ALİ TUFAN KOÇ
‘Lara Di Lara’ ismiyle bilinen, özgün müziği ve vokaliyle son dönemin en başarılı müzisyenlerinden Dilara Sakpınar, sektördeki cinsiyet eşitsizliğini anlatırken hikayeleri paylaşmanın ve ses çıkarmanın önemini hatırlatıyor: “Konuşmanın ve aksiyon almanın çeşitli yolları var. Hangisi seni iyi hissettirecek yolsa, o yolu tercih etmelisin.”
İnsan böyle bir gerçeği kabul etmek istemiyor
Kariyerinizin ilk günlerinde, müzik sektörüne girmenizle beraber, kadının toplumda maruz kaldığı eşitsizliğe dair bakışınızı ve bilginizi değiştiren durumlara tanıklık ettiniz mi?
Bu konuların benim hayatımda bir problem olabileceği, eşitsizliğe ve istismara maruz kalacağım, kariyerimin başındayken aklımın ucundan geçmiyordu. Sebebini aileme bağlıyorum. Kız çocuklarına ayrım yapılmayan bir ailede büyüdüm. Müzik dünyasına adım attıktan sonra bambaşka bir dünya gerçeğiyle tanıştım.
Genel olarak erkek müzisyenlerle çalışıyorum ve birlikte yoğun mesailerimiz oluyor. Kendimi sürekli bir erkek muhabbetinin içinde bulmaya başladım. O anlarda, doğal olarak sohbetin dışında kalmaya başlıyorsunuz. Bu durum, çalışma sürecini de etkiledi. Fikrinin önemsenmediğini ve seni yeteri kadar dinlemediklerini fark etmeye başlıyorsun. Son 10-15 yıl içinde, kademeli bir şekilde, sektörde kadın olmanın zorluğunu çeşitli alanlarda ve durumlarda bizzat deneyimledim. Bunu idrak etmem zaman aldı. Böyle bir gerçeği kabul etmek istemiyor insan, hele ki eşitlikçi ortamda büyümüşseniz. Uzun bir süre “Yok canım öyle değildir” dedim kendi kendime. Maalesef bu sektörde tacize de uğradım.
Uyum sağlamak adına konuşmasına, kıyafetine, duruşuna, kadınlığına dikkat edenleri anlıyorum. İnsan her zaman kendisini dinlemeli. Zor da olsa isteklerinin ve söylemlerinin arkasında durmalı.
Başınıza geleni fark ettikten ve kabullendikten sonra attığınız ilk adım ne oldu?
Ailemle, yakınlarımla paylaştım. İş ortamında gerekli mercilere ilettim. Hukuki yollara başvurdum. Aklıma gelen bütün yolları uyguladım ve uygulamaya devam ediyorum.
Herhangi bir sonuç elde edebildiniz mi?
Dava süreci devam ediyor. Konunun detaylarını bu aşamada paylaşmayı tercih etmiyorum. Şunları söyleyebilirim: Hukuk sisteminin ne kadar çetrefilli ve zor olduğunu bizzat deneyimledim. Başıma gelen bir durumu inandığım, güvendiğim ve saygı duyduğum insanlarla paylaşmış olmam beni daha kuvvetli kıldı, paylaşmanın önemini anladım. Kadın için yıpratıcı ve korkutucu konular bunlar ama paylaşmaktan korkmamak gerekiyor. Çünkü korkarak, kapatarak ve susarak daha beter bir yere doğru gidiyoruz. Paylaştıkça çevrende başkalarının da benzer hikayelerini öğreniyorsun. Ortak hareket ederek daha etkin çözümler bulabiliyorsun. İnancım ve çabamla, kendime göre en doğru olanın peşindeyim, arkasındayım. Sorunun bu şekilde çözüleceğine inanıyorum.
Paylaşmanın önemini hatırlatıyorsunuz. Başına benzer durumlar gelen kadınlara, kendi deneyiminize dayanarak ne zaman, ne ölçüde, ne şekilde paylaşmalarını tavsiye edersiniz?
