Prof. Dr. Korkut Boratav, darbe girişiminin ardından hızlanan yabancı sermaye çıkışının devam etmesi halinde ekonomik kriz uyarısında bulunurken, krizin iktidar değişikliği yaratacağı beklentisinin yanlış olduğunu vurguladı.
Cumhuriyet’ten Kemal Göktaş’a konuşan Boratav sıcak para kaynakları için antidemokratik uygulamalardan ziyade mülkiyet hakkının önemli olduğunu belirtti.
‘Sermaye için cezaevindeki gazeteciler tali meselelerdir’
Yabancı yatırımcıların Türkiye’yi hala kârlarını güven içinde dışarı çıkarabilecekleri bir ülke olarak gördüğünü belirten Boratav, şu hatırlatmalarda bulundu: “Yabancı sermaye için mühim olan, ‘Benim yatırım yaptığım şirket niçin birden bire kayyum altına verildi ve TMSF’ye devredildi’ sorusudur. Bütün amacı kısa vadede yüksek getiri sağlamak isteyen, sıcak para kaynakları için bu bir şoktur. Onlar için hapisteki gazeteciler, işte cezaevine konulan seçilmişler ve işlerinden uzaklaştırılan devlet memurları tali bir meseledir. Mülkiyet haklarına uzanan bir tehdit ise affedilmez. Hükümetin ekonomik KHK uygulamaları, Cumhurbaşkanı’nın söylemi hiç yardım etmiyor bu olumsuz algılamalara; hatta bunları kışkırtıyor. AB eleştirilerinin, söyleminin sertleşmesi de adeta çifte kavrulmuş etki yapacak Türkiye aleyhindeki ortama. ‘Nereye gidiyor bu ülke?’ diye sorulacak.”
‘TMSF’nin kontrol ettiği sermaye bloku büyüdü’
Erdoğan’ın konuşmalarının diken üstündeki ekonomiye katkısı olmadığının altını çizen Boratav, yabancı yatırım kaynaklarını endişeye sürükleyecek faktörleri şöyle anlattı: “Galiba TMSF’nin kontrol ettiği sermaye bloku Türkiye’nin en büyük holdingleriyle mukayese edilir seviyeye gelmiş. İşte bu ciddi bir problemdir. Ortada kendisini sınırsız iktidara taşıma gündemine tutkun bir Cumhurbaşkanı var. Cumhurbaşkanı bu hedefe giderken şu andaki muhatabı, kitle tabanıdır, kamuoyudur, seçmenleridir, uluslararası sermaye değil… Yanı başında, dünyada olup biteni daha yakından izleyen Mehmet Şimşek gibi kişiler, bu söylemi frenleyebildikleri ölçüde finans kapital teskin olabilir. Rejim mühim değildir; mülkiyet haklarına ve küreselleşmeye angajmandır sermaye için önem taşıyan…”
‘Bütün mesele şu, çıkış ne kadar devam edecek?’
Ancak Boratav yine de Türkiye’den son dönemde keskin bir sermaye çıkışı olduğunun da altını çizdi.
Bunun böyle devam etmesinin krizi tetikleyebileceğini vurgulayan Boratav, olası senaryoları da şöyle anlattı: “2016’nın ilk 9 ayında giriş ve çıkışları bir araya toplarsanız, hala önceki yıla göre yüzde 11 civarında yabancı sermaye hareketlerinde azalma var. Net çıkış sadece temmuz ve eylülde algılanıyor. Bütün mesele şu. Bu çıkış, eksi akım, ne kadar devam edecek ve ne kadar sert olacak? Yabancı sermaye girişi, azalarak devam ederse büyük bir şok yaratmaz. Örneğin 2015’de 37 milyar dolar yabancı sermaye girişi var; bir önceki yılda ise 51 milyar dolar gerçekleşmiş. Azalma var; fakat bunu telafi eden olgular çıktı. Mesela petrol fiyatları düştü. Dolayısıyla sermaye akımlarındaki yavaşlama ağır bir şok olarak hissedilmedi. Ama Eylül 2016’daki gibi pozitif akım eksiye dönerse o zaman başımız ağrıyacaktır.”
