ECE PİROĞLU
ecepiroglu@diken.com.tr
@EcePIROGLU
Selcen Ergun’un senaryosunu Yeşim Aslan’la birlikte kaleme aldığı ilk uzun metrajlı filmi ‘Kar ve Ayı’ festival yolculuğunun ardından vizyona girdi. Ergun’la ‘karanlık bir masal’ olarak tanımladığı filminin çıkış noktasını, sinemada kadın hikayelerini ve insan-doğa ilişkisini konuştuk.

Dünya prömiyerini 47’nci Toronto Uluslararası Film Festivali’nde, Türkiye prömiyerini ise Antalya Film Festivali’nde yapan Kar ve Ayı, yıl boyunca gösterildiği ulusal ve uluslararası festivallerden ödüllerle dönmesinin ardından geçen hafta beyazperdede izleyiciyle buluştu.
Merve Dizdar ve Saygın Soysal’ın başrolü paylaştığı film, genç bir hemşirenin kışın bitmek bilmediği karlar altındaki bir kasabaya zorunlu hizmetle atanmasıyla başlıyor. Erkek egemenliğin hakim olduğu kasabada kendine yer bulmaya çalışırken, mesleki otoritesinin sorgulanmasıyla önemli bir sınavdan geçen Aslı’nın hikayesini etkileyici bir filme dönüştüren Ergun, hikayenin temelini “Dünyanın farklı köşelerinden birçok kadının sıkça deneyimlediği, dokunulamayan ama her an kendini hissettiren bir tür güvende olmama duygusundan” aldığını söylüyor.
Ergun’la filmin çıkış noktasını, sinemada kadın hikayelerini ve insan-doğa ilişkisini konuştuk.

Bağımsız film yapmak engellerle dolu
Kar ve Ayı ilk uzun metraj filminiz ve bir kadın hikayesi… Senaryosunu Yeşim Aslan’la birlikte kaleme aldığınız bu film nasıl doğdu?
Kar ve Ayı’nın hayat bulmasının uzun ve zorlu bir yolculuğu var aslında. Bağımsız film yapmak zaten engellerle dolu ama özellikle ilk filmde daha da büyük dalgaları aşmak gerekiyor. Genelde de büyük bir yapımcı olmadan tek başınıza sırtlanıyorsunuz o uzun maraton sürecini. 2017’de hikayenin ilk ortaya çıkmasıyla başladı yolculuk. Bu filmi hakkıyla ve uluslararası bir proje olarak gerçekleştirebilmek için geçen senaryo geliştirme ve finansman süreci sonrası 2020 başında, bazen kar fırtınası altında, -20 derece soğuklarda, şahane ve savaşçı bir teknik ekiple hemen pandemi öncesi çekimleri yaptık. Post prodüksiyon aşamasında ise pandeminin sona erip de tekrar sinemalarda bir araya gelerek büyük ekranlarda filmler izleyebileceğimiz zamanların gelmesini belirsizlik içinde beklediğimiz bir dönem geçirdik. Ve finalde 2022 sonunda Toronto Uluslararası Film Festivali gibi çok değerli bir festivalde filmin dünya prömiyerini gerçekleştirdik. Ardından Antalya Film Festivali ve ödüllerle devam eden, Palm Springs, San Francisco, Hamburg, Sydney, Brüksel, Şanghay, Kuala Lumpur gibi bambaşka şehirlerde seyirciyle buluştuğumuz uzun ve keyifli bir festival yolculuğu oldu. Türkiye’de vizyona girerken de bu yolculuk hala devam ediyor.
Son yıllarda sinemada kadın karakterlere odaklanan filmler artıyor, siz ne düşünüyorsunuz? Kar ve Ayı nasıl bir kadın hikayesi anlatıyor?
