![](https://www.diken.com.tr/wp-content/uploads/2025/01/25-01-02-ece-deniz-profil-fotograf.jpg)
ECE DENİZ
ecedeniz@diken.com.tr
@meneksecedeniz
Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı. Böyle söyleyince tanımak güç olabilir. Namıdiğer Halikarnas Balıkçısı. Sonradan Bodrumlu, İstanbullu Şakir Paşa ailesinin bir üyesi.
![](https://www.diken.com.tr/wp-content/uploads/2024/12/24-12-29-sakir-pasa-ailesi-.jpg)
Now Tv’de yayınlanmaya başlayan ‘Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar’ dizisi aile hakkında merak uyandırmaya devam ediyor.
![](https://www.diken.com.tr/wp-content/uploads/2024/12/24-12-29-sakir-pasa-ailesi-dizisi-.jpg)
Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın torunları dizi için kendilerinden izin alınmadığını belirtmiş ve hukuki süreç başlatmıştı.
Tüm bunlar olurken Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’ysa (RTÜK) diziye ceza vermiş, bu da yetmezmiş gibi dizinin Büyükada’daki platosunda çıkan yangın sonucunda çekimlerin yapıldığı Şakir Paşa köşkü kül olmuştu.
Babasını öldürdüğü gerekçesiyle hapse giren, bu nedenle ailesinden uzaklaşan Cevat Şakir’in hikayesi miydi el yakan?
Yoksa ‘Mavi Sürgün‘ filminde de iddia edildiği gibi Şakir Paşa’nın Cevat Şakir’in ilk eşi Aniesi’ye ilgisi mi?
Kimilerine göre baba ile oğul arasındaki kavganın nedeni paraydı. Çalışmayı pek sevmeyen Cevat Şakir’in yurda döndüğü 1910’ların başında müsrif olduğu ve babasının da mali bir krizle boğuştuğu biliniyor.
Bir diğer ihtimal Cevat Şakir’in asla anlaşamadığı, kavgadan öte ilişki kuramadığı babasını öfkeden öldürmüş olması. Bir diğeri kaza.
İşin ilginç yanı şu ki Haziran 1914’te Afyonkarahisar’daki çiftlikte babası ve abisiyle birlikte bulunan Suat Şakir Kabaağaçlı, cinayet gecesi abisinin kendisini, köpekleri Tom’u ve lalayı uyuttuğunu söyleyecekti.
Şakir Paşa ailesinin kadınlarıysa bu iddiayı “O ne dediğini bilmiyor zaten, olaydan çok etkilendi” diyerek geçiştirecekti.
Cevat Şakir mahkemede babasını öldürmediğini, onun kendisine silah çekmesi üzerine kendisini savunduğunu anlatacak, İsmet hanım da oğlunun bilerek kimseyi öldürmeyeceğine kefil olacaktı.
Davaya bakan yargıca göre bu planlanmış bir cinayet değildi ama kaza da denemezdi.
Ama belki de ilk olarak sorulması gereken soru şu: Kimdir bu Şakir Paşa ailesi?
Ailenin kökeni Antalya Elmalı’dan Orta Anadolu’daki Kabaağaç köyüne ve Afyonkarahisar’a uzanıyor. Hep dini ilimlerle ilgilenmiş ailenin kaderi Şakir Paşa’nın babası Asım’ın askeri okula gönderilmesiyle değişiyor.
Önemli bir devlet adamı Asım ve eşi erken yaşta ölünce üç kardeş Sara, Cevat ve Şakir hem yetim hem öksüz kalır.
13 yaşındaki Sara kimsenin ne dediğine aldırmadan kardeşlerini alıp tek başına İstanbul’a gider ve ikisini de askeri okula yazdırır.
Cevat Paşa sadrazam olur ancak sarayın harcamalarını kısması gerektiğini söylemesi ve devlet yönetimini eleştirmesi 2’nci Abdülhamit’i rahatsız eder. Öfkeli padişah, sadrazamı 5’inci ordu komutanı olarak Şam’a atar. Verem olan Cevat Paşa’nın Şam’da durumu ağırlaşır. İstanbul’a gelme izni verildikten kısa bir süre sonra da başkentte hayatını kaybeder.
