
Dr. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
info@feyzabayraktar.com
Geçen sene ‘Modernleşme, sınırsızlık değildir‘ başlıklı bir yazı yazmıştım. Sanırım hemen herkes ilişkilerin -deyim yerindeyse- laçkalaşmasından rahatsız. Gözlemlediğim kadarıyla da yeni nesil ilişkilere alışamayan insan sayısı fazla.
Öte yandan, saygının değer görmeyip saygısızlığın alkışlandığı ilişkilenme biçimlerinin popülerliğini göz önüne alırsak birçok insan açıklama yapmadan ortadan kaybolmayı, aynı anda birkaç kişiyle birden görüşmeyi, buluşmak için söz verip ekmeyi, aramalara dönmemeyi ve tüm bunların kendisine de yapılmasını içerlememeyi kabul etmiş durumda.
Saygısızlık artık bir sohbet konusu bile değil
Yeri gelmişken paylaşmak isterim. Geçenlerde ABD’de yaşayan -çok genç hoş bir kadın- bir yakınım aradı. Sohbet esnasında ABD’li bir erkeğin kendisini yemeğe çıkartmak istediğini sürekli dile getirdiğini ama bunu asla davranışa geçirmediğini, buluşma günü belirlendiği halde o gün ölü taklidi yaptığını, dolayısıyla buluşamadıklarını ve sonraki günlerde de bir şey olmamış gibi mesaj attığını söyledi. Bunun üzerine ikimiz de aynı anda gülmeye başladık…
Eskiden bu tür dengesiz tutum ve davranışlar kadınlar arasında saatler süren, arkadaşlar arasında defalarca ele alınan ciddi bir analiz konusuydu. Bugünlerde ise “Aynı anda başkalarıyla da konuşuyor; o sıra kimi canı istiyorsa onu görüyor ya da adam ilgiyi sadece uzaktan üzerinde tutmayı seviyor” gibi kısa bir değerlendirmeyle son buluyor. Yani farklı ilişki dinamiklerinde bir görünüp bir ortadan kaybolma o kadar olağanlaştı ki bu durum artık dalga konusu haline geldi. Yani hangi ülkeden olursa olsun tüm dünyada yeni nesil ilişkilere alışamayanlar olduğu gibi bağrına basanlar da var.
İlişkilerde Bizans oyunları
İlişkiler içindeki tutum ve davranışlar zamanla değişse de sanırım değişmeyen şeylerden biri birçok insanın hala klişe taktik ve stratejilerden medet umması, bir ilişkiye başlamak ve devam etmek için oyunlara başvurmayı gerekli görmesi. Asırlardır kadınlar da erkekler de karşısındaki kişiyi ilişkiye çekmek ve ilişkide tutmak için birtakım numaralar yapıyor. Her iki taraf da bu klişe taktikleri bilmesine rağmen çoğu zaman bunların birer taktik olduğunu unutup oyuna gelebiliyor.
Bazı insanlar her ne kadar ilişkilerde strateji veya taktiklere başvurmayı işlevsel bulsa da açık iletişimden uzak bir ilişki -başlangıç seviyesinde bile olsa- ne kadar sağlıklı olur tartışılır. Bir tarafın yöneten, diğer tarafın yönetilen olduğu bir iletişimde eşit ilişkilenme olmaz. İlişkinin türü ne olursa olsun eşit ilişkilenme olmadığı zaman o ilişkide biri istismar eden, diğeri de istismara uğrayan olma ihtimali yüksektir.
