ARTHUR DIDIER DEREN
Yabancı basında sıklıkla Türkiye’deki gazeteciliğin umutsuz bir durumda olduğu belirtiliyor ve genelde analizler çarpıcı başlıklardan ve kaç gazetecinin tutuklandığının vurgulanmasından ibaret oluyor. Eğer Türkiye’deki gazeteciliğin eleştirilmesi gerekiyorsa, uzaktan ahkam kesmek durumun tam anlaşılmasına yardımcı olmaz. Peki sahada çalışan yabancı gazeteciler bu konuda ne düşünüyor?
Dünyanın farklı yerlerinden büyük basın kuruluşları için veya serbest şekilde çalışan yabancı gazetecilerle Türkiye’deki deneyimlerini ve Türk medyası hakkındaki fikirlerini konuştuk.
Söyleşi dizimiz The New York Times ve Al Jazeera’nın da aralarında olduğu yabancı medya kuruluşları için yazan Pakistanlı gazeteci Kiran Nazish ile devam ediyor. Nazish aynı zamanda medya ekosisteminde kadın gazetecileri danışmanlık vererek destekleyen bir sivil toplum kuruluşu olan The Coalition for Women in Journalism’in de kurucusu.

(15 Şubat 2019 tarihli röportaj)
Türkiye merkezli çalışmaya başladığınızdan beri, genel olarak hangi konular hakkında yazıyorsunuz?
Daha çok güneydoğudaki Kürt meselesi, mülteci sorunu ve Suriye’deki savaş ve mülteci sorunuyla ilgili yazdım. Ancak 2016’daki darbe girişiminden bu yana tasfiyeler ve insan hakları üzerine de yazdım.
Türkiye’ye gelişiniz atanmanız üzerine mi gerçekleşti, yoksa bu sizin kendi tercihiniz miydi ?
İlk gelişim Al Jazeera’nın beni IŞİD’in Suriye’deki yükselişini ele almak için Türkiye’ye göndermesiyle oldu. O zamanlar her şey çok farklıydı tabii. Konu Suriye idi, ancak Türk hükümeti ile işbirliği başta olmak üzere gazeteciler için her şey daha kolaydı.
Bilgi edinmek açısından, Türk hükümetini güvenilir bir kaynak olarak görüyor musunuz?
Evet, her ne kadar bunun herkes için kolay olmadığını bilsem de kendi adıma güvenebileceğimi düşünüyorum. Bilgi almanın benim için daha kolay olduğunu söyleyemem, fakat hükümette irtibat halinde olduğum bazı kişilerin her yabancı gazeteciyle konuşmayacaklarını da biliyorum. Bazen ise sadece şansınızın yaver gitmesi gerekiyor… Ayrıca kim olduğunuzla da ilgili. Aynı gazete bünyesinde bile, mesela New York Times içinde, bazı muhabirler hükümetle daha iyi ilişkiler kurar, bazıları kuramaz.
Politikacılar haricinde, insanlar sizinle haber amaçlı konuşmaya istekliler mi ?
Bence kadın olmak da bazı şeyleri değiştirebiliyor. İnsanlar kadınlarla konuşmaya daha istekliler. Sosyal açıdan insanlar kadınlara daha fazla güven duyuyor. Ama elbette her hikayenin kitlesi farklı. Türkiye’de çok büyük bir kutuplaşma hakim, bu sebeple de insanlar çok keskin inançlara sahip olmaya ve cevaplarını dizginlemeye eğilimli. Sizi gözlemleyip hemen profilinizi çıkarıyorlar. Örneğin bir kadınsanız, bir erkeğin alacağına göre çok daha farklı bir yanıt alabilirsiniz. Ben hem Pakistanlıyım ama batılı medya grupları için de çalışıyorum. Her ne kadar bir süredir Pakistan’da yaşamıyor olsam da sokaklarda Pakistanlı kimliğimi kullanırım, çünkü insanlar batılı güçleri sevmiyor. Kaynaklarımı huzursuz etmek istemiyorum, bunun için de kimliğimin farklı taraflarını doğru kullanmak zorundayım. Görüşmek istediğiniz, röportaj yapmak istediğiniz insanların güvenini kazanmak zorundasınız. Sokaklarda durum daha kolay, çünkü hem zamanınız kısıtlı ve hem de teke tek bir konuşma yapıyorsunuz. Ancak mesela cezaevinde olanlarla yahut herhangi bir risk altındaki insanlarla konuşmak istiyorsanız onların sizinle konuşmalarını ve size güvenmelerini sağlamak uzun vadeli ve zorlu bir süreç.
