

BEHZAT ŞAHİN
Zamansız bir yer. Her anlamda… Dışarıyla herhangi bir bağlantısı olmadığı için, saate bakmazsanız, gündüz mü gece mi anlayamıyorsunuz. Üstelik açıldığı 1992’den beri her şey aynıymış gibi. Hiç öyle modaya ayak uyduralım, kendimizi yenileyelim izi yok. Beş LCD televizyon ekranını ve onların yayınlarını saymazsak tabii.
Fondaki müzik bile 90’lar ve öncesinden… Ferdiler, Müslümler, İbrahimler, bir de gençliğimde hayranı olduğum ismilâzımdeğiller… Müşteriler de o zamanlardan kalmış gibi yaş ortalaması bakımından. Kendimi iyi hissettim.
Aslında tesadüfen gittim. O akşamki planım başkaydı. Bindiğim otobüs daha yolun üçte birini bile almamıştı ki trafik fena sıkıştı. Ani bir kararla Rami’de indim. Buralardan birkaç meyhaneyi yazmıştım daha önce; henüz gitmediğim birkaç meyhane ise 32 dakikalık yürüme mesafesinde, Bayrampaşa Esenler Caddesi’nde. Daha önce aynı caddedeki Balkan meyhanesi Meraklı’ya gitmiş, özellikle yemeklerden pek memnun kalmıştım. Karşısındaki üç meyhaneyi de kafama yazmıştım.

Vardığımda hava kararmıştı. Üçü de içerisi görünmeyecek şekilde sımsıkı kapalı. Bir bira firmasının renklerine sahip tabelaları olmasa, meyhane oldukları bile anlaşılmayacak. Hele ortadaki, penceresi bile yok. Üstünde ‘Açık’ tabelası bulunan sadece demir bir kapı. Ona girdim tabii. Adı Rumeli, merak işte.
Kapı, bodruma inen merdivenlere açılıyor. Basamaklar salonun ortasında son buluyor. Solda, merdiven altında tuvalet, önünüzde masalar, sağa tekrar sağa dönünce de bar ve arkasındaki mutfak var.
Girdiğimde kimi tek başına oturan 8-10 kişi vardı. Barda da iki kişi. Karşılayan olmayınca bara yöneldim, müsait masa sormak için. İlk kez geliyorum, varsa bir raconları bozmayayım. Bardaki beyefendi servis yapan beyefendiye teslim etti beni, o da duvar kenarındaki dört kişilik boş masaya buyur etti. Zaten hepi topu 10 masa var.
Daha oturmadan 35’liği söyledim, garson da oturmama meydan vermeden dolap başına aldı beni. İsabet. Pek açım zaten.

Yarımşar porsiyon şakşuka, Arnavut ciğer, acılı ezme, barbunya pilaki, tabii ki kuru et istedim. Hayret, soka yok.

Sizce de o ilk yudum muhteşem değil mi? Sanki, “Tamam, her şey arkada kaldı, artık bendesin” diyor. E, mezeler de taze ve lezzetli. O zaman doğru yerdeyim.
Gerginliğimden eser kalmadı, başladım etrafı kesmeye. Duvarlar tavana kadar açık renk çam lambri kaplı. Salon küçük ama basık değil. Masalar dörder kişilik, sandalye yerine ikili kolçaksız koltuklar var.

Beş ekranın dördünde O2 TV, “Boğazın Oltacıları” programı, birinde Elazığ Hipodromu’ndan naklen at yarışı yayını var. Bu ekranın önündeki masada oturan iki kişi dışında pek ilgilisi yok gibi.
Tavandaki aydınlatmaların tamamı floresan. Kaldı mı onlardan? Floresan derken led beyaz ışığı kastetmiyorum. Hani içinde fosfor ve cıva bulunan uzun, beyaz cam tüpler vardı ya, onlar işte. Yaratmak istediğiniz ambiyansa göre renklileri de vardı bunların. Anılarım depreşti. 2000 yılı sonlarında Cibalikapı’yı açmak için devraldığım Meydan Restaurant, renkli floresan aydınlatmalı, dansöz çıkan bir erkek mekânıydı.

