Cumhuriyet gazetesinin 11’i tutuklu 17 çalışanının yargılandığı davanın bugün dördüncü duruşması görüldü.
İçlerinde gazetenin eski genel yayın yönetmeni Can Dündar, halefi Murat Sabuncu, yayın danışmanı Kadri Gürsel ve muhabir Ahmet Şık’ın da olduğu, 17’si Cumhuriyet çalışanı 19 kişi, çeşitli suçlamalarla İstanbul 27’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılanıyor.
Davanın ilk üç gününde Kadri Gürsel, Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, karikatürist Musa Kart, okur temsilcisi Güray Öz, avukatlar Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör ile Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Önder Çelik, muhabir Ahmet Şık, yazar Hakan Kara, kitap eki yayın yönetmeni Türhan Günay ve mali işler müdürü Bülent Yener savunma yapmıştı.
Cumhuriyet çalışanı olmayan, iddianameye neden eklendiği bilinmeyen Twitter’da Jeansbiri hesabını yönettiği iddia edilen Ahmet Kemal Aydoğdu da savunma yapanlar arasındaydı.
Yurt dışından basın ve uluslararası kuruluşların da yoğun ilgi gösterdiği davanın ikinci gününde Diken gelişmeleri dakika dakika aktarmaya devam etti:
15.00 Aranın ardından Orhan Erinç devam ediyor: “Yargılanmayan vakıf yöneticileri itirafçı oldu demiştim. Şükran Soner’in ifadesinin öyle olmadığını anladım. Düzeltmek istedim.”
Pamukoğlu’nun ifadesine gelecek olursak, sadece 2013’e kadar değil, hiçbir zaman FETÖ ile bağlantımız olmadı. Aydınlık gazetesi ile bizim anlayışımız farklıdır. Pamukoğlu, Vatan Partisi’nden Diyarbakır milletvekilliğine aday olmuştur. Anladığımız kadarıyla Pamukoğlu ve arkadaşları Cumhuriyet gazetesini ele geçirme arayışındadır. Aydınlık’ın yayın politikasını uygulamayı amaçlamışlardır.”
“Alev Coşkun ise vakıf konusunu hukuki bir mecradan çıkarıp cezai soruşturmaya katmıştır. Vakıfta kurucu üye diye bir şey yokken Alev Coşkun kendisine bu payeyi vermiş. Hikmet Çetinkaya da kurucu ama böyle paye çıkartmamıştır.”
“Namık Kemal Polat kendisine verdiği unvanla cumhuriyet okurlarını temsil etmeye yetkili değildir. Namık Kemal Boya’nın Cumhuriyet okuru olup olmadığı bile bilinmemektedir. Dikkate alınmamalıdır. Aydınlık gazetesinin okurudur. Bizim gazetemizi bağlamaz. Kendisi Aydınlık grubunun çeşitli kademelerinde görev almıştır. Boya, kendisinin verdiği bir ilanda Cumhuriyet Gazetesi’ni temsil edemez. Aydınlık grubunun amaçlarına göre hareket etmiştir.”
“Mehmet Faraç Cumhuriyet Vakfı’na seçilmek için CHP sekreterinin elini öpmüştür bir kişidir. Mehmet Faraç’ın iş akti, gazetede çalışan kadın arkadaşımızı saçından sürüklemesi sebebiyle feshedilmiştir. Cumhuriyet’te çalışmayan bir kişinin yazısı Cumhuriyet’te yayımlanmaz. Cumhuriyet’te Atatürkçü kalmamıştır iddiasına ne yazık ki algı yönetimi sonucu inananlar olmuştur. Ne yayın politikası değişmiştir, ne de Atatürkçüleri tasfiye etmiştir. Cumhuriyet’in yayın politikası bellidir… Demokrasiyi, insan haklarının evrenselliği savunur. Din, cinsiyet, etnisite ayrımı, hedef gösteren, kışkırtan haber yapmaz.”
“Biz burda FETÖ’ye yardımdan yargılanıyoruz. Gülen, 2004 yılında AKP’nin kanun değişikliği ile beraat etti. Bu davada haklılığımıza dair kimi gazeteler haber yapmaya, kimi gazeteler köşe yazısı yayınlamaya başladı. Hatta yandaş medyada da bir çekince söz konusuydu. Bunun tek istisnası Aydınlık’tı. Aydınlık’ta altı yazı var, altı yazar da Cumhuriyet’i suçluyor. Bunların bir kısmı iddianamede tanık.”
