İçe kapanan bir hareketin ve de ülkenin keşfedebileceği tek şey ‘yerli ve milli’dir; yani, hamaset, gerçeklikten kopuş, Çetin Altan’ın ifadesiyle “Türk’e Türk propagandası.”
AKP ve CHP seçmeni nasıl dönüştü?
AKP’nin başarılarından (!) birisi de Türkiye’nin demokratikleşme sürecindeki dış dinamikleri imha etmesidir.
Doğu Türkistan: Batı konuşuyor, Türkiye susuyor
Filistin’den Kaşmir’e ve Arakan’a Müslüman dünyanın liderliğine oynayan bir iktidar nasıl oluyor da Çin’in Uygurlara karşı izlediği kültürel soykırım politikalarına ve kitlesel insan hakları ihlallerine karşı bu kadar sessiz ve etkisiz bir politika izliyor?
Bir ‘demokrasi kahramanı’nın hazin hikayesi
Suu Çii’nin bir ‘insan hakları savunucusu’ değil askerle işbirliği yapıp soykırımı gizlemeye çalışan bir ‘politikacı’ olduğu anlaşıldı. Yine de halkın oylarıyla seçilen bir lider.
Yeniden AB ve reform: Gerçek(çi) olabilir mi?
Bu politik koşullarda AKP’nin AB ve reform konusunda gerçekten ciddi olması ve somut adımlar atması mümkün değil.
Trump’ın ardından: Popülist siyasetin sonu
Böyle liderler çevresi tarafından durdurulmazsa çevresini de yutar. Bunların çevresinde yer alan insanlar sabırla liderin öfkesinin geçmesini bekler. Bir gün aklına başına alacağını, gem vuramadığı isteklerinin anayasal ve politik sınırlarını kavrayacağını bekler dururlar. Boşunadır. Durmak bilmezler. Hele iktidarları ayaklarının altından kayarken gözleri başka hiçbir şeyi görmez.
Dış politika aslında içeriyi ‘inşa’ eder. Nasıl mı?
İktidarların dış politika pratiğini ve bu pratiğin ulusal çıkar, dava, güvenlik gibi söylemsel araçlarını ‘tekel’inde tutması, ona sivil ve siyasal gündemi ‘devletleştirebilme’ imkanını zaten veriyor. Muhalefetin bu tutuma karşı eleştirel bir pozisyon almaması ülkede siyaset alanını tümüyle kapatır.
Son hatırlatma: Demokrasi nedir? Neye yarar?
Özgürlükçü bir demokrasiyle pek ilişkimizin kalmadığı ortada. Tamamen bağımızın kopup kopmayacağını Pazar gecesi anlayacağız. Her durumda açık olan şu: Bu çağda demokrasisi askıya alınmış bir Türkiye hem yönetilemez hem de ülkesel bütünlüğünü ve toplumsal barışını muhafaza edemez.
Seçimler olmazsa ne olur?
65 yıllık çok partili hayatta ülkeyi seçime bile götürememiş (ve bunun için de bir savaşa bulaşmış) bir partinin ayakta durması mümkün mü?
HDP, İmralı ve Kandil’den bağımsız bir siyaset izleyebilir mi?
Hem İmralı ve Kandil’le ilişkiler hem de çözüm sürecinde muhataplık konularında ‘Türkiyelileşen’ bir HDP’nin vermesi gereken bazı kararlar, aşması gereken bazı engeller var.