ALİ TUFAN KOÇ
Bilim Akademisi Başkanı Prof. Dr. Canan Atılgan, akademi dünyasında göz ardı edilen bir tabloyu hatırlatıyor: “Akademideki toplam kadın sayısı tatmin edici olmasına rağmen yöneticilik katında neredeyse yoklar. ‘Arkayı toplayan’ yardımcı roller hariç.” Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Atılgan’la akademiyi ve bilim dünyasında kadının yerini konuştuk.
Erkekler kadın yönetici karşısında nasıl davranacağını bilmiyor
Türkiye’de dekan görevinde bulunmuş sayılı kadın akademisyenler arasındasınız. Döneminizde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini bizzat hissettiğiniz, deneyimlediğiniz oldu mu?
Kadın yöneticiden söz dinlemenin erkeğe ne kadar zor geldiğinin dekanlık yaptığım dönemde farkına vardım. Adeta yüzüme çarptı. Yıllarca beraber çalıştığım, sohbet ettiğim erkeklerin, dekanlığım sırasında beni dinlerken vücut dillerinin değiştiğini fark ettim. Ellerini kavuşturarak karşınıza geçmişler ve size duvara bakar gibi bakıyorlar. Toplum hala kadın yönetici ve lider fikrine alışkın değil. Erkek, kadın yönetici karşısında ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmiyor.
Olumlu gözüken kısımları da konuşalım: Türkiye’de, akademik dünyada, hak olarak kadın-erkek arasında bir ayrım olduğunu düşünmüyorum. O alan bir şekilde güzel oturmuş.
Akademide kadın oranının en yüksek olduğu ülkelerden birisi Türkiye. Bu durumu tarihsel nedenlerle açıklayabiliriz: Vakıf üniversiteleri açılana kadar, akademi ‘az ödeyen’ bir yer kurum olarak bilindi. Ülkemizde ailesinin geçindirmek zorunda olan erkek modeli için akademi en cazip alanlardan biri olmamış. Dolayısıyla açık kalan alanlara, iyi eğitimli kadınlar yerleştirilmiş. Genel istatistiklerde kadın-erkek oranı olumlu gözükse de yönetici pozisyonlara, rektör seviyesine baktığımızda bu oranda bir anda yok oluyor. İronik bir şekilde, rektör yardımcısı, dekan yardımcısı, bölüm başkan yardımcısı pozisyonları ağırlıklı kadın. ‘Arkayı toplayan’, ‘ortalığa çeki düzen veren’ görev her zaman kadınlara verilmiş.
Akademik komitelerde ve yayın kurullarında kadın-erkek eşitliğinin neredeyse hiçbir zaman sağlanmamasının üzücü bir gerçeği var: Kadın akla gelmiyor. Dekanlık yaptığım dönemde benden komite kurmam istendiğinde, aklıma ağırlıklı erkek isimler gelirdi. O kadar kanıksanmış kalıplar ve ezberlenmiş seçimler ki aksini düşünmek çaba gerektiriyor.

Boğaziçi ve Sabancı Üniversitesi gibi eşitlikçi ve liberal kimliğiyle bilinen kurumlarda okumanıza rağmen akademide maruz kaldığınız eşitsizlikler, cinsiyet sorunuyla ilgili ne söylersiniz?
Bir örnek üzerinden açıklayayım: Üniversitede her yıl, bir önceki yıl yayınladığınız makale sayısına size bir araştırma bütçesi verilir. Alacağınız bütçenin boyutu da basılmış yayınlarının sayısıyla orantılıdır. Çocuk sahibi olduğum dönem, çocuğum olmasına rağmen, iki yıl üst üste aynı miktarda yayın çıkarmıştım. İkinci yıl bana ayrılan araştırma bütçesinin miktarında bir azalma olduğunu fark ettim. Herhalde bir yanlışlık olmuştur düşüncesiyle o dönemki dekanımızın yanına gittim. “Bir hata yok. Rakam doğru. Biz her yıl performansınızın artmasını bekliyoruz” yanıtını aldım. Kadınların, doğum öncesi ve sonrası yaşadıkları sürecin tamamen göz ardı edildiğini deneyimlemiş oldum. Kadının üzerinden yük alınmasını gerekirken, tam aksine daha da yüksek performans bekleniyor.
Bilim dünyasında neden sayılı kadın var?
Sayıca tahmin ettiğinizden daha fazla kadın bilim insanı var. Sadece yeteri kadar göz önünde değiller. Zamanlarını ağırlıklı laboratuvarda ya da araştırma sahasında geçiriyorlar. Bazen arka planda kalmayı tercih ediyorlar bazen de bağlı olduğu kurumun iletişim stratejisi genelde erkekler üzerine kurulu olduğu için göremiyoruz onları. Oysa bilimin, toplum nezdindeki saygınlığını artırması için kadınların gücünün kullanılması fena bir fikir olmayabilir.
Pandemi sırasında, insanların bilime inancında azalmalar yaşandı. Her bilim insanı farklı demeçler verdi, her kafadan bir ses çıktı. Kadınlar, bilimsel verileri anlatmakta ve aktarmakta daha sabırlılar. Zaten eli yeteri kadar dolu olan kadınlara bir de ‘göz önünde olma’ gibi bir misyon yüklemek istemem ama bu değişim ciddi farklar yaratabilir.
[Prof. Dr. Canan Atılgan ile yaptığımız mülakatın, açıklık adına düzeltilmiş ve kısaltılmış bir versiyonudur.]