• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

9 Soruda: Boğaziçi Üniversitesi'nde güvensizlik oylaması

17/08/2021 09:00

CANAN COŞKUN

canancoskun2@gmail.com 

@canancoskun

Boğaziçi Üniversitesi’ne 2021’in ilk günlerinde bir gece yarısı cumhurbaşkanı kararnamesiyle atanan Prof. Dr. Melih Bulu’nun yine bir gece yarısı yayınlanan kararnameyle görevden alınmasının ardından rektörlük koltuğunda vekaleten Bulu’nun yardımcısı olmayı kabul eden üç akademisyenden biri olan Prof. Dr. Naci İnci oturuyor. 

Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) başlattığı aday belirleme süreci ise 2 Ağustos’ta sona erdi. Bu sürecin ardından YÖK’ün elinde, Boğaziçi Üniversite’nden başvuru yapan ve üniversite paydaşlarından güven oyunu alan 17 aday ile güvenoyu alamayan iki aday bulunuyor. Bu iki aday, Bulu’nun yerine atandıktan sonra öğretim görevlisi Can Candan’ın işine son veren Naci İnci ve yine Bulu’nun yardımcılığını kabul etmiş diğer bir kişi olan Gürkan Kumbaroğlu.


Boğaziçi Üniversitesi’nin akademisyenleri, çalışanları, öğrencileri ve mezunlarından oluşan paydaşları, YÖK’ün yürüttüğü aday belirleme sürecine gelene dek rektörlüğe aday olmak isteyen kişiler arasında bir güven/güvensizlik oylaması yaptı. Bu oylama sonucunda soruyu tersten sorarak kime güvenmediklerini belirlediler. Akademisyenlerin düzenlediği güven/güvensizlik oylamasını üniversitenin öğretim üyeleri Prof. Dr. Tınaz Ekim, Prof. Dr. Yaman Barlas ve Prof. Dr. Mine Eder ile konuştuk.

9 Soruda…

1- Güvensizlik oylaması bu zamana kadar duyduğumuz bir uygulama değil. Güven oylaması da daha çok devlet yönetimine dair bir kavram. Neden kime güvendiğinizi değil de güvenmediğinizi belirlediniz?

Tınaz Ekim: Aslında bu tam olarak doğru değil; hem desteklediklerimizi hem desteklemediklerimizi belirledik. Sadece bunu yaparken oylama sorumuzu tersten sorduk, çünkü Boğaziçi Üniversitesi’ne verilen zararların tamir edilmesi için sorumluluk alabilecek tüm meslektaşlarımızı bu zor ve belirsizliklerle dolu dönemde adaylık için cesaretlendirmek istedik. 

Güven oylaması, bir grup kişinin hali hazırda iş başında bulunan bir yöneticiye güven duyup duymadıklarına ilişkin yaptıkları bir oylamadır. Oysa Boğaziçi’nde yaptığımız oylama, Melih Bulu görevden alındıktan hemen sonra, rektörlük geçici olarak vekaleten yürütülüyorken ve rektör adaylık başvuruları halen sürerken yapıldı. Dolayısıyla mevcut yönetime verilecek bir güvenoyu söz konusu değildi. Öte yandan, yaptığımız bir seçim de değildi, çünkü mevcut rektör belirleme yönteminde maalesef seçimin bir yeri yok. Başvuran adaylar arasından kimin rektör olacağına cumhurbaşkanı karar veriyor. Dolayısıyla, biz sadece her bir adayın adaylığını destekleyip desteklemeyeceğimize karar verdik. Bu amaçla, aday olacağını beyan eden her isim için ‘bu kişinin rektör adaylığına kesinlikle karşıyım’ seçeneğinin bulunduğu bir oylama yaptık. Sonuçlarımız çok net, ezici çoğunluğun Naci İnci ve Gürkan Kumbaroğlu’nun rektör adaylıklarına karşı olduğunu ortaya koyuyor. Buna karşılık, Boğaziçi Üniversitesi’nden diğer 17 adayımızın hepsinin adaylığını destekliyoruz ve onlara bu zor zamanda ellerini taşın altına koydukları için minnettarız.

