GİZEM SEHER
“Bilimin sahtesi olur mu” demeyin. Oluyor, hatta bazı üniversiteler sahtebilim olarak kabul edilen alanlarda ‘üniversiteden onaylı’ ve ‘sertifikalı‘ eğitimler bile düzenliyor.
Rumeli Üniversitesi’nin Sürekli Eğitim Merkezi’nde biyoenerji eğitimi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi’nin Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde Esma-ül Hüsna ile reiki kursu, Gedik Üniversitesi çatısı altında bulunan Gedik Akademi’de astroloji eğitimleri veriliyor.
Biyoenerji, reiki, astroloji, homeopati, çekim yasası, kuantum koçluk gibi örnekleri bulunan sahtebilim ya da diğer adıyla sözdebilim, bilimsel olmayan ancak bilimselmiş gibi sunulan iddialar, uygulamalar veya inançlardan oluşuyor. Çoğumuzun duyduğu ve belki de bazılarımızın sıkı takipçisi olduğu bu uygulama ve inanışlar, aslında göründüğü kadar masum değil; çünkü dünyaya bakışımızı etkileyerek eleştirel düşüncenin önünü kesiyor. Bu inanışların vaatleri uğruna paralar dökenler bir yana, homeopati, biyoenerji, reiki gibi son günlerde popülerliği artan iddia ve uygulamaların, üniversitelerin çatısı altında eğitiminin verildiği bir noktaya gelmiş durumdayız.
Bilkent Üniversitesi Felsefe Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Tufan Kıymaz’ın deyişiyle ‘bilimin prestijinden yararlanmak isteyen’ sahtebilim savunucuları için, bilimsel metotlara dayanarak üretim yapması beklenen üniversitelere sızmak büyük bir nimet. Peki, sahtebilim neden bu kadar tehlikeli? Bilimsel ilerlemenin zirvesinde olduğumuz bir çağda neden hala bilimin sahtesine inanmayı tercih ediyoruz? Dr. Tufan Kıymaz’la konuştuk.
Hepsi farklı: Bilim dışı, kötü bilim, sahtebilim
Elimizde ‘bilim dışı’, ‘kötü bilim’, ‘sahtebilim’ gibi farklı kavramlar var. Bu kavramları birbirinden ve bilimden nasıl ayırabiliriz? Bilimin sınırları nasıl çizilir, diğer bir deyişle bilim nerede başlar, nerede biter?
Bilimin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği sorusu, bilim felsefesinde başlı başına bir tartışma konusu. Bu soruların zorluğu ünlüdür. Örneğin bir roman yazmak ‘bilim dışı’dır, bilimin bir parçası değildir.
‘Kötü bilim’e örnek olarak ise aşıların otizme sebep olduğunu iddia eden fakat daha sonra bilimsel şartları sağlamadığı ortaya çıkınca yayımlandığı dergiden geri çekilen bir araştırmayı örnek gösterebiliriz. Kötü bilimde, bilimsel yöntemler yanlış kullanılır ama kötü bilim yine de bilimin bir parçasıdır, zaten kötü bilimin elenmesi, bilimin işleyişinin bir parçasıdır.
