ALTAN SANCAR
altan-sancar@hotmail.com
@altansancarr
Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Kenan Şener, AKP-MHP’nin ‘dezenformasyonla mücadele’ iddiasıyla Meclis’e gönderdiği kanun teklifinin gecikmesinde iktidar bloğu içindeki ihtilafların etkili olduğunu söyledi.

Şener geçen yıl yaşanan orman yangınlarında ortaya çıkan ‘#HelpTurkey’ çağrısı üzerinden örgütlü dezenformasyonla iktidarın amacını anlattı. Teklifin amacının ‘otosansür mekanizmasını geliştirmek olduğunu’ vurguladı.
Şener’in Diken’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Adalet Komisyonu’nda görüşülmeye başlanacak AKP ve MHP’nin yasa teklifi nedir ya da ne değildir sorusuyla başlayalım…
Bu yasa üçe ayrılıyor: Bir, internet alanındaki servis sağlayıcılar ve üst kuruluşlar düzeyindeki düzenlemeler. Daha çok Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nu (BTK) ilgilendiren ve bu alandaki denetimi daha çok artıran maddeler. Yasa teklifinin 26’ncı maddesinden sonraki maddeler bunlar. Basın kartı yönetmeliğine ilişkin maddeler. İnternet medyasına ilişkin düzenlemeler. Yani ben bu yasa teklifini üçe ayırıyorum. Bu üç parçadan ikisi birbiriyle çok yakından ilişkili. Özellikle internet medyası düzenlemesi ve basın kartı düzenlemesi birbiriyle ilişkili.
Bu teklif uzun süredir konuşuluyordu, ama sanırım biraz gecikti…
İktidar ve ortağı MHP, bir süredir zaten bu alanı düzenlemek istiyordu. Geçtiğimiz bir buçuk iki yılın tartışması, yani çok da yeni değil. Hem Fahrettin Altun hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de AKP sözcüleri böyle bir yasayı ekim ayında getireceklerini söylemişlerdi. Fakat getiremediler. Biz bu tartışmayı çok yakından takip ettik ve edindiğimiz bazı bilgiler vardı. Teklifle beraber bu bilgiler de doğrulandı.
İletişim Başkanlığı’nın daha önce Danıştay’ın hukuki olmadığını ifade ettiği basın kartı yönetmeliğine ilişkin bazı hükümlerini yürütmesini durdurduğunu biliyorsunuz. Açılan basın kartı yönetmeliğine yönelik ikinci davada İletişim Başkanlığı’nın basın kartı dağıtmaya yetkili olmadığı yönünde bir hüküm kurdu Danıştay 10’uncu dairesi. Sonra dosya idari dava daireleri kurulu bu hükmü kaldırdı.
Bu süreçte İletişim Başkanlığı basın kartı komisyonunu toplamadığını, bunun nedeninin de basın meslek örgütlerinin Danıştay’da davası olduğunu, İletişim Başkanı Altun bizzat meslektaşlarımıza sohbetlerinde söylemiştir. Sanki yargı kararlarına çok uyuyorlarmış gibi…
Danıştay’ın üzerini çizdiği basın kartı yönetmeliğinde hukuki olmayan, bizim açımızdan gazetecilerin hak ve özgürlüklerini geriye götüren maddelerin, yeni hazırlanacak bu dezenformasyon yasasının içerisine konulacağını da bizzat ifade etmiştir.
‘Düzenleme kara propagandayı da etkileyeceği için iktidar endişeli’
Madem öyle bu teklif neden bu kadar gecikti?
İktidar bloğunun içinde ihtilaf var. Açıklamalarla ya da somut bazı hareketlerle iktidar bloğunun yani AKP ve MHP’nin arasında tam olarak uzlaşılmayan konular olduğunu, hatta AKP’nin kendi içinde de bu düzenlemeler konusunda yekpare davranış sergilenmediğini gözlemleyebiliyoruz.
İktidarın propagandasını, alternatifinin de kara propagandasını yapan pek çok internet sitesi var. Hatta çok sayıda gazete de var. Düzenlemeye, toplumun kılcal damarlarına ulaşabilen yayın organlarını kontrol ettiği iddia edilebilecek iktidar cephesinin, kendi siyasi propagandasını ya da kara propagandasını önleyebilecek maddeler de içerebileceği için bazı itirazlar geldiğini duyduk. Bu nedenle internet yasasında düzenleme üzerinde iktidar bloğunun içinde de ihtilaflı noktalar olduğu bilgisine ulaşmıştık.