‘Bulu’dan sonra yapılan oylama daha güçlü oldu’

2- Güvensizlik oylamasını neden Melih Bulu atandıktan sonra yapmadınız?

T.E.: Bunu yapmayı düşündük ancak biz harekete geçene kadar olaylar farklı gelişti. Öncelikle, Melih Bulu atamasının büyük bir hata olduğu bizler için o kadar barizdi ki, bunu gerekçeleriyle anlatırsak hatadan dönülebileceğini düşündük. Hatırlarsanız ilk bir-iki ay boyunca gazetecilerin en çok sorduğu soru ‘‘Melih Bulu istifa edecek mi’’ idi. Çok ilginç bir tesadüf eseri olarak, çok benzer bir olay aynı zamanlarda Almanya’da Göttingen Üniversitesi’nde meydana geldi. 28 Ocak 2021’de üniversite hocalarının (sadece) dörtte biri “Bu kişi rektör olamaz” diye itiraz etti. Bunun üzerine bir hafta gibi kısa bir sürede rektör istifa etti ve yerine seçimle Prof. Metin Tolan seçildi. Keşke bizde de böyle gelişseydi olaylar. Ancak maalesef Melih Bulu atamasının yanlışlıkla yapılmadığını, bilakis, bile isteye yapılan bir hamle olduğunu yaşayarak gördük. Bu durumda güven oylamasına gitsek dahi sonuçlarının nasıl olsa dikkate alınmayacağı düşüncesi ağır bastı. 

Melih Bulu atanır atanmaz güvenoyuna gitmediğimiz için zaman zaman hayıflandık. Ancak şimdi dönüp bakınca, güvensizlik oylamamızın Melih Bulu’nun görevden alınmasının ardından gelmesi çok daha anlamlı ve güçlü oldu diyebiliriz. Bugün, Naci İnci ve Gürkan Kumbaroğlu, bizzat yönetimde bulundukları sekiz ay boyunca yapmış oldukları icraatlar üzerinden değerlendirildi. Bu değerlendirme, tıpkı diğer güvenoyu uygulamalarında olduğu gibi, yöneticiler belli bir süre işlerini yaptıktan sonra yapıldı. Dolayısıyla, “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözünde ifade edildiği gibi, güvensizlik oyu alan isimler icraatlarına göre değerlendirildikleri için çok daha sağlıklı bir sonuç ortaya kondu. 

‘Krizden çıkmak için Ankara’ya fırsat’

3- Güvensizlik oylamasının sonuçları itibariyle yapılması gereken nedir?

T.E.: Birlikte çalışacağınız kişilerin ezici çoğunluğu sizin rektör pozisyonu için aday olmanıza dahi kesinlikle karşı ise siz ne yapardınız?

Güvensizlik oylamasına yüzde 82 gibi rekor düzeyde bir katılım olmuş, Naci İnci ve Gürkan Kumbaroğlu’nun rektör adaylıklarına yüzde 95 ve yüzde 93 oranlarında karşı gelinmiştir. Bu karşı oylarda sekiz aydır yaptıkları icraatın yanında, Melih Bulu’nun görevden alınmasının hemen ardından yaptıkları kabul edilemez uygulamalar da (örneğin, akademisyen Can Candan’ın işten çıkarılması, senatörlerimizin konuşma haklarının gasp edilmesi, önceden belirlenen tarihte mezuniyetin düzenlenmeyerek, öğrenci ve ailelerinin mağdur edilmesi) şüphesiz büyük rol oynamıştır. Bu şartlar altında bu kişilerin derhal istifa etmeleri ve gelecekte yönetimde herhangi bir görev almamaları en doğal davranış olur. Benzer şekilde, adaylığını bize beyan etmemiş olan hiç kimseyi desteklemediğimiz için, bu kişilerin de eğer verilirse rektörlük görevini kabul etmemeleri en doğrusu olur.