“Kaçan kovalanır” sözünden yola çıkalım. Hepimizin bildiği oldukça klişe bir taktik. Yalnız günümüz şartlarında bu sözü evrimsel psikolojiye, erkeğin avcı doğasına bağlamak yanıltıcı. Çünkü daha önce de defalarca dile getirdiğim üzere insan mağaradan uzun zaman önce çıktı ve kadın da artık -deyim yerindeyse- kendi başına avlanabiliyor. Dolayısıyla, kaçan kovalanır oyununun işe yaraması günümüzde evrimsel psikolojiyi doğrulamaktan çok bir psikopatolojinin göstergesi olabilir. İlişkinin başında bile olsa bir kişi kaçıyor, diğeri kovalıyorsa biri ‘kaçıngan bağlanan’ diğeri ‘kaygılı bağlanan’ bu iki insanın ilerleyen zaman içinde romantik bir öpüşmede değil de bir psikopatoloji öpüşmesinde buluşması mümkün.
Özetle, bazı psikopatolojiler birbirini çeker ve tamamlar. ‘Kaçıngan bağlanan’ kişiyle, ‘kaygılı bağlanan’ kişinin birbirini bulması, borderline kişilik bozukluğu bulunan birinin narsisistik ya da antisosyal kişilik bozukluğu bulunan kişilere çekilmesi, her sadistin bir mazoiste ihtiyaç duyması gibi… Bir insan kaçıyor ve diğeri kovalıyorsa durum sanıldığından daha karmaşık, yani patolojik olabilir.
Taş yerinde ağır mıdır?
En sık başvurulan taktikler arasında, ilk adımı karşıdan beklemek de var. Genelde bekleyen taraf kadın olur. İnsanın ne kadar hoşlanırsa hoşlansın asla adım atmayıp karşısındakinden arama ya da mesaj beklemesi can sıkıcı. Sanki ortada bir tür sabır yarışı varmış da sessiz kalan kazanacakmış gibi beklemek birçok kadın için neredeyse bir kural.
Günümüzde sadece kadınlar değil erkekler de adım atma konusunda çekimser kalabiliyor. Adım atmak sorumluluk almayı gerektirdiği için sorumluluktan kaçanlar için adım atmak da haliyle zor.
Dolayısıyla, günümüz ilişkilerinde sorumluluktan kaçmak yaygın olduğu için iki tarafın da adım atmadan beklediği süre uzayabiliyor.
Kadın adım atarsa ‘kolay ve basit‘ olarak etiketleneceğinden çekindiği için beklemeyi tercih edebiliyor. Oysa, ilk adımı atmak kadın için de erkek için de özgüvenli ve gelişmiş bir davranış. Eğer adım atılan erkek bunu yanlış değerlendiriyorsa, yani kadını ‘kolay ve basit‘ olarak etiketliyorsa, bu tutumu o kişinin kendilik saygısı, kendine güveni, ilişkilenme biçimi hakkında aslında bir uyarıdır. Bu noktada kadının kendine sorması gereken soru, ilk adımı attı diye kadına ‘kolay ve basit‘ etiketi yapıştıran bir erkekle bir ilişki sürdürüp sürdüremeyeceği olmalı. Açık açık konuşulmayan, beklediği için ya da beklemediği için bir insanın karşısındaki tarafından bir kılıfa sokulduğu bir ilişki ne kadar sağlıklı olur tartışılır. Böyle bir ilişki insanın sürekli düşünerek hareket etmesini gerektirir ve yük olmaya başlar.
O kadar da önemli değilsin
Gelen aramayı hemen açmamak, yazılan mesaja yanıt vermeyi bekletmek ya da ilk buluşma için önerilen tarihin uygun olmadığını söylemek, yıllardır hemen herkes tarafından kullanılan taktikler. Burada karşıdaki kişiye verilmek istenen mesaj; “Ben meşgulüm, bir hayatım var, sen o kadar da önemli değilsin.”
Bazı insanlar karşılarındaki kişiye değer verdiklerini gösterirlerse o kişinin havaya gireceğini ve o insanın olası ilgisini tamamen kaybedeceğini sanıyor. Oysa, bir insan bir başka kişi tarafından önemsendiğini görüp havaya giriyor ve o insana ilgisini kaybediyorsa, yani bu ilişkiyi sabote ediyorsa muhtemelen değer görmeyi hak etmediğini düşünüyordur. Biriyle tanıştığımız ve o insandan hoşlandığımız zaman yani bir ilişki ihtimali hemen hepimizi heyecanlandırır.
