Yabancı basında sıklıkla Türkiye’deki gazeteciliğin umutsuz bir durumda olduğu belirtiliyor ve genelde analizler çarpıcı başlıklardan ve kaç gazetecinin tutuklandığının vurgulanmasından ibaret oluyor. Eğer Türkiye’deki gazeteciliğin eleştirilmesi gerekiyorsa, uzaktan ahkam kesmek durumun tam anlaşılmasına yardımcı olmaz. Peki sahada çalışan yabancı gazeteciler bu konuda ne düşünüyor?
Dünyanın farklı yerlerinden büyük basın kuruluşları için veya serbest şekilde çalışan yabancı gazetecilerle Türkiye’deki deneyimlerini ve Türk medyası hakkındaki fikirlerini konuştuk.
Söyleşi dizimiz Haziran 2014’ten beri İstanbul’da yaşayan ve Avrupalı bir medya kuruluşunun Arapça muhabirliğini yapan Irak asıllı gazeteci Hussein Assad ile devam ediyor.
(14 Şubat 2019 tarihli röportaj)
Türkiye merkezli çalışmaya başladığınızdan beri, genel olarak hangi konular hakkında yazıyorsunuz?
Başta politika, ekonomi ve güvenlik konularında yazıyorum, zaman zaman da Suriye’deki çatışmaları izliyorum. Türkiye’nin oradaki askeri operasyonları ve Türkiye’nin dış politikası hakkında da haberler yazıyorum.
Türkiye’deki yabancı gazeteciler aralarında iş birliği yapıyorlar mı? Yerel gazetecilerden de yardım alıyor musunuz?
Evet, hem yabancı hem de Türk gazetecilerin olduğu bir Whatsapp grubumuz var. Aynı zamanda, diğer Arap meslektaşlarım ile de bazı gruplarımız var. Bir şeye ihtiyacım olduğunda doğrudan bu gruplara sorarım. Genel olarak insanlar çok yardımsever. Suriye sınırındaki Zeytin Dalı operasyonunda, Türk gazetecilerden çok yardım aldım, onlar sayesinde birçok temas kurdum.
Bilgi edinmek açısından, Türk hükümetini güvenilir bir kaynak olarak görüyor musunuz?
Doğrudan Türk hükümeti ile temas halinde değilim, ancak hükümetin içinde temas halinde olduğum, bana zaman zaman bilgi veren ve bazı haberlerin doğrulunu teyit eden kaynaklarım var. Ama kolay değil. Bazen, herhangi bir konuya ilişkin bir bilgi talebiniz oluyor ve genelde talebiniz reddedilmeden önce iki üç hafta bekletilebiliyorsunuz. Bir kez başıma geldi bu ve hükümet için ‘olumlu’ bir haber üzerinde çalışıyordum… Bir keresinde de Güneydoğu’da büyük bir haber üzerinde çalışma talebimiz konusunda onay aldık. Kalktık İstanbul’dan özel konumlarda olan yetkililerle konuşmak için Güneydoğu’ya gittik. Son dakikada, orada ne aradığımızı, ne yaptığımızı sordular ve çalışmamıza izin verilmediğini söylediler. Ankara’dan orada bulunduğumuzla ilgili bir telefon almışlar anladığımız. En sonunda da hikayeyi yapmamıza izin verilmedi, biz de dönmek zorunda kaldık. Muhalefetten isimlerle röportaj yapmak çok daha kolay. Doğrudan bu partilerin idari merkezine gidip herhangi bir randevu almadan bile görüşebiliyorum onlarla. AKP için ise bunu yapmak çok daha zor, telefonlar asla cevap vermiyor ve yardımcı olmuyorlar. Birçok kez denedim ve çoğu zaman başarısız oldum.
Politikacılar haricinde, insanlar sizinle haber amaçlı konuşmaya istekliler mi?
2014 yılında burada çalışmaya başladığım zaman bu oldukça kolaydı. Git gide daha da zorlaştı. Bunu, uzun süre çalıştığınız zaman fark ediyorsunuz. Sokaklarda dahi insanlarla konuşmak gittikçe daha zor bir hal aldı. Gazetecilerle, özellikle yabancı, ve Avrupalı gazetecilerle konuşurken daha dikkatli olmaya başladılar. İnsanlar Avrupalı gazetecilerin Türkiye’ye karşı çalıştığını, tek amaçlarının ülkelerinin imajını kötü bir şekilde yansıtmak olduğunu düşünüyorlar. Bu nedenle de onlarla konuşmak istemiyorlar. Ayrıca bu durum bulunduğunuz yere göre de değişiklik gösteriyor; İstanbul’un içinde bile. Örneğin, Fatih’e giderseniz, insanların sizinle konuşmasını sağlamak nispeten çok daha zordur. Beşiktaş’ta ise daha kolay, çünkü konuşabileceklerini hissediyorlar. İnsanlarda, yabancı gazetecilerin onları hükümete karşı kullanmak istediğine ilişkin genel bir kanı var.
Siz de aynı şekilde daha dikkatli olmaya başladınız mı?