Oylamamızın diğer önemli sonucu ise tam 17 adet adayın desteklenmesidir. Bir seçim yapıp tek bir adayın önerilmesinden farklı olarak, göreve hazır ve liyakat sahibi 17 adet adayın desteklenmesi yaşadığımız sekiz aylık yönetim krizinden çıkmak için Ankara’ya güzel fırsatlar sunmaktadır. 17 adaydan birisinin atanması, geniş kitleleri etkileyen maddi ve manevi kayıpların devam etmemesi için bir çıkış yoludur.

‘Rektör atanarak belirlenecek’

4- YÖK, Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğü için ilan açtı ve sürecin 2 Ağustos’ta bittiğini duyurdu. Bu sürecin sonunda rektör seçilerek mi atanarak mı belirlenecek?

Yaman Barlas: Bu sürecin sonunda rektör tabii ki atanarak belirlenecek. Bugün (2016’dan beri) ülkede yerleşmiş olan sistemin ‘radikal bir atama sistemi’ olduğunu biliyoruz. Radikal dememin nedeni, sistem sırf atama değil, öğretim üyeleri ve üniversite kamuoyundan hiçbir görüş bile alınmadan, onlardan tamamen gizli, kapalı kapılar arkasında yapılan bir atama. Biz şimdi kısa dönemde bu sistemi değiştiremeyeceğimizi biliyoruz. Bu nedenle, sistemi ‘asgari akla-mantığa uygun’ hale getirmek için Boğaziçi Üniversitesi kamuoyunun desteklediği çok sayıda (17) aday belirledik. Böylece, sistemde olmayan bir boyut ekledik: YÖK ve cumhurbaşkanına, sistemin bizden talep etmediği görüşümüzü biz kendimiz inisiyatif alıp sunduk. Bu kısmen iyileştirilmiş sistemde, cumhurbaşkanının atamayı en azından bu 17 kişi içinden yapmasını umuyor, bekliyoruz.

‘YÖK’ün yürüttüğü süreç şeffaf değil’

5- YÖK’ün başlattığı adaylık süreci şeffaf bir biçimde ilerledi mi?

Y.B.: Aslında iki farklı süreç yaşadık, yaşıyoruz.

a- YÖK’ün resmi ilanı, aday başvurusu ve atamayla sonuçlanan süreci: O süreç hiçbir yanıyla şeffaf değil. Adaylar ne Boğaziçi Üniversitesi ne de genel kamuoyuna hiçbir biçimde duyurmadan YÖK’e başvuru yapabiliyorlar. Sonunda birisi bir hafta sonu gece yarısı rektör atanıyor. 

b- Bizim aday belirleme oylamamız: Biz bir bakıma şeffaf olmayan YÖK sürecine kısmi şeffaflık getirmeyi de amaçladık. “Boğaziçi Üniversitesi kamuoyuna adaylıklarını açıklamadan, YÖK’e gizli-kapaklı başvuru yapanlar, bizden görüş/destek talep etmeyen adaylar, üniversite kamuoyu nezdinde meşru adaylar değildir” diye duyurduk.

Bizim oylama sürecimiz ise bir ‘rektör seçimi’ değildi, ancak tamamen şeffaf bir biçimde yürüdü. Boğaziçi Üniversitesi’nden 19 tane aday adayı çıktı. Biz bu hocalar için bir tür ‘ön (peşin) güven oylaması’ yaptık. Önce adaylar kendilerini ve görüşlerini tanıttılar. Sonra Boğaziçi hocalarına ‘aşağıdaki 19 adaydan hangilerinin adaylığına karşı çıkarsınız’ diye sorduk. Karşı (güvensizlik) oy oranı 1/3’ten fazla olan bir adaya yeterince (yani nitelikli çoğunluk olan 2/3) destek olmadığı yorumunda oylama öncesi uzlaştık. Oylama evrensel kurallara tamamen uygun (oylama gizli, sayım ve denetim şeffaf) yapıldı. Sonuçta 19 adayın sadece ikisine, Naci İnci ve Gürkan Kumbaroğlu’na ‘güvensizlik’ çıktı. Üstelik bu güvensizlik oranları yüzde 95 ve yüzde 93 gibi çok güçlü olumsuz oranlardı. Ancak süreç hiçbir biçimde şeffaf ve demokratik olmadığından, bu 19 aday dışında bizim bilgimiz olmaksızın YÖK’e başka kaç kişi rektör adaylığı için başvurdu, bilmiyoruz. Ancak biliyoruz ki, bu biçimde gizli kapaklı yapılmış olan tüm adaylık başvuruları Boğaziçi Üniversitesi kamuoyunda gayri meşrudur. Üniversiteden böyle gizlenmiş bir rektör adaylığı ve atama yöntemi hiçbir demokratik ülkede yoktur.

