

BEHZAT ŞAHİN
@behzatsahin7
Bu meyhane gezmeleri görüşmeye vesile de oluyor. Yoksa adamı ara ki bulasın. Mekânı Gökhan (Eren) önermişti, onsuz gitmek olmaz. Neyse ki Türkiye’deymiş. “İkizleri parka götürüp yatırdıktan sonra gelirim” dedi. Yani 21:30 civarı. Kusura bakmasın, ben o kadar bekleyemem. Çıktım yola.
Vapurla Kadıköy’e geçip rıhtımdan kalkan 14A Alemdağ otobüsüne bindim. Gideceğim yer Küçükbakkalköy’de, en hızlısı 14A. Yarım saat sürdü yol. Başöğretmen Caddesi’ndeki Pala Pub Ocakbaşı da duraktan yürüyerek beş dakika. Daha 18:30 bile olmamıştı içeri girdiğimde.

Caddeye bakan dar cephesine göre içerisi ferah. Girişin solundaki barı geçip ilk masadaki beyefendiye sırtımı vererek yanındaki masaya çöktüm. “Afiyet olsun” selamımı hafifçe doğrularak nezaketle aldı.

Servise bakan genç arkadaşımdan fıçı bira istedim. Tek marka biranın çeşitleri var, siparişim soğuk ve taze.
Gökhan gelene kadar zaman çok, başladım etrafı süzmeye. Salonun sonunda altı kişilik bir grup rakı içiyor, üç de yalnız oturan beyefendi var. 14 masalı mekân sıkışık değil. Beş televizyon ekranı, kör nokta kalmayacak şekilde salona dağıtılmış. O2 ekranından sualtı görüntüleri izliyoruz ama fonda Baba Radyo çalıyor. Ümit Besen, “Seni unutmaya ömrüm yeter mi?” diye soruyor.
Salonun sonunda, sağ tarafta ocakbaşı ve mutfak, yanında kadın-erkek ayrı tuvaletler var. İkisi de yenilenmiş, temiz. Havalandırma da iyileştirilirse ne âlâ. Öte yandan salonun havalandırması çok iyi. Hem de serin, bu yaz sıcağında iyi geliyor klima sevmesem de.
Barın karşısındaki duvarda sadece Atatürk’ün büyük bir siyah-beyaz portresi var, altındaki masaya yeni gelen üç beyefendi oturdu şimdi.
Biram bitti, 50’lik rakı söyledim. Yok yok, 70’lik getir en iyisi. Bunun daha beklemesi var, Gökhan gelince uzun muhabbeti var…
“Nasıl isterseniz” dedi kibar garson. Hasan Yıldırım (22), 15 yaşından beri meslekte. Bir ara aşçılık yapmış ama sıcağa hassas, cilt sorunu yaşayınca akrabalarına ait olan Pala’da çalışmaya başlamış.
“Mutfaktaki yengem, annem gibi. İşleten de kuzenim Mete, o çekip çeviriyor burayı.”

Hasan ile meze seçmek için dolabın başına geçtiğimde tanıştım Songül hanımla. Songül Güneş (48), daha bir yıl önce kaybetmiş eşini:
“Burası aile işletmesi. Eşim ocakbaşındaydı, ben meze yapardım. Üç oğlum var, onlar da yardım ediyor. En küçükleri Mete işletmeye bakıyor.”
Çok merak ettim Mete’yi, tanışırız nasıl olsa.
Takıntılı da Songül hanım. Bu meslek için ne büyük bir meziyet:
“Yediğimi yediririm. Eşim sağken birlikte giderdik hale. Müşterilerin getirdiklerini de pişiririm.”
Yarımşar porsiyon köpoğlu, fasulye pilaki, fava, acılı ezme ve Arnavut ciğer söyleyip masama geçtim. İtiraf ediyorum, özellikle fava ve köpoğlu bizimkinden daha güzel. Arnavut ciğeri çok iyi ayıklanmış, iyi tava edilmiş. Hepsi de iyi malzemeyle, lezzeti yerli yerinde yapılmış.

Ben demlenirken Mete geldi, müşterilerin hepsiyle tek tek tokalaştı. Güleç, gencecik biri. 24’ündeymiş henüz. Müsait olduğunda masama davet edip kendimi tanıttım, bahsetmişler zaten.
Pala’nın altında bulunduğu apartman aileye ait. Burası 35 yıldır meyhane olarak çalışsa da, dokuz yıl önce ailece kendileri işletmeye başlamış:
“Bakkalköy eskiden bıçkınların yeriydi. O zamanlar işin içine girmeyi düşünmedik. Kiracılarla sorun yaşayınca, iş başa düştü. Bizden önce Derya Ocakbaşı’ydı, biz de dedemin lâkabını verdik isim olarak, Pala Mehmet derlerdi.”

