AYŞEGÜL KASAP
@aysegul_kasap
Türkiye’de basına ve gazetecilere artan baskıların yanı sıra sosyal medya da deyim yerindeyse adeta bir sansür cenderesinde. İfade Özgürlüğü Derneği’nin (İFÖD) EngelliWeb raporuna göre 2020 sonu itibariyle itibarı Türkiye’de erişime engellenen web sitesi sayısı 467 bin 11! Üstelik mahkemeler dışında erişim engelleme yetkisi bulunan 20’den fazla kurum var. Bu kurumlar karar verirken hukuki kıstasların dikkate alınıp alınmadığı ise meçhul.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz, hem İFÖD’ün Engelliweb 2020 raporunu hem de Türkiye’de giderek artan baskıcı atmosferi Diken’e değerlendirdi.
Seçimlerin yaklaştığı bir dönemde iktidarın amacının ‘susturmak ve sindirmek’ olduğuna dikkat çeken Akdeniz şöyle konuştu: “Hükümet, eleştirilere açık değil, hem medya hem de vatandaşlar sussun ve hiç konuşmasın istiyor. Sadece basın ve gazeteciler değil tüm muhalif görüşlü kişiler sürekli engellenme, yargılanma tehdidi ile görüşlerini sosyal medyadan paylaşmak durumunda.“
Akdeniz ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) de erişimin engellenmesi kararlarını göz ardı ettiğini belirterek “Anayasa Mahkemesi de artık bu sorunun bir parçası haline gelmiştir” dedi.

‘Keyfiyete çok müsait bir sistem’
Prof. Dr. Akdeniz’e erişim engeli kararı alınırken hukuki kıstaslara dikkat edilip edilmediğini sorduğumuzda şöyle yanıt verdi: “Türkiye’de yaklaşık 15 yıl önce yürürlüğe giren 5651 sayılı Kanun’dan sonra İfade Özgürlüğü Derneği’nin 2020 raporundan da görüleceği üzere erişim engelleme yetkisinin geçen süre içinde git gide arttığını ve 20’den fazla kurum ve kuruluşa yetki verildiği, Sermaye Piyasası Kurulu’dan Türkiye Jokey Kulübü’ne kadar çok sayıda kurum ve kuruluşa yetki verildiği görülüyor. Bu dağınık yapıda kararların ne şekilde alındığı hem belli olmazken hem de birçok kurum ve kuruluşun aldığı kararlarla ilgili mahkeme onayı şartı da yok. Örneğin Türkiye Jokey Kulübü bir karar aldığında bu kararla ilgili hakim onayı şartı yok. Hatta bu kararlar yayınlanmıyor dahi. Böyle bir sistem de keyfiyete çok müsait.”
‘Sayı 2021’de daha da artacak’
Temmuz 2020’den önce erişim yasağı getirilen haberlerin web sitesinden kaldırılma zorunluluğu yoktu. Ancak buna rağmen birçok medya kuruluşu erişim engeli getirilen haberleri sitelerinden kaldırdı. Yani bir anlamda otosansür uyguladı. Akdeniz bu noktada Türkiye’deki baskı iklimine şöyle dikkat çekti: “Erişim yasağı getirilen haberlerde Temmuz 2020’den önce Temmuz 2020’de yapılan değişikliklerle 5651 sayılı Kanun’un 9. maddesine ‘içeriğin yayından çıkartılması’ yaptırımı da eklendi. Dolayısıyla, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği ağustos ayı öncesi haberlerin yayından çıkartılması zorunluluğu olmamasına rağmen ağustos sonrası eğer sulh ceza hakimlikleri içeriğin yayından çıkartılmasına hükmederlerse o zaman haberlerin yayından çıkartılması gerekiyor. Fakat, hakimliklerin ne karar verdiğine bakılmaksızın haber sitelerinin Temmuz 2020 öncesi ve sonrasında otosansür uyguladıklarını tespit ettik. Dolayısıyla, 2020’de yayından çıkartılan haber oranlarında ciddi artış var. 2021’de bunun daha da artacağını düşünüyoruz.”
