• ROTA
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SANAT
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Kürt sorununu tartışmak, konuşmak gerekli midir? (1)

25/09/2019 20:31


MURAT SEVİNÇ

Aşağıdaki satırlar, bu ve yakın konulara dair yazacağım diğer ‘kısa’ yazılarda yer alacak sözcükler; küfür kıyamet olmadan cümle kuramaz hale gelmiş olanları, faşistleri, ‘bilinçli’ ırkçıları, her şeyi bilen ‘baş öğretmenler‘i, “Yaaa bu ülkeden bir şey olmaz, boşuna hep bunlar” bıktırıcı korosunun mensuplarını hedeflemiyor. Allah’a olabildiğince yakın, benden fersah fersah uzak olsunlar. 

Onlar dışında kalan her okura ‘bir dert’ anlatmayı deneyeceğim. İnsanca yaşamanın ve sosyalistçe eşitliğe ulaşmanın başka yolu olmadığını düşünüyorum. Ya da benim bildiğim ve anladığım tek yol bu. 


Adetim olmadığı üzere bu ‘kısa yazılarda’ bir iki soru yöneltmeyi,  hatta belki bir kısmını yarım bırakmayı istiyorum. ‘Birlikte düşünme’ çabası olarak görmenizi dilerim. Haliyle, birlikte düşünmek isteyenler açısından bir anlam ifade edebilir ancak. İki yazı mı olur, üç mü, bilmiyorum.

Aslında yıllardır amatör bir köşe yazarı olarak yapmaya çalıştığım da bu biraz. Ülkede ne yaşanırsa yaşansın, o yaşananların kökeninde olduğunu düşündüğüm, ancak o esnada gündeme getirmenin ‘enayilik’ olarak görüldüğü konuları ‘da’ yazmak. ‘Enayiliğin’ büyük yararları olduğu kanısındayım. 

Örneğin yıllar önce Mülkiye’de saçma, saçmalığı ölçüsünde heyecan verici bir iş yapıp meraklı öğrencilerle haftalar süren anayasa tartışmaları düzenlemiştim. Öyle çok verimli olmadı, fakat kötü de değildi doğrusu. Söylenen her şeyi not edip tutanağa dönüştürmüştük hep birlikte. Ardından Mülkiyeliler Birliği yayınlamıştı. İlk ve sondur memlekette, üniversite öğrencilerinin serbestçe anayasa tartıştığı bir yayın. Belki ilginizi çeker, buraya bırakayım. https://mulkiye.org.tr/wp-content/uploads/2015/09/49.pdf

Keşke bu yazıları okuyan herkesle aynı tartışmaları yüz yüze yapabilsek ve oradan da kitaplar çıksa. Herkes, içindekini serbestçe, tedirgin olmadan söyleyebilse. Ama mümkün değil ne yazı ki!

Bu yazıyı düşünürken, Gazete Duvar’da değerli Kemal Can’ın çok iyi bir makalesini okudum: ‘Nereden başlamalı, nereye uzanmalı?‘ Kemal Can, bir süredir bağıra çağıra yazmaya çalıştığım bir konuyu, benden çok daha iyi formüle etmiş. Özetlersem, sorduğu kısaca şu: Velev ki AKP gitti, biz bu enkazın altından nasıl kalkacağız?

Beni de bu satırları ve umuyorum devamını yazmaya yönelten kaygı aynı. ‘Kaygı’ diyorum çünkü ne kadar direnç gösterirseniz gösterin, ülkenin durumu ve olup bitenlerin yoğunluğu, bizleri ‘güncel‘in bataklığına çekiyor. Bir şey düşünemez halde, sükuneti kaybedip sinirli (kuşkusuz haklı bir sinirle) tepki veriyor ve asıl soruları soramaz hale geliyoruz. İşte sanırım bu duruma daha fazla direnmek, daha fazla çaba harcamak ve aynı tuzağa hiç olmazsa ‘sürekli’ düşmemek gerekiyor.

Değerli okur, biz ne yapıyoruz? “Biz kimiz” diyeceksiniz ki, haklısınız. Bilmiyorum tam olarak. AKP’ye muhalif olanlar mı? Böyle bir ‘biz’ var mı? AKP’ye oy veren milyonlarca yurttaş içinde, ‘bizden’ olan yok mu? Demokrasi bloku muyuz? Bizim yüzde 50’yi oluşturan herkes demokrat mı? Diğerleri peki, hepsi otoriter yönetimden mi yana? Böyle olmadığını, hiçbir grubun birörnek olmadığını biliyoruz değil mi? 

