CANAN COŞKUN
canancoskun@diken.com.tr
@canancoskun
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta hedef gösterdiği Gezi Parkı eylemleri sebebiyle üçüncü kez açılan davada bugün hükmün açıklanması bekleniyor.
Eylemleri organize ve finanse etme suçlaması nedeniyle bugün 1637 gündür tutuklu bulunan hak savunucusu ve iş insanı Osman Kavala’yla mimar Mücella Yapıcı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle karşı karşıya. Daha önce iki kez beraat kararı verilen davada şimdiye kadarki gelişmeler nedeniyle adil bir karar çıkmayacağı düşüncesi hâkim.
Davada yargılananlardan Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi geçen cuma esas hakkındaki mütalaaya karşı yanıt verdi. Bugün de avukatlar esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanlarını sunacak.
Üçüncü kez hükmün açıklanacağı Gezi Parkı davasının doğasını, davanın açıldığı zamandan bugüne kadar yaşanan önemli gelişmeleri 9 soruda hatırlayalım:
1- Gezi Parkı davasında mahkemeler neler yaptı?
Gezi Parkı eylemleri sebebiyle Taksim Dayanışması bileşenleri hakkında ilk iddianameyi 2014’te savcı Nazmi Okumuş hazırladı. Bu iddianamede bileşenlere ‘suç örgütü kurmak ve yönetmek‘ suçlaması yöneltildi. Mahkeme bu iddianameyi ‘şüphelilerin hangi suç veya suçları işlemek için örgüt kurduklarının anlaşılamadığı’ gerekçesiyle iade etti. Sonra soruşturmayı savcı Mesut Erdinç Bayhan’a verdiler. O da Mücella Yapıcı ve Ali Çerkezoğlu’nun da aralarında yer aldığı beş kişi hakkında ‘suç örgütü lideri olmak‘ ve ‘Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek‘ suçlamalarıyla iddianame hazırladı. Nisan 2015’teki yargılama sonunda bütün sanıklar beraat etti, hâkim Taksim Dayanışması’nın eylemlerini ‘ifade özgürlüğü‘ olarak değerlendirdi.
Bundan dört yıl sonra 2019’da Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu savcılarından Yakup Ali Kahveci tarafından Osman Kavala’yla Taksim Dayanışması bileşenlerinden Mücella Yapıcı, Mimarlar Odası’nın avukatı Can Atalay ve ilk soruşturmada hakkında takipsizlik kararı verilen dönemin Şehir Plancıları Odası başkanı Tayfun Kahraman’ın aralarında olduğu ikinci iddianame hazırlandı. İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nin yargıladığı 16 kişiden Türkiye’de bulunan dokuz kişi 18 Şubat 2020’de beraat etti. Karara Kavala’nın tahliye edilmesi de dâhildi.
Kavala tahliye edilmediği gibi cezaevinden çıkarılmadan gözaltına alındı ve emniyete götürüldü. 19 Şubat 2020’de Kavala gözaltındayken Erdoğan, partisinin grup toplantısında “Onu (Kavala) bir manevrayla beraat ettirmeye kalktılar” dedi. Aynı gün akşam saatlerine doğru Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK), beraat kararı veren üç hâkim için inceleme ve soruşturma izni verdi. Kavala, hâkim karşısına çıkarılmadan ve ifadesi alınmadan tekrar tutuklandı.
İstanbul Bölge Adliyesi Mahkemesi 3’üncü Ceza Dairesi de Ocak 2021’de beraat kararını bozdu. Bozma kararında Beşiktaş’ın taraftar grubu çArşı üyelerinin yargılanıp beraat ettiği ancak o sırada Yargıtay incelemesindeki dava dosyasıyla birleşebileceği belirtildi. Dava dosyası yeniden açılması için İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Eşi benzeri görülmemiş işlemler bununla da bitmedi.
Bozma kararından üç ay sonra Nisan 2021’de çArşı davasında verilen beraat kararları Yargıtay tarafından bozuldu ve yerel mahkemesi olan İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Gezi Parkı dosyası yerel mahkemeye ulaştığında mahkemenin başkanı davanın ilk iki duruşmasına başkanlık eden ve bu sırada Kavala’nın tahliye edilmesi gerektiği yönünde şerhler koyan Mahmut Başbuğ’du. Başbuğ, 5 Haziran 2021’de çArşı davasının görüldüğü İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne dosyaları birleştirme önerisi götürdü. Başbuğ, 28 Temmuz’da da öneri götürdüğü mahkemeye geçici görevlendirmeyle gidip talebini karşıladı ve onay verdi. çArşı davasıyla birleşen Gezi Parkı dosyası 21 Şubat 2022’de tekrar ayrıldı ama dosya asıl mahkemesi olan İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmedi.
İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararlarına bir üst mahkeme olan İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla itiraz edilebiliyor. Üst mahkemenin başkanıysa geçmişte tutuklu HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, HDP’li eski milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlara verdiği hapis cezalarıyla CHP Milletvekili Enis Berberoğlu hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararını uygulamamasıyla tanınan Akın Gürlek.
2- Savcılığın elindeki deliller neler?
Gezi Parkı soruşturması kaçak savcı Muammer Akkaş tarafından dönemin Fethullahçı yapıya mensup emniyet müdürü Nazmi Ardıç’ın hazırladığı 15 Haziran 2013 tarihli raporuyla başlatıldı. Raporda, davada yargılanan kişilerin telefon konuşmaları yer alıyordu. Bu telefon konuşmalarının hâkimlik kararlarını yine Fethullahçı yapıya mensup oldukları için ihraç edilen hâkimler Süleyman Karaçöl ve Menekşe Uyar vermişti. Söz konusu dinlemeler Selam Tevhid soruşturması kapsamında yapılmıştı. Bu soruşturma kapsamında 7 bin kişinin telefon görüşmelerinin dinlendiği 17 Aralık 2013’teki yolsuzluk soruşturmasının patlak vermesinden kısa bir süre sonra Yeni Şafak gazetesi tarafından duyurulmuştu.
Dinleme kararlarını veren hâkimler hakkında hazırlanan iddianamede Gezi Parkı davasının sanıklarından Osman Kavala ve Hakan Altınay’ın da telefon görüşmelerinin dinlendiği bilgisi de yer alıyor.
Hâkimlerin yargılandığı davada Menekşe Uyar altı yıl 10 ay 15 gün, Süleyman Karaçöl 11 yıl üç ay hapis cezasına çarptırıldı. Hükmün gerekçesinde şunlar kaydedildi:
“Soruşturmada üç yıldan fazla süre geçmesine rağmen hiç kimsenin ifadesine başvurulmaması, hiçbir yakalama ve gözaltı işleminin yapılmaması, siyasetçi, bürokrat ve kamu kurumu yöneticileri ile akademisyenlerin İran’a yakın terör örgütüne destek veren konumda gösterilmesi ileride yapılması muhtemel bir operasyona zemin hazırlama amaçlı olduğu anlaşılmıştır.“
Gezi Parkı davasının dosyasında ihraç edilen hâkimler Uyar ve Karaçöl’ün kararlarıyla dinlenen telefon görüşmelerinden başka hiçbir delil bulunmuyor.
AKP’li dört bakanın isminin karıştığı 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasında telefon dinlemeleri delil kabul edilmişti. Savcı Ekrem Aydıner, şüpheliler hakkında verdiği takipsizlik kararında telefon dinlemelerini ‘hukuka aykırı delil‘ olarak nitelenmişti.
Telefon dinlemelerinin yanında Gezi Parkı eylemleriyle ilgili tweet atmak, basın açıklaması yapmak, avukatlık görevini yerine getirmek, şiddetsiz eylem toplantısına katılmak, durma eylemi yapmak, Taksim Meydanı’nda piyano çalmak, yeryüzü iftarı yapmak suçlamalar arasında yer alıyor.
Osman Kavala’ya yöneltilen eylemleri finanse etme suçlamasına dayanak olarak parka poğaça ve plastik masa göndermesi, cerrahi maske alması gösteriliyor. Kavala’ya Gezi Parkı eylemleriyle bağlantısı olmayan suçlamalar da yöneltiliyor: Abdullah Öcalan’ın Kavala’yı akil adam olarak istediği üç kişiden biri olması, ‘ülkemizdeki Kürt ve Ermeni vatandaşların ülkemize karşı kışkırtılması.‘
3- Savcılık sanıkları neyle suçluyor?
İddianame ve mütalaada Kavala’nın üyesi olduğu Açık Toplum Vakfı’nın ABD’li milyarder George Soros bağlantılı Açık Toplum Enstitüsü’ne yakın olduğu yazıyor. Enstitünün bazı ülkelerde isyan başlattığı savunuluyor. Sivil itaatsizlik yönteminin uygulayıcısı Ivan Maroviç’in Mısır’da olduğu bir tarihte Memet Ali Alabora’nın da orada olduğu belirtilerek Alabora’nın sonrasında sahnelediği ‘Mi Minör‘ adlı oyunla halkı galeyana getirmeye çalıştığı öne sürülüyor.
