ALİ TUFAN KOÇ
Oyuncu Berrak Tüzünataç, ‘İstanbul Sözleşmesi Yaşatır‘ kampanyası döneminde, Af Örgütü’nün videosunu seslendirdi, İstanbul Life dergisinde ‘Asla Yalnız Yürümeyeceksin‘ başlığıyla kapak oldu. Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin #ÖyleDeğilBöyle kampanyasında yer aldı. Son olarak sanatçı Esra Gülmen ve fotoğrafçı Burcu Karademir ile kadının özgürlüğünü savunan sanat projesi serisini yarattı. Berrak Tüzünataç ile neden ‘azalmayacağını‘ konuştuk.
Başkasının mantalitesine göre yaşayamam
Birileri beni yanlış anlar korkusuyla söylemek istediğim cümleleri azaltmayacağım. Sanatsal üretimimi, gelen ilhamlarımı törpüleyemeyeceğim. Yıllarca göze batmayayım ve üstüme gelinmesin diye azalmaktan, kıyafetimi, üretimimi, oyumu buyumu, her adımımı başkaları için değiştirmekten çok sıkıldım.
2005’ten beri ekran karşısındasınız, rol aldığınız dizilerde, filmlerde oyunculuğunuzdan çok fiziğiniz, güzelliğinizle ilgili manşetler atıldı. Kadının özgürlüğünü savunan sanat projeniz ‘Bla Bla Bla‘ sonrası çıkan haberlerin başlığı bile ‘Çıplak fotoğrafıyla sosyal medyayı salladı‘ diyeydi. Sektöre erken yaşta girmiş biri olarak mütemadiyen fiziksel özellikleriniz üzerinden görülmeniz ve yorumlanmanız nasıl hissettirdi?
Kendi adıma bir karar verdim: Toplumda birkaç sürüm öncesinden kalma bir zihniyetle hayatı okuyan, güncellemeyi reddeden, kalıplaşmış sigmaları savunmaya çalışan insanlara göre davranıp üretmek fikrini hayatımdan çıkardım. Onlar için azalamayacağım artık. Yeterince azaldım. Çoğalarak gelişmenin yolunu arıyorum ve üretimime de bunun yansımasını hedefliyorum. Birileri beni yanlış anlar korkusuyla söylemek istediğim cümleleri azaltmayacağım. Sanatsal üretimimi, gelen ilhamlarımı törpüleyemeyeceğim. Yıllarca göze batmayayım ve üstüme gelinmesin diye azalmaktan, kıyafetimi, üretimimi, oyumu buyumu, her adımımı başkaları için değiştirmekten çok sıkıldım. Başkasının mantalitesine göre yaşayamam artık. Bir anlayışın onayına göre üretirsek gelişmemiz imkânsız. Sohbetimizin bile gelişmesi imkânsız.
Ekranlardaki popüler, başarılı ve güzel kadınların gördüğü psikolojik baskı ve şiddet göz ardı edilebiliyor. Arka planda neler yaşıyordunuz?
Geçmişte, iç yüzünün hala kamuoyu tarafından bilinmediği, tahminlerin net bir veri olarak alınmasıyla, hakkımda çıkan haberlerin yoğun olduğu bir dönem geçirdim. Altı ay evden çıkamadım. Sosyal fobi oluştu. Dışarı çıkarsam beni gören herkesin hakkımda konuşacağını, beni eleştireceğini ve yargılayacağını düşünüyordum. O dönem hayatımın ilk ve tek bayılmasını yaşadım. Beyin ne yapacağım bilemedi ve şalteri indirdi. Hayatta bu ve benzeri travmaların gelişim ve dönüşüm için birer fırsat olduğuna inanılır. Japonca’da ‘kriz’ ile ‘fırsat’, birbirine geçmiş kavramlar olarak tek kelimede, ‘kiki’ diye kullanılır. Benim için de çok güzel bir uyandırma alarmı oldu. Tuhaf bir kurban psikolojisinde çakılıp kalmak da bir ihtimaldi. Ben iyileşmeye, kendimle barışmaya ve değiştirebileceklerime odaklandım.
