28 Mayıs 2021’de yayınladığımız derlemenin güncellenmiş halidir.
11 yıl önce bu saatlerde onlarca insan İstanbul’un Beyoğlu ilçesindeki Taksim’de bulunan Gezi Parkı’nda buluştu.
Bir gece önce parkın Divan Oteli’e bakan duvarının 2-3 metrelik bölümü belediye ekiplerince apar topar yıkılmış, bu nedenle beş ağaç sökülmüştü. Amaç parkı usul usul ortadan kaldırıp Topçu Kışlası’nın eski yerine replikasını kondurmaktı.
Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında semtin tek tük yeşil alanlarından birine tecavüz söz konusuydu.
İnşaat faaliyetlerini gözetleyen Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği üyeleri iş makinelerinin faaliyete geçtiği haberini alınca parka gidip eyleme başlamış ve sosyal medya üzerinden destek çağrısı yapmıştı. Sabaha kadar nöbet tutacaklardı.
28 Mayıs sabahı onlarca duyarlı insan parktaydı. Fakat yalnız değillerdi. Karşılarında bir o kadar polis vardı.
Polis eylemcileri dağıtmak için ‘orantısız şiddet’ kullanacağını daha ilk günden belli etti.
Günler içinde Taksim’deki küçücük bir parktan tüm Türkiye’ye yayılacak Gezi eylemleri başlıyordu…
Eylemler çok geçmeden hiç kimsenin beklemediği toplumsal ve siyasi bir boyut kazanacaktı.
En acısı da polisin ‘düşman’a sıkar gibi sıktığı kurşun ve gaz fişekleri ve işbirlikçi saldırganların tekme tokat saldırıları sonucunda sekiz eylemci yaşamını yitirecek, onlarcası sakat kalacak, yaralanacaktı. Binlerce eylemci gözaltına alınacak, yüzlercesi tutuklanacaktı.
Talimat ve iltifat ‘yüksek yerden’di. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, emniyet güçlerine şiddet kullanma talimatını bizzat verdiğini söylemekle yetinmeyecek, ‘destan yazıldığını’ savunacaktı.
Nitekim eylemlerin ardından ‘hıncını alamayan’ iktidar bu kez de bir ‘yargılama furyası’ başlatacaktı.
Aralarında kim yoktu ki! Taraftar grupları, doktorlar, öğrenciler, gazeteciler, belgeselciler, mimarlar, mühendisler, şehir plancılar, sivil toplumcular, seyyar satıcılar ve sanatçılar…
Polisin başlattığı ‘destan’ı yargı tamamlayacaktı.
Çıplak şiddet
Yargılamalarda herhangi bir istikrar yoktu. Bazı hakimler, hakkında iddianame hazırlanan kişileri mahkemeye bile getirmeden dosya üzerinden beraat ettiriyor, bazı hakimler de savcılar tarafından torba haline getirilmiş davaları aylarca yürütüyordu.
Torba davalar arasında en kalabalığı aralarında doktorların da bulunduğu 255 sanıklı davaydı. Bu, Erdoğan’ın özel olarak takip ettiği bir dosyaydı.
Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştiği birçok lokasyondan birbirini tanımayan kişiler sanık haline getirilmişti. Bu lokasyonlardan biri de Dolmabahçe’deki Bezmi Alem Valide Sultan Camisi’ydi. Eylemciler, ‘öldüresiye’ polis saldırısından kaçarken camiye sığınmış, içerisi revire dönmüş, sağlıkçılar kolları sıvamıştı.
Ancak Erdoğan’ın diline doladığı bir laf vardı: “Camide içki içtiler. Bütün görüntüler
elimizde, bu cuma günü görüntüleri vereceğiz.”
O görüntüler hiçbir zaman ortaya çıkmadı ancak o gün orada bulunanlar hakim karşısına çıkarıldı.
İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yürütülen dava kapsamında sanıkların
anlatımları polis şiddetinin çıplak aramaya kadar vardığını gösteriyordu. Yargılanan kabin
memuru H.Ç.A., 5 Haziran 2013 saat 20:00 civarında evine dönerken İstanbul Teknik
Üniversitesi yakınlarında gözaltına alındığını söyleyerek “Çıplak aramaya maruz bırakıldık. Çırılçıplak soyup ıkınmamı istediler” dedi.
Başka bir sanık İ.Y. de çıplak arama sırasında polislerin Mustafa Kemal Atatürk yazan dövmesini gördükten sonra kendisine galiz küfürler ettiğini anlattı.
Mahkeme, ne sanıkları döven ne de çıplak arama yapan polislerin bulunması için bir adım attı. Bunun yerine 23 Ekim 2015’te 244 sanığı suçlu bularak ik ay 15 gün ile bir yıl iki ay 16 gün arasında değişen hapis cezaları verdi. İki doktoru da 10 ay hapis cezasına mahkum etti.
Hakimden ‘esaslı’ soru
Davalarda hakimlerin soruları yargılamanın ciddiyetiyle ilgili de soru işaretleri yaratıyordu. İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi, aralarında bayrak satıcısı bir kişinin de yargılandığı bir davayı yürütüyordu. Davada yargılanan inşaat teknikeri A.Ö., TOMA’dan kimyasal olduğunu düşündüğü sarı renkli su sıkıldığını söyleyince hakim Ahmet Duymaz, “Sıkılan su parfüm gibi miydi yoksa tazyikli miydi” diye sormuştu. Polis şiddetinin görüntüleri sosyal medya ve bazı televizyon kanallarında yayınlandığı için hakimin bu sorusu salonda gülüşmelere yol açtı.
Dava ancak beş yıl sonra 4 Temmuz 2018’de sonuçlandı. Sanıkların hepsi beraat etti.
Suç anlaşılamadı
Büyük davalardan biri de Taksim Dayanışması üyelerinin yargılandığı davaydı. Bu kişilerin çoğu Gezi Parkı eylemleri sürerken 13 Haziran’da Ankara’da Erdoğan ile görüşüp talepler dile getirmişti. Sonradan görüşmenin hayli sert geçtiği konuşulmuştu.
Taksim Dayanışması davası, bugün ‘darbecilik’ suçlamasına dönüşen davanın da temeliydi. Dayanışma üyeleri, 7 Temmuz 2013’te dönemin İstanbul valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun Gezi Parkı’nı açılışını yapması sebebiyle Taksim’e gelmiş, ancak polis tarafından gözaltına alınmıştı. ‘Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etme’ suçlamasıyla gözaltında tutulurlarken evleri aranmış, mimar Mücella Yapıcı çıplak aramaya maruz bırakılmıştı. Yapıcı’nın şikayeti ancak sekiz yıl sonra işleme alındı ve Mart 2021’de üç polis hakkında ‘işkence ve eziyet’ suçlamasıyla dava açıldı.
Dayanışma üyeleri dahil 26 kişi hakkında düzenlenen ilk iddianamede ‘örgüt kurmak ve yönetmek‘, ‘Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etme’ ve ‘görevli memura direnme’ suçlamaları yöneltildi. 17 yıla kadar hapis istendi.
İddianame ‘şüphelilerin hangi suç veya suçları işlemek için örgüt kurduğu veya yönettiğinin anlaşılmadığı’ gerekçesiyle iade edildi. Bir ay sonra ‘görevli memura direnme’ suçlaması iddianameden çıkarıldı ve dava açıldı.
İlk duruşma 12 Haziran 2014’te, son duruşma 29 Nisan 2015’te yapıldı. Yargılama sonunda tüm sanıklar hakkında eylemlerinin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması gerekçesiyle beraat kararı verildi. Hakim kararı okuduktan sonra “İfade özgürlüğü kapsamında değerlendiriyorum. Bundan sonra dikkat edilsin, şiddet olmasın” dedi.
Bu dava daha sonradan işadamı Osman Kavala, mimar Mücella Yapıcı, şehir plancı Tayfun Kahraman ve avukat Can Atalay’ın aralarında bulunduğu 16 kişinin yargılanacağı Gezi Parkı davasına temel yapıldı.