‘Haberi kaldırmak en kolayı’
“Otosansürün çeşitli sebepleri var. Bunun ana sebebi oluşturulan baskıcı iklim, özellikle internet gazeteciliği yapıyorsanız sürekli size tebliğ edilen yargı kararları ile uğraşmak zorunda kalıyorsunuz. Her ne kadar hiç bir haber sitesi yaptığı bir haberi kaldırmak istemese dahi, bu durumda kaldırmak en kolay opsiyon oluyor. Fakat, Diken gibi bu sisteme karşı yargı yolu ile mücadele eden haber platformları olduğunu da unutmamak gerekir.“
‘Hükümet hem medya hem vatandaşlar sussun istiyor’
Twitter’dan en çok erişim engeli talep eden ülke Türkiye. 2’inci sırada Rusya 3’üncü sırada ise Hindistan var. Prof. Dr. Akdeniz sadece basın ve gazetecilerin değil artık tüm muhalif görüşlü kişilerin tehdit altında olduğunu anlattı: “Türkiye’nin internete yaklaşımı sosyal medya platformlarının yayınladığı şeffaflık raporlarında da vahim. Özellikle Twitter raporlarında bu durum apaçık görülüyor. Hükümet, eleştirilere açık değil, hem medya hem de vatandaşlar sussun ve hiç konuşmasın istiyor. Dolayısıyla, sürekli değişen bir mevzuat ve bu mevzuatın ısrarcı bir şekilde uygulanması sonucunda talepler sürekli artıyor. Meclis tatilinden sonra özellikle sosyal medyaya tekrar bir müdahale yapılacağının sinyalleri çoktan verilmeye başladı. Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde, sadece basın ve gazeteciler değil tüm muhalif görüşlü kişiler sürekli engellenme, yargılanma tehdidi ile görüşlerini sosyal medyadan paylaşmak durumunda.”
‘Amaç sindirmek ve susturmak’
İFÖD’ün raporu zaten halihazırda sansür uygulayan bir mekanizmanın varlığını gözler serdi. Buna rağmen İletişim Başkanı Fahrettin Altun, mevcut düzenlemelerin yetersiz olduğunu öne sürerek sosyal medya için düzenlemelerin yapılması gerektiği savunuyor.
Akdeniz’e iktidarın baskıyı hangi boyutlara kadar taşıyabileceğini sorduğumuzdaysa şu yanıtı verdi: “Dezenformasyon ve yalan haberle mücadele adı altında Meclis tatilinden sonra daha da sıkı bazı yaptırımların söz konusu olacağını görüyoruz. Dolayısıyla EngelliWeb 2021 değerlendirmemiz şimdiden 2020’den de daha vahim olacak gözüküyor. Seçimlerin yaklaştığı bir dönemde amaç susturmak ve sindirmek olacaktır.”
‘AYM de sorunun bir parçası’
Akdeniz iktidarın artan baskısına karşı alınabilecek hukuki önlemler için şöyle bir tablo çizdi: “Türkiye’de hukuki mücadele hiç yok değil. Fakat Anayasa Mahkemesi gibi demokratik kurumların dahi doğru düzgün işlemediği, Wikipedia platformu ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararının ancak 2,5 yıl sonra verildiği, Sendika.Org kararının ise tam beş sene sonra verilmesi, uygulanması için yaklaşık dokuz ay uğraşıldığını unutmamak gerekir. Kaldı ki EngelliWeb 2020 raporunda da belirttiğimiz üzere sulh ceza hakimlikleri sanki hiç Anayasa Mahkemesi ve aldığı ilkesel kararlar yokmuş gibi patır patır erişimin engellenmesi kararlarını vermeye devam ederken, Anayasa Mahkemesi’nin bu konudaki önemli kararlarını tamamen göz ardı ediyorlar. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi de artık bu sorunun bir parçası haline gelmiştir. Yakın zamanda birçok başvurunun AİHM’e taşınacağını da gözlemliyoruz. Yargıdaki problemler devam ederken AYM ve AİHM kararlarına rağmen kısa vadede radikal bir değişiklik olmayacağını düşünüyorum.”