Dolayısıyla, karşımızdakine önem verdiğimizi göstermek kadar doğal bir şey olamaz. Bizi mutlu edecek bir ilişki ihtimalini karşımızdaki kişiye kendisini değersiz hissettirerek gerçekleştirmeye çalışmak sağlıklı bir ilişkilenme biçimi değildir.
Sıkça kullanılan diğer bir taktik de ilk başta çok ilgi gösterip sonra mesafe koymak. ‘Love bombing’ (aşk bombardımanı) olarak da bilinen bu taktik ‘tokatlama’ ya da ‘çok hızlı gidip kontrolü kaybedip geri durup kontrolü ele alma’ olarak da bilinir. “Günaydın” ve “İyi geceler” mesajları, geç saatlere kadar süren yazışmalar veya konuşmalar, sık buluşmalar, hediyeler ve çiçekler bu sürecin olmazsa olmazıdır. İlgiye alışan taraf, kendisini mesaj beklerken bulduğunda, buluşma teklifleri reddedildiğinde, kapı çaldığında çiçek değil de kargo geldiğinde kaybetme korkusu yaşamaya başlar. Aslında kaybetmekten korktuğu şey karşısındaki insan değil, o insanın ilk başlardaki tutum ve davranışlarının ona yaşattığı heyecan ve mutluluktur. O hissettiği duyguları tekrar hissetmek için karşısındakinin eskisi gibi davranmasını ister ama durumu kontrol edemeyince paniklemeye başlar.
Bu süreç ya ghosting ile son bulur ya da arada attığı mesajlarla kendisini unutturmayan veya arada bir uğrayıp yok olan birisine geliştirilen bağımlılıkla toksik bir ilişki döngüsüne evrilir. O insan narsisistik kişilik bozukluğu, borderline kişilik bozukluğu gibi psikopatolojilere sahip olabilir. Ya da sadece ilişkilenme problemi vardır (Başka olasılıklar da her zaman mümkün tabii. Saygısız ve terbiyesiz biri de olabilir).
Bu noktada yapılacak en büyük hata insanın kendisini suçlaması, karşısındakinin değişiminden kendisini sorumlu tutması ve ilişkiyi eski haline dönüştürebileceğini düşünmesidir. Eğer karşımızdaki insan bizimle ilgili bir problem yaşıyor ve bize bir açıklama yapmıyorsa bu durum bizimle ilgili değil, onunla ilgilidir.
İnsan almaya alışık olduğu ilgiyi birden kaybedince kendisine sorması gereken sorulardan biri, aslında kimin sevgisini tekrar kazanmaya çalıştığı olmalı. Unutmayalım ki hayatımıza giren kişilerden çocukluğumuzda ebeveynlerimizden alamadığımız sevgi ve ilgiyi alamayız. O zaman hissettiğimiz kontrolsüzlüğü de başkasının tutum ve davranışlarını kontrol etmeye çalışarak telafi edemeyiz.
Diğer taktikler
Daha önce tanıştığınız birinin sizi hatırlamıyor taklidi yapması da yaygın kullanılan bir taktik. Özellikle de çekici insanların çevreden çok fazla ilgi gördükleri düşünüldüğü için onlara karşı umursamaz davranmak, iltifat etmemek, hatırlamıyor gibi davranmak ya da ona değil de yanındaki arkadaşına yanaşmak sıklıkla görülen tutum ve davranışlar arasında sayılabilir. İşin komiği, başkaları tarafından çok fazla ilgi gördüğünü düşündüğü bir insana özellikle ilgi göstermeyen birinin kendisini tek sanması. Her ne kadar bazı insanlar bu umursamaz tavır karşısında narsisistik yaralanma yaşayıp ilgisiz kişiyle ilgilenmeye başlasa da bu aslında çok klişe ve insanın aklıyla dalga geçen bir taktiktir.