İhtilafın maddeler üzerine olduğunu söylemek daha doğru olabilir. 26’ncı maddede tanımlanan suç aslında Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanıyor. Dezenformasyon suçu. Dezenformasyon suçu ne? Sırf halk arasında korku panik endişe yaratmak amacıyla yanlış bilgi yaymak deniliyor. Aslında savcılar buna benzer bir faaliyette bulunan ve suç olduğu düşünülen bir faaliyeti Türk Ceza Kanunu kapsamında kamu barışına karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirip dava konusu yapabilir.
Peki o zaman bu maddeyi neden bir ila üç yıl arası hapis diyerek buraya koydular?
Seçim yaklaşırken ve bir erken seçim tartışması da varken toplumsal düzeyde bir otosansür uygulamasının içselleşmesini istiyor olabilirler. Başka bir sonuç çıkaramıyorum bundan.
Bu madde bu haliyle eğer kabul edilirse isteyen herhangi bir kişi yani şikayete bağlı olmamakla beraber, aynı zamanda şikayet de söz konu olabilir bu madde kapsamında savcılar dava açabilirler. Yani atılan tweet’ler ya da sosyal medya paylaşımları bu çerçevede görülebilir. Maddede ”Örgütlü işlenmesi ve failin gizli olması halinde ceza yarı oranında artırılır” diyor.
Örgütlü dezenformasyon nasıl olabilir?
Geçtiğimiz yıl orman yangınları sırasında ‘#HelpTurkey’ hashtagi kullanıldı ve iktidarın tepkisini çeken bir sonuç doğurdu. Onun üzerinden hatırlayın ne büyük tartışmalar yaşandığını. O dönem hep bunların hepsini raporladık. ‘#HelpTurkey’ etiketiyle yangınlar sırasında Türkiye’ye yangın söndürme uçaklarının gelmesini talep eden milyonlarca insan oldu. Dolayısıyla bu etiket bir örgütlü hareket çerçevesinde değerlendirilebilir mi? Bu bir hukuki yorumun ötesine geçmez.
Bana kalırsa bir savcının kanaati çerçevesinde değerlendirilebilir. Bunun önünde bir engel yok yasada. Dolayısıyla bu maddenin biraz daha tanımlanması, biraz daha dezenformasyon kavramının ne olduğu anlatması gerekirdi. Ama bunun tanımı kanunlarımızda yok. Bu maddeye bu haliyle neden ihtiyaç olduğu konusunda çok fazla şüphe var.
Esneme olasılıkları…
İtilaf meselesi de buradan mı çıkıyor?
Birinci ihtilaf burada. Hapis cezası nasıl düzenlenmeli? Hapis cezası nasıl olmalı? Meclis temaslarımızdan, görüşmelerimizden, ziyaretlerimizden ve komisyon toplantısından edindiğimiz izlenimle yasa teklifi sahiplerinin burada esneyeceğini düşünüyorum.
Daha doğrusu esneme olasılıklarını bizzat kendileri de ifade ettikleri için bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Bunu adalet komisyonunda göreceğiz. Belki de bu ağır ceza ya da bu belirsizlik madde üzerinde bir esneme payı olarak düşünülmüştür. Çünkü Meclis’te bunu sık sık yaşadık, AKP bazı yasa teklifleri getirirken tartışmalı bazı maddeleri biraz esneterek geçirebiliyor.
Genel kurulda da önergelerle değişebiliyor. Dolayısıyla asıl hedeflediği maddeden daha ağır ifadeleri barındırabiliyor teklif ve komisyonda bu tartışmalarla biraz esnetiliyor. Hapis cezası konusunda en azından bir anlaşmazlık olduğunu, bu maddenin biraz daha iyi belirlenmesi biraz daha iyi tanımlanması gerektiği konusunda AKP’li milletvekilleri arasında da bir görüş olduğunu biliyoruz.
‘Ünal’ın imza atmaması anlaşmazlığa örnek’
AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın -ki bu teklifin destekçilerinden biridir- bu teklife imza atmamasını bazı meslektaşlarım bu anlaşmazlığa örnek olarak gösteriyorlar. Mahir Ünal’ın bakış açısıyla diğer bazı yasa teklifi sahiplerinin bakış açısı arasında bir anlaşmazlık olduğu yönünde haberler de yayınlandı daha önce. Deutsche Welle’den Eray Görgülü de yazmıştı bir fikir ayrılığı olduğunu. Yine komisyon toplantısında da Tuncay Özkan’ın yasa teklifi sahibi AKP Milletvekili Ahmet Özdemir’e “Bir boşluk görmüyor musunuz” sorusuna verdiği “Evet görüyorum” yanıtını vermesi de önemli. Yine bu hafta içinde -geçtiğimiz hafta eğer olmadıysa- partiler arası bir temas da gerçekleşebilir bu konuyla ilgili.
