
İHSAN DAĞI
@ihsandagi
20 yaşında bir tıp öğrencisi olan Enes Kara’nın intiharı çok üzücü. Herkesin dersler çıkarması gereken bir olay. Başta da ailelerin, cemaat ve tarikatların ve de devletin.
Konuyu bildik dindarlar-laikler tartışmasına getirmemek en rasyonel yol olabilirdi ama en zoru da bu. Cemaat mensubu dindar bir ailenin cemaat yurdunda intihar eden, paylaştığı videoda da kaldığı yerde karşılaştığı psikolojik baskıları anlatan bir öğrencinin hikayesi kaçınılmaz olarak laiklik-dindarlık eksenine evriliyor. Laik kesimler ‘Cemaatler-tarikatlar kapatılsın’ talebini dillendirirken dindarlar da toptan savunmaya geçiyor.
Hangi kesimden gelirse gelsin, bir gencin intiharıyla sonuçlanan olaylar zincirine tepki gösterilmesi anlaşılır bir durum. Asıl dikkat çekici husus, dindar-muhafazakar çevrelerin sessizliği.
Bir genç intihar etmiş, cemaate mensup bir ailenin çocuğu cemaatin yurdunda hayatına son vermiş ama hala suskunlar. Bir ölümün ardından ‘Bizim bir kabahatimiz, kusurumuz, sorumluluğumuz var mı?’ sorusunu bile sormuyorlar.
Dindar çevrelerin, cemaat ve tarikat mensuplarının da Enes Kara’nın intiharına tepki göstermesi beklenirdi ama suskunlar. Bu çevrelerin yurtlarında veya evlerinde kurduğu ‘katı rejim’le yüzleşmesi için acı bir uyarı Enes Kara’nın intiharı.
Kendi mensuplarının çocukları ellerinde ölürken hiçbir şey olmamış, her şey normalmiş gibi davranılır mı? Bu gençler size emanet edilmiş. Onlara sunduğunuz ortam, yaşam koşulları, dini söylemi vs. demek ki sorunlara hem de bir insanın hayatına kıymasına varan dramatik sorunlara dönüşüyor. Bunlar üzerinde düşünmek, tartışmak, ‘rejiminiz’le, din anlayışınızla, dindarlık pratiğinizle, din eğitiminizle yüzleşmeniz gerekmez mi?
Dindarların, egemenliklerindeki alanlarda kurduğu ‘rejimleri’ sorgulamak yerine tümüyle savunmaya geçtiği görülüyor. Siyasette yaptıklarını toplumsal yaşamda da sürdürüyorlar, kendilerinden olana eleştirel bakmıyorlar. Eleştiri dışarıdan gelince de duymazdan görmezden geliyorlar.
Öyle de olsa söylenecek, evlerinizde, yurtlarınızda gençlerin birey olmalarına, kendi tercihlerini yapmalarına, görüşlerini ve inançlarını söylemelerine izin vermiyorsunuz. Varlıklarını, kişiliklerini ve öznelliklerini yok edip ‘mümin’ olmasını bekliyorsunuz.
Enes Kara’nın bütün o zorlanan ritüelleri anlattıktan sonra söyledikleri unutulmaz: “Özgürlüğünüz elinizden gitmiş gibi hissediyorsunuz. Çok kötü bir durum. Gerçekten dayanılmıyor bir yerden sonra.”
Özgürlük nerede sizin din anlayışınızda? Kölelerden oluşan bir müminler kalabalığı mı istediğiniz? Tercihlerin, iradenin yeri yok mu dininizde?
Mensuplarınızı zorladığınız yaşam biçimi ‘totaliter’. Karışmadığınız, belirlemeye, düzenlemeye kalkışmadığınız bir alan yok. Tıbbiyeli o gencin anlattığı bütün o ritüellerin aslında bir otorite inşası olduğunu görmemek imkansız. Amaç, dindar insanlar değil, cemaatlerin, tarikatların, siyasetin buyruklarına itaat eden insanlar yetiştirmek.
Bunu devletin imkanları, destekleri ve teşvikleriyle yapmak ise konunun bir başka boyutu. İktidar yaklaşık 10 yıl önce ilan etmişti, ‘dindar nesil yetiştirmek’ amacını. Bunu bir yandan kendisi devletin resmi kurumlarıyla yapıyor, öte yandan da müttefik cemaat ve tarikatlar aracılığıyla. Bir toplum mühendisliği bu. İktidarlarının ve ikballerinin sürekliliğini dinsellik üzerinden kendilerine itaat eden nesillerde arıyorlar.
Beyhude bir uğraş. Her toplum mühendisliği girişimi gibi başarısız olacak. Kendi çocuklarına yeniliyorlar, yenilecekler…