‘17 adaydan birisini atayın’

6- Güvensizlik oylamasının Türkiye’de başka bir örneği var mı? Eğer şimdiye dek yapılmadıysa güvensizlik uygulaması diğer üniversitelerde de uygulanabilir mi?

Y.B.: Bu güvensizlik oylamasının ülkede (hatta yurt dışında) başka benzeri olduğunu bilmiyorum, sanmıyorum. Hani “İcat çıkarma!” denir ya bizde, biz sıkışınca bir icat çıkardık. Eh, akademisyenliğimize verip hoşgörün bunu da! Verili koşullarda ve zaman darlığında bir rektör ya da rektör adayı seçimi yapamazdık. Ayrıca, mücadele ettiğimiz sorunun ne çarpıcı olduğunu, ne haklı olduğumuzu göstermek için, esnek davranmamız ve şimdi bu ortamda seçim diye ‘tutturmamamız’ gerektiği sonucuna vardık. Yani, bugün YÖK ve cumhurbaşkanına şunu diyoruz: “Bizi inatçılıkla, meri yasaya karşı çıkmakla eleştiriyorsunuz. Peki, buyurun size çok geniş bir yelpazeden -hem bilimsel hem dünya görüşü bağlamında- 17 tane kapı gibi rektör adayı. Atayın birisini ve gündemdeki acil sorun bir sona ersin.” 

Daha genel ve önemli olan özgür ve özerk üniversite sorunu ve rektör belirleme sistemi üzerinde ise çalışıyoruz. Çalışmaya ve mücadeleye devam edeceğiz, önerilerimizi TBMM ve kamuoyuna sunacağız. 

Yukarıda özetlediğim oylama sistemi bugünün koşullarında başka üniversiteler tarafından da ‘adayların belirlenmesinde’ uygulanabilir. Ancak -yukarıda değindiğim gibi- bu oylama sistemi kalıcı, gerçek bir çözüm değildir. Özerk ve özgür üniversite, yepyeni bir yasayı, yepyeni bir bakış açısını, darbe rejiminin ideolojik devamı olan YÖK’ün kalkmasını gerektirir. Yeni bir rektör belirleme sistemi de bu büyük ve artık kaçınılmaz reformun bir parçası olarak görülmelidir.

7- Güvensizlik uygulaması devlet idaresinde uygulanabilir mi?

Mine Eder: Bu tabii ki nasıl bir devlet yönetimi istediğinize bağlı. Yasama organı, yürütme erki üzerinde denetim mekanizması oluşturmalı diyorsanız, o zaman güvenoyu (güvensizlik) yoklaması parlamenter sistemin olmazsa olmazıdır. Biz aslında bunu parlamenter rejimde uyguluyorduk. Türkiye meclis tarihinde, sayısız gensoru önergesi var ve milletvekillerinin güvenoyu vermeyip bakanları düşürdüğü ya da istifa ettirdiği olmuş. 1977 ve 1997’de de iki koalisyon hükümeti gensoru önergesi ile düşürülmüş.  Kısacası, abartılmaması şartıyla, güvenoyu/güvensizlik oylaması, parlamenter rejimlerde önemli bir güçler ayrılığı ve denge sağlayan, şeffaflığı ve hesap verilebilirliği artıran bir unsur. Ama bildiğiniz gibi, başkanlık rejimine geçiş sürecinde Meclis’in bu yetkileri kaldırıldı. Bu anlamda yürütme erkinin, yalnızca seçimden seçime hesap verdiği bir yönetim tarzına geçmiş olduk.

