ergüder, rektör atamalarının geçmişini de şöyle anlattı: “1982 yılına kadar geçerli olan 1750 sayılı yükseköğretim yasasına göre üniversiteler kendi rektörlerini seçerdi. 1982 yılında 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası ile birlikte rektörlerin YÖK’ün önerisine göre cumhurbaşkanı tarafından atanması sistemimize girdi. 1982-1992 arasında, YÖK’ün kimleri önerdiği, cumhurbaşkanının hangi kriterlere göre atama yaptığı hiç bilinmezdi.
Üniversitelerin bu sisteme hiçbir katkıları olmazdı. 1992 – 2016 yılları arasında hibrid bir sisteme geçildi. Üniversiteler aday belirtiyor, YÖK listeyi kısaltıyor, cumhurbaşkanı atamayı yapıyor. Genellikle dünyada rektör atamaları cumhurbaşkanı tarafından yapılmıyor. Bugünkü sistemin gerekçesi devlet fonlarına sahip çıkmak ise zaten ortada bütün üniversitelerin mütevelli heyeti gibi davranan ve devlet bürokrasisinin bir parçası olan YÖK var. Şunu da unutmayalım, eğer doğru hatırlıyorsam, 2015 yılından itibaren vakıf üniversitelerinin rektörlerinin de atamasını cumhurbaşkanı yapmaya başladı. Neden? Ne gerek vardı?“