14.22 Berrin Simavlıoğlu savunması sırasında Aydın Engin’i ve Hikmet Çetinkaya’yı çizdi.
14.16 Duruşmaya ara verildi.
14.05 Erinç ‘FETÖ’ suçlamasıyla ilgili şunları söyledi: “TGC Başkanıyken Gülen, beni onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı davetlerine çağırırdı. Hiçbirine katılmadım. Gülen’in davetlerinin hiçbirine katılmadım çünkü Diyanet’in bugün yaptığı açıklamayı, yıllar önce Cumhuriyet’te yazdım. Gülen’in davetlerinin hiçbirine katılmadım çünkü bildiğim İslamiyetle FETÖ’cüler arasındaki farkı gördüm. Diyanet yeni gördü. Ben Cumhuriyet genel yayın yönetmeniyken vakıf yönetimi bana müdahale etmedi, ben de başkan olduğumda yayına müdahale etmedim. Cumhuriyet gazetesinin editoryal bağımsızlığı, yayın politikasıdır. Bu da Vakıf senedinde yer alan bir kuraldır.”
“Gayrı ciddi bilirkişi raporlarına kızıyoruz ama haksızlık etmeyelim: Yedi sülalemi aramışlar ama yanlış tek kuruş bulmamışlar! Gazeteci 1000 lira kazanıyorsa 1200-1300 liralık yaşabilir ama 2 bin 500 liralık yaşıyorsa yuları başkalarına kaptırmıştır. Ne yazık ki medyamız son dönemde bu tip gazetecilerle karşı karşıyadır. Gazeteye para aktarımı 2012’de başladı, büyük çoğunluğu da 2014’te gerçekleşti. Bize suç isnat ediliyor ama 2014 için bize suç isnat edilen dönemin yöneticileri niye yargılanmıyor? Tanıklık yaptıkları için itirafçılıktan mı yararlanıyor? Balbay’la başlayayım: CHP genel başkanlığına aday olduğu için yazılarına ara verildi. Cumhuriyet Vakfı senedinin kuralıdır. Politikacılık bir yere kadar anlaşılır ama bir partinin genel başkanı olarak yazı yazması gazetecilik etiğine aykırıdır. Kendisine yazı yazdırılmadığını söyleyen Balbay, Can Dündar ile ilgili gazeteye yazı yazmıştır. Balbay, 2015 yılındaki adaylığını açıklamasından sonra Vakıf seçimine kadar Vakıf yöneticiliğini de sürdürmüştür.”
14.00 Erinç Cumhuriyet’in yayın politikasının değiştiği iddiasını yanıtlıyor: “Savcının atadığı bilirkişi bilişim uzmanı olsaydı, Cumhuriyet’in Türkiye’nin değişen gündemini takip ettiğini anlamış olurdu. Gündemi takip etmek gibi bir yükümlülüğüm var: Onları haber yapmayıp, başka şeyleri yapsaydım yayın politikasının değişikliğinden bahsedebilirdi. Bir gazetenin yayın politikasının değişikliğini sorgulamak ceza mahkemelerinde yapılmaz. Bu basın çalışanı ve işveren kanunuda belirlenmiştir. Bu konunun ağır ceza mahkemesinde tartışılmasını anlamıyorum. İddianamede Cumhuriyet Vakfı Başkanı olduğu iddia edilen üç kişi daha vardı. Kuşkulandım ‘eş başkanlık mı var’ diye? Ama anladım ki dosya ciddiyetten uzak bir şekilde hazırlanmış. Ben yetkisi olan bir yönetim kurulunda, yönetim kurulunun rolünü bilirim. 60 yıllık yöneticilik hayatımda hiç ‘adamım’ olmadı. Hep iş arkadaşım oldu. Bu tasfiye edildiklerini söyleyen arkadaşların iddiası. Başkanlığı Burhan Felek’ten öğrendim. Önde bulunmayı, tartışmalara en önde katılmayı yanlış bulurum. Oyumu bile en son veririm. Cumhuriyet’i babalarının çiftliği sananların ileri sürdüğü bir iddiadır. Gerçekle ilgisi yok. 2 Nisan 2013’te Önder Çelik’in seçilmesini sağlamakla suçlanıyorum. Sağlamışsam çok başarılı sayarım kendimi. Ama öyle bir girişimim yoktur. Gazetecilikte iki alışkanlığım var. Arkadaşlarıma isimleriyle hitap etmekten kaçınırım. Konuşmalarımda senli-benli bir üslup yoktur. 51 yıllık meslek hayatımda çalışma arkadaşlarımdan hiçbirini savunmak zorunda kalmadım. Bu ilkemi yedi arkadaşım için bozdum. O nedenle rahatsızlık duyduğumu söylemeliyim. 1963’te Cumhuriyet’e geldiğimde yedi yıllık gazeteciydim. Arşive iner yeni harflerle başlayan ilk nüshadan beri tüm ekleri okurdum. O nedenle Cumhuriyet’in yayın politikası konusunda kendimi yetkin saydığımı, alçakgönüllülüğü bir kenara bırakarak söylemek isterim. Ben Yassıada yargılamalarını izleyen gazetecilerden biriyim. Yargılamalardaki müdahalelerin nasıl olduğu hakkında fikrim var.”