‘Sahtebilim’ ise bilim dışı olduğu halde kendini bilimmiş gibi gösteren ve böylece bilimin prestijinden yararlanmak isteyen iddialar bütününden oluşur. Sahtebilimin bilim gibi görünme, bilimsel gibi duran bir terminoloji kullanma amacı var. Bilim zaten yanlış teorileri, kötü yapılmış deneyleri sürekli ayıklar ve bunu yaparken göz önünde bulundurduğu yanlışlanabilirlik, gözlemlerle uyumlu olma, daha çok şeyi daha basitçe açıklayabilme gibi bazı beklentileri vardır. Bilim felsefesinde bu beklentilere ‘kuramsal erdemler’ diyoruz. Bu erdemlerden oluşan denetleme mekanizması bilimde varken sahtebilimde yok. Örneğin, sahtebilimlerden biri olan astrolojiye baktığımızda ‘yıldızlar‘, ‘açılar‘ gibi bilim insanlarından duymayı bekleyeceğimiz kelimeleri kullandığını görürüz. Ya da bir başka sahtebilim olan ‘çekim yasası’, ‘titreşim‘ der, ‘frekans‘ der…
Bunlar bilimin terimleri aslında…
Evet bilimin terimleri, ama sahtebilimin bu terimleri kullanmasının bilimle hiç ilgisi yok, çünkü yukarıda bahsedilen kuramsal erdemlerin hiçbirini taşımaz ve denetleme mekanizması bulunmaz. Sahtebilim uzmanları değil doğrudan tüketiciyi hedefler. Bu nedenle de sahtebilimciler üretimlerini açıklarken “kadim” kelimesini çok kullanırlar. İstatiksel verilerden ziyade “Ben denedim oldu, çok memnun müşterilerim var” gibi anektodlar üzerinden konuşurlar. Söylediklerim bilimin her zaman iyi uygulandığı anlamına gelmesin, dediğimiz gibi kötü bilim de var ya da bilimsel çalışmalar şirketlerin veya devletlerin müdahalelerinden etkilenebiliyor. Bunlar bilim camiasının kendi içinde çözmesi gereken sorunlar.
Peki, sahtebilime ne zamandan beri sahtebilim demeye başladık? Örneğin, sahtebilimlerin en bilinenlerinden astroloji çok eski zamanlardan beri insanın hayatında var olmuş. Ne oldu da bunların sahte olduğunu anladık?
Bilimin sınırlarını çizme tartışması Karl Popper ile başlıyor ama günümüzde Popper’in önerdiği yanlışlanabilirlik kriterinin bilimi sahtesinden ayırmak için tek başına yeterli olmadığı kabul görmüş durumda.
Örneğin astroloji yanlışlandı, sorun da bu zaten. Dediğiniz gibi astrolojiye çok eski zamanlardan beri inanılıyor, ama bu gibi düşüncelere inanılan zamanlarda Ay üstü alem ve Ay altı alem ayrımı vardı ve Ay üstü alemin ilahi olduğuna inanılıyordu. Newton iki alemin aynı fiziksel kanunlara riayet ettiğini gösterdi. Ayrıca örneğin Antik Yunan’da gök cisimlerine bir mükemmellik ve tanrısallık atfediliyordu ve insanların hayatlarını etkileyebileceklerine inanılıyordu. Buna inanan insanların astrolojiye inanmasından daha doğal ne olabilir?
Büyük vaatler ve basit çözümler insanları çekiyor
Dediğiniz gibi bugün artık gökyüzüne tanrısallık atfetmiyoruz. Bilim bizi ‘yer çekimi kuvveti’yle, ‘elektromanyetizma’yla tanıştırdı. Bugün bilgiye erişimimiz bu kadar kolaylaşmışken ve bilim bu kadar ilerlemişken neden hala sahtebilimlere inanılıyor?
Bunun tüketim kültürüyle çok ilgisi var. Astroloji, çekim yasası gibi iddialar üzerinden para kazanmak çok kolay ve bugün artık her gazetede astroloji köşeleri var, yani normalleştirilmiş durumda. Üstelik yurt dışında bu gibi sahtebilimlerin itibar kazanması ve bilimle arasındaki sınırın muğlaklaştırılması için uğraşan büyük lobiler var. Ayrıca astroloji gibi sahtebilimlerin vaatleri çok büyük, geleceği görebilmek insanın çok istediği bir şey. Ya da homeopati gibi sahtebilimler tıbbın çare bulamadığı durumlara çok basit çözümler sunduğunu iddia ediyor. Büyük vaatler ve basit çözümler insanları çekiyor ve medyada da bu iddialar normalleştiriliyor.
‘Burcumu okumanın ne zararı olabilir?’