‘Turkuvaz Medya Grubu’yla Fahrettin Altun görüş birliğinde değil’
Sanırım başka ihtilaflar da var…
Sadece bu madde üzerinden değil diğer düzenlemeler açısından da bir ihtilaf olduğunu söyleyebilirim. Bunu ama izlenim düzeyinde söyleyeyim, iktidarın Türkiye’deki medya ekosistemine bir ahtapot gibi saran bir yapısı var. Bu yapıda farklı klikler söz konusu. Örneğin Turkuvaz Medya Grubu’yla Fahrettin Altun’un görüş birliğinde olmadığını biliyoruz.
Yine aynı şekilde farklı bakış açılarına sahip, farklı yetki ve pozisyonlarda bulunan iktidar yetkilileri, iktidar görevlileri, iktidarda bulunan kamu görevlileri ve etkili isimler olduğunu biliyoruz. Türkiye’de iletişimin nasıl yürümesi gerektiği konusunda AKP içerisinde bir görüş ayrılığı olduğunu da biliyoruz.
Muhalefetin yandaş medya olarak tarif ettiği, iktidar desteğinde hiçbir sınır gözetmeden ve hiçbir gazetecilik kuralını uygulamadan deyim yerindeyse gemi azıya almış vaziyette saldırganlık içeren yayınlarını, kara propagandalarını, sabah akşam her gün televizyonlarda, gazetelerde yayınlamaları iktidarın lehine mi sonuç veriyor, aleyhine mi sonuç veriyor tartışması da var. Bazı AKP’li milletvekillerinin aleyhine sonuç verdiği yönünde görüş belirttiğini biliyoruz. Yani Turkuvaz medya grubunun başını çektiği propaganda aygıtının iktidar partisine beklendiği kadar katkı sağlamadığı yönündeki görüşler artıyor.
Bizi temel olarak ilgilendiren onlar arasındaki ihtilaflar değil. Bizi temel olarak yasadaki özgürlükçü unsurların ya da mesleğin ihtiyaç duyduğu düzenlemelerin sayısının artması. Madde madde mücadele edeceğiz. Her madde üzerine sözümüz var. Adalet Komisyonu’nda dikkate alınmamış bazı unsurlar var bunları dile getireceğiz.
Nedir o dikkate alınmamış unsurlar?
Serbest gazeteciler… Freelance ne kadar yükseldi, meslekte olanlar çok iyi bilir. Bizler 317 gazeteciyle anket yaptık. Buraya katılanların yüzde 20’si Freelance çalıştığını ifade etti.
Bu kadar çok Freelance gazeteci varken ve basın kartına belki de en çok onların ihtiyacı varken, Freelance gazeteciliğe ilişkin herhangi bir düzenleme olmaması yasanın çağ dışı kaldığını gösteriyor. Dolayısıyla eğer müdahale ihtiyacımız olan bazı düzenlemeleri yasa metnine eklenmesi konusunda talebimizi dile getireceğiz.
Bizi okuyanlar ısrarlı biçimde basın kartının üzerinde durduğunuzu görecekler. Meslekte olanlar bilir ki bu kart yalnızca bir tanıtım aracı değil. Ama bilmeyenler için sorayım, basın kartı neden bu denli önemli? Hele ki genç gazeteciler için?
Türkiye’de genç gazeteciler için basın kartı demek, çalışma ehliyeti demektir. Mesleğe girerken eğer bizim için basın kartı taşıyor olmak işveren açısından bir tercih nedeniyse -ki öyle- o halde basın kartı gazetecinin mesleğine başlayabilmesi, tutunabilmesi için her şeyden öte bunun için son derece önemlidir. Bir kere bunu kimse dikkate almıyor. Çünkü kimse meseleye genç gazeteciler çerçevesinden bakmıyor. Bir gazetecinin basın kartı alması sen de çok iyi biliyorsundur ki bir özgüven verir. O, onun artık, “Ben gazeteciyim” demeye başladığı zamanlardır. Alamayan çok sayıda meslektaşımız var, elbette ki onlar da gazeteci ama burada kastım bu değil. En önemli andır bence Türkiye’de gazetecilerin ilk basın kartına kavuştukları an. O günler kutlanır, bir araya geliriz, basın kartı alan arkadaşlarımızı tebrik ederiz. Bu yasada onlar hesaba katılmamışlar.
