MURAT SEVİNÇ
Sıradan yönetim sorunları yaşamıyoruz. Sıradan bir kadrolaşma çabasıyla karşı karşıya değiliz. Sıradan yolsuzluk iddiaları değildi dillendirilenler. Sıradan hukuk dışılıklardan söz etmiyoruz.
Sıradan bir seçim süreci yaşanmadı. Herhangi bir iktidar, sıradan bir cumhurbaşkanı değil tanık olduğumuz. Sıradan bir devlet şiddeti ve cezasızlık değildi yaşanan. Sıradan saçmalıklar değil devletin TV ve radyolarında duyduklarımız, iktidarın güdümündeki kanallarda konuşulanlar.
Maytap değildi Diyarbakır’da patlayan
Sıradan bir tahribat değil doğadaki; ormandaki, deredeki. Sıradan bir yarılma değil toplumdaki.
Sıradan bir genel seçim yaşamadık. 7 Haziran’dan bir gün önce milyonlarca yurttaş sıradan bir kaygı taşımıyordu yaşamlarına, özgürlüklerine dair.
Sıradan bir propaganda değildi iktidar cenahınınki. Devlet başkanının tavrı, tüm devlet kurumlarının bir partinin hedefleri doğrultusunda seferber edilmesi, sıradan tercihler değildi.
Maytap değildi Diyarbakır’da patlayıp insanları katleden. Polisti, Demirtaş’ın kapısına dayanan. İki küçük çocuk ve eşi evlerindeydi o esnada. Sıradan bir kapı çalma, soruşturma çabası değildi kuşkusuz.
Sıradan eleştiriler yöneltmediler liderler rakiplerine. Hırsız dediler, ahlaksız dediler, katil dediler, arsız dediler.
Sıradan eleştiriler değildi hükümet sözcüsünün başkentin belediye başkanı hakkında söyledikleri. Sıradan değildi, açıkça şehrin parsellenip satıldığını iddia etmesi. Bunu yapan hükümetin sözcüsü, yani hükümetin kendisiydi. Sıradan bir durum değil, ikisinin de yaşamlarına kaldıkları yerden devam etmeleri. Hiçbir demokraside tahayyül edilemez bu kepazelik ve tüm savcıların yalnızca izlemesi olup biteni.
O kutular, o tapeler, o saatler sıradan değildi
Sıradan bir eylem ve müdahale değildi iki yaz önce yaşananlar.
O kadar insan perişan olmuş, şiddet görmüşken Başbakan’ın çıkıp ‘Polise emri ben verdim’ deyivermesi, vallahi sıradan bir iş değildi.
Sıradan suçlamalar değildi, milyonlarca yurttaşa yöneltilen. Herkesin, bilmem ne lobisinin oyuncağı olduğu zırvası.
O kutular, o tapeler, o saatler, hiçbiri sıradan konular değildi. Paralel devlet masallarıyla üstesinden gelinemeyecek türdendi.
Can ciğer kuzu sarmalarına, iki günde terör örgütü yaftası yapıştırılması, sıradan ve kolay hazmedilecek türden bir kepazelik değildi.
Demokratik sistemlerde akla hayale gelir değil
Dış siyasette alışıldık sorunlar yaşanmadı, yaşanmıyor. Silah görüntüleri yayınlanıyor; baş kesen psikopatlar ortalıkta fink atıyor.
Ne idüğü belirsiz bir twitter hesabı günden ve gelecekten sinir bozucu haberler veriyor. Hemen herkes, onun ne dediğini, ihbarlarını, yorumlarını konuşuyor. Gazetelerde manşet oluyor. Sıradan olaylar, tedirginlikler değil bunlar.
Diyanet’in başındaki devlet memuru, bölgenin ruhani lideri ilan edilmek üzereydi, daha geçen hafta.
Tüm muhalefet liderlerinin, devlet başkanından ağız dolusu hakaret işitmelerinin üzerinden bir haftacık geçti.
Uzun zamandır yaşadığımız hemen hiçbir şey bu memlekette, hiç ama hiç sıradan değil. Olağan değil. Demokratik sistemlerde akla hayale gelir değil.
Umut
Bir hafta önce umut doğdu. Uzun süre sonra, ilk kez. Faşizmin her türlüsüyle tanışmış bir parti, 12 Eylül barajını aşmayı başardı. Ana muhalefet, durumu idare etti. Diğer muhalefet partisi, Erdoğan’a yüklenmesinin karşılığını aldı iyi kötü. İktidar partisi 13 yılın sonunda, HDP’nin 13’ü sayesinde tek başına iktidar olma şansını kaybetti.