Öncelikle yönetmen kelimesinin önüne ‘kadın’ ya da ‘erkek’ eklemeye ihtiyaç duymadığımız, erkek ya da kadın hikayelerinden değil, sadece güçlü karakter hikayelerinden bahsedeceğimiz zamanları sabırsızlıkla bekliyorum. Son yıllarda dünyanın her yerinde yetenekli kadın yönetmenlerin artık kendilerine biraz da olsa alan bulabildiğini, derinlikli kadın karakterlere odaklanan filmlerin de bu sayede daha fazla görünür olduğunu görüyoruz. Bu, geçmişte var olan finansal eşitsizliğin üstesinden gelmek için atılan adımlarla da bağlantılı. Bu gelişmeyi bir eğilim olarak değil, uzun zamandır devam eden büyük bir dengesizliğin ortadan kaldırılmasına yönelik ilk küçük adımlar olarak görüyorum. Ama gidilecek daha çok yol var.

İnsan olma deneyimine dair bir film
Kişisel olarak ise hayatımın bu döneminde, bildiğim, hissettiğim, içinde var olduğum, içinde savaştığım ve en çok bildiğim şey olduğu için bu kadın karakterin hikâyesini anlatmayı seçtim. Aslında, bu hikaye iki ana tema etrafında dönüyor. İlk olarak, benim, ortak senaristim Yeşim’in ve dünyanın farklı köşelerinden birçok kadının sıkça deneyimlediği, dokunulamayan ama her an kendini hissettiren bir tür güvende olmama duygusu ve günlük yaşamın en küçük karşılaşmalarında bile bazen önümüze çıkan erk ilişkileri dengesizliği senaryonun temel duygusunu verdi bize. Bu duygularla bağlantılı ve tam da aynı sistematik temelden beslenen diğer tematik kaynak ise bizim insanlar olarak doğaya ve onun tüm canlılarına nasıl davrandığımız. Kendimizi bu dünyanın merkezinde görüp aslında her şeyi kendimize hak gördüğümüz… Bu hisler, karanlık ve masalsı bir dünyada, zamansız mekansız karlar altında hayali bir kasabada bir araya geldi. O mikrokosmosda bahsettiğim tüm güç ilişkileri, hissedilen tekinsizlik ama aynı zamanda umut
ve cesaret de daha görünür oldu bizim için. Yani özünde insan olma deneyimine dair bir film ‘Kar ve Ayı’.
Aslı yalnızca ‘görev aşkı’ için değil kendini ispat etme ya da bir varoluş mücadelesi için de o kasabada diyebilir miyiz?
Doğru, kendimizi bazen kendimize ispat etme çabamız, kendini gerçekleştirme isteği çok güçlü bir varoluş mücadelesi. Bir taraftan da Aslı’nın fikrini sormadan bağlantılar kurdurup tayinini kendi yanlarına aldırmaya çalışan babasının tavrı, Aslı’yı mesleki pozisyonuna rağmen otorite olarak görmeyi reddeden Hasan’ınkiyle aynı toplumsal kaynaklardan, önyargılardan, eşitsizlikten besleniyor.
Aslı’nın dönüşüm yolculuğu…
Aynı zamanda Aslı mesleki otoritesinin sorgulanmasıyla da önemli bir sınavdan geçiyor… Aslı’nın dönüşümünde bunun etkisi ne derece?
İdealistlik ve varoluş mücadelesi burada devreye giriyor aslında. Aslı, gelir gelmez çatışmalı ilişkilerle karşılaştığı bu yerde elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. Herkes ve her şeye rağmen… Birçoğumuz gibi. Bunu yapmaktan da sonuna kadar vazgeçmiyor. Ama dönüşümü daha çok çevresindekileri ve kendisini de sorgulamasından geçiyor. Aslı’nın dönüşüm yolculuğu, iyiyle kötü arasındaki sınırların geçirgen olduğunu ve sonuçlara götüren koşulların bazen birçok müsebbibi olduğunu idrak etmekle de bağlantılı. Samet’in Aslı’ya söylediği bir söz bu anlamda benim için çok kıymetli: ‘Onlar da onda bunda kabahat ararlar… Hiç dönüp bakmazlar kendilerine ben ne yaptım diye….’

Karanlık masalın parçaları
Film aynı zamanda insan ve doğa ilişkisini de çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bitmek bilmeyen kışın, ağacın kesilmesi ve bir ayının ölümüyle bağdaştırılması özellikle son yıllarda çokça ifade edilen ‘insan eliyle doğanın dengesi bozuldu’ söylemini destekliyor diyebilir miyiz?