Güncelleme: İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Nisan 2022’deki karar duruşmasında Kavala’ya ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs’ten ağırlaştırılmış müebbet cezası verdi. Mahkeme heyetinden bir üye hakim karara karşı oy kullandı.
Duruşmada Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi hakkında da 18’er yıl hapis cezası ve tutuklama kararı verildi.
28 Aralık 2022’de istinaf başvurusunu değerlendiren İstanbul bölge adliye mahkemesi, Kavala ve ve diğer sanıkların cezalarını ‘hukuka uygun’ buldu.
Yargıtay, 28 Eylül 2023’te Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku’nun 18’er yıl hapis cezasını onadı. Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Ayşe Mücella Yapıcı hakkında verilen 18’er yıl hapis cezalarıysa bozuldu.
Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman hala tutuklu.
Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi’nin Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi hakkındaki kararı bozmasının ardından üçlü 21 Şubat 2024’te İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yeniden yargılanmaya başladı. Mahkeme heyeti üç isim hakkındaki adli kontrol tedbirlerini kaldırdı. Davanın üçüncü duruşması 9 Ekim’de görülecek.
çArşı davası: Adliye tribün gibiydi
Gezi Parkı eylemleri sırasında birbirinden farklı topluluklar bir araya gelmişti. Taraftar grupları da United İstanbul bayrağı altında omuz omuza Taksim Meydanı’na girmişti o günlerde. Günlere yayılan eylemlerde öne çıkan, ‘Gezi ruhu’nu besleyen Beşiktaş’ın taraftar grubu çArşı’ydı. İş makinesiyle -daha doğrusu Polis Olaylarına Müdahale Aracı (POMA)- TOMA’ları kovalamaları hafızalardan silinmeyecek görünteler arasına girdi.
15 Haziran’da Erdoğan, Ankara’nın Sincan ilçesindeki ‘Milli İrade’ye Saygı’ mitinginde, “Taksim Meydanı boşaldı, boşaldı; yoksa güvenlik güçlerimiz boşaltmasını bilir” demiş, eylemlere yönelik müdahalenin işaretini vermişti. Erdoğan’ın tehdidi aynı gece polislerin parkı boşaltmasıyla yerine getirilmişti.
çArşı grubu üyelerine yönelik operasyon da ertesi sabah başlatıldı. Grubun üyesi birçok kişi gözaltına alındı, sorgudan sonra iki kişi dışında hepsi serbest bırakıldı.
Soruşturma Eylül 2014’te tamamlandı ve çArşı üyesi 35 kişi hakkında dava açıldı. Terör ve Örgütlü Suçlar Savcılığı tarafından hazırlanan iddianamede taraftarların Gezi eylemlerinde Beşiktaş’taki başbakanlık ofisini işgal etmeye çalışarak ‘hükümeti yıkmaya teşebbüs ettiği öne sürülüyor, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları isteniyordu.
Yargılama 16 Aralık 2014’te İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. O gün adliyenin önündeki meydan ve binanın içi İnönü Stadyumu’nu aratmıyordu. Duruşma sırasında hâkim, çArşı’nın kurucularından Cem Yakışkan’a “Darbe yapmaya çalıştınız mı” diye sorunca, Yakışkan da “Gücümüz olsa Beşiktaş’ı şampiyon yapardık” dedi. Yurt dışına çıkış yasağının kaldırılmasını isteyen sanıklar da bu talebi “Yasağı kaldırın, Liverpool deplasmanına gidelim” diye tiye aldı.
İçeride bu diyaloglar yaşanırken destek için adliyeye gelenler de duruşma bitene kadar meydandan ayrılmadı.