Peki neden meyhaneyi işletme görevi evin en küçük oğluna düşmüş?
“İki abim var, yeterince ilgilenemediler. Rahmetli babam her şeyi bana emanet etti. Onu da sirozdan kaybettik. Reşit değilken bile burayı ben yönetiyordum. Önce borçları ödedim, haybeye harcamalar da kesilince hesap kitap ortaya çıktı. İlk seneler virane gibiydi, kazandığımızın tamamını dükkâna yatırdım. Müşterilerimiz, sağken babamın adına gelirlerdi, şimdi benim adıma geliyorlar. Eski tabeladan dolayı tekel zannedenler oluyordu. Tabelayı değiştirdim, farklı insanlar da gelmeye başladı. Müdavimlerimizi zaten seviyoruz, artık dışarıdan gelenler de var. Ucuz buluyorlar diye zam da yapmıyorum. Mülk zaten kendimizin.”
Fiyatlar bence de makul. Bira 100, 35’lik 750, mezeler 90, Arnavut ciğer 230, beyin 160, paçanga 100, köfte 250, kanat ve tavuk pirzola 230, güveçte et sote 330, Adana 270 lira.
İstisnasız her gün 11:30’da açıp işe göre 01:00-02:00’de kapatıyorlar. Mete yaşına göre çok olgun, çok oturaklı. Tanıdığım en genç meyhaneci ünvanını, Gaziosmanpaşa’daki Kansız Kardeşler’in barbası Çağatay’ın (Kansız, 27) elinden aldı.

Atatürk portresinin altında oturanlara çengel attım şimdi de:
“İzninizle (Atatürk’ün portresini gösterip) beyefendinin fotoğrafını çekeceğim.”
“Tanıyor musun?”
“Yabancı gelmedi.”
“O zaman bizi de beyefendiyle birlikte çek.”
Poz verdikten sonra masalarına davet edip rakı ikram etmek istediler. Kadehimi alıp geçtim masalarına. Kimseye yük olmak istemem.
Masanın eksiği benmişim gibi samimiyetle başladık sohbete. Rıza İşçi (72) aslen Karslı, 35 senedir gelirmiş buraya:
“Başka bir yere gitmem, rakıdan başka bir şey de içmem.”
Ali Rıza Ayrancı (53) Sinoplu, 15 senedir müdavim.
“Buranın dekorasyonu da benden geçti. Komşuyuz zaten.”
Cemil Gemici (64) ise Samsunlu, mahalleden o da. 10 yıldır müdavim. Eski boksör ve eski militanlardan.
“Hâlâ Devrimci Yol’cuyum” diyor. Ortak tanıdıklarımız var.
Muhabbet daldan dala. Bir ara din meselesine geldi lâf. Aramızdaki en Müslüman, bizim devrimci çıktı. Ayrı şeylermiş.
İkizleri uyutmuş Gökhan, 10 dakikaya burada. Ben de masama geçeyim.
Geldiğinde çoğu masa kalkmıştı, biz yeni başlayacağız. Neyse ki henüz erken.
Gökhan ile gazetecilikten arkadaşız. En az 25 yıllık mazimiz var. Şimdi o uluslararası çalışıyor. Çekya televizyonuna, Alman haber ajansı ARD’ye filan. Çoğunlukla şehir dışı-yurt dışı görevde olduğundan görüşemiyoruz, mevzu birikiyor haliyle. Üstelik Gökhan, en hafif tanımıyla biraz konuşkan. Şaka bir yana muhabbetinden pek zevk alırım.

O gelince bir de paçanga paylaştık ki nefis. Songül hanım ne verse yeriz gözü kapalı.
Gökhan gelmeden üç kadeh devirmiştim zaten. Şişenin kalanını ahenk içinde içeriz, diyeceğim de, mazimiz pek temiz değil. Bir de muhabbeti katık edince gidiyor bu zıkkım. Zaten bu yanı değil mi bizi meftun eden.
Ortaya güveçte sac kavurma söyledik, o da enfes. Son kadehlerimizi doldurduk. Sonra, o saatte yapılmaması gerekeni yapıp mesaj attık. Evet, maalesef. Güya vakitlice kalkacaktık. Ortak vatsap grubumuzun çoğu yakınlarda, Ataşehir’de. Meryem ve G. beş dakika sonra damladı. G. bizden utandığı için G. değil, hukuki bir problemi var, biz de arkadaşımızı yem etmeyiz yani.

Bi 50’lik daha alalım o zaman.

Gece yarısına doğru bir hareket başladı. Mete’nin abisi Muharrem ve arkadaşları geldi. Mete yok, dışarda. Göndermişler bir bahaneyle. Meğer gece yarısını geçince doğum günüymüş. Pasta hazırlamışlar. Hesap ödemiştik ama bize de bahane gerek, bir 35’lik daha söyleyip kaldık.

Saat 24:00’ü geçince mumlar yakıldı, Mete’yi getirdiler, kadehlerimiz onun için kalktı. Pek çok seveni var.
Hesabımız toplamda 3 bin 940 lira. Meyve ikram ettiler. Pek memnunduk hayatımızdan. Bizim Ataşehirliler sık gelirler mi buraya artık?