Bu kayıp aile için çok önemlidir. Şakir Paşa, sadrazam abisine sarayın ağır haksızlık ettiğini düşünür. Giritli eşi İsmet hanım ve çocuklarıyla birlikte Büyükada’ya taşınma kararı alır, devlet işlerinden elini çeker.
Şakir Paşa’nın çocukları
Paşanın, Girit’te görüp beğendiği ve kısa sürede evlendiği İsmet hanımdan sırasıyla Cevat Şakir (amcasının adı), Hakiye, Ayşe, Suat, Fahrünnisa ve Aliye adında çocukları olur.
Şakir Paşa’nın bir de ilk evliliğinden Asım adında bir oğlu vardır.
![](https://www.diken.com.tr/wp-content/uploads/2024/12/24-12-29-sakir-pasa-ailesi-soy-agaci-576x1024.jpeg)
Paşanın, Fahrünnisa’dan olma torunu Şirin Devrim, ilginç büyük dayısı Asım’dan şöyle bahseder:
“İki büyük dayım da yoktu. Büyükbabamın Macar ilk eşinden olan Asım dayım genellikle aileden uzak dururdu. Şehirdeki Şakir Paşa Apartmanı’nın dairelerinden birinde bankada veznedarlık yapan, kendisinden hayli genç karısıyla otururdu.
Bu uzun boylu, zayıf ve çökük görünüşlü dayımın yüzünde hafif bir deli ifadesi vardı. Onunla birkaç kez apartmanın girişinde karşılaşmıştım. Ama onu sinemada bilet keserken gördüğümde donakaldım.
Öyle ya, çocukluğunda sadrazam dizlerinde hoplatılmış, sarayda padişahın ayakları dibinde oynamış, Fransa’da ünlü Saint Cyr Askeri Uzmanlık Okulu’ndan mezun olmuş bir adamın, hayatını kazanmak için bu gibi işler yapmaya mecbur kalmasını bir türlü anlamamış, içime sindirememiştim.”
Gelelim ailenin kaderini değiştiren olaya…
Cevat Şakir’in 1912’de Türkiye’ye geldiği söyleniyor. Yeğeni Şirin Devrim’in de ailesini anlattığı anı kitabında dayısının İtalyan eşi Aniesi’den olan kızı Mutara’nın 1912’de İstanbul’da doğduğu belirtilir.
Cevat önce denizcilik okumak istemiş, daha sonra ailesi tarih eğitimi almasına karar verip onu Oxford’a göndermişti. Eğitimini yarıda bırakan ve ressam olmaya karar veren bu genç adam, babasını karşı çıkacağını bile bile Roma’ya gitmişti.
Ancak İtalyan sevgilisinin hamile kalması nedeniyle bir evlilik kararı alıp yurda dönmüştü.
Ailesinin yanına döndüğü günlerde ülke hem Balkan Savaşları’nın hem de 1’inci Dünya Savaşı’nın eşiğindeydi.
İşin en kötü tarafı Şakir Paşa’nın abisi Cevat’tan kalan mirasla kurduğu Selanik’teki otel batmak üzereydi.
Baba oğul sürekli tartışıyor, İsmet hanım yemek masasında Hakiye ve eşi Emin beyi ortamı yumuşatmak ve konuyu değiştirmekle görevlendiriyordu.
Tam bu günlerde Mustafa Kemal’in kurmay okulundan sınıf arkadaşı Ahmet bey, Ayşe’ye talip oldu, asker damat seven Şakir Paşa’ysa hiç düşünmeden kızını verdi.
Ancak kızına istediği gibi bir düğün yapmak için hiç parası olmayan paşa, biraz baba yurdunda para bulabilir miyim diyerek oğulları Cevat, Suat, evin lalası ve köpeği Tom’la Afyon’a gitti.
