ALİ TUFAN KOÇ
Yapımcı Nisan Ceren Özerten’e göre görsel sanatlar ve televizyon dünyası, cinsiyet eşitsizliğine yönelik ‘parmak sallayan’ yapımlar yerine konuyu farklı yönlerden ele alan işler üretmeli: “Bir yapımda, bu bir kadın hikayesi diye yol çıktığımızda, ne kadar nitelikli de olsa işin içini boşaltıyoruz, önce bunu değiştirmeli.”Tiyatroda, aynı zamanda ortağı olduğu KREK’in oyunlarının, dijital platformlarda ise ‘Bir Başkadır’ ve ’10 Bin Adım’ gibi özgünlüğüyle dikkat çeken dizilerin yapımcısıyla sektörde neler yapılabileceğini konuştuk.
Dizi karakterleri kadının zekasıyla dalga geçer gibi
Görsel sanatların ve dizi-filmlerin, toplum üzerindeki etkisinin dijital çağla birlikte son dönemde daha da arttığına dair analizler var. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle mücadelede bu alanlar nasıl daha etkin kullanılır?
Bugün televizyonu açtığımızda Türk dizilerinde kadının zekasıyla adeta dalga geçen karakter çalışmaları ve senaryolarla karşı karşıya kalıyoruz. Bununla savaşmak gerekiyor. Sadece televizyona iş üreten kreatif insanların kontrolünde ve tekelinde bir durum değil bu maalesef. Beraberinde toplumun bütününü nasıl dönüştürebileceğimize de bakmalıyız.
Her şeyden önce yasaların ve ağır yaptırımların uygulanması lazım. Bu ülkede yasalar, kadınlar, çocuklar, hayvanlar ve doğa için çalışmıyor. O küçücük çocukların uğradığı tacizi çizdiği resimler hala zihnimizde. Sonuçta ne oldu? Hiçbir şey.
Bununla ilgili elimizden ne geliyorsa yapmamız gerekiyor. Ünlü kadınlara makyajla şiddet görmüş süsü vererek gözlerini morartıp bunu bir kampanya olarak reklam panolarına asmaktan daha sert ve etkin çözümler üretmeliyiz. Ancak ağır yaptırımları bulunan, en caydırıcı yasaların uygulanmasıyla değişim sağlanabilir.
Günümüzden ve bizim sektörden bir örnek vereyim: Bergen’in hayatını konu alan film vizyonda. Bergen bir arabesk kadın figürü. Toplumun geniş bir kitlesini de temsil eden, belki hepimizin içinde birazcık da olan bir kadın figürü o. Aşkı uğruna sistematik şiddete uğramış. Bugün böyle bir kadının hikayesini ele alan filmin galası varken, o kadına kezzap atmış adam galayı tehdit edebiliyor ve hiçbir şey olmuyor.

Ünlü kadınlara makyajla şiddet görmüş süsü vererek gözlerini morartıp bunu bir kampanya olarak reklam panolarına asmaktan daha sert ve etkin çözümler üretmeliyiz.
Esas gündüz kuşağı kadın programlarındaki şiddet yasaklanmalı
Bir kadın yapımcı olarak görsel sanatlar ve gösteri dünyasının konuya yönelik ne gibi çözümler üretebileceğini düşünüyorsunuz?
Bir kadın hikayesi anlatalım diye yola çıktığımızda, yolun çok sağlıklı bir yere gittiğini düşünmüyorum. Bu etiketlerden, büyük başlıklardan biraz uzaklaşmalı. Anlattığımız hikâyenin içinde, dramaturgiyle, kadını da doğru bir şekilde anlatabiliyorsak daha faydalı bir işe dönüşür o.
Dizilerde kadının portre edilme biçimi kadar ‘tehlikeli’ bulduğum gündüz kuşağı kadın programlarının içeriği yasa çerçevesinde yeniden düzenlenmeli. Yasakçı bir insan değilim ama belki de olmamalı, yayından kaldırılmalı. Genç bir kızın evli, kendisinden yaşça büyük bir erkekle ilişki kurması sonucunda canlı yayında linç edilmesi korkunç bir şiddet. Esas bunlar yasaklanmalı.
Başta Hollywood olmak üzere televizyon ve sinema sektöründe genel olarak kadın hikayelerinin yeterince ‘alıcısı’ olmadığına dair bir kanı var. Bu bir erkek yapımcı bahanesi mi?
Bir izleyici olarak Hollywood’u fazlasıyla seksist buluyorum. Erkek egemen hikayeler üzerine kurulu bir üretim ve ödül sistemi var. Amerikan Film Enstitüsü gibi büyük endüstriler, paraya ve kapitalist faydaya bakar. ‘İş’ yapacak bir kadın hikayesini kaçırmazlar ama o da bir erkek yönetici bakışı ürünü. Sistem kendine bahsettiğin bahaneleri yaratabiliyor fakat Amerikan kültürü için gayet olağan bir durum bu. Avrupa sineması bu konuda daha açık ve yaratıcı olabiliyor. Meseleyi çok daha farklı bir şekilde ele alıyor. ‘Bir kadın hikayesi’ diye yola çıkınca, ne kadar nitelikli de olsa işin içi boşaltılıyor.
Yapımcılığını üstlendiğiniz ‘Bir Başkadır’ dizisi, kadının toplumdaki, ailedeki yerine ve maruz kaldığı şiddet türlerini başka bir açıdan işledi. Yapım hakkındaki eleştiriler, yorumlar ve izleyicilerin tepkileri hakkında neler söylersiniz?
‘Bir Başkadır’, birçok detay içeren bir yapım oldu. Berkun Oya’nın yazarlığı ve yaratımındaki hikayede bence en güzel ve çarpıcı olan, bütün bunların bıçak sırtında, dengeli bir şekilde, taraf tutmadan, toplumun en derin yaralarını, merkeze sevgiyi koyarak anlatılmasıydı. Çevremden ya da tanımadığım izleyicilerden aldığım yorumlar, genelde dizideki Meryem karakterinin, bir dönem herkes için umut kaynağına dönmesi üzerineydi. Meryem akıllı, kendini ifade etmesini bilen, konuşabilen, başörtü taktığı için baskılanmak zorunda olmayan ya da kendini öyle hissetmeyen bir karakterdi. Gerçeklik duygusunun iyi işlendiğini düşünüyorum. Bir dizinin konusunu sadece şiddet, dayak ve tecavüz gibi başlıkta toplamak ve işlemek yeterli olmuyor. Psikolojik ya da sosyal kısımlarıyla işlenen, ekonomik bağımsızlığı da duygusal baskıyı da kapsatan hikayelere ağırlık ve fırsat verilmeli.
[Nisan Ceren Özerten ile yaptığımız mülakatın, açıklık adına düzeltilmiş ve kısaltılmış bir versiyonudur.]