Şu anda Batı demokrasilerinin kahir ekseriyeti ‘koalisyonla’ yönetiliyor. Türkiye de böylesi bir uzlaşma şansı yakaladı, 7 Haziran akşamı. Koalisyon, uzlaşmadır. Muktedirlerin suratı asıldı, ilk kez. İhalecilerin, müteahhitlerin, kamunun sırtından geçinen asalakların telaşlandığına tanık olduk yıllar sonra. Demokrasiye ve seçime yeniden iltifat eder oldu seçmen. Elinde sandıktan başka bir katılım aracı olmadığı için elbet.
Kaygı
Üç muhalefet partisinin milletvekili sayısı hükümet olmaya yetiyor. Memleketin biraz olsun normalleşmesi için yakalanmış bir büyük fırsat bu. Hep birlikte tarihi bir eşikteyiz. Oysa şimdi tutup AKP’yle koalisyondan söz ediyorlar. CHP ve MHP. Aylardır sövdükleri, demediklerini bırakmadıkları bir partiyle. Gerdan kırıyorlar. ‘Hay Allah bilmem ki, annemler ne der!’ havasındalar. ‘Saray’a gitmeyiz’ diyorlar.
Peki hükümeti kurma görevi kendilerine verilirse, devlet başkanından o yetkiyi kahvede mi alacaklar? Yoksa bizim Cebeci’deki Figen Pastanesinde mi buluşacaklar? Ne gayrı ciddi adamlar bunlar.
Diğer yandan, tam unuttuğumuz için sevinirken, yeniden Baykal’ı çıkarıyorlar piyasaya. İngiltere’de bir milletvekili kraliçeyle hükümet pazarlığı yapmaya kalksa herhalde önce o milletvekilini katran ve tüye bular, ertesi gün monarşiyi lağvedip cumhuriyete geçerler. Akıl alır gibi değil.
Öneri
Hiç uzatmadan: Eğer bu fırsatı kaçırırlarsa hem kendilerine hem memlekete yazık ederler. Ben bir seçmenim. Yurttaşım. İki muhalefet partisinin yöneticilerinin kaprisleriyle, saplantılarıyla, ucuz üç beş oy hesaplarıyla ilgilenmiyorum. Yaşam gailesi içindeki milyonlarca insanın da ilgilendiğini hiç sanmıyorum. Ortalama vatandaş ve kendilerine oy verenler, partilerden asgari bir adalet, nefes aldıracak bir normalleşme ve insanca yaşam bekliyor. Hepsi bu.
Bunun için yapılması gerekenler açık. Başı sonu belli bir ‘uzlaşma’ metni hazırlanır. Acilen değiştirilmesi gereken ve üç partinin de defalarca talep ettiği yasa değişikliği önerileri, insanlara derli toplu biçimde anlatılır. O insanlar aptal olmadığı için, anlatılanı anlar! Acil değişiklikler yapılır ve sonra isteyen kendi yoluna bakar.
Üç partinin seçmeni böyle bir birlikteliğe hiçbir biçimde karşı çıkmaz. Ayrıca tüm bunlar için hükümetin kurulmasını beklemeye de gerek yok. Yemin sonrası hem değişiklik önerisi verilebilir hem de komisyon kurulabilir. İçtüzük hükümleri açık. Türkçe bilmek ve bir zahmet okumak, yeterli.
Halk, muhalefete bir fırsat sundu. Belli ki HDP böyle bir uzlaşmaya açık. Kaldı iki parti. Memleket ve yaşamlarımız üç beş partilinin keyfinden çok daha değerli. Kamuoyu oluşturulmalı. Partiler üzerinde baskı kurulmalı ve bu tarihi fırsat kaçırılmamalı. Devlet başkanına, anayasal yetkisini kullanıp seçim yenileme fırsatı tanınmamalı.
Koalisyonun değerli ve gerekli bir hükümet kurma yöntemi olduğu, yurttaşa gösterilmeli. Partiler 76 milyon insanın kaderiyle, geleceğiyle oynadıklarının farkına varmalı. Varmıyorlarsa, hatırlatılmalı.
O oylar kendilerine, zevzeklik etsinler diye verilmedi. Yurttaş sandığına, dalga geçilsin diye sahip çıkmadı.