Sigortalı bir yerde çalışmaya başlayabilmek demektir kart sahibi olmak. Çünkü basın kartım varsa sigortam var demektir. Yüzlerce meslektaşımız sigortasız, güvencesiz, sendikasız ve çok düşük maaşlarla stajyer gibi çalıştırılmaya devam ediliyor.
‘Sigorta talep ediyor olmaktan hicap duyuyorum’
Düşünebiliyor musunuz biz şu an neyi tartışıyoruz! Çınar Oskay daha önce Demirören Medya Grubu için “Çalışanlara bakış anlamında Sanayi Devrimi öncesinde kalmışlar” demişti. Sigorta diyorum ya sigorta! Yani gazeteci olarak sigortalanmak. Bunu talep ediyor olmaktan hicap duyuyorum. Genç gazeteciler bunu istiyorlar. Bu da basın kartı demek. Özlük haklarının bir kısmı da karta bağlandı.
Genç gazeteciler için aynı zamanda özlük hakları ve biraz daha adil biçimde, biraz daha kanunlara uygun ve insanca çalışma yaşamına kavuşabilmenin de bir göstergesi.
Haber üretim süreci açısından da son derece önemli. Sokakta bir gazeteci bir eylemi takip etmeye kalksın. Basın kartı olduğu zaman bile ne kadar şiddete ve zorlamaya maruz kaldığını hepimiz biliyoruz. Basın kartı yoksa hele kurum kartıyla çalışan gazetecilerin yaşadığı sıkıntıları biliyoruz ve onların sayısı neredeyse hepimizden fazla.
Ama kamuda çalışanların basın kartı sahibi olduğunu da biliyoruz…
Ben halkın haber alma hakkı için sokağa çıkan ya da küçük bir devlet dairesinin kapısını çalan gazeteciye bu kartı vermeyeceğim. Gazetecinin oradan bilgi almasının önüne geçeceğim. Yani haber üretim sürecini daha ilk aşamasında baltalayacağım. Ama bir taraftan da kamu çalışanlarına basın kartı vereceğim.
Komisyonda da dile getirdim, 16 bin 500 civarında basın kartı var yıl sonu itibariyle. Basın İlan Kurumunun istatistiklerine göre üç bin küsur basın kartı taşıyan ve yazılı basında çalışan gazeteci var. Bir bu kadar da görsel medyada çalıştığını varsayalım. Bunun yarısı kadar da serbest ve emekliler olsun. Basın kartı sahibi gazeteci sayısı bu kadar azken, geriye kalan basın kartları kimde? Ne yapıyorlar bu basın kartlarıyla? Yani İŞKUR’un kapısını çalan genç bir gazeteci İŞKUR yetkililerinden bilgi alabilmek için ya da içeriden bazı verilere erişebilmek için basın kartını gösterip kapıdan geçemiyor.
Geriye kalan bu sekiz on bin kart nerede? Belli değil. Kimde bu kartlar belli değil. CHP’li Tuncay Özkan komisyonda, “Çaycıya çorbacıya basın kartı dağıtıyorsunuz” diye çıkıştı İletişim Başkanlığı bürokratlarına. Şimdi de yasaya, “Devlet enformasyon hizmetlerinde çalışanlar kart alabilir” diye madde ekleniyor. Biz genç gazeteciler kart alsın diye uğraşırken, karşımızdaki tablo böyle.
‘Daha ilk görüşmede sekiz ila 10 maddeyi değiştireceklerini söylediler’
Şimdi bir de internet sitelerini kara kara düşündüren bir durum var. Tekzip metinleri konusu. Ana sayfa bunlarla dolabilir mevcut koşullarda. Size ya da diğer basın örgütlerine hiç mi danışmadılar bu yasa hazırlanırken?
Danışmadılar… Yasa yapan milletvekilleri ya da bürokratların bu alandan ne kadar kopuk olduğunu ne kadar uzak olduğunu, bu alana ne kadar yabancı olduğunu gösteren somut şeylerden biridir bu durum. Denetlemek ve internet siteleri üzerindeki baskıyı arttırmak istedikleri çok net. Yani ya hiçbir şey bilmiyorlar ya baskıyı arttırmak istiyorlar. Bunun başka açıklaması yok. Komisyonda bu madde görüşülürken yasa teklifinde imzası olan milletvekilleri bu maddenin değişeceğini ifade ettiler. Daha ilk görüşmede elimizdeki metinde neredeyse sekiz ila 10 maddede değişiklik yapacaklarını ifade ettiler. Ya o zaman niye değişiklik yapıp gelmediniz ya da bu maddeler üzerine madem bu kadar anlaşmazlık belirsizlik vardı, neden gelip de bize niye sormadınız!