Herkesin farklı anlattığı o cinayet
Şirin Devrim’in de herkes gibi merak ettiği şey bu cinayetin neden işlendiğidir, dayısının dedesini neden öldürdüğünü bütün aile fertlerine sormuş, ancak her aile üyesi bambaşka bir hikaye anlatmıştır.
Cinayeti herkesin bambaşka bir hikayeyle anlatmasını Devrim, şu alaycılıkla aktarıyor:
“Olay ülkede büyük yankılar uyandırdı. Herkes, o gece çiftlikte neler olup bittiğine dair tahminler yürütüyordu. Bu olayın arkasında yatan gerçeği aramak bence Japon filmi ‘Raşomon’a çok benziyor. Orada izleyiciler tanıkları dinlerler ve her tanığın doğruyu söylediğine inanırlar. Oysa her tanık aynı olayı ayrı ayrı o kadar değişik şekillerde anlatır ki sonunda gerçek çok yönlü, karanlık ve çözülmez hale gelir. Tanıklar da gerçeğin ne olduğunu hiçbir zaman anlayamazlar.”
![](https://www.diken.com.tr/wp-content/uploads/2024/12/24-12-24-sakir-pasa-ailesi.jpg)
Cinayet sonrası Hakiye ve Ayşe, abileri Cevat’la bir daha konuşmazken, Suat ise sürekli bayılır, olayın etkisini uzun yıllar üzerinden atamaz.
Öyle ki Suat kendisine cinayet gecesini soran yeğeni Şirin’e abisinin bu olaya suikast süsü vermeye çalıştığını ve o gece çiftlikteki herkesi uyuttuğunu söyleyecekti.
Fahrünnisa ve Aliye’yse hiçbir zaman abileri Cevat’ı yargılamamış, ona karşı hep şefkatli olmuştu.
Zaten İsmet hanım da oğlunun bile isteye kimseyi öldüreceğine inanmıyordu ve mahkemede yargıca “Ne kadar tartışırlarsa tartışsınlar, Cevat’ın karakteri hiçbir zaman kasıtlı olarak babasını öldürmeye uygun değildir” demişti.
‘Kim istemez ki babasının ölümünü’
Cevat Şakir, yıllar sonra bu cinayet hakkında Azra Erhat’a şunları yazmıştı:
“Eh canım münakaşa pek karışık konular üzerindeydi ve pek şiddetliydi. Babam çiftlikte, her zaman bir suikasttan korktuğu için, yanında müteaddit tabancalar ve silahlar bulundururdu. Evvela zengin bir adam, sonra asker. Münakaşa öyle bir raddeye vardı ki benim üzerime ateş etti.
Ben rasgele oradaki bir tabancayı alarak, -amma onun eli tabancaya giderken yüzünden okudum- ona doğru nişan almadan ateş ettim. Il ya eu deux coups (İki el ateş edildi). İlkin onunki sonra -hemen sonra- benimki. Aynı zamanda gibi bir şey. Bu münakaşa götürmez.
Yoksa ölen ben olurdum. Hayır o öldü! Ben de ölümden beter mahvoldum. O kurtuldu. Korkunç bir acı duydum. Amma vicdan azabı duymadım. Ondan daha korkunç bir şey oldu. Kendi kendime olan güvenimi kaybettim. Yani kendimi o gün bugün yalan sanıyorum. Beni methettikleri zaman kızarım.”
Bu sözler bir kitapta yayınlanınca Şakir Paşa ailesinin kadınları babalarının asla böyle bir şey yapmayacağını iddia etti ve kitap için yeniden Cevat Şakir’e kızdı.
![](https://www.diken.com.tr/wp-content/uploads/2024/12/24-12-29-cevat-sakir-haberturk.jpg)
Aileyle akraba ve Cevat Şakir’in dostu Mina Urgan’sa ‘Bir Dinozorun Anıları’ kitabında cinayet hakkında şunları söylüyor:
“Cevat Şakir sevgi dolu, melek gibi bir insandı. Baba katili oluşu bu değerlendirmemi değiştirmez. Babası yerine bir yabancıyı öldürmesini daha korkunç sayardım. Bu bir paradoks değil; çünkü çoğu erkekler en büyük çatışmalarını babalarıyla yaşarlar, sevgiyle karışık en acımasız kinlerini onlara karşı duyarlar. Bir öfke ve çılgınlık anında yapamayacakları şey yoktur.