Sahtebilimlere paralar döken insanlar dışında astroloji örneğinden devam edersek herhangi biri “Ben sadece burcumu okuyorum ve kendimi iyi hissetmemi sağlıyor, bunun bana ne gibi zararı olabilir” diye sorabilir. Böyle birine ne cevap verirsiniz?
Evet, astrolojiye inananların çoğu böyle düşünüyor olabilir ama burcunu okuyup hayatını buna göre düzenlemeye çalışanlar da var. İşe alımlarda bile buna bakanlar, ameliyat gününü doktorun değil astrologun tavsiyesine göre belirleyenler ya da çocuğu istediği burçta olmayacak diye kürtaj yaptırmak isteyenler var. Ortalama zararsız görünse de sahtebilimler ne kadar normalleşirse radikal örnekler de daha uca kayar ve ciddi sağlık sorunlarına, insan hakları ihlallerine neden olabilir.
Böyle olmasa bile sorunlu, çünkü sıradan insanın gerçek dışı bir şeye inanmasına ve kandırılmasına neden oluyor. Sahtebilimlere inanmak, insanların dünyaya bakış açısını da olumsuz etkiliyor. Örneğin burçlara inanmak, insanları kategorize edici bir bakışı dikte ediyor. Ayrıca sahtebilimsel iddialar genel olarak insanları sorgulamamaya, büyük iddiaları sadece anektodlara ya da popülerliğe dayanarak kabul etmeye yöneltiyor. Ayrıca, sahtebilim sorunların toplumsallığını göz ardı eden bir zihniyeti besleyebiliyor. Örneğin, ‘çekim yasası’nda mutluluğun ya da başarının sadece kişi ve evren arasındaki bir ilişkiye indirgendiği bir anlayış var. ‘İstediğini alamadıysan evrenden istemeyi bilmediğin için’ şeklinde açıklanıyor. Bu da her şeyin bireyselleşmesine yol açıyor. O zaman dünyadaki bu kadar aç insan, istemeyi bilmediği için mi aç?
Yapısal sorunları, adaletsizlikleri görmek yerine sorumluluğu kişilere yüklüyor…
Tabii. Her koyun kendi bacağından asılır mantığını dikte ediyor. Böyle düşününce meselenin sadece ‘arada sırada burcunu okumak’tan ibaret olmadığını görüyoruz. Sahtebilim, eleştirel düşünme kaslarını zayıflatıyor ve radikal örnekler daha da radikalleşiyor.
Sahtebilim akademiye nasıl sızdı?
Bugün Türkiye’deki ve yurt dışındaki pek çok üniversitenin Yaşam Boyu Eğitim Merkezlerinde astroloji, homeopati, biyoenerji gibi sahtebilimlerin sertifikalı eğitimleri var. Sahtebilim akademiye nasıl sızdı?
Akademik bir çatı altında bulunmak, sahtebilimcilerin zaten çok istedikleri bir şey. Yurt dışında diploma programları dahi var, fakat bu eğitimler akademik standartlardan çok uzak olduklarından akredite değiller. Astroloji, biyoenerji, homeopati gibi alanlara çok rağbet olduğu için Türkiye’de de bazı üniversitelerde bu eğitimler ücretli bir şekilde verilmeye başlandı ve edu.tr uzantılı bir web sitesinin altında tarot eğitiminin bile verilebildiği bir tabloya dönüştü.
Tufan Kıymaz kimdir?
Bilkent Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde Dr. Öğr. Üyesi olan Tufan Kıymaz, doktorasını 2017 yılında İndiana, Bloomington Üniversitesi’nde tamamladı. Zihin felsefesinde kişinin kendi zihinsel deneyimine dair öznel bilgisinin doğasına ve bilincin bilimsel açıklamasının olanaklılığına, din felsefesi kapsamında ise tanrının varlığına ve yokluğuna dair olasılıksal argümanlara odaklanan çalışmaları bulunan Tufan Kıymaz, Bilkent Üniversitesi’nde Felsefeye Giriş ve Toplumsal ve Siyasal Felsefe dersleri veriyor.