Meslek örgütlerine ya da muhalefete ya da bu konuda çalışan diğer kuruluşlara neden sormadınız? Bir internet haber sitesinde bir manşetin ömrü iki saat bile olmayabiliyor çoğu zaman. Ana sayfada bir hafta boyunca yayınlanacak tekzip ne demek? Nihayet bunu onlar da kabul ettiler ve “Önce ana sayfada yayınlanacak, ardından belirli bir süre sonra iç sayfaya aktarılacak” dediler. Bu konuda önerge vermedi yalnız AKP. Bunu göreceğiz Adalet Komisyonu’nda. Eğer bize danışmış olsalardı biz onlara bazı eksik bıraktıkları noktaları tamamlayabilirdik. Basın kanunu üzerine biz iki senedir tartışıyoruz meslek örgütleriyle.
‘Merdiven altı’ internet siteleri…
Peki internet medyası düzenlemeye ihtiyaç duymuyor mu?
İnternet haber mecralarını hesabı kattığımız zaman bir kakafoni olduğundan söz edebiliriz. Yani internette bir haber sitesi kurmak çocuk oyuncağı. Ve, o haber sitesini pek çok haberle doldurmak son derece kolay. Kopyalayıp yapıştırmayı bilenler bunu yapabilirler. Dolayısıyla internet haber sitesi kakafonisi ya da bolluğu içerisinde biz halkın haber alma hakkını savunacaksak eğer internet haber mecralarının düzenlenmesi gerektiğine katılıyoruz.
Burada bir noktanın altını çizmek gerek. Sevgili Faruk Bildirici bu konuda hazırlık da yapıyor. Onun da belirttiği gibi internette yayınlanan özel haberlerin kopyalanıp yapıştırılmasıyla farklı internet sitelerinde yayılması, çoğalması ya da niteliksiz haberlerin, niteliksiz içeriklerin yaygınlaşmasının önüne geçebilecek çok basit yöntemlerden bir tanesi köşe yazılarında olduğu gibi özel haberlerin de Fikir ve Sanat Eserleri kanunu kapsamına alınması.
Foto muhabirlerinin fotoğrafları için telif hakkı uygulaması varsa yazılı metni üreten muhabirlerin de çalışmaları eser statüsünde kabul edilmeli. Böyle olduğu zaman komisyondaki ifadesiyle, “Merdiven altı internet siteleri büyük oranda azalmış olacaktır” diye tahmin ediyoruz.
Son olarak görüşmeler devam edecek, ne istiyorsunuz? Yani meslek örgütleri olarak talebiniz nedir?
Çağrımız yasayı hazırlayan bürokratların ve milletvekillerinin basın meslek örgütlerinin görüşlerini dinlemeleri. Gazetecilik hakkında daha fazla bilgi edinmeleri ve yasayı öyle yapmalarını istiyoruz. Kısacası Freelance gazeteciler meselesi var. Internet gazetecileri meselesi var. Kart meselesi var. Basın kartının özgürlükler korunarak dağıtılması meselesi var. Ve, internet sitelerinin özgürlükler korunarak regüle edilmesi meselesi var.
Politik olmayan ama gerçekten alanın düzenlenmesine hizmet edecek madde madde önerilerimiz var. Var, vardı ve var olacak. Politik olarak basın özgürlüğünü savunan maddelerin, basın özgürlüğünü arttırması gereken, basın özgürlüğünü engelleyen maddelerin kaldırılması gerektiğini savunmakla beraber; teknik bazı maddelerde gazetecilerin bazı hak ve özgürlüklerinin en azından korunabileceğini ya da yasaya işlenebileceğini düşünüyoruz. Basın meslek örgütlerinin sahada çalışan gazetecilerin görüşlerinin alınmasını istiyoruz. Dinleyin diyoruz sadece onlara.
Madem düzenlemek istiyorsunuz, gelin birlikte düzenleyelim. Biz de dezenformasyonun önlenmesi için düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Biz de internet medyasına düzenleme getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Biz de internet çalışanlarının basın kartı sahibi olması gerektiğini düşünüyoruz. Biz de internet medyasının resmi ilanlardan yararlanması gerektiğini düşünüyoruz. Sadece resmi ilanlardan değil, kamu kurumlarının özel ilanlarından da yararlanması gerektiğini düşünüyoruz. Ama yeni bir RTÜK oluşturmadan, yeni bir güçlü yapı oluşturmadan özgürlükleri koruyarak yapılabileceğini iddia ediyoruz ve madde madde önerilerimizin dinlenmesini istiyoruz.