Evet, insanın doğaya ne yaptığı ve karşılığında ne bulduğu, Aslı’nın yolculuğu kadar önemli bu hikayede. Doğayı başından beri Aslı, Samet ve Hasan gibi bir ana karakter olarak kurgulamak istedim. Doğa ve onun görsel-işitsel varlığını filmde hissettiren kar, kış, hayvanlar da diğer ana karakterler gibi film boyunca değişiyor, dönüşüyor, bazen sakinlikle karaktere eşlik ediyor bazen de hiddetlenip sertleşiyorlar. Ve bu senaryoda da karakterlerden biri gibi anlatılıyordu.
İnsanlar kendi ‘küçük’ dünyalarında çatışırken, gerilirken, merak ederken onları saran doğada çok daha büyük şeyler oluyor. Büyük bir oranda da yine insanlardan kaynaklanan nedenlerden. Filmin içinde hikaye anlatıcılığı önemli bir katman. Tam da sadece insana dair değil, doğaya dair de karanlık bir masal anlatmayı amaçladığımız için… Söylentiler, ağaç kesme ve karşılığını bulma efsanesi, Samet’in babasının kulaktan kulağa dolaşan ve Samet’e de ders olduğu hissedilen ayı ile karşılaşma hikayesi, fal bakma ritüelinde sık sık kullanılan hayvanlar, Aslı’nın peşini vicdan gibi bırakmayan Hasan’ın köpeği, karakola dadanan yarasalar… O karanlık masalın parçası hep. Aslı’nın hikayesinde soluk aldığımız anlarda dönüp de onlara bakmamız gerekli tabi bunun için.
Filmde çok belirgin olarak karşımıza ‘icat edilen bir düşman’ figürü çıkıyor ki buna son zamanlarda birçok yapımda da rastlamıştık. Bu tema son yıllarda daha mı çok kullanılır oldu?
Son zamanlarda dikkatimi özellikle çektiğini söyleyemem ama insanların toplum korkusunun yarattığı ve bir grubun/toplumun bir arada durmasını da sağlayan, aynı zamanda tam da bu nedenle günah keçisi ilan edilmeye de çok müsait olan düşman figürü sinema tarihinde farklı bağlamlarda mutlaka işlenmiştir. En temelde bu toplumların bir gerçeği. Dediğiniz görünürlük belki Post-Truth (Hakikat Sonrası) tanımının artık daha fazla göz önünde olması ve üzerine sanatçıların daha fazla düşünüyor olmasıyla bağlantılı olabilir belki. Bir taraftan da çok sevdiğim Yuval Noah Harari, hakikatin günümüzde önceki asırlara göre daha kötü durumda olmadığını da söylüyor. Cadı kavramı ve cadı avları da tam da bahsettiğimiz ‘icat edilen bir
düşman’a tekabül ediyor mesela.

Samet, doğa ve hayvanlarla ilgili düşüncelerimin sözcüsü
Samet karakterini de konuşmak isterim biraz çünkü ‘iyi niyet’ kişinin yapmış olduğu yanlış davranışları aklar mı? Samet’in iyi bir niyeti de olsa Aslı’nın alanını ihlal ediyor…
Samet, çoğu insanın daha kolay empati kurduğu bir karakter ve filmde benim doğa ve hayvanlarla ilgili düşüncelerimin de sözcüsü diyebilirim. Samet’in babasının doğayla ilişkisi aynı Hasan gibiymiş ama neyse ki bu mücadelede zor yoldan da olsa aldığı dersi Samet’e aktarmış bir şekilde. Doğa’ya karşı savaşın kazananı olmayacağını biliyor Samet. Ama bu, onun da tüm diğer karakterler gibi – Aslı’yı da bundan ayrı tutmuyorum – iyilik ve kötülük arasında sınırda gezindiği gerçeğini değiştirmiyor. Aslı’yla ilişkisini çıkmaza sürükleyen çatışmaların kaynağı da Samet’in alan ihlalleri. Aslı zaten bunu bir sahnede net bir şekilde
söylüyor ve bundan sonra da çatışmaları büyüyor.