Mahkeme, hükmü 29 Aralık 2015’te açıkladı. Yargılananları bütün suçlamalardan beraat ettiren heyet, bu kişilerin anayasal ve demokratik bir hak olarak toplantı ve gösteriye katıldığını belirtti. Darbeye teşebbüs suçunun işlendiğine dair yeterli, kesin ve her türlü şüpheden uzak delil bulunmadığını belirtti. Mahkemenin kararında dosyada delil olarak bulunan tapelerin delil olmadığı, sanıkların cep telefonu sinyal bilgilerinin de suça kanıt olamayacağı ifade edildi.
Bu karar, altı yıl sonra, geçen nisan ayında Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından bozuldu. Dava, Gezi eylemlerinin yargılandığı davayla birleştirilmek istendi.
Yargıtay’ın beraat ilamlarını bozmasından sonra çArşı davası İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülmeye başladı.
Yargıtay 16’ncı Ceza Dairesi çArşı davasının İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Gezi Parkı davasıyla birleştirilmesine hükmetti.
21 Şubat 2022’de görülen duruşmada dava yeniden ayrıldı ve Osman Kavala’nın da tutukluluğuna devam kararı verildi. Mahkeme heyeti Show TV, Star TV, NTV, ATV, Habertürk, FOX TV ve TRT’den Başbakanlık Dolmabahçe Ofisi çevresinde yapılan eylemlerin görüntülerini istedi. Adli Tıp Kurulu’ndan görüntülerin sanıklara ait olup olmadığına dair bilir kişi raporu talep edildi. Görüntüler Ocak 2023’te Adli Tıp Kurulu’nun ihtisas dairesine ve TÜBİTAK’a gönderildi.
1 Şubat 2024’te görülen duruşmada teşhis için sanıklardan fotoğrafları istendi. Mahkeme heyeti bu duruşmada emniyet müdürlüğüne Başbakanlık Ofisi’ne yönelik saldırı eylemi gerçekleştirildiği iddiası hakkında kamu davası açılıp açılmadığı ve herhangi bir tespitin yapılıp yapılmadığı hususunda müzekkere yazılmasına karar verdi.
Ali İsmail Korkmaz davası: ‘Son tekme’yi vuran polis mağdur olup çıktı
Gezi Parkı eylemlerinde yaşamını yitirenlerin faillerinin yargılandığı davalar Türkiye’de kamu görevlilerinin cezasızlığının tekrarıydı. En bariz örnek ise Ali İsmail Korkmaz dosyasıydı.
3 Haziran 2013’te Eskişehir’de sivil giyimli ve eli sopalı kişilerce dövülen 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz, 38 gün hastanede komada kaldıktan sonra 10 Temmuz 2013’te yaşamını yitirdi.
Polis, Korkmaz’ın dövüldüğünün ertesi günü sokaktaki fırının güvenlik kamerasına el koydu ve bazı görüntüleri sildi. Sonradan kurtarılan görüntülere göre Korkmaz, fırının sahipleri ve polis Mevlüt Saldoğan tarafından tekme tokat, öldüresiye dövülmüştü.
Dört polis dahil sekiz kişi hakkında ‘kasten yaralayarak ölüme sebebiyetverme’ suçlamasıyla dava açıldı. Olay yeri Eskişehir olmasına karşın dava güvenlik gerekçesiyle dört ayrı şehre bölündü. Dönemin adalet bakanı Sadullah Ergin, dosyanın nakledilmesiyle ilgili konuşurken ‘davaya katılacak avukatların örgüt bağlantısı’ndan bahsetti.
Yargılama sonunda polis Mevlüt Saldoğan’a 10 yıl 10 ay, polis Yalçın Akbulut’a 10 yıl, Hüseyin Engin’e 7,5 ay hapis cezası verildi. Diğer polis Şaban Gökpınar ise beraat ettirildi. Fırıncı dört kişiye altı yıl sekiz ay ile sekiz yıl arasında değişen oranlarda hapis cezaları verildi. Hapis cezaları Yargıtay tarafından onanarak kesinleşti.
Ali İsmail Korkmaz’a son tekmeyi vuran polis Mevlüt Saldoğan, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından denetimli serbestlik süresinin iki yıla çıkarılması nedeniyle tahliye oldu. Saldoğan, ‘darbecilik’ suçlamasıyla devam ettirilen Gezi Parkı davasına mağdur olarak kabul edildi.