Cevat Şakir de işte böyle bir öfke ve çılgınlık anı yaşamış. Babası silahına davranınca o da silahına davranmış ve olan olmuş. Baba ölmüş; oğul da ömrünün sonuna dek ölümden beter bir acıyı çekmeye mahkum olmuş.
…Dostoyevski Karamazof Kardeşler’de ‘kim istemez ki babasının ölümünü’ diye sorarken, insanla ilgili her şeyi anladığı gibi bunu da anlamıştı. Kaldı ki, Cevat babasını severdi. Bir akşam ‘Sen daha doğmamıştın, onu tanımadın’ diyerek uzun uzun sevgiyle ondan söz etmişti. Cevat bana bir katil görünmedi hiçbir zaman. Hiç kan dökmedikleri halde, ondan bin kat daha katil insanlarla dolu yeryüzü.”
Şirin Devrim de Mina Urgan’ın bu savını destekler görünüyor:
“Bana göre Cevat dayım ancak babası olmazsa yaşamını istediği gibi sürdürebileceğini düşünüyordu. O gün de öfkeden gözleri dönünce ister istemez bu iş oldu. Cevat dayımın Azra Erhat’a yazdığı mektubun sonunda bu düşüncemi kanıtlayan satırlar var:
‘Hapishanede gece rüyamda çocukluğumu görürdüm. Uyanınca rüya imiş diye sevinirdim, hapishanede olduğum halde, yani ondan kurtulduğuma sevinirdim.’“
Murat Bardakçı’nın ‘Paşa gelinine tecavüz etti’ iddiası
Peki cinayetin İtalyan eş Aniesi nedeniyle işlendiği iddiası nasıl ortaya çıktı?
Tarihçi Murat Bardakçı’nın 2001’de bir aile üyesinin kendisine aktardığı iddiadan yola çıkarak yazdığı yazıdan. Bardakçı, Şakir Paşa’nın gelinine tecavüz ettiğini ve Cevat Şakir’in de bu nedenle babasını vurduğunu yazmıştı.
![](https://www.diken.com.tr/wp-content/uploads/2024/12/24-12-29-sakir-pasa-ailesi-murat-bardakci--675x1024.jpeg)
Ama Şirin Devrim’in 1994’te yazdığı anıları, ‘tecavüz’ü bir söylenti olarak aktarıyor. Tabii Bardakçı başka bir kaynaktan bu iddiayı aldıysa bilemeyiz.
Diğer yandan işin ilginci Ayşe Kulin’in Füreya Koral’ın hayatını yazdığı biyografide (Füreya Koral Şakir Paşa’nın kızı Hakiye’den torunu) ve Şirin Devrim’in anılarında İtalyan geline ve torun Mutara’ya ne olduğu pek anlatılmıyor.
Sadece Şirin Devrim’in kitabında beş altı yaşlarında Mutara’nın bir fotoğrafı var. Demek ki kızı ve annesi cinayetten bir süre sonra da aileyle yaşamaya devam etti ancak bunların hepsi varsayım.
Hapisten çıktıktan sonra
İşlediği cinayet nedeniyle hapis cezasına çarptırılan Cevat Şakir hapishanede intihara bile kalkıştı. Cezasının yedi yılını tamamladıktan sonra verem hastalığı nedeniyle tahliye edildi. Bir süre kendini dine verdi, tekkelerde bir derviş gibi yaşadı, daha sonra dayısının kızı Hamdiye hanımla evlenip dayısının Üsküdar’daki evine yerleşti.
Sedat Simavi’nin çıkardığı ‘Diken’ gazetesinde karikatürler çizdi. Daha sonra Sedat Simavi’nin onu Zekeriya Sertel’e önermesiyle ‘Resimli Ay’ dergisinin çizimlerini yaptı.
