MESUDE ERŞAN
mesudeersan@diken.com.tr / @mesudersan
Günün her saati hasta yoğunluğuyla baş etmeye çalışan acil servislere başvuranların arasında serum isteyenler de yer alıyor. Hastaların ‘sarı serum’ veya ‘atom’ adını verdiği serumlara talep, enfeksiyonlarla birlikte kış aylarında artıyor.
Acillerdeki hasta yoğunluğuna bakılmadan, hekimlerin tanı ve tedavi planı beklenmeden, ısrarlarla serum takılması isteniyor. Hastaların iki ‘gözde’ serumu var. İlki, içine katılan B vitamininden ötürü sarı renkli. Halk arasında ‘sarı serum’ veya ‘renkli serum’ diye isimlendiriliyor. Diğeri ise ağrı kesici, antibiyotik, sakinleştirici ve vitamin katılarak hazırlanıyor. Hastalar bu karışıma ‘atom’ diyor.
Enfeksiyonların birçoğunda, hemen serumla yerine koyulması gereken sıvı kaybı ya da vitamin eksikliği yaşanmıyor. Serum talepleri gereksiz yere damar yolu açılması, sedye ve yataklarınsa 3-4 saat ‘işgal edilmesi’ anlamına da geliyor.
Sağlıkta şiddete bahane
Serum, sağlıkta şiddetin ‘Türkiye’ye özgü nedenleri’ arasında yer alıyor. Hastalar serum taleplerinin hekimler tarafından uygun görülmeyerek karşılanmaması halinde şiddete başvurmaktan, hastane yönetimlerinden Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) kadar şikayet etmekten çekinmiyor.
İstanbul’un Fatih ilçesinde dün akşam bir devlet hastanesinde serum iğnesi çıkarılırken canının yandığını öne süren hasta ve yakınlarının sağlık çalışanlarına saldırması olayındaki gibi işlem tek başına şiddetin bahanesi olabiliyor. Bazı hastalarsa serum takılırken hissettikleri acıdan ötürü saldırıyor.
Serum tedavi etmez!
Diken’e konuşan Türkiye Acil Tıp Derneği (TATD) Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ayhan Özhasenekler, sözlerine acillere başvuru sayısını hatırlatarak başladı. Türkiye’de acil servislere yılda 160 milyon başvuru yapılıyor. Yani nüfusun iki katı insan acilleri kelimenin tam anlamıyla dolduruyor. Bunların sadece yüzde 20’si gerçek acil.
Özhasenekler, şunları kaydetti: “Acillere bu kadar yüksek sayıda başvuru tek başına, sağlık sisteminde bir sorun olduğunu gösteriyor. Bizim camiamızda ünlü bir söz var ‘Uygunsuz her acil başvurusu, halk sağlığı sisteminin yetersizliğinin bir sonucudur’ diye. Ya hastalar iyileşmiyor ya doğru tedavi almıyor ya da doğru yerlere gidemiyorlar. Koruyucu sağlık hizmetleriyle, hastalıkların gelişmeden önlenmesi tedavi etmekten çok daha önemli. Bunu yapamıyoruz maalesef. Hastalarda, kontrolsüz bir hastalık algısı var.”
Bazı durumlarda riskli
15 gündür topuğu ağrıdığı, yıllardır kaşındığı için acile başvuranlar olduğunu anlatan Özhasenekler, şunları söyledi: “İnsan biyo-psiko-sosyal bir varlık. Biz hekimler ister istemez sadece biyolojisiyle uğraşıyoruz. Aslında sosyal devlet yapısındaki sağlık sistemleri, insanların psikolojik ve sosyal yapılarıyla da ilgilenmeli. Tam da bu nedenle, acillik olmadığı halde acile başvuruların bir sebebi de psikolojik ve sosyal açlıklarının göstergesi olan değer görme ihtiyacı. Bir de serum takılınca, ‘Bakın ben hasta oldum, bana serum bile taktılar’ duygusu yaşanıyor. İşyerinden izin almak için bir bahane, evde aileden yardım istemenin farklı bir istem şekli bu. Bu sayede insanlar bundan ikincil kazanç elde ediyor. Oysa serum bir sıvıdır ve bazı durumlar ve hastalarda riskli de olabilir. Serum vermeyi uygun görmediğimiz kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği hastalarını bile ikna etmekte güçlük çekebiliyoruz ama uygulamıyoruz da. Sonuçta serum bir ilaç ve gerektiği zaman, doğru hastalar için, doğru zamanda kullanılmalı.”
Yerine su içilse de olur
Serumun gerekip gerekmediği hekimin vereceği bir karar. Ancak hasta ve yakınlarının ısrarlı talepleri, iş yoğunluğu, hasta kalabalığı gibi faktörler nedeniyle hekimler “Serum takılsın, gitsin” diye düşünebiliyor.
Özhasenekler, “Bazen içine ilaçlar katılarak bazen de sadece serum (tuzlu ya da şekerli sıvı) veriliyor. Halbuki hasta serum yerine daha fizyolojik bir ihtiyacını da karşılayarak su içebilir. Kaldı ki içine ilaçlar karıştırılarak verilmesi başka sorunlara, ilaç etkileşimlerine, beklenmedik yan etkilere yol açabilir” ifadesini kullandı.
Kış aylarında üst solunum yolu, ateş, öksürük, balgam gibi şikayeti olanların acillerde serum takılmasını istediklerini anlatan Özhasenekler, şunları kaydetti: “Yaz aylarında da güneşin altında kalanlar da sıvı takviyesi için serum istiyor. Her türlü şikayet için serumun tedavi edici olduğuyla ilgili bilgi, bilimsel dayanak yok. Serum aslında bir nevi yerine koyma tedavisi, sadece ihtiyaç halinde uygulanmalı. Ayrıca serum için girişimsel bir işlem uygulanır ve damar yolu açılır. Damar yolu açılması da çıkarılması da can yakıcı bir işlemdir, buna rağmen hastalar yine de göze alıyorlar nedense.”
İkna etmek zor oluyor
Bazı hastalarsa daha önce reçete edilen ilaçlarıyla acillere gelerek, bunların seruma katılıp damardan verilmesini istiyor. Özhasenekler, “Bazen hastalar kas içine yapılması gereken ilacı illa serumla vermemiz için acile geliyor. İlaç formları farklı olduğu bu ilaçları böyle vermek doğru değil. Anlatmaya çalışıyoruz ve yapmıyoruz. Maalesef ısrarları devam ediyor” diye konuştu.
Serum vermenin belli bir hızı var. Dolayısıyla serum uygulanırken, hastanın yatırılması gerekiyor: “Bu gereksiz yere sedye işgaline sebep oluyor. Sağlık çalışanlarına iş yükü getiriyor, zaman kaybettiriyor. Özellikle birinci ve ikinci basamakta bu serum işi maalesef daha yaygın. Hasta yoğunluğu çok fazla, serumun gerekmediğine ikna etmek için uğraşmak yerine serumu verip gönderebiliyorlar.”