13.55 Duruşma Cumhuriyet yazarı Orhan Erinç’in savunmasıyla devam ediyor.
Erinç şunları söyledi: “Bu sadece gazetecilerin yargılandığı bir dava değil, çünkü arkadaşlarım KHK ile mesleklerini yapmaktan da yasaklanmış durumda. Hakimlerin, bizim gazeteci olarak halkı bilgilendirmek için yazdıklarımızı casusluk olarak okuduklarını anlıyorum. Yöneltilen suçlamalardan en önemlisi Cumhuryet Vakfı’nı ele geçirmek, Cumhuriyetçileri tasfiye ve yayın politikasını değiştirmek. Bu iddianın sahibi ‘Bizi tasfiye ettiler’ diyen üç kişi. Bir de Cumhuriyet’i ele geçirmek isteyen Aydınlık yazarları. Kim, kimin zamanında tasfiye edilmiştir? Mehmet Saraç çıkarıldığında Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili Alev Coşkun’dur. Coşkun yeterli oyu alamayıp yönetim kuruluna giremediğinde Coşkun’a oy vermeyen Yönetim Kurulu üyelerinden biri de Balbay’dır. Beş yıla dağılmış bir durumu 2013 yılına toplamak mantıklı değildir.”
Erinç:Bizi tasfiye ettiler diyen
Mehmet Torak2010
Alev Coşkun2013
Mustafa Balbay2015 yılında ayrıldı.3farklı tarihi nasıl birleştiriyorlar— Cumhuriyet Savunması (@CumhuriyetAv) July 27, 2017
13.50 Savcı Engin’e 15 Temmuz’da darbe olacağını öngörüp öngörmediğini sordu.
Engin şöyle yanıtladı: “Bir silahlı girişime başvuracaklarını 14 Temmuz’da sorsaydınız, ‘Hayır, silahlı darbeler dönemi kapandı’ derdim. Bu nedenle hayır, öngörmedim. YAŞ toplantısında çok sert ayıklama olacağı söyleniyordu ama bunun darbeye sebep olacağını düşünmedim. Cihanda sulh tamam da yurtta sulh meselesi yazım 1984’ten bu yana hayatımıza giren Kürt sorununun barışçıl çözümü ile ilgili bir yazıdır. ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ çok önemli bir ilke. AKP’nin ikinci dönemine kadar ‘cihanda sulh’ sağlanmıştır. Ama ‘yurtta sulh’ aynı şey değil. 1984’te hayatımıza giren Kürt sorunu keşke 2000’lerde çözebilseydik. Kürt sorununu silahla çözemezsiniz demekten kalemim bitti. ‘İspanya’nın silahla çözemediğini siz çözemezsiniz’ dememe rağmen bizimkiler ‘Silahla çözeceğiz’ dedi. Bu nedenle ‘yurtta sulhu’ kastettim. Çok da gurur duyduğum bir yazıdır. Tasfiye edilmelerini önlemeye çalışacaklarını biliyordum, ama 15 Temmuz’da artık darbeyle önlemeye çalıştıklarını gördüm.”