‘Güvensizlik oylaması bir ara çözüm’

8 – Türkiye yakın zamanda yeniden bir seçim sürecine girecek. Güvensizlik oylaması bu süreçte aday belirleme konusunda bir yöntem olarak kamuoyu tarafından uygulanabilir mi?

M.E.: Bunu tartışmamız gerek. Güvensizlik oylaması, demokrasi tarihi kadar eski aslında. Eski Yunan’da erkek ve toprak sahibi seçmenler, her sene en istemedikleri lideri seçip on yıllığına sürgüne yollarlarmış! Günümüzde de güvenoyu/güvensizlik oylaması sistemi, çok çeşitli şekillerde, derneklerde başkan seçmekten, ön seçimlere kadar çok farklı şekillerde kullanılıyor. Ama Kenneth Arrow’un dediği gibi maalesef ‘mükemmel’ seçim sistemi diye bir şey yok. Yani insanların siyasal tercihlerini en iyi şekilde sandığa yansıtmanın mükemmel bir yolu yok, her seçim sisteminin artısı ve eksisi var. Burada seçmen davranışlarını yakından incelemek, toplumsal yapıyı, siyasi pratikleri iyi anlamak gerek. Örneğin, her seçmenin yalnızca bir tek adaya oy verdiği çoğunlukçu seçim sistemleri, seçmenin tam gönlünden geçene değil de, kazanacağını düşündüğü adaya oy vermesine yol açabilir. Ama birden fazla adaya oy verebildiğiniz güvenoyu/güvensizlik oylamalarında, ya da tercih sıralaması yapabildiğiniz sistemlerde, seçmenlerin tercihlerini daha iyi duyurabileceğini, kutuplaştırıcı adaylardan çok, daha kapsayıcı adayların seçileceğini öngörmek mümkün (ama tabii oylar bölünüp aradan uç bir aday çıkmazsa!) Ya da sırayla istenmeyen adayların çekildiği ve oyların örneğin en az üçte ikisini alacak aday çıkana kadar, çok turlu şekilde yapılması da mümkün.

Burada önemli olan seçmen tercihlerinin iyi bir şekilde yansıtılması, kamuoyunun ve siyasetçilerin de bunları tartışıyor olması. Biz Boğaziçi’nde tam da bunu yapmaya çalıştık. Adayları tanıyacak, onların projelerini öğrenecek, kendi aramızda bir seçim organize edecek vaktimiz maalesef yoktu. Ama son yedi aydır yaşadığımız yönetim krizini, verilen zararları tüm öğretim üyeleri olarak gayet iyi biliyorduk. O yüzden bu kısıtlı koşullarda, tercihlerimizi, sesimizi en iyi nasıl duyururuz diye uzun uzun tartıştık. Hem güvenmediğimiz adaylarımız varsa onları kamuoyu ile paylaşalım, hem de güvendiğimiz (yani güvensizlik oyu düşük) adaylarımızı da mümkün olduğunca ve eşit şekilde destekleyelim istedik. Ama tabii ki bu sadece bir ara çözüm bizim için. Orta vadede demokratik, özerk bir üniversitede bir rektör nasıl belirlenmeli konusunda konuşmaya, tartışmaya devam edeceğiz. Desteklediğimiz tüm rektör adaylarımızın böyle bir sözü var zaten. 

9- Atanan rektör üniversite paydaşlarının güvenmediği biri olursa ne olacak?