Kıskandırmaya çalışma yani rekabet ortamı yaratma da en klişe oyunlardan biridir. İlişki için adım atmakta güçlük çeken, ilgisiz davranan ya da ilişkiyi sonlandırmış birisinin sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlarla ilgisini çekmeye çalışmak sadece bir kişinin değil, aslında neredeyse tüm takipçilerin fark ettiği bir davranış. Yalnız, işin ilginç tarafı bazı insanların hala bu oyuna gelmesi. “Çok mutluyum, keyfim yerinde, dışarıda geziyorum, yanımda başka insanlar var. Yani her an başka bir ilişkiye başlayabilirim“ mesajının verilmeye çalışıldığı sosyal medya paylaşımları ustalıkla hazırlanır. İnsanın canı dışarı çıkmak istemiyorsa bile o birkaç kare için giyinir, süslenir ve dışarı çıkar. Oysa insanın kendi kendisine yetebilmesi, evdeyken de keyifli ve huzurlu zaman geçirmesi o insanın kendilik değerinin yüksek, kendine yetebilen biri olduğunu gösterir.
Ayrıca, bir insanla tanışmak ve ilişkiye başlamak için illa sık sık dışarı çıkmak gerekmiyor. Günümüzde sosyal medya üzerinden ya da dating uygulamalarından da tanışılıyor. Yani evde yalnız olmak, insanın canının sıkılacağı ya da mutsuz olacağı anlamına gelmez. Dahası, insan zaman zaman yalnız ve mutsuz hissedebilir. Hayat sürekli neşeli olmak, eğlenmek ve sosyalleşmek değildir. Mutsuzluğu kabul edip onunla kalabilmek de büyük olgunluk gerektirir. Mutsuzluktan ya da yalnızlık duygusundan kaçmak için kendini sürekli meşgul tutmak kıskanılacak bir davranış değildir. Aslında insanın kendisiyle baş başa zaman geçirebilmesi kıskanılacak bir şey olabilir.
Olmazsa olmazlar
Özetle strateji, taktik ve oyunlar sanıldığının aksine sağlıklı bir ilişkinin başlaması ve devam etmesi önünde engel teşkil edebilir. Açık iletişim, dürüstlük, samimiyet, bağ kurma ve eşit ilişkilenmenin olmazsa olmazlarıdır.
İnsanın kendisini gizlediği, karşısındakini klişe oyunlarla manipüle etmeye çalışıp ilişkinin kontrolünü ele geçirmeye çalıştığı bir ilişkilenme biçimi romantik ilişkiden ziyade soğuk savaş olarak tanımlanabilir. Ayrıca, senelerdir kullanılan ve hemen herkesin bildiği bu taktikleri uygulamak ya da uygulayan birisiyle olmak sizi gerçekten mutlu edebilir mi? Bir ilişki mi istiyorsunuz yoksa oyun mu oynamak istiyorsunuz? Düşünün.
Ayrıca, tüm kadınların evlilik ve ilişki istediği varsayımı üstünden geliştirilen, ‘erkeği evliliğe ikna etmek‘ (?!) için yapılması gerekenlere yönelik birçok taktik var. Kadınlığı aşağılayan bu öğretiler, günümüzde ‘kişisel gelişim‘ başlığı altında açılan bazı kurslarda da öğretiliyor. Bu konu hakkında ayrıca yazacağım.
Samimi bir ilişkide taktik olmaz, gelişmiş insanlar açık açık konuşurlar. Bunu unutmayalım.
Hayatta yeterince yalan, oyun, riya ve birçok zorlu mücadele varken hepimiz kendi varoluşumuzla değer görüp sevildiğimiz, saygı samimiyet üzerine kurulu bir ilişkide olmayı hak ediyoruz. Umarım hepimiz bu düşünceyi içselleştirebiliriz.