Konuşmanın ve aksiyon almanın çeşitli yolları var. Hangisi seni iyi hissettirecek bir yolsa, o yolu tercih etmelisin. Tek bir yol yok, çeşitli alternatifler var. Sosyal medya, konunun içeriğine ve detayına göre tehlikeli olabilir. Olumlu sonuçlara da götürebilir ama bir yandan sana yıpratıcı bir süreç yaratabilir. Kendini yoklamakta, iç sesini dinlemekte, senin için en doğru ve sağlıklı adımın hangisi olacağına karar vermekte fayda var.
Genç kadın bir müzisyen olarak uymanız gereken bir kalıp olduğunu hissettiniz mi? Ya da böyle bir ‘kalıp’ size dayatıldı mı?
Her zaman kendim gibi oldum, kendim gibi davrandım. İstediğim şarkıyı söyledim, kıyafeti giydim. Şarkımı, olduğum kişi olarak söyleme hakkım var benim. Her zaman bunun arkasında durdum. Sektörün ‘eril ortamı’na uyum sağlamak zorunda olduğumu düşünmedim. Uyum sağlamak adına konuşmasına, kıyafetine, duruşuna, kadınlığına dikkat edenleri anlıyorum. İnsan her zaman kendisini dinlemeli. Zor da olsa isteklerinin ve söylemlerinin arkasında durmalı.
‘Böyle giyinemezsin’ diyen bir kitle karşısında istediğini giyeceksin
Türkiye’de kadın bir müzisyenin sahnede giymeyi tercih ettiği kıyafet, bir memleket sorununa ve politik bir meseleye dönüşebiliyor. Günlerce Türkiye bu konuyu konuşabiliyor. Böyle bir konu, size neler hissettiriyor?
Öfkeleniyorsun, sinirleniyorsun, ‘ne alakası var’ diyorsun… Her noktasına kadar tabi türlü türlü düşünce geçiyor insanın içinden. Provokatif tepkiler veriliyor. Bence, o kıyafeti giymeye devam etmeli. ‘Böyle giyinemezsin’ diyen bir kitle karşısında istediğini giyeceksin. Eylemsiz ve tepkisiz kalınca yol daha yavaşlıyor.
Yaşadıklarınızdan ne öğrendiniz? Müzik sektöründeki ilk günlerinize kıyasla şu an neyi farklı yapıyorsunuz?
Genel olarak rahatsızlığımı dile getiriyorum ve fikrimi duyurana kadar paylaşmaya devam ediyorum. Sinmek ya da içine atmak yerine her zaman, her fırsatta sesimi olabildiğince çıkarmaya çalışıyorum.
Ne kadar konuşsak da harekete geçsek de eşitsizliğin bir gün biteceğine inanmıyorum. İnsan garip bir varlık, içinde hem iyi hem kötüyü barındırması eşitsizlik ve benzeri durumların toplumda her zaman var olmasına sebep olacak. Peki, ne yapabiliriz? İnsanın kendine güvenmesi, kendini sevmesi ve kendine inanması lazım. Hayatı kendi doğrularına göre yaşamasına izin vermeli. ‘Önemli bir toplantıya giderken mini etek giyilmesi gerekir ki etkileme gücünü kullansın‘ gibi bakış açılarını yok etmeye bakmalı. İster etek ister pantolon giyin. Karşı tarafın ne diyeceğine ve hissedeceğine göre hareket etmekten vazgeçilmeli. Kural gibi gözüken davranışları körü körüne uygulamak yerine kimsin, nerede duruyorsun, ne düşünüyorsun, aslında nasıl davranmak istiyorsun gibi soruları kendi kendimize sorarak yaşamalı hayatı. Kendini anbean, günbegün güçlendirmek ancak böyle gerçekleşebilir.
Kadın erkek birlikte yaşıyoruz, birlikte ilerliyoruz ve bunun eşit olması lazım, eşitliği sağlayabilmek için her alanda birlikte çalışmak gerekiyor. Erkeklerin de bu konunun bir parçası olması gerekiyor. Hep birlikte yaşamamıza rağmen söz konusu ayrımcılık olduğunda, bunun bir ‘kadın meselesi’ olarak görülmesi, en büyük sorunlarımızdan olmalı. Bu mesele karşısında hep beraber ve her zaman eyleme geçmek gerekiyor. Beraber hareket etmek bu kadar zor olmamalı.
[Dilara Sakpınar ile yaptığımız mülakatın, açıklık adına düzeltilmiş ve kısaltılmış bir versiyonudur.]