Darbeyi yazmak çok kolaydı, ta ki tasviyeler başlayana kadar
Türkiye’de çalışmaya başladığınızdan beri gazeteciliğin uygulanmasında herhangi bir değişiklik fark ettiniz mi?
Bu aynı zamanda üzerinde çalıştığınız haberle de ilintili. Suriye sınırı odaklı çalıştığım dönemde işler çok daha kolaydı çünkü haber Suriye, IŞİD ve terörizm üzerineydi. Devlet kademelerindeki insanlarla işbirliği yapılabiliyordu ve onlardan demeç ya da yorum almak da mümkündü. Birçok insanla röportaj yapma imkanına sahiptim. Aynı zamanda çok daha güvendeydim ve polis de yardımcı oluyordu. Ama ne zaman ki Kürt meselesiyle ilgili çalışmaya başladım, işte o zaman durum zorlaştı. Rahat hareket edemiyordum, yanımda sürekli güvenlik olmak zorundaydı. İnsanlar benimle toplum içinde görüşmeyi reddediyorlardı. Politikacılar dahil insanlarla röportajlarımızı gizli şekilde yapmak zorunda kaldık. Kürt siyasetçiler bize yardım ediyorlardı, çünkü bu onların hikayesiydi, ama Türkler hiçbir cevap vermiyorlardı. Bu konuda haber yapmak daha sonrasında benim için işleri daha da zorlaştırdı. Ardından da darbe girişimi oldu. Herkes aynı tarafta olduğu için – herkes darbeye karşı aynı bloktaydı – durum ilginçti. Bu konuda haber yapmak en azından birkaç ay boyunca oldukça kolaydı. Ancak tasfiyeler başladıktan sonra ardından insanlarla görüşmek ve onlarla röportaj yapmak yeniden zor hale geldi. Birçok insan hapse atıldı. Ben de bir gazeteci olarak kaynaklarımla ilgili çok daha dikkatli olmak zorundaydım. Gülen Cemaati’yle bağlantılı olabilecek kişilerle görülmek istemedim. Olası sorunlardan kaçınmak için bir oto-sansür gerekliliği mevcuttu. Kısacası Türkiye’de işler yıllar içinde çok dalgalı bir seyir izledi.
Türkiye’de gazetecilik yapmayı daha önce çalıştığınız diğer ülkelerdeki deneyimlerinizle karşılaştırabilir misiniz ?
Gerçek şu ki, bugüne kadar çalıştığım bütün ülkelerde sansür vardı. Irak’ta ne hükümetle, ne de Kürt sorunuyla ilgili haber yapabilirsiniz. Eğer yaparsanız da hapse girersiniz. Ama Meksika sınırından geçiş yaptığım için ABD’de de gözaltına alınmıştım. Bazı meslektaşlarım Trump Kuleleri’nin önündeki protesto gösterilerinin haberini yaptıkları için tutuklanmıştı. Nerede olursanız olun gazetecilik kolay bir meslek değil, batı ülkelerinde bile. Gazeteciliğin her yerde zorlaştığını düşünüyorum. Türkiye’de Kürt meselesi gibi el alamayacağınız, haber yapamayacağınız bazı konular kesinlikle var. Artık yerel medyada görmediğimiz çok fazla şey var. İki gün önce Gülen Cemaati ile bağlantılı oldukları iddiası ile İstanbul’da binden fazla kişi tutuklandı ve hiçbir büyük yerel medya kuruluşu bunun haberini yapmadı. Bin kişi çok büyük bir sayı. Aynı zamanda haberi yapılmayan çok fazla gazeteci davası da var. Biz yabancı gazeteciler olarak da bu tip haberleri yapmak istemiyoruz, çünkü başımıza bir sorun açılmasını istemiyoruz. Sadece müsaade edilen haberlerler çerçevesinde kalmamız gerekiyor.