Türkiye sinemasında hikayeler çoğunlukla taşrada geçiyor, sizce neden kentte geçen çok az film var?
Kar ve Ayı ile aynı dönemde başka ‘taşra’ hikayelerinin de seyirciyle buluşması üzerinden bu bana sıkça soruluyor. Ama mesela pandemi nedeniyle bir sene beklemek zorunda kalmayıp bu filmi 2021 yılında açsaydık, bambaşka şeyleri konuşuyor olacaktık. Mesela o sene yine karlar altında geçen bir film vardı çok sevdiğim ‘Okul Tıraşı’ ya da çok sevgili Nazlı Elif Durlu’nun ana karakteri şehirli bir kadın olan ‘Zuhal’i vardı. Bu benzerlikleri konuşacaktık tahminen. Ama insan zihni tabii ki kategorizasyon ile çalışıyor ve bir de toplumsal aidiyetin güçlü olduğu bir toplum olduğumuz için bir kategorisazyon birkaç kişi tarafından tekrar edilince toplumsal gerçekliğe dönüşüp herkesin düşünme biçimini de şekillendiriyor. Ama siz sormuşken ben de yine belirteyim.
Aslı’nın deneyimi her coğrafyadan kadının deneyimi
Kar ve Ayı hayali bir kasabada geçiyor ama derdi kasaba ve kasaba insanıyla değil. Bu hikaye özelinde dış dünyadan kopan, giderek kendi içine kapanan, ama doğayla ve onun beklenmedik yüzüyle yakın ilişki içinde, ana karakterin sonsuz açıklık ve boşluk içinde kendini sıkışmış hissedebileceği bir mekan gerekiyordu. Daha önce bahsettiğim duyguların ve durumların en basit haliyle içine sığacağı ve ilişkilerin daha görünür olacağı bir mikrokosmos, sembolik bir evren. Tüm bunların tekabül edeceği masalsı bir dünyayı şehirde yaratmak güç. Ama Aslı’nın deneyimi, benim ve çevremde her yaştan, farklı coğrafyadan
birçok kadının deneyimi. Kendisini sıkışmış hisseden ve de bunun karşısında dirayet gösteren birçok insanın deneyimi. Film sektörünün içindeki ya da beyaz yakalı çalışanların olduğu bir şirketteki karakterlerin, erk ilişkilerinin, ataerkil önyargıların Akçeken’den farklı olduğunu düşünmüyorum. O yüzden de taşraya değil insan olma deneyimine bakıyorum bu filmde.

Cast süreci nasıldı, senaryoyu yazarken kafanızda oluşturmuş muydunuz isimleri?
Merve, senaryoyu yazarken şekillenen karakter için düşündüğüm birkaç oyuncudan biriydi. O dönem çok fazla sinema ve televizyon işi yoktu ama ‘Yutmak’ oyununda izlemiş ve çok güçlü bulmuştum oyunculuğunu. İlk buluşmadan itibaren de sinema ve oyunculuk anlayışımız, film üretme heyecanımız ve inatçılığımız örtüştü. Cast’ın geri kalanı da onun etrafında şekillendi. Çoğunun da yine Merve’de olduğu gibi tanışır tanışmaz o karaktere hayat ve derinlik vermek için doğru oyuncular olduğunu çok hızlı hissettim. Hepsi birbirinden çalışkan ve yetenekli ve her biri birbiriyle uyumlu şekilde kendi sahnelerine çok şey kattılar.
Sert bir büyüme hikayesi yolda
Sırada yeni bir proje var mı, yeni filminizde nasıl bir hikaye izleyeceğiz?
Kar ve Ayı’nın post prodüksiyon sürecinde yazmaya başladığım ama kaynağı çok daha öncesine dayanan bir senaryo üzerine çalışıyoruz Yeşim’le şu sıralar. Yine masalsı bir dünyası olan ama daha sert bir büyüme hikayesi bu sefer. Bir de oldukça heyecan duyduğum, suç, polisiye türünün tam merkezinde ama komedisi de eksik olmayan bir mini seri var yönetmen bir arkadaşımla beraber geliştirdiğimiz.