CANAN COŞKUN
canancoskun@diken.com.tr
@canancoskun
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta kimyasal silah kullandığına ilişkin iddiaların araştırılması gerektiğini söyledikten sonra iktidarın hedef gösterdiği Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı hâkim karşısına çıktı. Duruşma savcısının Fincancı’ya ceza istediği esas hakkındaki mütalaasını hazırlayarak geldiği ilk duruşmada mahkeme Fincancı’nın tutukluluğunun devamına karar verdi. Bir sonraki duruşma 29 Aralık’ta görülecek.

İstanbul 24’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davaya CHP’li milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Ali Şeker ve Mahmut Tanal, TİP Milletvekili Ahmet Şık, HDP’li milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu, Oya Ersoy, Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Züleyha Gülüm, İstanbul, Diyarbakır, İzmir ve Van barolarının başkanları ve Türkiye Barolar Birliği yöneticileri katıldı.
Fincancı hakkında ihbarda bulunan Milli Savunma Bakanlığı’nın (MSB) avukatı Tuğba Kazancı da salonda hazır bulundu.
Seyirciler alkışladı
Fincancı, jandarmaların oluşturduğu koridordan salona alındığı sırada seyirciler onu alkışlarla karşıladı. Fincancı, Ankara’daki Sincan Cezaevi’nden duruşma için Bakırköy Cezaevi’ne sevk edilmişti.
Duruşma salonunun yetersizliği nedeniyle çok sayıda avukat ve seyirci giremedi. Salondaki sıralaraysa sivil polisler yerleştirildi. Salondaki ve salonun girişindeki polis yoğunluğu adliyenin çevresinde de kendini gösterdi. Adliye binasının önündeki meydan polis bariyerleriyle kapatıldı.
Fincancı’yı savunmak için yaklaşık 800 avukatın dilekçe sunduğu öğrenildi. Fincancı’nın avukatı Meriç Eyüboğlu, duruşma salonunun yetersiz olduğunu hatırlatarak duruşmanın büyük bir salonda devam etmesini istedi. Mahkeme başkanı Murat Erten de üç avukata söz hakkı vereceğini açıklayarak büyük salona geçilmesi talebini reddetti. Bunun üzerine söz alan eski İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel, kendi aralarında savunma için bir görev bölüşümü yaptıklarını, salondaki bütün avukatların savunma yapmayacağını söyledi. Mahkeme başkanı Erten talebi bir kere daha reddetti ve duruşma tutanağına da salonda bulunan bütün avukatların ismini geçirmeyeceğini söyledi. Başkan Erten, itirazlar üzerine bu kararını geri aldı.
Başkanın hitapla ilgili savunması
Fincancı, savunma için kürsüye geçtiğinde iki yanında toplam dört jandarma bekledi. Avukatlar da bu durumun hukuki yardım vermelerine engel olduğu için itiraz etti. Mahkeme başkanı Erten, bu itirazı da duymazdan gelerek yargılamaya devam etti ve Fincancı’ya ‘sen’ diye hitap etti. Avukatlar, bu duruma itiraz etti ama başkan “Sanık ama bu” diye karşılık verdi.
‘Beş buçuk saat kelepçeyle yolculuk ettim’
Tartışmaların ardından Fincancı’ya söz hakkı verildi. Fincancı sözlerine şöyle başladı: “İfade tarzınızdan hakkımdaki hükmünüz belli. Bana sen diye hitap edemezsiniz. Bir adil yargılama hakkı ihlali olduğunu söylemeden yargılamaya geçemeyiz. İstanbul’a getiriliş biçimim adil yargılama hakkının ihlalidir. Sevk araçlarının neredeyse hepsine tanıklık ettim. Bir hak savunucusu olarak değerli bir tanıklık ama insan sağlığına aykırı bu araçlar. Hangi tehlikeyi öne sürerek beni beş buçuk saat boyunca kelepçeyle yolculuk ettirdiler?”
‘Kim olduğumu unutmadım’
Fincancı, Sokrates’in savunmasına atıf yaparak “Suçlamaların üzerinizdeki etkiyi bilmiyorum ama neyse ki kim olduğumu unutmadım” dedi ve şöyle devam etti: “Bir hekim, adli tabip ve insan hakları savunucusu olarak ödevlerimi olabildiğince eksiksiz yerine getirdiğimi, üzerine düşünmeye değer bir hayatım olduğunu düşünüyorum.”
Meslek hayatından örnekler veren Fincancı, soruşturma savcının adli tıp bildiğini savunduğunu hatırlattı ve Almanya’dan dönmüş olmasına karşın mahkeme başkanının kaçacağı şüphesiyle tutukluluğuna devam kararı verdiğini söyledi.