Meyhanemize dönelim…
Osman bey (Bahtı, 56) tek başına serviste. Ailesi, 1962 yılında Makedonya Kırçova’dan gelmiş, kendisi Bayrampaşa doğumlu. 12 yıldır meslekte. Daha önce bir fabrikada işçiymiş. O işi bırakınca burada başlamış. Samimi, içten bir servisi var. Zaten herkes tanıdık, muhabbetiyle beni de yabancı hissettirmedi.

Gelen oldu, kalkan oldu. Derken içeri giren iki sivil, en rahatsız edici şekilde polis olduklarını söyleyip kimliklerimizi topladı. Olabilir, görevleri. Üslup? Amir pozisyonunda olduğu anlaşılan kişi üstten tavırlarla kağıtları isteyip tutanak yazmaya başladı. Zaten şurada 8-10 müşteriyiz, dükkânın bu koşullarda bugünü kârla kapatması mümkün değil, bir de bu denetim… Herkesin tadı-tuzu kaçtı. Kimsede sorun yok. Bir-iki sigara vakası. Hoşgörü sıfır. Onlar gittikten sonra hepimizin ortak duygusu tacize uğramış olmaktı.

En çok da barın arkasındaki mekân sahibi Metin beyin (Usta, 59) tadı kaçtı tabii. Çıktı gitti sivillerden sonra. Bütün bu olanlardan önce sipariş verirken ayak üstü tanışmış, nasıl olsa gece uzun, sohbet ederiz diye düşünmüştüm. Sonradan telefonlaştık.
Ordulu. Mesleğe 1989’da başlamış. 1995’te de Rumeli’ye komi olarak girmiş:
“Burası 1992’de kurulmuş. Sahibi Boşnaktı. Karşıdaki Meraklı’nın sahibinin babası. 2003 yılında bana devretti. Ben de onun koyduğu ismi değiştirmeden devam ettim.”
Saat 11:00’de başlayan servis 02:00’ye kadar sürüyor. Kandillerde dinlenmek için kapatsa da ramazan dahil diğer günler açık.
Osman bey, et soteyi önerdi. Köfte filan var tabii. Ben söz dinlerim.

Güveçte geldi. Etler pamuk, sosu da dömi glas (demi glace) kıvamında. Tam banmalık ama tek problem bende, ekmek yemiyorum.
Mutfakta Raif Kara (60) var. Kastamonu Deverekani’den. Kumkapı’da başlamış mesleğe. 1982’de. 10 yıldır da burada:
“Mevsimine göre meze, yemek çıkarıyorum. Burası tam bir restoran olmadığı için az yapıyorum, yoksa bende çeşit bol.”
Eminim. Az dediği çeşit, bu büyüklükte bir yer için oldukça tatmin edici. Demek ki ara ara gelip lezzet kovalamak gerek.
Yemeğim bittikten sonra rakımı alıp bara geçtim. Barda tek başına oturan beyefendi belli ki müdavim.
Parolamız rakı. Rakı içerken kimse ne niyet okuyor, ne art niyet arıyor. Ben de o rahatlıkla 40 yıllık arkadaşımmış gibi daldım muhabbete. Sol kolu alçıda. “Geçmiş olsun” faslını çabucak geçip muhabbeti koyulaştırdık.

Kadir bey (Karayel 52) Çorumlu. 86’da gelmiş İstanbul’a. Çorap işinde. İmalat da var, satış da. 1995’ten beri Rumeli’nin müdavimi.
“Eskiden ortam çok güzeldi, artık tadı kaçtı. Meyhane ortamı kalmadı. Pahalılıktan. Mekâncı da haklı müşteri de. Aldı başını gitti her şey. Eskiden rakı masası kuranlar şimdi bir-iki birayla idare ediyor.”
Sözleştik, iş yerinin terasında rakı içeceğiz bir gün.

Keşke daha erken gelseymişim. İçeride zaman dursa da dışarıda zaman aleyhte. Otobüs seferleri çoktan bitmiş, metro da gece yarısına dakika sayıyor.
Hesabım bin 900 lira. Bira 140, 35’lik 1000, mezeler 140, Arnavut ciğer 250, kuru et 300, köfte 320, tavuk şiş 300, et sote 400 lira.
Tuvalet faslını atlamayalım, iki pisuvar, bir alaturka kabin var. Erkekler için hepsi. Pis sayılmaz.
Denetim tatsızlığını saymazsak, güzel bir meyhanede samimi insanlar arasında güzel bir akşamdı.
Bir gün de zamanı unutmak için öğlen mi otursam?