Başkan: buradan çıkacak yaşamsal ders,kendinize o kadar güveniyorsunuz ki her yerde fetö var diyorsunuz
Engin:Bir yerde yoktur Cumhuriyet'te— Cumhuriyet Savunması (@CumhuriyetAv) July 27, 2017
13.40 Savcı Aydın Engin’e “Sizde James Bond ruhu izliyorum” dedi.
Mahkeme başkanından #AydınEngin'e: Sizde 007 Bond ruhu izliyorum
Engin: Gazeteciyim, sadece cemaatle yetinmedim.— Diren Gazeteci (@pressout) July 27, 2017
“Aczimendilerle ilgili ilk röportajı ben yayınladım, Cumhuriyet’te. Cemaatten bir yargıç bu görüşmeden kaynaklı beni 18 aya mahkum etti. Çünkü cemaat ile Aczimendiler rakipti. Ben Hizbullah’la da röportaj yaptım, HDP kurultayı da izledim, Kürt hareketinden miyim? MHP kurultayı da izledim ülkücü müyüm? Abant toplantısı izlediğim için nasıl Cemaatçi oluyorum? Daha da ileri gideyim. Afganistan!da BM’nin teröristlerin şefi olarak belirlediği Hikmetyar’la da konuştum. Amerikalı subayların mücahitlere yakın dövüş öğrettiğini fotoğrafladım. UÇK ve Hamas liderleri ile görüştüm. Gazetecilik ile teröristliği ayırmasını bilirim.”
13.30 Aydın Engin soruları yanıtlıyor: “İsrail imamı Harun Toprak ile 13 iletişim kaydınız varmış. Açıklamanız var mı?”
Engin: “Bir cemaatle ona paralel kişilerle ilişki kurmanın suç olduğu savında savcı. Ben gazeteciyim, işim bu. Harun Toprak bugün FETÖ olarak anılan örgütün ileri gelenlerindendir. Onunla konuşmadan bu örgütü anlayamazsınız. İşim halkın haber alma hakkını ete kemiğe büründürmek. Cemaatten birçok kişiyle görüştüm. Övünerek de söylemiyorum. Suç olduğunu düşünmüyorum. Üç cemaat (Abant) toplantısı izledim, AKP’li bakanlar konuşma yaptı; ama onlar, gelir gider. Ben yazdım. Bakire gazeteci olmaz. Son gittiğimde vitrindeki isimlerin olmadığını gördüm. Tüymüşlerdi. 15 Temmuz’da ben hiç şaşırmadım. Moskova, Leningrad’daki cemaat okullarını ziyaret ettim. Cemaatin nasıl kadro yetiştirdiğini birilerinden duymadım kendim gördüm. Babası alkolik annesi hayat kadını olan bir Slav çocuğuna İstiklal Marşı ezberleten zararla ve zehirli yöntemini kendim gördüm.”
Engin:Ben ilhan selçuk önerisiyle Gülen okullarını ziyaret ettim.Uganda ve moskovada.Cemaatin topluma nasıl sızabileceğini gözlerimle gördüm
— Cumhuriyet Savunması (@CumhuriyetAv) July 27, 2017
13.15 Hikmet Çetinkaya’nın ardından gazetenin şu an genel yayın yönetmenliğini yapan Aydın Engin savunmaya başladı.
Engin, söze şöyle başladı: “Üçü tutuklular arasında, ötekiler savunma sıralarında yer alan müdafiler benim kadim avukatlarımdır, yakın arkadaşlarımdır. Onların mesleki yeteneklerine, hukuk, demokrasi kültürlerine güvenim tamdır. O yüzden iddianame üstüne konuşmaya, sizleri yormaya niyetim yok. Akın Atalay, Bülent Utku iddianameye gereken cevabı verdiler ve layık olduğu yere koydular. Ondan benim ekleyeceğim bir şey yok. İddianameye suç kanıtı gibi yerleştirilmiş ve basın savcılığınca herhangi bir soruşturmaya konu edilmemiş dokuz makalemle ilgili herhangi bir açıklama yapmayı da anlamsız buluyorum; zaten ek cümleler kurmama gerek bırakmayacak bir açıklıkla iddianameye cevap veriyorlar. Ancak tutanağa geçmesi için tek bir cümleme izin vermenizi diliyorum: Böyle bir iddianameyle benim ve arkadaşlarımın sanık iskemlesine oturtulmuş olmamız bana hukuk adına utanç, ülkem adına acı veriyor.”
"Böyle bir iddianame ile benim ve arkadaşlarımın sanık iskemlesine oturtulmuş olmamız bana hukuk adına utanç, ülkem adına acı veriyor."