Dört Aliler mahkemesi
Derginin Resimli Hafta sayısında çıkan asker kaçaklarının idam edilişinin anlatıldığı ‘Hapishanede idama mahkûm olanlar bile bile asılmaya nasıl giderler’ öyküsü nedeniyle derginin imtiyaz sahibi Zekeriya Sertel ile birlikte İstiklal Mahkemesi’nde 1925’te yargılandı.
Zekeriya Sertel’in içini idam ihtimali kemirirken Cevat Şakir bu arada ezbere bildiği Dante’nin Cehennem’ini okuyor, yan koğuşta kalan Hüseyin Cahit Yalçın’sa mors alfabesinin ritmiyle duvara vurarak Şakir’e kim olduğunu soruyordu. Vuruşları anlamayan Cevat Şakir de duvara anlamsız birkaç vuruş yaparak Yalçın’a yanıt vermişti.
Cevat Şakir’in “Afyonlu Ali Bey, Kılıç Ali Bey, bir Ali Bey daha olacak, fakat onun lâkabını unuttum— bir de savcılık görevini gören Necip Ali Bey” dörtlü aliler diyerek aktardığı mahkeme heyeti, hem Zekeriya Sertel’e hem de Cevat Şakir’e üç yıl sürgün cezası verdi.
Sertel’in Sinop’a, kendisininse Bodrum’a sürgün edilmesi hakkında Cevat Şakir, “Tuhaftır, ben Herodot’un şehrine gidiyordum. Zekeriya da Diogenes’in şehrine gidiyordu. Çünkü Diogenes Sinopludur” demişti.
‘Bodrumlu Homeros’
Sürgünlüğünde Bodrum’u çok seven Şakir’in adı artık Halikarnas Balıkçısı’ydı. Yeni evliliğinden üç çocuğu oldu. 1947’de çocuklarının eğitimi için İzmir’e gidene kadar Bodrum’da yaşadı.
Cevat Şakir, aynı zamanda Türkiye’nin ilk resmi turist rehberiydi.
Gezdirdiği Eski Fransa cumhurbaşkanı George Pompidou onun için “Nihayet Homeros’u tanıdım” demişti.
Ailenin diğer sanatçı üyeleri
Fahrünnisa Zeid:
Abisinden etkilenerek ressam olmaya karar verdi. İlk evliliğini yaptığı İzzet Melih Devrim’den Şirin ve Nejad adında iki çocuğu oldu. Şirin tiyatroya Nejad’sa resme yöneldi.
İlk evliliği sırasında eşinin kardeşi Aliye ile bir ilişki yaşaması, daha sonra kocasının başka kadınlarla ilişkileri, maddi sorunlar Fahrünnisa’nın eşinden boşanmasıyla son buldu.
İkinci evliliğini Irak Kralı 1’inci Faysal’ın kardeşi dönemin Irak büyükelçisi Emir Zeyd’le yaptı. Nisa’nın bu evlilikten Raad adında bir oğlu daha oldu.
Aliye Berger:
Hakiye ablasının kızı Füreya’nın keman hocası Macar asıllı Karl Berger ile uzun yıllar aşk yaşadı.
20 yılı aşan çalkantılı aşkları boyunca Karl’ın Marie adındaki bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrenmiş ve kadını kalçasından silahla vurmuştu. Evli ve çocuklu kadın Aliye’den şikayetçi olmamış, olay kaza süsü verilerek kapatılmıştı. Ama Şakir Paşa ailesi yeniden gazete manşetlerine düşmüştü.
1947’deki evliliklerinin bir yılı dolmadan Karl Berger kalp krizinden öldü.
Aliye acısını ve yasını daha kolayca atlatabilmek için kendini gravür ve heykel yapmaya adadı. Böylece Türkiye’nin öncü gravür sanatçılarından biri oldu.
Füreya Koral:
Türkiye’nin ilk seramik sanatçılarından. Gençliğindeki ilk evliliğinden sonra dayısı Cevat Şakir’i İstiklal Mahkemesi’nde yargılayan yargıçlardan Kılıç Ali’yle evlendi.
Eserleri Türkiye’de ve birçok ülkede sergilendi.