CANAN COŞKUN
canancoskun@diken.com.tr
@canancoskun
Gezi Parkı eylemlerini finanse ettiği suçlamasıyla aralarında 1634 gündür tutuklu iş insanı Osman Kavala’nın ve Taksim Dayanışması bileşenlerinin bulunduğu sanıkların yargılandığı davada esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanlar okundu: “Adınız Cengiz Holding, Kolin, Mak-yol, Limak, Kalyon ise adalet limanı sığınacağınız son limandır, ama adınız Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay ise adı ağırlaştırılmış müebbettir, işte dava bu, söyleyecek başka bir şey yok.“
İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmanın karar duruşması olması bekleniyordu. Bu nedenle duruşma salonu hayli kalabalıktı. Duruşmayı pek çok demokratik kitle örgütünün temsilcisi ve milletvekilleri takip etti.
Osman Kavala, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya katılırken, tutuksuz yargılanan Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi de salonda hazır bulundu.
Kavala’nın konuşması:
Duruşmada, sanıklar savcı Edip Şahiner’in esas hakkındaki mütalaasına karşı yanıt verdi. Kavala’nın konuşmasından öne çıkan kısımlar şöyle:
- Mütalaada Gezi protestoları sırasındaki ölümlere, “Birçok vatandaşımız yaşamını yitirdi” şeklinde tek bir cümleyle yer verilmiş. Protestolarda birçok vatandaşımız yaralandı ancak birçok değil birkaç yurttaşımız hayatını kaybetti. Bu birkaç yurttaşımızın kim olduklarını belirtmeye ve hayatlarını nasıl kaybettiklerini anlatmaya gerek duyulmaması ölümleri sıradanlaştırıyor, adeta mala verilen zararın uzantısı haline getiriyor.
- Mütalaada anlatılmayan acı gerçek; Ethem Sarısülük’ün gösteri sırasında polis kurşunuyla, Abdullah Cömert ve Berkin Elvan’ın başlarına isabet eden gaz fişekleriyle, Zeynep Eryaşar, Selim Önder, Serdar Kalakal ve İrfan Tuna’nın yoğun biber gazına maruz kalmalarının etkisiyle ve Ali İsmail Korkmaz’ın polis memurlarının da karıştığı fiziki saldırı sonucu hayatlarını kaybettikleridir.
- Bugüne kadar yapılmış bilimsel nitelikli araştırma ve değerlendirmelerin hiçbirinde Gezi Olayları’nın Hükümet’i devirmeye yönelik önceden planlanmış ve yabancı güçlerin desteğiyle yürütülmüş olduklarına dair bir tez öne sürülmemiştir.
- Gezi Parkı’na bir masa, bir hoparlör, poğaça ve eczaneden alınan ağız maskeleri götürerek kalkışmanın maddi ihtiyaçlarını karşılamış olduğum, iki kişiyle birkaç telefon görüşmesi yaparak aralarında siyasi partilerin de bulunduğu 70’e yakın kuruluşun oluşturduğu Taksim Dayanışması Platformu’nu yönlendirmiş olduğum da saçmalık düzeyinde bir iddiadır.
- Gezi Parkı’ndaki yapılaşma projesine açıkça karşı çıktım, bu projenin durdurulması için çaba gösterdim, kamuoyuna yönelik açıklamalara ve bu amaçla yapılan toplantılara katıldım. Çalışma ofisim Gezi Parkı’na bitişik konumda olduğu için çeşitli defalar orada bulunma ve birçoğu hiçbir örgütle ilişkisi olmayan gençleri gözlemleme fırsatı buldum. Barışçıl biçimde ve etik değerlere bağlı kalarak sürdürdükleri nöbeti, Gezi Parkı’na sahip çıkma duyarlılıklarını takdir ettim, kullanmaları için parka bir masa ve hoparlör götürdüm. Gezi Parkı’nda fidan ekme etkinliklerine de bizzat katıldım. Hiçbir faaliyetimi perde arkasına gizlemeye gerek duymadım.
- Hükümeti devirmek için planlanıp sahneye konduğu iddia edilen Gezi olaylarında, 15 Temmuz darbe girişiminde, bu kadar önemli roller oynadığına inanılan birisinin (George Soros) sorgulanmaması, faaliyetleri, işbirliği yaptığı kişiler hakkında bilgi temin etmek için bir çabaya girilmemiş olması savcılık mesleğinin doğasına aykırıdır, ciddi bir görev ihmalidir.
