ABD-Türkiye ilişkileri son dönemde epey çalkantılıydı: S-400 krizi, Suriye iç savaşı, Rahip Andrew Brunson davası, ‘kabadayılık etme, aptal olma’ yazılı mektuplar…
5 Kasım’da yeni başkanlarını seçmek için sandığa gidecek Amerikalılar bu yıl seçim kampanyaları sırasında Türkiye’nin adını işitmedi.
Ne Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın ne de Demokrat aday Kamala Harris’in gündemindeydi Türkiye.
Peki seçimler Türkiye için ne ifade ediyor, ABD-Türkiye ilişkilerini nasıl şekillendirir, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hangi adayı tercih eder?
National Defense University ve Johns Hopkins SAIS’te profesör Ömer Taşpınar, IstanPol’daki makalesinde, ”ABD’de 2024 başkanlık seçimlerini kim kazanırsa kazansın Türk-Amerikan ilişkileri yerinde sayacak” diye yazdı
Taşpınar, başkan adaylarının Türk-Amerikan ilişkilerini tartışmamasını olağan gördüğünü; fakat Washington Post veya New York Times gibi prestijli gazetelerin haberlerinde artık Ankara’nın esamesi okunmadığını söyledi.
Trump’ın olası başkanlığında ilişkilerin pragmatizm, fırsatçılık ve belirsizlik üzerine kurulacağını vurgulayan Taşpınar, bu inişli çıkışlı ilişkinin Trump’ın 2016-2020 yıllarındaki ilk başkanlık dönemini hatırlattığını belirtti.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan muhtemelen Trump’ın başkanlığını tercih eder. 2016-2020 yıllarındaki gibi telefonlarına cevap verecek, görüşlerini dinleyecek güçlü bir lider olarak görüyor onu” dedi Taşpınar.
Trump’ın liderlik tarzı
Tayyip Erdoğan’ın bu tercihi pek şaşırtıcı olmaz. Çünkü tipik ABD başkanlarının aksine Donald Trump, meclisin tavrını umursamadan, dış ilişkilerde ‘merkezci’ ve pragmatik bir yol izliyor.
Nitekim hem Ukrayna-Rusya savaşını hem de İsrail’in Gazze’deki katliamlarını başkan seçilmesi halinde ‘bir telefonla’ bitirebileceğini iddia ediyor.
Dolayısıyla güçler ayrılığının olmadığı, ‘dengeleme ve denetleme’ mekanizmalarının işlemediği ülkeler, Trump’ın liderlik tarzına daha olumlu bakıyor.
Özyeğin Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler profesörü Evren Balta, Brookings’teki yazısında “Bu yüzden Ankara, Trump’ın başkanlık dönemindeki sayısız kriz ve dengesizliğe rağmen onun liderlik tarzını daha kullanışlı buluyor” diye yazdı.
Buna karşılık Amerikalı siyasetçiler için Tayyip Erdoğan rejiminin öngörülemez ve ciddiyetsiz olduğunu belirten Balta, ABD kamuoyunun Türkiye’yi bir müttefikten çok norm yıkıcı olarak gördüğünü vurguladı.
Balta’ya göre son dönemdeki birçok olay Türkiye’nin imajını zedeledi: “Ankara’nın Batı karşıtı söylemleri, Türkiye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğüne ilişkin endişeler, S-400 füzelerini satın alma kararı, Rahip Andrew Brunson davası.“
Harris’in danışmanları zorlayabilir
Olası bir Kamala Harris yönetimi ise Ankara için daha öngörülebilir ve ilkeli ilişkilerin kapısını aralayabilir.
“Trump’la kıyaslandığında Kamala Harris’in Ankara konusunda daha bilgili ve deneyimli danışmanlarla çalışması muhtemel” dedi Taşpınar ve Harris’in ulusal güvenlik danışmanı Philip H. Gordon’ı örnekledi.
62 yaşındaki Gordon, 2008’de, “Amerika, Avrupa ve Türkiye Zayıflayan Bir Ortaklığı Nasıl Yeniden Canlandırabilir” başlıklı bir kitap kaleme almıştı.