Mahkeme başkanı Galip Mehmet Perk, duruşmada, “Taş atılmış, o yüzden mağdur” dedi.
Ethem Sarısülük davası: Polise ödül gibi ceza
26 yaşındaki Ethem Sarısülük, 14 Haziran 2013’te Ankara’daki Kızılay Meydanı’nda polis Ahmet Şahbaz tarafından vurularak öldürüldü.
Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘olası kastla öldürme’ suçundan yargılanan Şahbaz, duruşmaya peruk, takma bıyık ve gözlük takarak geldi. Mahkeme, Şahbaz’a ‘haksız tahrik’ ve ‘iyi hal’ indirimiyle yedi yıl dokuz ay 10 gün hapis cezası verdi. Ancak bu karar da Yargıtay tarafından bozuldu ve dava Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledildi.
Yargılama yeniden başlamadan önce Şahbaz 3 Eylül 2015’te tahliye edildi.
19 Aralık 2016’da mahkeme Şahbaz’a bir yıl dört ay 20 gün hapis cezası verdi, bu cezayı da 10 bin 100 TL para cezasına çevirdi.
Yargıtay cezayı az bularak kararı yeniden bozdu, mahkeme Şahbaz’a bu defa da 15 bin 200 TL para cezası verdi. Karar, Yargıtay tarafından onandı.
Berkin Elvan davası: En fazla dokuz yıl ceza istendi
16 Haziran 2013’te polisin İstanbul’un Okmeydanı semtindeki müdahalesi sırasında gaz fişeğinin başına isabet etmesiyle yaralanan 14 yaşındaki Berkin Elvan, 269 gün komada kaldıktan sonra 11 Mart 2014’te yaşamını yitirdi.
Berkin’in hastaneye kaldırıldığı günden itibaren ailesi, polis tarafından çekilen görüntüleri, görev yapan polislerin isimlerinin soruşturma dosyasına getirilmesini istedi ancak emniyet, aylarca ayak direyerek ne görüntüleri ne de isimleri yolladı. Soruşturmanın savcılarından Faruk Bildirici’nin isimleri yollamayan sorumlular hakkında yasal işlem başlatma uyarısından sonra emniyet dosyaya 1065 polisin ismini yolladı.
Emniyet MOBESE ya da polis kaydı bulunmadığını öne sürdü. Görüntüler, ancak avukatların zırhlı araçların çektiği kamera kayıtlarını istemesi üzerine dosyaya yollandı.
Berkin’i vuran polisin ismi Aralık 2016’ya kadar tespit edilemedi. Dosyada gizlilik kararı bulunduğu için savcılığın işlem yapıp yapmadığı bilinmiyordu.
6 Aralık 2016’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı dönemin Hazine ve Maliye bakanı Berat Albayrak’ın kişisel e-posta adresindeki binlerce e-posta WikiLeaks tarafından sızdırıldı. E-postaların birinde eski Emniyet İstihbarat Daire başkanı Engin Dinç Albayrak’a “Berkin Elvan’ın Twitter üzerinden örgütsel nitelikte fotoğrafları yayınlanmıştır” diyordu.
Ertesi gün, yani Berkin’in ölümünden 1270 gün sonra dönemin İstanbul başsavcısı İrfan Fidan, faile yönelik iddianamenin tamamlandığını açıkladı. Şüpheli polisin ismi Fatih Dalgalı’ydı. Ne var ki iddianamede Dalgalı’nın suçunun tespitinden çok Berkin’e suç aranmıştı.
Soruşturma sürerken avukatların olay yeri keşif talebi mahkemeler tarafından ‘zaruri olmadığı ve yarar sağlamayacağı’ gerekçesiyle reddedildi. Keşif, ancak Berkin’in ölümünden altı yıl sonra, Nisan 2019’da yapıldı.