- Hayatımın dört buçuk yılını kaybettikten sonra teselli bulabileceğim şey, yaşadıklarımın yargıdaki sorunlarla yüzleşilmesine katkıda bulunması ve benden sonra yargı karşısına çıkacak olanların daha adil bir muamele görmeleri ihtimalidir.
Taksim Dayanışması’ndan ortak yanıt
Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay esas hakkındaki mütalaaya karşı ortak bir yanıt verdi. Ortak metinden öne çıkan kısımlar şöyle:
- Gezi’yi büyüten ve kitleselleştiren Taksim Dayanışması veya bireysel katılımcıların sosyal medyadaki destek çağrıları değil, toplumsal gerilimi artıran polis şiddeti ve dönemin hükümetinin bu gerilimi yatıştırmaktan uzak açıklamalarıydı.
- Gezi direnişi fonla parayla açıklanamaz; Gezi süresince tüm ihtiyaçlar imece usulü karşılandı. Emekliler evden yoğurt kapları içerisinde börekler getirdi, ucuzluk marketlerinden öğrenci harçlıklarıyla alınmış meyve suları servis edildi.
- Tepkilerin sadece Taksim’de değil, tüm Türkiye’de büyümesinin nedeni, anılan provokasyonun birinci elden sorumlusunun, polis şefleri, onları bu görevlere getirenler ve “Emri ben verdim” diyenler olduğu açık.
- Biz bu davayı reddediyoruz! Biz, amansızca bu ölümlere ve yaralanmalara neden olanların adil bir şekilde yargılandığı günleri de göreceğiz.
- Bu iddianame ve esas hakkında mütalaa akla, vicdana sığmıyor, adalet barındırmıyor, bilime dayanmıyor, insan olmanın gereklerine saygı duymuyor. Gezi Parkı protestolarına katılan milyonlarca insan, yurttaşlık haklarını savunuyordu. Bu, her bir yurttaşın sorumluluğudur, biz sorumluluğumuzu yerine getirdiğimiz için yargılanıyoruz.
‘Kallavi bir özür bekliyorum‘
Davanın sanıklarından Hakan Altınay da şunları söyledi:
“Kimi suça teşvik ettim, hangi suç aletini savundum? Kimse tek delil olmadan böyle bir suçlama yapamaz. Buna izin vermek, itiraz etmemek Türk milletine hakarettir. İddia makamı çevrilmiş araba resimleri koymuş. Ben mi çevirdim arabaları, çevirin mi dedim? Yazıklar olsun. Sadece beraatımı talep etmiyorum, kallavi bir özür bekliyorum.“
‘Sonu şaşırtan metin’
Sanık Çiğdem Mater de “Sizler hukuki ve ahlaki olarak bağlı olduğunuz ve savunmak zorunda olduğunuz Anayasa’ya aykırı davranamazsınız. Bir sinemacı olarak çok senaryo okudum ama bu kadar sonu şaşırtan bir metin okumadım” diye konuştu.
‘Param olsa maske dağıtırdım‘
Sanık Mine Özerden’se “Benim Gezi’yi fonlamak için aracı olduğum iddia ediliyor. Böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Yeterli param olsa gerekli kapsamlı gaz maskesi alır herkese dağıtırdım” dedi.
Hakan Altınay’ın avukatı Tora Pekin, telefon tapelerinin ‘zehirli ağacın meyvesi’ olarak nitelendirilen 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının takipsizlik kararından alıntı yaparak şunu söyledi: “Kararda ‘Adalet limanı insanların sığınacağı son limandır’ demişler. Adınız Cengiz Holding, Kolin, Mak-yol ise adalet limanı sığınacağınız son limandır, ama adınız Mücella Yapıcı, Can Atalay ise adı ağırlaştırılmış müebbettir, işte dava bu, söyleyecek başka bir şey yok.“
Avukatların beyanı tamamlanmadığı için davaya 25 Nisan Pazartesi günü devam edilecek. Heyetin pazartesi günü davada hükmü açıklaması bekleniyor.