— Diren Gazeteci (@pressout) July 27, 2017
13.00 Savcı, Çetinkaya’ya Gülen’in ülkeden tamamen gidip gitmediğini sordu. Anlaşılamayan soruya avukat Fikret İlkiz, “Bunu devlet biliyorsa biz de biliyoruz” yanıtını verdi.
Savcı:Gülen yurtdışında yaşıyor ama ülkeden tamamen gitmiş midir?
Fikret İlkiz:Herkesin bildği soruyu sormanız kast açısından sonuç çıkarmaz— Cumhuriyet Savunması (@CumhuriyetAv) July 27, 2017
#HikmetÇetinkaya: Cumhuryet'in bir anayasası vardır. Yok Atatürkçü çizgiden, laiklikten ayrılıyormuş. Kara propagandadır. Aslı astarı yoktur
— Diren Gazeteci (@pressout) July 27, 2017
12.46 Davanın dördüncü günü yazar Hikmet Çetinkaya’nın savunmasıyla başladı.
Çetinkaya’nın savunması şöyle: “Ben gazeteciyim. 1966 yılında Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladım. 51 yıldır gazetedeyim. İlk önemli haberimden birisi Fethullah Gülen ile ilgilidir. Bornova’da başlayan örgütlenmesini ve vaiz olarak İzmir Kestane Pazarı Camii’ne atanmasını, Akevler Yapı Kooperatifinde, Yamanlar Koleji’nde, Maltepe Askeri Lisesi, Işıklar ve Kuleli liselerinde sahte sağlık raporlarıyla örgütlendiklerine kimseyi inandıramadık. İnanmak istemediler. Bütün siyasal iktidarlar cemaatin ne kadar masum olduğunu ve benim ne kadar haksızlık yaptığımı sürekli söylediler. Hakkımda ‘hoca efendi’ye karşı yazdıklarımdan ceza davaları açtılar. Hakkımda 170 ceza davası açıldı, çoğundan beraat ettim. Poliste, yargıda, eğitimde örgütlenmelerini haberleştirdiğim yıllarda Türkiye kendisini tanımıyordu. Gülen 12 Mart’ta İslam Devleti kurma suçundan İzmir Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde mahkum oldu: Afla kurtuldu, unuttular. Ben Fetullah Gülen’in terör örgütü olmadığını hiçbir yerde söylemedim, yazmadım! Savcılar merak ediyorlarsa; yazdığım haber ve yazıları, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin savcılarının Gülen iddianamesinde alıntı olarak yer aldı. Bulup, okuyabilirler. Şimdi geçmişi unutmuş savcıların iddianamesiyle FETÖ terör örgütüne yardım ve yataklıktan yargılanıyorum.”
İddianameden
İddianamede, eski genel yayın yönetmeni Can Dündar, halefi Murat Sabuncu, yayın danışmanı Kadri Gürsel, yazar Aydın Engin, mali işler müdürü Bülent Yener ve muhasebe müdürü Günseli Özaltay’ın ‘silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme’ suçundan ayrı ayrı 7.5 yıldan 15 yıla kadar; Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç ve yönetim kurulu üyesi Önder Çelik’in ‘silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme’ ve ‘hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma’ suçlarından ayrı ayrı 11.5 yıldan 43 yıla kadar; yönetim kurulu üyeleri Bülent Utku, Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör ve Hikmet Çetinkaya’nın ‘silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etme’ ve ‘hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma’ suçlarından ayrı ayrı 9.5 yıldan 29 yıla kadar, muhabir Ahmet Şık’ın ayrıca ‘PKK ve DHKP/C silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etme’ suçundan 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması talep edilmişti.
Cumhuriyet, terör örgütlerini ‘sevimli gösterme’ye çalışmış
Gazetenin son üç yılda 90 yıllık geçmişinin ve kuruluş felsefesinin tam aksi yönde değişime uğradığı öne sürülen iddianamede yayın politikasının değişmesi suç unsuru gibi anlatılıyor.
Ayrıca gazetenin terör örgütlerini sevimli göstermeye çalıştığı ileri sürülürken ‘FETÖ’nün gazetenin yönetim kademesini ve Cumhuriyet Vakfı’nı ele geçirmeye çalıştığı savunuluyor.
Dahası gazeteci Kadri Gürsel’e darbe girişiminden yıllar önce gelen telefon aramaları bile irtibat olarak kabul edilerek, bu aramaların içinde ‘ByLock’ kullanıcıları olduğu aktarılarak, bu da örgütle temasın kanıtı diye gösteriliyor.