Her iki yüzde 50 de farklılıklar barındırıyor. Fakat bazı ortak noktalar da var. Örneğin tümü aynı milli eğitim tornasından geçmiş durumda ve tümü, yeryüzündeki her bir insan evladı gibi, toplumsallığının, koşullarının ürünü. O milli eğitim tornasından geçip kendisini ‘sonradan’ kurtarabilmiş olanların oranı düşük. Hal böyleyken, yüzde 50’liler arasında geçişkenlikler ve uzlaşmazlıklar mevcut. Her uzlaşmazlık üzerine düşünmeyi gerektirdiği gibi, her geçişkenlik az çok fırsat sunuyor aslında. 

İşte, hangi yüzde 50’de olursanız olun ve kendinizi o yüzdelerin bir yerlerine ne kadar ait hissederseniz hissedin, bazı ortak sorunlarla yüz yüze gelmek kaçınılmaz. Bu yüzden Kemal Can’ın kaygısı anlamlı. AKP, bugün ‘ben sıkıldım, gidiyorum’ dese, karşı karşıya olduğumuz açmazların üstesinden nasıl geleceğiz? Hangi önerilerle? Hangi insan/yurttaş gücü ve kumaşıyla? Hangi ilkeleri benimseyerek?

Bunun için önce şunu kabul edelim isterseniz: Perişan haldeyiz. Tel tel dökülüyoruz. Dokunup ah işitmeyeceğiniz tek bir toplumsal/siyasal/ekonomik konu yok. Bakın bir araştırmaya göre, okul çocuklarının yüzde 40’ı ‘okuduğunu anlamıyormuş.’ Anlamıyormuş. Yarısı. Bir daha yazayım: Anlamıyormuş. Bu cümleden sonra diğer açmazları saymayı artık çok lüzumsuz görüyorum. Benim bildiğim, bir toplumun başına gelecek daha büyük felaket yok.

Başta dedim ya, bu başlık altında yazacağım yazılar ‘kısa’ olacak, okuru uyutmayacağım! Bu nedenle yazı bitmeden başlığa gelmek istiyorum.

Bana kalırsa, Türkiye’nin en ‘devasa’ sorunu Kürt sorunudur.

Kürtler dışında sorun yaşayan olmadığından, başka derdimiz bulunmadığından değil kuşkusuz. 

İki temel gerekçeyle: Kürt sorununun tarihsel kökenlerini oluşturan olaylar zinciri, onunla bağlantısızmış gibi görünen başkaca sorunlarımızın da ‘nedenlerinden’ olduğu için. Ve ırkçılığı ‘harlayan’ Kürt sorunu devam ettiği müddetçe, diğer can yakıcı sorunların aklı başında bir biçimde ‘konuşulması dahi’ mümkün olmadığından, olamadığından.

Hadi bu yazının sonu, bir soruyla gelsin: 

Bana zaman zaman, ‘bir anayasacı olarak neden bu konuya kafayı taktığım’ soruluyor. “Başka konu mu kalmadı kardeşim?” “Ay kimlikçilik şeydiyorsunuz…” filan fıstık.

On binlerce yurttaşın ölümüne, on yıllardır dinmeyen büyük acılara neden olması bir yana; doğrudan ‘devlet’ ve ‘siyasal sistem‘le ilgili devasa boyutta ‘tarihsel’ ve ‘güncel’ bir sorundan söz ediyoruz.

Bu durumda, her ne kadar soruyu ‘benim gibiler‘e yöneltmenizde bir terslik olmasa da; karşılaştığınız diğer anayasacılara, kamu hukukçularına, siyaset bilimcilerine, sosyologlara, tarihçilere vs. “Siz neden Kürt sorunuyla hiç ilgilenmiyor, yazıp çizmiyorsunuz; önemsemiyor musunuz?” sorusunu yöneltmeyi düşünmez misiniz? 

Evet, ilk tavsiyem bu olsun… 

Not: Diken’e İngiltere’de yaşanan ‘anayasal’ krizi yazmıştım. Dün, İngiliz yüksek yargısı (Supreme Court), başbakanın parlamentoyu bir süre askıya almasını ‘hukuka aykırı’ buldu. Ayrıntılı bir haber burada.

Yargı adlı organın neye benzediğini merak edenler, buradan okuyabilir.