Sanık polis Dalgalı hep tutuksuz yargılandı. Dosyada hükmün açıklanmasına yaklaşılırken mahkeme başkanı Yargıtay’a atandı. Yerine, Ali İsmail Korkmaz’ın katili Mevlüt Saldoğan’ı Gezi Parkı davasına mağdur olarak kabul eden ve Twitter hesabından Berkin’e ‘terörist’ denen paylaşımları beğenmiş hakim Mehmet Galip Perk getirildi. Sonra Perk de görevden alındı.
Dosya kapsamında savcının açıkladığı esas hakkındaki mütalaada Dalgalı hakkında, iddianamedekinden daha hafif bir suçlama olan ‘bilinçli taksirle öldürme’ suçundan cezalandırma istendi. Bu da Dalgalı’nın en fazla dokuz yıla kadar hapis cezası almasını sağlayacaktı.
Karar 18 Haziran 2021’de açıklandı. Berkin Elvan’ı öldürdüğüne hükmedilen polis memuru Fatih Dalgalı hakkında 16 yıl sekiz ay hapis cezası verildi. Dalgalı’nın ‘kasten öldürme suçunu işlediğinin sabit olduğuna’ hükmedildi. Ancak sanık, ceza Yargıtay tarafından onandığında hapse girebilecek.
Berkin Elvan’ın anne ve babası Gülsüm ve Sami Elvan ve kız kardeşleri Gamze ve Özge Elvan’ın 2019’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yaptıkları başvuru 2 Şubat 2023’te sonuçlandı. AİHM kararında Türkiye’yi mahkum ettiğini açıkladı. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) yaşam hakkıyla ilgili iki maddesini ihlal ettiğini bildiren mahkeme, davada daha ağır bir mahkumiyetle yargılanması talep edilen polisle ilgiliyse bir karar veremeyeceğini bildirdi. Karara gerekçe olaraksa iç hukuk yollarının tüketilmemesi gösterildi.
Abdullah Cömert davası: Karar, polisin lehine bozuldu
22 yaşındaki Abdullah Cömert, 3 Haziran 2013’te Hatay’ın Armutlu ilçesindeki eylemde polisin sıktığı gaz fişeğiyle vurularak hayatını kaybetti.
Sanık polis memuru Ahmet Kuş ‘olası kastla öldürme’ suçundan tutuksuz yargılanıyordu.
Dava, güvenlik gerekçesiyle Balıkesir’de yapıldı. Mahkeme, 14 Mart 2016’da Kuş’u ‘kastın aşılması suretiyle öldürme’ suçundan 13 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırdı ancak tutuklama kararı vermedi. Karar, Yargıtay tarafından bozulunca Kuş’un cezası bu defa altı yıl 10 ay 15 güne indirildi.
Aileye de toplam 400 bin lira tazminat ödenmesine hükmedildi.
Yargıtay kararı onayınca Kuş, Mart 2020’de tutuklandı.
Cömert’in ailesi 12 Mart 2020’de Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Yüksek mahkeme 24 Ağustos 2022’de açıkladığı kararında, ‘yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna’ hükmetti. Karar oybirliğiyle alındı.
Medeni Yıldırım davası: Atış karakol girişinden yapıldı
18 yaşındaki Medeni Yıldırım, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kalekol yapımını protesto eden kalabalığa açılan ateş sonucu 28 Haziran’da öldürüldü. Mülkiye müfettişlerinin raporuna göre dönemin Kayacık Jandarma Karakol komutanı üsteğmen Mustafa Öztürk, ateş emrini kendisinin verdiğini itiraf etmişti.
Yıldırım’ın ölümünden iki yıl sonra, er Adem Çiftçi hakkında ‘haksız tahrik altında olası kastla öldürme’ suçundan dava açıldı.
Tutuksuz yargılanan Çiftçi, ‘olaya ilişkin görüntüleri komutanının ricasıyla sildiğini’ söyledi. Çiftçi, 7
Kasım 2016’da ‘atılı suçu işlediğinin sabit olmaması’ gerekçesiyle beraat etti. Karar, istinaf
mahkemesi tarafından bozuldu. Yeniden başlayan yargılamada mahkeme keşif yapılmasına karar verdi. Şubat 2019’da dava dosyasına giren rapora göre Yıldırım’ın ölümüne neden olan atış, karakol girişinde bulunan nöbet kulübelerinden yapılmıştı.
