
H. AYHAN TİNİN
Sanat da var
İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde bir fotoğraf sergisi var.
‘Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı’ adlı fotoğraf sergisi.
Kuratör Merih Akoğul, Yıldız Moran yaşasaydı 86 yaşında olacağı gerçeğinden yola çıkarak 86 fotoğraf seçkisiyle oluşturmuş projeyi.
Ancak sergi, çağrışımlarla dolu 86 adet fotoğraftan daha fazlasını vadediyor.

Türkiye’nin eğitim almış 1932 doğumlu ilk kadın fotoğrafçısının, 1950’li yıllarda nasıl serpilip geliştiğinin, ekonomik dönüşümünü henüz tamamlamamış olsa bile bu topraklarda kültüre, sanata ve estetiğe nasıl ilgi duyulduğunun göstergesi aynı zamanda.
1953’de Londra’da ilk sergisini açıyor. 25 fotoğraf var sergide… Bütün fotoğraflar ilk gün satılıyor. Müthiş bir başarı öyküsü.
Fotoğraf sanatı ile iç içe olduğu süre yalnızca 12 yıl. Bu 12 yıl boyunca çekim yaparken hiç tripod kullanmamış. Anadolu’yu çok fazla gezmiş ve fotoğraflamış. Ancak alışılagelmiş anlayışın dışında acıyı ya da sefaleti değil, bozkırın ve Anadolu köylüsünün şiirini yazmış adeta fotoğraflarında…
Bir fotoğraf sergisinden daha fazlası dedik ya…
Renkleri siyah-beyaz görmeyi seven bir kadın; Yıldız Moran. R’leri söylemeyi sevmeyen bir adam; Özdemir Asaf ile evlendikten sonra fotoğrafı bırakmış.

Biri fotoğrafın şiirini yazmış, diğeri şiirin fotoğrafını çekmiş iki insan…
Özdemir Asaf ‘Sen bana bakma/Ben senin baktığın yönde olurum’ demiş bir şiirinde… Fotoğraf da Yıldız Moran’ın baktığı yerde olmuş hep… Duvardaki siyah-beyaz kareler arasında gezdikçe anlıyoruz ki, bizim gördüğümüzden bir fazlasını görmüş.
İşte tam da bu nedenle sergi, siyah-beyaz fotoğrafların kadrajı ile sınırlı kalmadan, çocukluğumuzdan bugüne, düş gibi bir gerçeğin içinde düşündüren kareler, portreler, toprak yollar, şehir görüntüleri arasında sonu gelmeyen hikayeler yazdırıyor zihnimizde…
Siyah-beyaz fotoğrafa iki ayrı izlek üzerinden bakabiliriz. Gerçeklik duygusu ve sanat… Yıldız Moran objektifiyle hem bu gerçeği gösteriyor, hem de sübjektif bir sanatsal yorumun örtüsüne sararak, gerçeğe başka bir estetik boyut daha katıyor.

1983 yılında dönemin SES dergisine verdiği röportajdan birkaç cümle, Moran’ın sanatına ve hayata bakışını özetliyor:
“Şiirselliği olan her şey sanat fotoğrafının konusudur.”
“Kişinin fotoğraf çekmediği zamanlarda düşünmesi, geniş bir görüş açısı, hayat felsefesi oluşturması mutlak gereklidir.”
“Birgün 24 saatimi bu konuya mı vereceğim, yoksa daha önemli konular var mı benim için diye düşündüm. Daha önemli şeyler olduğuna karar verdim ve 12 yıl sonra bıraktım bu işi.”
“Evliliğim ve çocuklar. Özdemir Asaf gibi bir baba bulmuşsa bir insan başka ne yapabilir. Dört yıl içinde üç çocuk sahibi oldum ve artık tüm 24 saatlerimi çocuklarıma adadım.”
“Şair hangi vezinle, hangi kalıpla şiir yazmayı seçip, içeriği dolduracaksa, fotoğrafçı da kendine en uygun fotoğraf makinesini bulmakla yükümlüdür. Her iki dalda sonuçta şiirsellik, estetik yoksa başarısızdır.”
Yıldız Moran’ın fotoğraf konusunda teknik bilgisinin yüksekliğini eserlerindeki ışık-kompozisyon uygulamalarından anlamak mümkün, ancak arka planda kendi kendini işleyen hikâyenin, sanatçının entelektüel dünyasının zenginliği ve derinliğinden geldiğini yukarıdaki sözlerinden anlıyoruz.

Yıldız Moran Robert Kolej’de okumuş. Mezun olur olmaz Londra’ya gitmiş. Burada Shakespeare Tiyatrosu’nun fotoğrafçısı John Vicker’den fotoğrafçılık üzerine eğitim almış ve ilk fotoğraf sergisini 21 yaşında açmış.
Fotoğraflarındaki derin hikâye gücü hocasının dramatik olanı yakalayan bir tiyatro fotoğrafçısı olmasından mı geliyor? Bilemiyoruz.
4 kasım 1954’de saat 11:00’de fotoğraflarını yılbaşı kartı olarak bastırmak üzere şair Özdemir Asaf’ın matbaasına gitmesiyle yaşamı tam anlamıyla değişmiş.
1955’de Beyoğlu’nda kendi stüdyosunu açmış. Bunu İstanbul ve Ankara sergileri izlemiş.

Sonrasında fotoğrafı bıraksa da, farklı alanlarda kitap çevirileri, tematik sözlük yazarlığı ile üretmekten hiç kopmamış. 27 yıl evli kaldığı Özdemir Asaf’ın şiir kitaplarının yeni baskılarının ve çevirilerinin hazırlanması ile dolu ve anlamlı geçen hayatı 15 Nisan 1995’e kadar sürmüş.
Unutulmaması gereken bir Türk kadın fotoğraf sanatçısıyla İstanbul Modern salonlarında tekrar karşılaşmak yalnızca sanat severler için değil; başta fotoğraf öğrencileri olmak üzere fotoğraf sanatına gönül veren herkes için anlamlı bir buluşma…
İstanbul Modern, Karaköy’deki eski binasını, Galataport projesi kapsamında uzunca bir süreliğine terk etmişti. Beyoğlu Meşrutiyet Caddesi’ndeki eski Union Française binasında da bildik kalitesini koruyor.
Ayrıca sergi keyfinizi yaptıktan sonra dışarıya adım atar atmaz, Meşrutiyet Caddesi’nin renkli kalabalığına, Asmalı’nın enerjik atmosferine karışmak mümkün.
Gidin 12 Mayıs’a kadar açık olan bu sergiyi gezin, oturun düşünün.
Bakmakla kalmayın, görün.
Göreceksiniz; yanınızda bir arkadaşınız varsa konuşacak, tek başınızaysanız düşünecek çok şeyiniz olacak.