‘Bugünkü küçülme sert bir krize dönüşebilir’
Boratav, bu yılın son üç ayında Türkiye ekonomisinde küçülme gerçekleşeceğini belirterek, “İlk dokuz ayı, diyorum, ancak yüzde 1.5 büyüme ile tamamlayacağız. Ama biraz önce verdiğim Eylül’deki yabancı sermaye çıkışları, döviz hareketlerinden algılıyoruz ki, devam etmektedir. O zaman son üç ay küçülme olacak… 12 ayın bilançosu ne olur? ‘2009’da başlamış, 2008’in Ekim’inde son bulan şokun bir benzeri başladı mı acaba’ sorusu aklımıza gelecek. Yani 2008’den 2016’ya, 8 yıl arayla yeni bir kriz gündemde midir? Net sermaye çıkışı 2017’nin içinde de devam ederse, bugünkü küçülme sert bir krize dönüşebilir” diye konuştu.
‘Örgütsüzlük baskı rejimlerini güçlendirebilir’
Boratav, olası bir ekonomik krizin iktidar değişimine yol açacağı beklentisinin yanlış olduğuna da değindi. Ünlü ekonomist, şu anki OHAL rejiminin 12 Eylül’den daha ağır olduğunu vurgularken, kriz olasılığına karşı da şu uyarıda bulundu: “‘Kriz gelir Erdoğan gider’ beklentisi yanlıştır. Krizler iktidarları otomatik olarak değiştirmez; hatta halk sınıflarının örgütsüz, zayıf olduğu, işsizliğin, sefaletin yaygınlaştığı ortamlarda baskıcı rejimleri güçlendirebilir. ‘İnsan insanın kurdu’ olabilir. Komşular rakip görülür; ihbarcılık yaygınlaşır. Emperyalizme umut bağlamak şaşkınlıktır. Mülkiyet haklarının güvence altında olması yeter; uluslararası sermayenin bir demokrasi önceliği yoktur. Önemli olan her aşamada artan baskılara karşı mücadele etmektir.”
‘Başkanlık sistemine ödünsüz muhalefet gerekli’
ABD başkanlığına Cumhuriyetçi Parti’den Donald Trump’ın seçilmesiyle, 2002’de AKP’nin iktidar olması arasında benzerlikler olduğuna dikkat çeken Boratav, “Bu benzerlikler, iki siyasetçiyi birbirine niçin yakınlaştırmasın? Böyle bir ortam kapsamlı, kolektif muhalefeti gerektirir. Türkiye’nin bu uygulamalara karşı direnecek muhalefet çevresini birleştirebilecek iki tema var: Birincisi, İslamcı faşizme geçişin kritik eşiği olan Başkanlık sistemine ödünsüz muhalefet, ikincisi ise Cumhuriyet değerlerini (başta laikliği) savunmak… Bu ortak muhalefet hedefinde birleşebilecek çevrelerde, milliyetçi ve liberal iki uç var. Değindiğim ortak hedeflerde birleşmeleri mümkün; ancak anlaşamayacakları geniş bir alan da var” ifadelerini kullandı.
‘Başkanlık rejimi faşizmin tamamlanması’
“CHP sonuna kadar ve ödünsüz cumhuriyet değerlerinin savunmasını yaparsa, Başkanlık rejimine ödünsüz karşı çıkarsa fiilen birleştirici bir etki yaratabilir” diyen Boratav, çıkış yolu olarak da şunları önerdi: “Başkanlık rejimine giden her adımı bütün yöntemlerle önlemeye çalışması lazım muhaliflerin. Samimi kanaatimi söyleyeyim. Başkanlık rejimine geçtiği andan itibaren faşizme geçiş tamamlanmıştır. Geriye dönüş yoktur. İktidarı değiştirmek imkansızdır. Bunu Latin Amerika’da gördük. Paraguay’dan başlayarak Küba’ya, yakın dönemde Peru’ya bakınız… Türkiye de bu örnekleri izler. Geriye dönüş yoktur. Başkanlık rejimine geçişin önlenmesi kritik bir kazanımdır. Bu öncelik Cumhuriyetçi bir muhalefetin ekstrem uçları dahil, herkesi birleştirebilir. Cumhuriyet değerlerine yapılan saldırının da, siyasi İslamcılığa angaje olanların dışında herkesi birleştirmesi gerekir. HDP için önemsiz midir acaba? HDP’nin farklılığını yaratan o değil mi?”