Kariyerimin başından beri sistematik olarak ‘saldırı’ altında kalmış biri olarak, her şeye rağmen kendime duyduğum saygıyı kaybetmedim, kendime sadık kaldım. Üretmeye ve var olmaya devam ettim. Hayatımın kendimle en çok gurur duyduğum dönemindeyim.
Türk toplumu ergenlikten yetişkinliğe geçemedi
Kadın dekoltesinin bir memleket meselesine dönüşmesi, sosyolojik olarak Türk toplumunun, ergen, yani yetişkinliğe geçmemiş bir toplum olduğunu gösteriyor.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini en çok hangi durumda bizzat hissediyorsunuz?
Erkek bedeninin güzelliğini sonuna kadar kutlamaya tamamız fakat söz konusu kadın bedeni olunca bir anda konu ‘aile yapımız, örf ve adetlerimiz’e karşı saldırıya dönebiliyor. Erkek oyuncu, bir dizi ya da film sahnesinde vücut kaslarını gösterdiğinde, “Ne kadar fit, helal, nasıl da kol karın kası yapmış” diye itilaflar, övgüler yağdırılıyor. Kadın bedeni olunca öfkeler, kınamalar, telaşlar… Kadın bedeni ve kadına dair her şeyden neden bu kadar korkuluyor? Neden toplumda ya da televizyonda, dizilerde regl üzerine rahat rahat konuşulamıyor mesela?
Sadece Türkiye’ye has bir durum değil tabii. Instagram meme ucu yüzünden Rihanna’nın hesabını kapatmıştı vakti zamanında. Seksizm geniş bir skaladan oluşuyor, coğrafi ve kültürel durumlara göre 0’dan 10’a kadar değişiyor.
Kadın dekoltesinin bir memleket meselesine dönüşmesi, sosyolojik olarak Türk toplumunun, ergen, yani yetişkinliğe geçmemiş bir toplum olduğunu gösteriyor. Henüz ‘yetişkin’ davranabilen bir toplum değiliz maalesef. Her şey, insanın ergenlik dönemimde olduğu gibi: Zorbalık, karşısındaki sindirme, alay, baskı, ‘bullying’…
Kocaman insanlar, bir kadın müzisyenin kıyafeti hakkında hala ‘ergen lise öğrencisi’ zihniyetiyle yorumlar yapıyor, tepkiler veriyor. Demokratik bir ülkede yaşıyoruz, herkes her türlü fikrini paylaşmakta özgür. Fakat fikrini paylaşımında doz aşımı oldukça bu, çevre baskısına dönüşüyor. Bu da en az devlet baskısı kadar ciddi bir sorun.
Eşitsizliğe karşı mücadelede kadınlara önerilen çözümler ve verilen tavsiyelerden hangileri daha önemli?
Finansal özgürlük hayati önem taşıyor. Kadınlara sadece iş hayatında daha fazla yer açmak ve maddi olanak sağlamak yetmemeli, ‘paradan para’ kazanmalarını da desteklemeli. Kanada menşeili bir Instagram hesabı önereceğim: @femaleinvest. Kadın-erkek arasındaki gelir eşitsizliğini gidermek ve kadını kişisel finans ve yatırım konularında desteklemek misyonu var.
Artık çok güvenilir kuruluşlar var: Susma Bitsin, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği… Kadın, hissettiği baskı ve şiddet karşısında kendini çaresiz ve yalnız hissettiğinde, ona destek olacak gönüllüler, danışmanlar ve konunun uzmanları var. Aileden, partnerden, patrondan, yakın çevreden gelen şiddetin herhangi bir türüne karşı, çekinmeden bu derneklere ulaşmalarını temenni ediyorum. Çaresizliğin temel nedeni yalnızlık duygusu genelde. Kadınların, hemcinslerine karşı daha vicdanlı ve empatik olmalarını tüm kalbimle diliyorum.
[Berrak Tüzünataç ile yaptığımız mülakatın, açıklık adına düzeltilmiş ve kısaltılmış bir versiyonudur.]