Filed Under: Agora

Tüm yazılar: Murat Sevinç

SON HABERLER

Altılı masa yarın altıncı kez toplanıyor

Altılı masa, yarın saat 14.00'te İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in … Devamı...

Yolunu şaşıran yarış güvercini Britanya yerine ABD’ye uçtu

Dört yaşındaki güvercinin Manş adalarından başladığı yarış beklenmedik bir … Devamı...

Üç partiyi kongresine davet etmeyen HDP, iktidara ve muhalefete mesaj verecek

Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) yarın yapılacak beşinci Olağan … Devamı...

RTÜK’ün klibi için talimat verdiği Mabel Matiz: Aşkın bütün hallerine inatla devam

Yeni şarkısının klibi için Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun … Devamı...

Madımak’ta katledilenler Sivas’ta anılıyor

2 Temmuz 1993'te Pir Sultan Abdal'ı anma etkinlikleri kapsamında Sivas'a … Devamı...

Victoria Beckham: Televizyonda tartıya çıkarıp kilomu ölçtüler, bugün kim böyle bir şey yapabilir

Moda sektörünün başarılı iş kadını Victoria Beckham, zayıf olduğu için … Devamı...

‘Sex and the City’nin devam dizisinde gözü Samantha’yı arayanlara: Kim Catrall Netflix’le dönüyor

TV efsanelerinden 'Sex and the City'nin devam dizisinde yer almaması … Devamı...

AKP kurucusu Çelik de ‘kral çıplak’ dedi

AKP'nin kurucularından eski Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, geçtiğimiz … Devamı...

Önsözünü Emine Erdoğan’ın yazdığı kitap için 1,14 milyon TL daha harcanacak

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın önsözünü kaleme … Devamı...

1 numaraya çıkması en uzun süren şarkı: 36 yıl 310 gün

 Britanyalı şarkıcı Kate Bush’un 37 yıllık şarkısı 'Running Up That … Devamı...

Kanser mi olmalı, depremde mi ölmeli, cezaevine mi girmeli?
Umarım fazla üzülmezsin Greta

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 1705 gündür hapiste

YAZARLAR

Türkiye demokrasisinde siyasetçilerin halktan uzaklaşmaması mümkün mü?

Murat Sevinç

AKP neden oy kaybediyor?

İhsan Dağı

Cüneyt Arkın’ın ardından: Baş ucundaki ekmeğe bakarak uyumak

Azime Acar

Başka bir Cüneyt Arkın: Oğlum, İkinci Yenicilerle düştük kalktık biz gençliğimizde

Mustafa Dağıstanlı

Aradığınız motivasyona ulaşılamıyor

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Selamünaleyküm asker, aleykümselam bin Selman

Bahadır Kaynak

Rahmet dilemek, tarikatsız yapamamak ve siyasetçi olmak…

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Timur Akkurt: Türkiye’yi bekleyen tehlike

Yücel Demirer: ’Mahrem’in ifşası ve siyaset 

Selcan Taşçı: Kurtulmuş, ”Kibir kulesinden in” çağrısını da kendi kendisine mi yaptı?

Uğur Dündar: Şarkılar seni söyler!..

Miyase İlknur: Tımarhanede bu hafta

İsmail Gökhan Bayram: Web’in kaosuna eklentilerle çeki düzen vermek

Özgür Gürbüz: Şirket 20 tonu kabul etti

Mustafa Balbay: İsveç Çakısı

Murat Muratoğlu: Ne olacak bu kripto paraların hali

Oğuz Demir: Şimdi 12 milyon oldu!

İbrahim Kiras: Ankete gerek var mı?

İki ayak, dört pati: Yedi yılda yürüyerek dünya turu

Timsah telli duvaklı gelin oldu: Belediye başkanıyla evlendi

Britanya bankasıdan ‘cinsiyet kimliği’ uygulamasını beğenmeyen müşterilerine: Hesabınızı kapatın

Su aradı, mezar taşı buldu

Dikkat, plajlarımız koruma altındaki caretta caretta kaplumbağalarının üreme alanıdır!

Atık maddelerle balık heykeli yaptılar

Bir dahaki sefere unutkanlığınız nedeniyle kendinize kızmadan önce tenisçi Humbert’i düşünün

Düşen leylek yavrusunu itfaiye ekibi yuvasına bıraktı

Kadın rektörden kadın personele: Kısa etek, açık yaka, yırtmaç, kot, tayt, askılı bluz giymeyin

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SANAT
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • E-mail
  • Facebook
  • Google+
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi