8 Mart 8 Kadın İkinci Sezon: Cinsiyete Dayalı Mesleki Ayrımcılık
TÜİK’in İşgücü İstatistikleri raporuna göre Türkiye’de ‘cinsiyete dayalı mesleki ayrımcılık’, toplumsal eşitsizlikteki en güçlü etken. Günümüzde bazı mesleklerin, başarıların ve sorumlulukların ‘erkek rollerle’ özdeşleşmesi, hâlâ kadınların mücadelesine gölge düşürüyor.
Diken’in, kadın haklarını farklı yönleriyle incelediği ve konuklarıyla birlikte çözüm önerileri sıraladığı; podcast, yazılı söyleşi ve kısa format video bölümlerinden oluşan ‘8 Kadın’ serisinde bu sezonu, toplum DNA’sına kazınmış bu ‘cinsiyetçi kodlar’a ayırdık.
Gazeteci Ali Tufan Koç’un yaptığı söyleşilerle başarılarıyla bu kodları kırmış, farklı alanlardan sekiz kadınla birlikte, kadın-erkek eşitliği tartışmasına çözüm odaklı bir yaklaşım getirmeyi amaçladık.
Yedinci konuğumuz İlayda Yağmur Yılmaz.

ALİ TUFAN KOÇ
Türkiye’nin ilk ve tek milli kadın motosiklet yarışçısı İlayda Yağmur Yılmaz’ın hayalini gerçekleştirme uğruna maruz kaldığı zorluklar ve zorbalıklar, ülkenin ‘cinsiyet ayrımcılığı’na dair en gerçek öykülerinden. İki yıldır Avrupa Kadınlar Şampiyonası’nda yarışan Yılmaz, Türkiye’de kadınların da yarış pistinde olabileceğini kanıtladı, kadınlara yeni bir yol açtı.
Motosiklet yarışına ilginiz ne zaman, nerede, nasıl başladı?
Motosikletle 19 yaşımda tanıştım. Kendime ait ilk motosikleti alabildiğimdeyse 21 yaşındaydım. Çocukluğum sporun farklı branşlarıyla iç içe geçti. Spor hep hayatımın bir parçasıydı. Hep hareketliydim, adrenalin meraklısıydım. Motosiklette tanışmamla beraber, hayattaki iki büyük tutkumu; sporu ve adrenalini bir araya getirmenin mümkün olduğunu keşfettim. Karşılaşabileceğim zorluklar ve gerçeklere dair en ufak bir fikrim yoktu.
Ne gibi gerçeklerle yüzleştiniz?
Yarışabilmek için ne yapmam gerektiğini sordum. Sıralamaya başladılar: Lisans çıkartacaksın, şu model bir motosikletin olacak, ekipmanlarını alacaksın, federasyona kayıt yapacaksın, takvimi takip edeceksin, antrenman yapacaksın, pistte sürmeyi öğreneceksin… Hepsi harika, son derece heyecanlı. Fakat, Türkiye’de durum şöyle: Bu alanda kurulmuş bir akademi yok, eğitim yok. Kadın yarış tulumu satılmıyor. Ayağıma uygun bir yarış botu bile yok. Sadece ekipmanlarımı toplayabilmem bir buçuk senemi aldı.
Nereden başladınız?
Bir tulum almak için bir motor parası harcamam lazımdı. İnternetten sipariş vererek toplayabileceğin türden bir malzeme ekibi değil bu. Uçağa bineceksin, İtalya ya da İspanya’ya gideceksin, sana uygun ekipmanlarını toplayacaksın…
Kadınlara yönelik bir sporcu lisansının, herhangi bir eğitimin olmadığı bir branşta kendinizi nasıl yetiştirdiniz?
Bir buçuk sene boyunca pistlere gittim, sadece erkek motor spor yarışçılarını izledim. Tek yapabileceğim seçenek buydu. 24 yaşımda ilk yarışıma katılabildim ve birinci oldum. Birinci olunca, sadece ne kadar çok sevdiğimi ve sevebileceğimi görmedim, aynı zamanda bu alanda hatırı sayılır bir yeteneğimin de olduğunu keşfettim.
İlk müsabakanızda birinci olunca hayatınızda neler değişti?
Hiçbir şey. İyi bir derece yakalarsam, sponsorlar yağar, destek alırım, böylece devam ederim gibi bir plan yapmıştım. Hiç de öyle olmadı. Katıldığım şampiyona, beş altı ayaklık bir yarıştan oluşuyordu. Turnuva benim için ikinci ayakta bitti. Tüm yatırımımı, ilk iki yarışa katılabilmek için harcamıştım; devam edebilmek için param kalmamıştı. O bütçeyi toparlayabilmek için bir sene daha çalışmam lazımdı.
Sizin gibi motor sporları dünyasında profesyonel olarak yer almak isteyen diğer kadınlarla yolunuz kesişti mi?
Türkiye’deki ilk kadın motosiklet yarışçısı ben değilim. Benden önce, Türkiye’de ilk yarışan, Name Ekin var. Namık Ekin’in kızıdır aynı zamanda (Su altında 24 saatte 34 bin 800 metreden fazla yüzerek, Guinness dünya rekoru kıran Türk rekortmen, emekli SAT komandosu). Name abla, yarışmaya başladığı zaman erkek sporcular pistte imza toplamaya başlayıp müsabakalara katılmasını engellemeye çalışmışlar.
Neden?
“Kadının ne işi var pistte” diye köpürmüşler. Rahatları bozulmaya başlamıştı. Name ablayla süreç içinde tanıştık. Zamanında çok uğraşmış. Benim yolumu açan da odur aslında. Katıldığım Türkiye Şampiyonası’nda, benden başka dört beş kadın sporcu daha vardı. Neredeyse hepsi ya erkek antrenörlerin ya da sporcuların eşi, kız arkadaşıydı. ‘Dışarıdan’ gelen sadece ben vardım. Sadece kadınlar değil, erkekler için de zor. Ülkemizde çok gelişmiş bir branş değil. Maliyeti yüksek. Antrenmana açık bir pist bile yok. 2024 sezonunda yarış olup olmayacağı bile belli değil. Yurt dışına açılabilmek için çok mücadele ettim. Yaklaşık üç sene çalmadığım kapı kalmadı.
Adrenaline ve hıza olan tutkunuzu nasıl fark ettiniz?
Asker bir babanın kızıyım; kız çocuğu gibi yetişmedim. Mücadeleci ve hırslı biri olmak, biraz da mizacımda var. Askerler arasında, farklı spor branşlarında onlarla yarış halinde büyüdüm. İlk kez paten kullandığımda hayatımın ve gerçekliğimin değiştiğini hissettim. Motosikleti de ilk kez arkadaşımın babasında görmüştüm. Rengi yeşildi. En sevdiğim renk yeşildir. Bir tur beni gezdirir misin diye arkasına atladım. Sanırım turumuz 10-15 dakika sürdü. Rüzgârı yüzümde ve bedenimde hissettiğim an kararımı vermiştim.
Motor spor yarışçısı olmayı kafaya koymanıza yakın çevreniz nasıl bir tepki verdi?
Neredeyse herkes benzer cümleler kurdu: “Burası Türkiye. Toz pembe hayaller kurma. Bırak artık bu sevdayı, önüne bak. Başka bir uğraş edin.” Kolay vazgeçen biri değilim. Bu heyecan gönlüme düştüyse, bütün kapılar kapansa bile ben başka bir yol bulacağım dedim kendi kendime. Geceleri annem, “İlayda, kalk, yine aynı sesleri çıkarmaya başladın” diye bölerdi uykumu. Rüyalarımda pistteydim, yarışıyordum. Yarış sesleri çıkarıp duruyormuşum. Ağlayarak uyanırdım her seferinde.
Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyorsunuz. Bir yandan da açmaya çalıştığınız yolun nereye gideceğini ya da öyle bir yolun olup olmadığını bilmiyordunuz belki de. Nasıl vazgeçmeden ilerlediniz ve Türkiye’yi yurtdışında temsil eden ilk kadın motor spor yarışçısı oldunuz?
Şu an, bir karavan park projesi üzerinde çalışıyorum. 2019’da başladım. Hayalini kurdum, ancak bu sene bitirebildim. Beş sene içinde benim yerimde başkası olsa beş yüz kere vazgeçmişti. Bir projeyi ya da hayali zihnimde oluşturabiliyorsam ve bunun gerçekten olabileceğine inanıyorsam, o iş olacaktır. Her şey kafada bitiyor. Yapamayacağıma dair bir ihtimalin kalbime düşmesine izin vermem. Yüz bin engel, sorun, hata çıkıyor tabii. Her seferinde de inatla ve sabırla nasıl çözebileceğime odaklanıyorum.
İlk Avrupa Şampiyonası’na kredi çekerek ve taksit ödeyerek katıldığınız doğru mu?
Evet, doğru. İtalya’daydı. Beni çok güzel karşıladılar. Daha sonra yarış videolarını izlerken spikerin beni anons etme biçimini fark ettim. Orada olabilmemden dolayı çok mutlu olduğundan bahsediyordu. İlk yarışımda “Start alamazsın, zamanı tutturamazsın” demişlerdi. 24 sürücü arasında 15’inci bitirebildim.
Zamanında, Name Ekin için erkek sürücülerin aralarında imza topladığından bahsettiniz. Siz de benzer bir tepki ya da engellemeyle karşılaştınız?
Bu bahsettiğim durum, SBK ve MotoGP seviyesindeki Türkiye şampiyonalarında ve lokal turnuvalarda yaşanıyordu tabii. Benimle de çok uğraştılar. Onların gözünde motor sporları, sadece erkek işi. Bir kadın gelip de pistte onları geçmesini, egoları kaldıramıyor. İlk Türkiye Şampiyonası’nda erkekler kendi arasında iddia çeviriyordu. “İlayda’ya geçilen, etek giysin” lafları, kask fırlatmalar…
Psikolojik ya da fiziksel açıdan zorlayacak ne gibi durumlara maruz kaldınız?
Türkiye’deki şampiyonalarda erkek sporcularla birlikte çok fazla yarışa katıldım. Pistte gayet ve aleni bir şekilde fiziksel zorbalık gördüm. Erkek sporcuların, kendi aralarında uygulamadığı, alenen ve kasten çarpmalara maruz kaldım. Hiç de etkilenmedim. Aksine diyordum ki, “Çarpabiliyorsan çarp hadi. Düşersek ikimiz de düşeceğiz. Benim düşmekten korkum yok. Senin düşmeye cesaretin varsa, buyur gel çarp.”
En çok zorlayan kısmı ne oldu?
Asker çocuğuyum ben. Türk bayrağını taşımanın çok başka bir duygusu var bende. Güneydoğu’da terörün içinde büyüdüm. Çocukluğumun oyun parkı, terör bölgelerinde geçti. Bu vatan, bu millet, bu bayrak için benim ödediğim bedelin, onda birini ödememiş olanların, milli sporcu olmama, Türkiye’yi yurtdışında teslim etmeme engel olmaya çalışmalarını kaldıramıyorum. Çok zoruma gitti. Önümü kesmeye çalışan o erkek sporcular İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de rahat rahat evlerinde büyüyebilsin diye çocukluğum gitti benim Güneydoğu’da. Hayat bizi pistte yan yana getirmiş, benim hayalim için sürüyorum, İtalyanlar bir yandan “Yaptığın şey çok kıymetli. Sakın bırakma. Neye ihtiyacın varsa destek olalım” diyor, diğer yandan o arkadaşlar köstek olup önümü kesmeye çalışıyor.
Her şeye rağmen yolunuzdan vazgeçmemeniz, size engel olmaya çalışanlara verebileceğiniz en güzel cevap aslında.
Vazgeçmeyi de düşünmüyorum. Sonrasında iki sene üst üste Avrupa yarışlarına gittim. Döndüğümde, sosyal medyada kadınlardan yüzlerce mesaj aldım. “İlayda abla, biz de senin gibi yarışmak istiyoruz. Ne yapmamız gerekiyor” diye soran çok oluyordu. Bu sorunun cevabını vermeye o kadar utanıyordum ki…
Nasıl bir yanıt veriyordunuz?
Ödediğim bedelleri ve yaptığım fedakarlıkları bir ben biliyorum. Bunu 13 yaşındaki bir çocuğa tek tek anlatıp neden umudunu kırayım ki? Bu kadar talep arttıkça, somut bir adım atmam gerektiğini düşündüm. Görünürlüğümü ve yarattığım etkiyi bir faydaya dönüştürmek istedim.
Attığınız ilk adım ne oldu?
Federasyonla, sponsor olabilecek markalarla, Kenan Abi (Sofuoğlu) gibi bu branşın lideri olmuş sporcularla konuştum. Etrafımda oluşan kitleden ve onların taleplerinden bahsettim. Federasyonun kadınlara ayrı bir kategori açmasını sağladık. R25 Kupası’nı başlattık. Yamaha ile bu spora başlamak isteyen tüm kadınları bir araya topladık, eğitimler vermeye başladık. Tulumlarından botlarına, eldivenlerinden lastiklerine kadar her şeyi temin ettik.
Kaç kişilik bir kadın yarış sürücü ekibi çıktı?
İlk senemizde 40 civarı kadın sürücüyü pistle tanıştırdık. İlk sezon yarışlarına yaklaşık 25 kişi girdi. Aralarından beş altı kişi sezonu bitirebildi. Ciddi bir adanmışlık ve fazlasıyla fedakârlık gerektiriyor.
Bu sporun ülkemizde daha fazla kadın sürücü yetiştirmesine dair hayalleriniz neler?
Melisa ve Mimoza adında iki ufaklığım var. Biri sekiz, diğeri altı yaşında. Aileleri iki sene önce, beni takip ederek motor sporlarına başlattı. Bu sene, çocuklara yönelik motorcross’ta yarışmaya başladılar. Onlarla sürmekten çok keyif alıyorum. Sürekli telefonda konuşuruz. “İlayda abla, senden bayrağı teslim alacağız, biz daha ileri gideceğiz” diyorlar. Bunları duymanın, görmenin mutluğu paha biçilemez. Birçok genç kız ve kız çocuğu motor spor dünyasında kadınların da olabileceğine inanıyor. Niyetim, her geçen gün daha fazla kız çocuğuna böyle bir hayalin mümkün olduğunu göstermek ve elimden gelen desteği vermek. Bu branşta bir rol model oldum. Benden çok daha iyisini yapacak, çok daha ileri gidecekler.