‘Yayında ön tanı yaptım’
İnsanlığa dair suçların çalışma alanına girdiğini belirten Fincancı, bu durumun kriminalize edilmesinin kabul edilemeyeceğini söyledi. Fincancı, davaya konu televizyon yayınıyla ilgiliyse şunları söyledi:
“Davaya konu konuşma, yedi dakikalık bir konuşmadır. İnsan hakları savunucusu olarak bana sorulan sorulara verdiğim yanıttır. Kısaca ulaştığım bir ön tanıdan bahsettim. Videodaki kişilerden bazılarında kimi belirtiler gözleniyor. Bu etkisini zamanla yitiren bir uçucu madde-gaz formu düşündürüyor. Bunu destekleyen ve toksik bir gaz formu düşündüren ikinci veri, etkilenenlerden birinin ağzında kanlı köpüklü bir sızıntı olmasıdır. Bu da kanlı köpük dolayısıyla akciğer etkilenmesini, solunum yoluyla alınmış toksik bir gazı destekliyor. Ayrıca bu kişide istemsiz kasılma benzeri hareketler sinir sistemi tutulumunu düşündürüyor. Özellikle uçucu ve havayla yer değiştirme özelliği olan toksik gazların bazılarında ortaya çıkabilen bu tür belirtiler zarara yol açan bir etken varlığı için tıbbi olarak olasılıklar dengesi oluştuduğunda bu makul sonuç ışığında yapılması gereken, o etkenin türü, oraya hangi yolla ulaştığı ve ulaştıran sorumluların saptanması için etkili bir soruşturma ve tıbbi belgelemedir.”
‘Varoluşun sınırlandırılması’
Fincancı, iddianamenin TTB Merkez Konseyi başkanı kimliği üzerinden diğer kimliklerinden arındırmaya çalıştığını belirterek “Üstlendiğimiz sorumluluk diğer kimliklerimizden azade kılmıyor. Bu kimlikten ayrı bir varoluşumuz da var. Bu kimlikle kısıtlanmak, varoluşumun sınırlandırılması anlamına geliyor” dedi. Fincancı, Nazım Hikmet’e atıf yaparak “Yaşamak ciddi bir iştir” sözleriyle savunmasını tamamladı.
Bakanlığın talebi reddedildi
Fincancı’nın konuşmasından sonra mahkeme başkanı Erten, duruşma savcısı Doğan Emre Kılıç’a MSB’nin davaya katılma talebiyle ilgili görüşünü sordu. Savcı Kılıç, katılma talebinin suçtan zarar görmediği gerekçesiyle talebin reddedilmesini istedi. Mahkeme heyeti de katılma talebini oybirliğiyle reddetti. Mahkeme başkanı Erten, bakanlığın avukatının bulunduğu yerden ayrılmasını istedi. Avukat, ısrarla gerekçeyi açıklamaya çalıştı. Fincancı’nın avukatlarının itirazlarının arasında “Kimyasal silah kullanıldığı iddiası asılsızdır” dedi. Avukat daha sonra bulunduğu yeri terketti.
7 dakikalık yayından beş kelime alındı
Fincancı’nın avukatı Gülan Çağın Kaleli de tutuklamayla ilgili tanıklıklarını anlattı. Avukat Kaleli, Fincancı’nın Ankara’ya götürülmesinden sonra sabah 6:00’da arandıklarını ve savcının kendilerini beklediği bilgisinin verildiğini söyledi. Kaleli, suçlama konusu yapılan yedi dakikalık yayından beş kelimenin iddianameye alındığını belirtti. Avukat Meriç Eyüboğlu da Fincancı’nın tutukluluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18’inci maddesinde düzenlenen ‘tutuklamanın gizli bir ajanda kapsamında kullanılması’ yasağını ihlal ettiğini savundu.
Savcı mütalaayla gelmiş
Fincancı’nın üç avukatının konuşmasından sonra mahkeme başkanı, duruşma savcısı Kılıç’a Fincancı’nın tutukluluğuyla ilgili ya da hazırsa esas hakkındaki mütalaasını sordu. Duruşma savcısı Kılıç da mütalaasının hazır olduğunu söyledi. Savcı Kılıç, iddianamenin aynısı olan mütalaada Fincancı’nın ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçundan cezalandırılmasını istedi. Savcı Kılıç, Fincancı’nın tutukluluğunun devamına karar verilmesini istedi. Mütalaadan sonra duruşmaya bir saat ara verildi.