Ancak Taşpınar’a göre Gordon gibi görmüş geçirmiş danışmanlar Türkiye’nin işini zorlaştırabilir: “Bu deneyimli isimlerinin Erdoğan hakkında yerleşik fikirleri var, üstelik Erdoğan’a doymuşlar artık. Dolayısıyla Trump’la çalışacak Kash Patel ve Ric Grenell gibi deneyimsiz ve ideolog isimlere kıyasla onları yönlendirmek çok daha zor olur.“
Trump’ın başkanlık döneminde ABD-Türkiye ilişkileri epey çalkantılıydı. Eski başkan 4 yıllık görev sürecinde ikisi Brunson davası, ikisi S-400 alımı, biri de YPG/PKK’ya yönelik operasyonlar sebebiyle Türkiye’ye beş kere yaptırım uyguladı.
Tayyip Erdoğan ile Trump, birçok kez farklı platformlarda görüştü, iki kez de Beyaz Saray’da bir araya geldi.
‘Aptal olma’ mektubu
Trump’a selefi Barack Obama’dan miras kalan en önemli sorunlardan biri, ABD’nin ‘DEAŞ ile mücadele’ gerekçesiyle Suriye’de YPG/PKK’ya verdiği destekti.
Seçim vaatlerinden biri ‘DEAŞ’ı en kısa sürede bitirmek’ olan Trump, Pentagon ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığının (CENTCOM) Suriye’de YPG/PKK ile kurduğu yakın iş birliğinin sürmesine izin verdi.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna askeri harekat düzenlemek istediği fakat Trump’ın buna izin vermediği biliniyordu.
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 9 Ekim 2019’da Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı Barış Pınarı Harekatı’na girişti.
Bunun üzerine Trump, Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazdı.
İlk olarak New York Times gazetesinin ortaya çıkardığı mektupta “Türkiye ekonomisini yıkmaktan sorumlu olmak istemem. Kabadayılık yapma, aptal olma” ifadeleri geçiyordu.
Ankara’daki yetkililerin ‘diplomatik nezaketten yoksun’ diye nitelediği bu mektubu Tayyip Erdoğan, Washington ziyaretinde Trump’a geri verdi.
Bu sırada ABD, Milli Savunma Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yaptırım uyguladı.
Harekatın sona ermesiyle Trump, 23 Ekim 2019’da yaptırımların kaldırılması talimatını verdi.
Daha sonra Trump’ın söz konusu mektubu kendisine ait barın başköşesine çerçeveletip astığı ortaya çıktı.
Rahip Brunson gerilimi
İzmir’deki Evanjelik Diriliş Kilisesi rahibi, ABD vatandaşı Andrew Craig Brunson, FETÖ ve PKK bağlantılı olduğu gerekçesiyle 9 Aralık 2016’da tutuklandı.
2017’de eski başkan Barack Obama’dan görevi devralan Trump, başkan yardımcısı Mike Pence’in Evanjelik olmasından dolayı Rahip Brunson meselesine öncelik verdi.
Brunson davasında mahkeme, üç kez tahliye talebini reddetti ve 25 Temmuz 2018’de Brunson’ın hapis cezasını ev hapsine çevirdi.
Trump ise küplere binerek Türkiye’yi yaptırım uygulamakla tehdit etti.
Nitekim bir gün sonra dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ü yaptırım listesine aldı.
11 Ağustos’ta Beyaz Saray, Brunson davası nedeniyle Türkiye’ye çelik ve alüminyumda gümrük vergisinin iki katına çıkarıldığını duyurdu.
Brunson, 12 Ekim 2018’de serbest bırakıldı.
Amerikalı rahip ülkesine döndükten kısa süre sonraysa Türk bakanlara yönelik yaptırımlar kaldırıldı.
S-400 krizi
Son dönemin en derin Washington-Ankara krizi, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini almasıyla patlak verdi.
ABD Kongresi, Trump’ın imzasıyla yürürlüğe giren CAATSA’nın (Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası) Türkiye’ye karşı uygulanmasını talep etti.
Pentagon, 17 Temmuz 2019’da Kongrenin baskısıyla Türkiye’nin F-35 savaş uçağı programı ortaklığını askıya aldığını açıkladı.
Kongre 2020 ve 2021 savunma bütçesine ilişkin yasalarda yaptırım uygulanması şartını da ekledi.
Trump ise Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığına (SSB) ve Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir ile üç üst düzey yetkiliye CAATSA yaptırımlarını uyguladı.