NEVŞİN MENGÜ
@nevsinmengu
Twitter’da meraktan bir anket sorusu sordum: “Yılbaşı için evinizde çam ağacı süslüyor musunuz?” Eve çam ağacı alıp süslemek, aslında bir Noel faaliyeti, bunu biliyorum. Ancak özellikle yılbaşı diye zaman belirttim, zira Türkiye’de Hıristiyan olmayan çoğunluk çam ağacını Noel için değil yılbaşı için süslüyor.
Ankete 124 bin 601 kişi katıldı. Yüzde 34’ü “Evet süslüyorum”, yüzde 66’sı “Hayır süslemiyorum” yanıtını verdi. Anketin devamında “Neden?” sorusunu yöneltmedim ama kendi istekleriyle neden süslediklerini ya da süslemediklerini yazanlar olmuş.
Sonuçta bu bilimsel bir anket olamaz, zira örneklem bilimsel bir yöntemle seçilmiyor. Twitter’ın bana sunduğu analizden bildiğim kadarıyla, takipçilerimin yüzde 75’i erkek, yüzde 25’i kadın. Büyük çoğunluğu İstanbul ve Ankara’dan, bir miktar da Antalya ve Bursa’dan. Bu takipçilerin konser ve festivalleri takip eden, teknoloji haberlerini seven bir kitle olduğunu Twitter bana söylüyor. Yani muhtemelen yaptığım anket, büyükşehirlerde yaşayan, beyaz yakalı erkeklerle büyük ölçüde sınırlı kalmış gibi görünüyor.
Neden çam ağacı süslediğini anlatmak isteyen insanlardan bir kısmı, bunun aslında bir Sümer geleneği olduğunu belirtmiş. Örneğin ‘@Ulusalhesap’ ismini kullanan bir kullanıcı, “Çam ağacı veya ağaç süslemek her ne kadar Hıristiyan inanç-geleneği gibi bilinse de kökleri Sümerler’e dayanır. İslamiyet’in simgesi olan Hilal’in kökeni Sümer ay tanrısına dayanır. Hiç bir şey göründüğü gibi değildir” yazmış.
Elbette anketin altına, “Biz müslümanız ağaç süslemeyiz, Hıristiyanlar kurban kesiyor mu?” diyenler ile “Beni mutlu ediyor, çocuklar eğleniyor, seviyorum, keyif için süslüyorum” diyenler bolca.
Pek çok sosyal davranış gibi, ağaç süsleme davranışının farklı kültürlerde aynı zamanda var olmuş olması olası. Ancak Britannica, çam ağacı süsleme geleneğinin kökenini Almanya olarak gösteriyor. Kimi kaynaklara göre de pagan dönemden kalmış, Hıristiyan adetlere uyarlanmış. Britannica, Alman geleneğinde çam ağaçlarının Adem ve Havva’nın zehirli elmayı yemesi sahnesini sembolize etmesi amacıyla kurulduğunu söylüyor.
Gelenek, Protestan Lutheryanlar arasında 18’inci yüzyılda yaygınlaşmış, 19’uncu yüzyılın başında katolik Almanlara da yayılmış. Kocası Alman olan İngiltere Kraliçesi Victoria sayesinde gelenek Birleşik Krallık sarayına taşınmış, oradan giden göçmenlerle Amerika kıtasına ve geldiğimiz noktada malum, tüm dünyaya.
Kanadalı gazeteci Nick Ashdown, orada Noel burada yılbaşı için kurulan çam ağacı meselesine dikkatimi çeken iki tweet attı. Ashdown’ın eşi Türk, iki kıta arasında mekik dokuyan Balkanlar üzerine de çalışan bir gazeteci. Nick Ashdown, Kuzey Amerika’da Noel için kurulan yılbaşı ağaçlarının burada yılbaşı için kurulmasının kendisine ne kadar garip geldiğini yazmış ve demiş ki: “Noel’i çok seviyorum. Noel zamanı, bir Kanadalı olarak, aslında pek de olmayan kültürümüzü, Türk eşime gösterebildiğim zaman. Bizim Kanada’da geleneksel danslarımız ya da yemeklerimiz yok ama Noel’imiz var.”
Ashdown, Noel’i tarif ederken bir inanıştan değil, bir atmosferden söz ediyor. Süslenen sokaklar, süslenen evler, Noel bahanesiyle bir araya gelen ailelerin yarattığı sıcak duygudan bahsediyor.
Dindar Hıristiyanlar, Noel Babalara, çılgınca süslenen ağaçlara, Noel’i bir araya gelip yeme içme eğlenme olarak gören anlayışa dindar müslümanlar kadar kızıyor. Doğu Hristiyanları’nın geleneğinde de çam ağacı süslemek bulunmuyor. Evde ağaç süsleyen Türkler ve Ermeniler aslında aynı gerekçelerle bu işe girişiyor.
Aralık sonunu ocak başına bağlayan dönem, içinde yaşadığımız çağa ayak uydurup sekülerize olmuş durumda. Dubai’de alışveriş merkezlerinde kurulan süslenmiş dev çam ağaçlarının fotoğrafını çekenleri, Katar’da alışveriş merkezinde deve üzerinde çocuklara hediye dağıtan Noel Baba figürünü, dünyanın diğer ucunda Katolik Münih’te Noel pazarında sıcak şarap içenleri aslında artık seküler diyebileceğimiz bu ağaç birleştiriyor.
Bir yılı bitirip diğerine girerken süslenen ağaçlar ve etrafında şekillenen kültür, tüketim pompalama aracı falan filan. Evet, bunu söylemek kolay. Bunu hepimiz biliyoruz. Tüketim kültürü deyip dudak bükmek ne var ki, yaşanan fenomeni anlamayı engelliyor. İletişim devrimiyle dünya insanları hiç olmadığı kadar birbirlerine yakınlaşmış durumda. Yerel kültür öğeleri, global ölçekte sahiplenilip, yeni küresel ve seküler ortak kültüre adapte ediliyor.
İnsanlığın daha fazla şey paylaşacağı ve belki de birbirlerini bu sayede daha iyi anlayacakları bir dönemin başlangıcında yaşıyoruz.