Karakol komutanı ve dönemin Jandarma Özel Harekat tim komutanı hakkında takipsizlik kararı
verilmişti. Bu karar, Yıldırım’ın ailesi ve yaralanan kişilerin itirazı üzerine kaldırıldı. Lice başsavcılığına gönderilen soruşturmanın akıbeti ise bilinmiyor.
Çiftçi hakkında 8 Temmuz 2021’de yeniden beraat kararı verildi. Savcı, askerlerin olayın büyümesini önlemek ve kitleyi dağıtmak için havaya ateş ettiği sırada Medeni Yıldırım’ın vurulduğunu belirtti. Karara gerekçe olarak otopside Yıldırım’ın vücudunda mermi çekirdeği bulunmaması ve bu nedenle de Yıldırım’ın sanığın silahından çıkan mermiyle hayatını kaybettiğine dair tespit yapılamaması gösterildi.
Ahmet Atakan’ın faillerine soruşturma izni verilmedi
Eylül 2013’te ODTÜ’den geçirilecek yol nedeniyle ağaçların sökülmesine karşı yurt genelinde eylemler başlamıştı. 23 yaşındaki Ahmet Atakan da bu eylemler sırasında Hatay’ın Armutlu ilçesinde 10 Eylül 2013’te hayatını kaybetti.
Ölümünden üç gün sonra yerel bir televizyon kanalında Atakan’ın apartmanın çatısından düşerek öldüğüne ilişkin bir görüntü yayınlandı. Görgü tanıklarının anlatımına göre ise Atakan başından vurularak öldürülmüştü. Akrep diye adlandırılan zırhlı araçların kamera görüntülerine göre polisler Atakan’ın hareketsiz yattığı yere gaz kapsülü yağdırıyordu.
Atakan’ın ailesi, söz konusu durumla ilgili suç duyurusunda bulundu ancak Hatay valiliği soruşturma açılmasına izin vermedi.
Karara karşı Adana Bölge Mahkemesi’ne yapılan itiraz da kamu davası açma talepleri de reddedildi.
Atakan’ın avukatlarının çabasıyla hazırlanan bilirkişi raporunda, gaz fişeğinin üzerindeki kanın Atakan’a ait olduğu yüzde 99,9 oranında kanıtlandı.
Hatay başsavcılığı bu bulguya istinaden 2020’de yedi polis hakkında soruşturma izni istedi. Hatay valiliği kan örneklerinin ‘ispat niteliği taşımadığını’ savunarak soruşturma izni vermedi.
Atakan’ın ailesi 28 Haziran 2021’de şüpheliler hakkında soruşturma yürütülmesi ve kamu davası açılması talebiyle yeniden Adana Bölge İdare Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkeme bu talebi ikinci kez reddetti.
Mehmet Ayvalıtaş davası: Sanıklar beraat etti
20 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş, Gezi Parkı eylemleri sırasında yaşamını yitiren ilk kişiydi. 2 Haziran 2013 gecesi İstanbul’un Ümraniye ilçesinde 1 Mayıs Mahallesi’nde eylemlere destek için yürüyen grubun içindeydi. Kalabalığa doğru hızla giden aracın kendisine çarpması sonucu yaşamını yitirdi.
Aracın sürücüsü Mehmet Görkem Demirbaş ve Demirbaş’ın aracına çarpan taksi şoförü Cengiz Aktaş, Ayvalıtaş’ın ölümüne ilişkin davanın sanıklarıydı.
21 Kasım 2013’te başlayan dava tam altı yıl sürdü. İstanbul Anadolu 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi, 21 Ekim 2019’da iki sanık hakkında da beraat kararı verdi.
2020’de İstinaf Mahkemesi de beraat kararlarına yapılan itirazları kabul etmedi.