Evet, birçok nedenden ötürü, ilk başta da kendim için. Hata yapmak ve doğru olmayan bir şey yazmak istemiyorum. Bu, hükümet ile aramda çeşitli sıkıntılara neden olacaktır. İkinci sebep ise, dikkatli davranmazsam, bu durum Türkiye’deki durumumu zayıflatacak ve bir gazeteci olarak geleceğime zarar verecektir. Bu yüzden, kendinize bir çerçeve ve aşmamanız gereken bazı sınırlar belirlemelisiniz. Ama bu çerçeve içinde işimi yapmaya yetecek bir özgürlüğüm olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, Arap olmamın ve Arapça yazıyor olmamın da durumumu Avrupa gazetecilerine oranla kolaylaştırdığını söyleyebilirim. Çünkü, Türkiye’deki insanlar, hatta hükümet dahi, kültürel ve dinsel bağlamda onlara daha yakın olduğumuzu hissediyorlar. Günlük hayatımda da bunu hissedebiliyorum.
Türkiye’de çalıştığınız süre boyunca gazetecilik faaliyetleriniz sırasında polis tarafından bir müdahaleye maruz kaldınız mı?
Evet, iki kez başıma geldi bu durum; Zeytin Dalı operasyonu sırasında ve Suriye’de. Yaşananları filme alıyorduk ve Türk ordusu tarafından oradan ayrılmamız istendi. Bazen, belirli bölgelere gidebilmek için geçiş izni alıyorsunuz. Ama oraya vardığınızda birden sizi artık orada istemediklerini söyleyip çıkmanızı emrediyorlar. Tabii şunu da belirtmem lazım, bize asla şiddet göstermediler. ‘Bizim güvenliğimiz’ adına bu kararın verildiği belirtiliyor ama asıl sebep bu değil biliyorsunuz. Asıl neden ayak altında olmanızı ve onları filme çekmenizi istememeleri.
Türkiye’de gazeteci olmayı daha önce çalıştığınız diğer ülkelerdeki deneyimlerinizle karşılaştırabilir misiniz ?
Türkiye’ye gelmeden önce, hiçbir basın özgürlüğünün olmadığı Irak’ta çalışıyordum. O yüzden, söylemeliyim ki, buraya ilk geldiğimde büyük bir şok yaşamadım. Irak’ta, yanlış bir haber veya hikaye yazmak hayatınıza mal olabiliyor. Burada ise, çok daha az şiddete eğilimliler; en azından yabancı gazetecilere karşı. İlk görevim, 2014 yılında, IŞİD, Kürt güçleri ve peşmergeler arasındaki çatışmaları izlemek ve bilgi vermekti. O zamanlarda henüz bir basın kartım yoktu. Yine de bölgeye gittim ve işimi, kimse bana bir evrak sormadan, özgürce yapabildim. Tabii, sonrasında bu gittikçe daha da zorlaştı. Şimdilerde çok daha fazla kontrol var. Türkiye’deki gazeteciliği Irak’taki ile karşılaştıramazsınız. Tabii durumun burada daha iyi olması, ‘iyi’ olduğu anlamına gelmiyor.
Türk basınına ilişkin düşüncelerinizi öğrenebilir miyim ?
Cumhuriyet, Sabah, Haber Türk ve zaman zaman da Yeni Şafak gazetelerini okuyorum. Televizyon da izliyorum. Gazetelerin içeriklerinin, ben geldiğimden beri değiştiğini düşünmüyorum, en azından ana hatlarının. Deneyimlediğim tek değişim, kısa bir zaman önce Demirören grubu tarafından satın alındığı için, CNN Türk’ün içeriksel değişikliği oldu. Ama bence oldukça akıllıca ve üstü kapalı şekilde gerçekleşen bir değişim oldu.
Türk bağımsız medya kuruluşları ile geleneksel gazeteler arasında içeriksel bir fark görüyor musunuz ?
Yazılış biçimleri ve ele aldıkları konular açısından aralarında büyük bir fark olduğunu görebiliyorum. Ayrıca, bağımsız medyanın olaylarla ilgili çıplak gerçekliği vermeye çalıştığını düşünüyorum.
Sizce bunu başarabiliyorlar mı?
Bazen. En azından deniyorlar, bu açıdan onları takdir ediyorum.
Bilgi edinmek açısından, bu bağımsız medya kuruluşlarını güvenilir buluyor musunuz?
Ben bağımsız medyada haberden çok makale ve köşe yazılarını okumayı tercih ediyorum, o yüzden sanırım tam olarak cevaplayamayacağım.
Peki bu durumda Türkiye’deki geleneksel gazetelere olan yaklaşımınız nedir ?
Örnek verecek olursam, Cemal Kaşıkçı olayında hükümet tüm bilgileri direk kendisine yakın medyaya aktardığı için başlıca kaynaklarım Sabah ve Yeni Şafak oldu. Hükümet bir şey aktarmak istediği zaman, bunu hükümet yanlısı gazeteler aracılığıyla yapıyor ve bunu biliyoruz. Hükümetin onaylamadığı hiçbir şeyi paylaşmayacakları için, bu gazeteleri bir bilgi kaynağı olarak kullanıyorum.
Pakistanlı gazeteci: Türkiye’de gazeteler iyice bulvarlaştı
Avrupalı gazeteci: Yabancı gazetecilerle dostane ilişki, hükümetin de yararına
İtalyan gazeteci: Türkiye hakkında yazabilmek için burada yaşamalı ve ülkeyi anlamalısınız
Fransız gazeteci: Türkiye’de muhalif medya baskılansa da ‘hala hayatta’
Spiegel’in Türkiye muhabiri: Türkiye’deki gazetecilerden çok daha özgürüz