CHP Sözcüsü Faik Öztrak, depremin geleceğinin belli olmasına rağmen hiçbir önlemin alınmadığını belirterek, “Şimdi çıkıp ‘asrın depremi’ diyerek, neden oldukları ‘asrın cinayeti’nin üstünü örtemezler” dedi.
6 Şubat’ta meydana gelen ve cumhuriyet tarihinin en çok can alan depremi olarak kayıtlara geçen Kahramanmaraş merkezli iki deprem, iktidarın yanlış politikalarını yeniden tartışmaya açtı.
Partisinin genel merkezinde konuşan CHP’li Öztrak, Albert Camus’ya ithaf edilen “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız insanlarının nasıl öldüğüne bakın” sözünü hatırlatarak, şunları dedi: “Bu son felaket de gösterdi ki ülkemizde en ucuz şey insan hayatı ve insan hayatının ucuz olduğu ülkelerde kibirli yöneticiler, her ölüme ‘kader’ diyor. Büyük bir kibirle sorumlusu olduğu ölümleri bile kabullenmiyor, hiçbir suçu üstlenmiyor.”
ANKA’nınn haberine göre Öztrak’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
* Milletimiz devlet yönetimini ya sokaklardan topladı ya da enkazın altından çekip çıkardı. Bugün de aynısı oluyor. “İstasyonlarda akaryakıt yok, fırınlarda ekmek yok, içecek su yok, yardım yok, devlet yok” feryatları, depremden sonra arşa yükseldi. “Nerede bu devlet?” çığlıkları, kulakları değil, yüreklerimizi parçaladı.
* Ülkedeki liyakatsizlik tepeden aşağı yaşanan çürüme, bu ülkenin gözbebeği kurumlarını bu depremde saf dışı bırakmış. Kızılay’ımız da bunlardan bir tanesi. Ülkenin en büyük konteyner üretim tesisi Malatya’da ve bu tesis Kızılay’a ait. Kızılay, olası bir afet için doğru dürüst konteyner stoku yapmamış. Neden? Basına yansıyan iddialar o ki, fabrikanın liyakatli kadroları görevden uzaklaştırılmış. “Liyakati bırak, sadakate bak” düsturuyla, bir kebap dükkanı sahibini ehliyet isteyen bu tesise müdür diye atamışlar. Şimdi soğuk kış günlerinde depremzedeleri barındıracak konteyner bulanamıyor. Alın size liyakat yerine saraya sadakatin sonucu.
* Yine yağma ve yağmacılara yönelik olduğu iddia edilen akıl almaz görüntüler sosyal medyada dolaşıyor. Yağma ve yağmacılara karşı her türlü tedbir mutlaka alınmalıdır. Ama hukuk devleti olduğumuzu unutmadan, hukuk içinde kalarak. Bu ülkenin polisi, askeri, kolluk güçleri, adliyesi hem suçluları engelleyecek önlemleri almalı hem de hukuk devleti olmanın gereğini yapmalıdır.
* Erdoğan, milleti tehdit etti. Defter tutmaktan, zamanı gelince o defterleri açmaktan bahsetti. Radyo Televizyon Üst Kurulu, televizyonları tehdit etti. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu depremdeki tek iletişim aracını sosyal medyayı kararttı. Hükümet enkaz altında kalanların yardım çığlıklarının duyulmasını engelledi. Bu vebalin sorumlusu kim? Hükümet hakaret, yalan haber deyip önüne gelene dava açtı. Açmaya da devam ediyor. İletişim Başkanlığı işi gücü bırakmış, depremi ‘asrın depremi’ ilan etmeye soyunmuş durumda. Algı operasyonlarıyla, “Afet o kadar büyüktü ki biz bir şey yapamazdık” demeye getirdiler. Milletin imdadına koşamayanlar beceriksizliklerinin üstünü algı operasyonlarıyla kapatmaya uğraşıyorlar.
* Depremin geleceği belliydi. Bu kentleri depreme karşı güçlendirmek için hiçbir önlem almadılar. Ellerinde uygulanabilir, deprem müdahale planı olmadığı için çok kıymetli dakikaları kaybettiler. Şimdi çıkıp ‘asrın depremi’ diyerek, neden oldukları ‘asrın cinayeti’nin, ‘asrın ihaneti’nin üstünü örtemezler. Koca koca adamlar, Nebati Bakanıyla, Binali’siyle kameralar önünde yer kapma yarışı yaparken milletimiz enkazın altında bir başına kaldı. Bunun üstünü örtemezler.
* Binlerce liralık paltolarıyla, ceketleriyle, atkı ve bereleriyle, koca koca adamlar kameralar önünde tespih tanesi gibi dizildi. Üzerlerinde mont bile olmayan, ufacık depremzede çocuklarımızı kendilerine dekor yaptılar. Bundan da hiç utanmadılar. Çünkü bunlar için her şey gösteri, her şey gösteriye dahil. Ne diyelim, o rezil imaj parlatma çabanız yerin dibine batsın.