M.E.: Böyle bir sonuç, tüm paydaşları çok üzer, çünkü aylardır haketmediğimiz hoyratlıkla ve bin bir usulsüzlükle yönetiliyor üniversitemiz. Daha doğrusu yönetilemiyor! O yüzden bir an önce bu yönetim krizinin sona ermesini, yaralarımızın sarılması istiyoruz. Desteklediğimiz, güvendiğimiz bu kadar sayıda aday çıkmasını istememizin sebebi de zaten bu. Aksi takdirde, öğretim üyeleri olarak, itirazlarımızı dile getirmeye, yapılan hukuksuzluklara karşı davalar açmaya, kurumumuza zarar veren tüm kişi ve eylemleri ifşa etmeye, kınamaya, ve hukuk çerçevesindeki protestolarımıza devam edeceğiz.

Kategori:9 Soruda, Aktüel, Diken özel

SON HABERLER

Fenerbahçe'den bedelli sermaye artırımı kararı: Hedef borç kapatmak

Fenerbahçe Futbol AŞ, 250 milyon lira olan sermayesini yüzde 400 artırarak 1 milyar 250 milyon liraya çıkarma kararı aldı.

İBB soruşturması: Yedi kişi daha tutuklandı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) odaklı ‘yolsuzluk’ soruşturması kapsamında gözaltına alınan yedi kişi daha tutuklandı.

Trump yönetimi Harvard'ın yabancı öğrenci alma yetkisini iptal etti

ABD İç Güvenlik Bakanlığı, Harvard Üniversitesi’nin uluslararası öğrenci kaydetme yetkisini iptal etti.

Trump'ın Eğitim Bakanlığı'nı kapatma kararı durduruldu

ABD’de bir federal yargıç, Başkan Donald Trump’ın Eğitim Bakanlığı’nı kapatma kararının uygulanmasını durdurdu. 

Topkapı Sarayı'nda iki has oda 10 yıl sonra ziyarete açıldı

Topkapı Sarayı Harem Dairesi’ndeki 1’nci Ahmed Has Odası ve 3’üncü Ahmed Yemiş Odası, yaklaşık 10 yıl süren restorasyonun ardından ziyarete açıldı.

Kandilli müdürü: Olası Marmara Depremi 7'nin üstünde bekleniyor
İş işten geçtikten sonra: İnşaatı biten Maslak 1453'ün imar planı yine iptal

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 760 gündür hapiste

YAZARLAR

Bir uyanışın tarihi: 19 Mayıs

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Elinden çıkanı kulağın duysun

Mustafa Dağıstanlı

Ali Özgentürk için: Böyle mi olmalıydı!

Ayhan Tinin

Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Yazalım da ne yazalım nasıl yazalım!

Murat Sevinç

Senyör Amicis'in gazına geldim 

Behzat Şahin

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

İhsan Çaralan: İster istemez akla 'ahtapot suç örgütü' tanımı geliyor

Emre Kongar: Erdoğan/AKP iktidarı, zayıfladığı dönemlerde, ömrünü uzatmak için, önce Kürt milliyetçiliğini kullanmıştır

Mine Söğüt: Rahat rahat konuşalım, Linet bu ülkede bizimle kalsın mı yoksa gitsin mi?

Mustafa Balbay: Kurtulmuş, 'Alevileri inciten bir şey demedim' yerine, özür dileyip ne düşündüğünü daha net ifade edebilirdi

Feray Aytekin Aydoğan: Mücadele ederek kazandığımız tüm haklar hedef tahtası hâline getiriliyor.

Alaattin Aktaş: Resmi tatillere niye ek yapılıyor?

Zeynep Altıok Akatlı: Türkiye'de barışın tartışıldığı bu günlerde, nefretin sanat üzerindeki gölgesi hepimize ağır geliyor

Nevşin Mengü: İnternet sitelerinin basın yasasına göre künyesi olmak zorunda

Gökçer Tahincioğlu: Kaç süslü lafla, 12 yaşında bir çocuğun öldürülmesinin üzeri kapanır?

Hediye Levent: ABD Dışişleri Bakanı Rubio'nun Suriye'de her an bir iç savaş patlayabileceğine dair açıklaması gündemde

Abdulkadir Selvi: Macaristan'da Orban, Türkiye'de Erdoğan kazandı; küresel proje çöktü

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×