Cezaevindeki müfettiş
Bir saatlik aradan sonra duruşma yeniden başladı. Fincancı’ya savcının tutukluluğun devamı talebiyle ilgili görüşü soruldu. Fincancı şunları söyledi:
“Tutuklu olmak çok zor ama bulunmaz nimet, çünkü altı yıl önce tutuklandığımda bir arkadaşım ‘Devlet kendi eliyle cezaevine müfettiş tayin etti’ demişti. Biz inceleme yapmak için başvurduğumuzda reddediliriz ama bu defa kendi eliyle koydu. Tutukluluğun devamındaki kaçma şüphesi aklın ötesine geçen bir durum. Yayın 19’undaydı ve hemen ardından da hedef göstermeler başladı. Almanya’dan dönmeyebilirdim. TTB merkez konseyi başkanlığı devletin verdiği bir görev değil, meslektaşlarımın seçimi. O nedenle herhangi bir yere kaçma durumum olamaz. TTB merkez konseyi bir devlet organı değil, denetim organıdır.”
Fincancı’nın avukatlarının konuşmalarından sonra mahkeme ara kararını açıkladı. Mahkeme, ‘tutuklamaya alternatif koruma tedbirlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı‘ iddiasıyla Fincancı’nın tutukluluğunun devamına karar verdi. Bir sonraki duruşma 29 Aralık saat 13:30’da görülecek.
Ne olmuştu?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta kimyasal silah kullandığına ilişkin iddiaların araştırılması gerektiğini söyledikten sonra iktidarın hedef gösterdiği TTB Merkez Konseyi Başkanı Fincancı hakkında Ankara başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmıştı.
Fincancı, 26 Ekim Salı İstanbul’da gözaltına alınarak Ankara Adliyesi’ne götürülmüş, orada ‘terör örgütü propagandası yapmak’tan tutuklanmıştı.
Ankara Başsavcılığı, Fincancı hakkındaki soruşturmayı tamamlayarak 9 Kasım’da iddianameyi hazırladı. Üç sayfalık iddianameye göre, Fincancı’nın tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen Medya Haber TV yayını ‘uluslararası ölçekte’ bir yayındı ve ‘çok geniş kitlelere ulaşabilecek ana haber bülteni kapsamında’ydı. İddianamede, Fincancı’nın Kürt hareketine yakın Medya Haber TV’de ‘resmi bir unvanı terör örgütü propagandası yapmak için kullandığı’ savunuldu.
‘Ekrana bakıyordu’
İddianamenin savcısı Murat Yıldırım, Fincancı’nın canlı yayına Skype programı aracılığıyla katıldığını belirtti. Savcının anlatımına göre, Fincancı yayın sırasında kulağındaki kulaklıkla ‘belli bir ekrana net bir şekilde bakıyordu’, yayının sunucusu da Fincancı’yı ‘görebilecek şekilde ekrana bakıyordu.’ Yıldırım, canlı yayın sırasında PKK üyelerinin fotoğraflarının ekranda gösterildiğini belirterek Fincancı’nın bu görüntülerle ‘örgüt propagandası yapıldığını bildiği halde izlediğini’ aktardı. Fincancı’nın resmi sıfatıyla yaptığı açıklamaların ‘örgütün eylemlerini meşru gösterdiğini’ iddia etti.
Savcı Yıldırım’a göre, Fincancı ‘adli tıp uzmanı sıfatıyla uyumsuz olacak şekilde’ “Toksik, kimyasal, zehirli gazlar kullanılmış” şeklinde tıbbi teşhis ve tanı koydu. Fincancı’nın insan hakları, Nükleer Savaşın Önlenmesi için Uluslararası Hekimler ve Minnesota Otopsi Protokolü’ne atıf yaptığı, olay yerine giderek inceleme yapılmasına izin verilmesi gerektiğini söylediği aktarıldı. Savcı, ‘olay yerinde incelenmesi gereken önemli bir husus hakkında sadece video izleyerek beyanda bulunmanın’ çelişki olduğunu savundu ve bunun kuvvetli suç unsuru olduğunu iddia etti.
‘Anlık propaganda’
Savcı Yıldırım, Fincancı’nın ev aramasında el konulan dijital materyallerin incelenmesinin tamamlanmadığını, ancak ‘terör örgütü propagandası yapma suçunun anlık ve tek hareketle gerçekleşebileceğini’, bunun devam eden bir suç olmadığını ileri sürdü.
Geçmiş paylaşımlar da delil oldu
Savcı Yıldırım, söz konusu yayınla ilgili CD, yayının yapıldığı kanalla ilgili araştırma tutanaklarının delil olduğu belirtti ve bunların yanına Fincancı’nın geçmiş dönemde paylaşmış olduğu sosyal medya paylaşımlarını da ekledi. İddianameye göre, Fincancı hakkındaki soruşturma da Milli Savunma Bakanlığı’nın 20 Ekim tarihli ihbarıyla başlatıldı.