Beş yıl önce Türkiye’de üç tip yayın vardı
Türk basınına ilişkin düşüncelerinizi öğrenebilir miyim ?
Bence Türk gazeteleri gerçekten ‘bulvar gazeteleri’ haline geldiler. Beş yıl önce Türkiye’de üç tip yayın vardı. Bunlardan birincisi daha çok Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinin yaptığı gerçek haberlerdi. İkinci olarak devlet ve hükümet yanlısı gazeteler vardı. Son olarak da bulvar gazeteleri vardı. Şimdi Türk gazetelerine baktığımızda birinci kategorinin artık var olmadığını görüyoruz, bunlar yokoldu. İkinci kategori ise üçüncüye benzer hale geldi. Artık bütün Türk gazetelerinin ‘bulvar gazetesi’ haline geldiğini düşünüyorum.
Bağımsız medya Türkiye’de çok büyük bir etkiye sahip değil
Türkiye’deki bağımsız medya kuruluşlarını takip ediyor musunuz ?
Bence bu platformlar toplumdaki eğitimli ve halâ siyasetle ilgili olan kısıtlı bir kitleye hitap ediyor. Ne yazık ki eğitimli, liberal ve laik Türk insanı haberle ilgilenmeyi bıraktı. Dolayısıyla bu bağımsız medya kuruluşlarını takip edenler zaten davalarına hayli bağlı olanlar. Bana kalırsa, bu medya platformları çok büyük bir etkiye sahip değil. Çabaları takdir edilesi, umudu sembolize ediyorlar ve bir direnç unsuru olarak karşımıza çıkıyorlar; ama yine de bu kuruluşların toplumun gerçek bir parçası olduklarını düşünmüyorum.
Türk bağımsız medya kuruluşları ile geleneksel gazeteler arasında içeriksel bir fark görüyor musunuz ?
Bu yeni platformlar bağımsız oldukları için daha cesur bir şekilde haber yapabiliyorlar çünkü özgürlük alanları daha geniş. Bu bağımsız kuruluşların kesinlikle daha cüretkar ve cesur olduklarını düşünüyorum. Ancak geleneksel gazeteler eskiden beri varlar ve daha olgunlar. Büyük siyasi oyunları ve Türkiye’deki yapıların kurumsal duruşlarını daha iyi anlıyorlar, çünkü bu işi çok daha uzun zamandır yapıyorlar. Dolayısıyla, aslında bu iki farklı medya türünün rolleri farklı ve birbirlerini tamamlıyorlar. Bence verimli olan ikisinin de olması. Birbirleriyle rekabette olduklarını ya da karşılaştırıldıklarını düşünmüyorum.
Bilgi edinmek açısından, bu bağımsız medya kuruluşlarını güvenilir buluyor musunuz ?
Çarpıcı ve cesurlar, sesleri önemli. Ancak bizim gazetecilikte kullandığımız belli başlı kurallar vardır ve Türkiye’deki bağımsız medyanın bu kurallara tam anlamıyla vakıf olduklarını düşünmüyorum.
Çoğu artık yazmak mümkün olmadığı için Türkiye’den ayrıldı
Geleneksel gazetelere mensup gazetecilerin bu yeni bağımsız medya kuruluşların geliştirilmesinde bir rol oynadığını düşünüyor musunuz ?
Bu gazetecilerin bağımsız medya kuruluşlarının gelişmesi için yapabilecekleri şeyler var, ama yapmayacaklar çünkü hapse girmek istemiyorlar. Artık özgürce yazmak mümkün olmadığı için birçoğu Türkiye’yi terketti. Dolayısıyla büyük bir medya kuruluşunda çalışıyor olsanız bile, bu ortamda hayatta kalmanız lazım. Büyük yayın kuruluşları her ne kadar genç oluşumları desteklemek isteseler de bunu yapmayı göze alamazlar. Bu yeni medya platformlarını desteklememiz ve insanları bu ortamlara teşvik etmemiz gerekse bile, bunların mevcut ortamda ana akım haline gelmeleri mümkün değil.