Savcılığın suçlaması da bu iddianın üzerinde yükseliyor ve Kavala’nın 80 ilde milyonlarca kişinin katıldığı eylemleri finanse ettiği, Taksim Dayanışması’nın da eylemleri organize ettiği iddia ediliyor. Savcılığın bu suçlamayla ilgili hiçbir kanıtı yok. Mütalaada sadece ters çevrilmiş araçların fotoğrafları yer alıyor.
Bu suçlamalar nedeniyle savcı Edip Şahiner, esas hakkındaki mütalaada Osman Kavala ve Mücella Yapıcı’nın ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme‘ suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin de ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçuna yardım ettikleri‘ iddiasıyla 20 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını talep ediyor.
4- Savcılık neyi ‘yeniden kıymetlendirdi?‘
İkinci kez açılan Gezi Parkı dosyasında Şubat 2019’da iddianame açıklandı. Savcı Yakup Ali Kahveci iddianamede “Tüm deliller ve tapelerin yeniden kıymetlendirilmesi yaptırıldı ve örgütün dosya üzerindeki tüm etkileri ortadan kaldırıldı” diye yazmıştı. Oysa Fethullahçı yapı tarafından kayda alınan telefon görüşmeleri hiç değiştirilmeden dava dosyasına konmuştu. Konuşmalara özel hayata ilişkin görüşmeler de dahil edilmişti.
Yakup Ali Kahvecinin hazırladığı iddianame ve duruşma savcısı Edip Şahiner’in hazırladığı esas hakkındaki mütalaa incelendiğinde Nazmi Ardıç imzalı rapordan birebir alıntıların yer aldığı da görülüyor.
5- Yargılamada heyetlerin tavrı nasıldı?
İkinci yargılamayı yapan İstanbul 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi yaptı. İlk duruşma 24 ve 25 Haziran 2019’da gerçekleştirilen iki oturumla başladı. İkinci duruşma ise 18 ve 19 Temmuz 2019’da yapılan iki oturumla tamamlandı. Her iki duruşmada da mahkeme başkanı Mahmut Başbuğ’du. Başbuğ, iki duruşmanın da ara kararına Kavala’nın ev hapsine alınarak tahliye edilmesi gerektiği yönünde muhalefet şerhi düştü. İkinci duruşmanın ardından Başbuğ, HSK kararnamesiyle aynı mahkemenin diğer heyetinin başkanlığına getirildi. Başkan Başbuğ’un yerine Galip Mehmet Perk getirildi.
Perk, başkan olarak çıktığı ilk duruşmada Gezi Parkı eylemlerini ‘vandallık‘ olarak niteledi. Perk’e ait Twitter hesabından da eylemlerde polisin attığı gaz kapsülünün başına isabet etmesiyle yaşamını yitiren 14 yaşındaki Berkin Elvan’a ‘terörist‘ denen bir tweet beğenilmişti. Perk, daha sonra yine eylemler sırasında öldürülen Ali İsmail Korkmaz’a son tekmeyi vuran polis Mevlüt Saldoğan’ı davaya ‘mağdur‘ olarak kabul etti. Ali İsmail’in annesi Emel Korkmaz bu duruma tepki gösterince Perk, “Taş atılmış, o yüzden mağdur” dedi.
Her iki başkan da duruşmaları Silivri Cezaevi Yerleşkesi’nin içindeki devasa duruşma salonunda yaptı. Bu nedenle heyetin yargılama sırasında davayla ne kadar ilgili oldukları anlaşılmıyordu. İki heyetin de ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme‘ suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen kişilere hiç soru sormadığı dikkat çekiyordu. Savcılar da aynı şekilde sanıklara hiç soru sormadı.
Üçüncü yargılamayıysa İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi yaptı. Yargılamalar ilk iki heyetin yaptığının aksine Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nin en büyük salonunda yapıldı. Salon Silivri’dekine oranla daha küçük olduğu için yargılama sırasında heyeti gözlemlemek mümkündü. Heyetin üyeleri duruşmalarda ya cep telefonlarıyla ilgileniyor ya da bir yere dalıp gidiyordu. Salondaydılar ama sanki orada değil gibiydiler. Bu heyet de aynı şekilde sanıklara hiç soru sormadı.
6- Gezi Parkı davasının gizli bir amacı var mı?
Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü (FATF), Türkiye’yi 21 Ekim 2021’de ‘kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadele‘de ‘yeterince çaba göstermeyen‘ ülkelerin bulunduğu ‘gri liste‘ye aldı. O günlerde gerek Avrupa Komisyonu gerekse Uluslararası Af gibi insan hakları örgütleri, Türkiye’nin listeden çıkmak için yerine getirmesi gereken yükümlülükleri, dernekleri baskılama gerekçesi olarak kullanabileceğine dikkat çekmişti. Bu kararın Osman Kavala’yla bağlantısını ise yine o günlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu şu sözlerle kurmuştu:
“Osman Kavala’yı serbest bırakmadık, Demirtaş’ı serbest bırakmadık. PKK ve FETÖ ile mücadelede kimseden talimat almadık. Bu kararın siyasi bir karar olduğunu düşünüyoruz.”
2020’nin son gününde Resmi Gazete’de ‘Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun‘un duyurusu yapıldı. Yasa metninin içinde Dernekler Kanunu ve mevzuatına ilişkin maddeler de yer alıyordu. Yasayla dernekler ‘risk derecesi‘ne göre sınıflandırıldı. Derneklerin hangi kritere göre düşük, orta ve yüksek riskli olarak sınıflandırıldığı açıklanmadı.
Gezi Parkı iddianamesinde ismi geçen dernek ve vakıfların aralarında yer aldığı hak odaklı dernekler ‘orta ve yüksek riskli dernek‘ kategorisine sokuldu. Bu dernekler her yıl İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü, Maliye Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından denetleniyor. Denetimlerin sayısı arttıkça derneklerin faaliyetleri de sekteye uğruyor.
7- Gezi Parkı davası siyasi bir dava mı?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Osman Kavala hakkında 10 Aralık 2019’da verdiği kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki haklara getirilen sınırlamaların amaçları dışında kullanılamayacağı 18’inci maddesinin ihlal edildiğine hükmetti, ancak bu karar Türkiye tarafından uygulanmadı. Bu nedenle Avrupa Komisyonu Türkiye aleyhine ihlal prosedürü başlattı.
Kavala kararındaki ihlal edildiği belirtilen 18’inci madde sözleşmedeki hak ve özgürlüklerin yine sözleşmede öngörülen amaçlar dışında sınırlandırılmasını yasaklayan bir madde. Söz konusu ihlal, bir devletin taahhüt ettiğinin aksine kötü niyetli hareket ettiğini, sözleşme sistemini bilerek ve isteyerek, kasıtlı bir şekilde kötü niyetle bertaraf etmeye çalıştığını gösteriyor.
8- Mahkeme AİHM kararını uyguladı mı?
AİHM, 10 Aralık 2019’da verdiği karardan iki hafta sonra 24 Aralık 2019’da davanın dördüncü duruşması görüldü. Mahkeme, AİHM kararının kesinleşmediği gerekçesiyle tahliye talebini reddetti ve oybirliğiyle Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verdi. Davanın beşinci duruşması 28 Ocak 2020’de görüldü. Kavala, bu duruşmada da AİHM kararının kesinleşmediği gerekçesiyle tahliye edilmedi.
12 Mayıs 2020’de AİHM’in hak ihlali kararına karşı Türkiye’nin yaptığı itiraz reddedildi. Kavala’nın tutuklanmasının hak ihlali olduğu ve siyasi amaçla gerçekleştirildiği kesinleşmiş oldu.
Gezi Parkı davası başlamadan önce İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi gazeteci Şahin Alpay, İstanbul 26’ncı Ağır Ceza Mahkemesi akademisyen Mehmet Altan, ve İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi CHP Milletvekili Enis Berberoğlu hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararlarını yerine getirmeyerek Anayasal suç işlemişlerdi.
9- Kavala tahliye edilmezse ne olacak?
AİHM’in bu madde yönünden verdiği ihlal kararının sonucunda devletlerin hakkı ihlal edilen kişiyi tahliye etmesinin yanında onu beraat ettirmesi de gerekiyor. Davadaki deliller sebebiyle pasaportun iptal edilmesi, yurtdışı yasağı, ev hapsi, mal varlığının dondurulması, banka hesaplarına el konulması, barodan atılması, siyaset yasağı getirilmesi gibi ek yaptırımları da ihlalin devamı niteliğinde. Ancak hakkı ihlal edilen kişi beraat etmek yerine hükümlü hale getirilirse Bakanlar Komitesi bunun 18’inci maddenin ihlalinin devamı olduğunu düşünüyor.