Siyasetin gündemi, tıpkı 301 işçiyi toprağa gömen facia gibi, olayın perde arkasını da hızla toprağa gömdü. Tam da bu noktada, ‘PKK’nin kaçırdığı çocuklar’ konusu gündemin merkezine oturdu.
Çocukları dağa çıkan anneler, ailelerin çığlıkları kuşkusuz önemsiz değil. Herkes kendinden pay biçsin, kim 15-16 yaşındaki çocuğunun tehlikeli bir serüvene savrulmasından kaygı duymaz? Çocuklarımız 18 yaşını geçmişse aynı kaygı ve isyanı duymaz mıyız?
O çocukları PKK değil, biz kaçırıyoruz
Bu acı yeni değil, 30 yılı aşkın zamandır anneler çocuklarını bu tehlikeli serüvene kurban veriyor. Ama bu çocukları, gençleri PKK değil, biz kaçırıyoruz, önce bunu görelim. Bunca yıl, Kürtlerin yaşadıklarına, en çok, en ‘deli-kanlı’ çağındaki Kürt çocuklarımız, gençlerimiz isyan ediyor. İsyanın adresi dağlar oluyor. ‘Artık öyle olmamalı’ diyoruz. ‘Barış süreci’nin kalkış noktası da bu değil miydi?
Son dönemde dağa çıkan çocukları, gençleri PKK’nin kaçırmadığını pekala hepimiz biliyoruz. Bu ortada sorun yok demek değil. Gönlümüz çocuk yaşlardaki gençlerin ailelerine kavuşmasından yana. Ama hepimiz biliyoruz ki, Kürt sorunu çözüme kavuşmadıkça 18 yaş altı olmasa da, üstü dağlara gitmeye devam edecek.
İktidar ‘barış süreci’ni rehin almış
O halde, asıl meselemiz ‘barış süreci’nin seyri ve en kısa zamanda derde derman olması değil mi? Oysa tam tersi oluyor, iktidar ‘barış süreci’ni rehin almış ve bunun üzerinden Kürtlerle pazarlığı habire kendine yontma peşinde. Pazarlığın son kozu ise cumhurbaşkanlığı seçimleri!
‘Kürt annelerin sesine kulak vermek’ diye ileri sürülen, aslında Kürtlere karşı kurgulanan, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iktidar partisiyle ortak davranma baskısı. Bir yandan iktidar sözcüleri, diğer taraftan iktidar lojistikçisi kalemler, bir süredir bu hususu öne sürüyor; Kürtlere cumhurbaşkanlığı seçimi için ‘Akıllı olun!’ çağrısı yapıyor.
Nereye kadar?
‘Barış süreci’nin ilerlemesi için illa Başbakan’ın veya onun belirlediği ismin neden sorunsuzca Cumhurbaşkanı seçilmesi koşul olsun? Veya bu koşullar, kozlar daha ne kadar devam edecek?
Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra da genel seçimler geliyor. Bu pazarlık böyle devam ederse barış süreci belli ki iktidarın siyasi hesaplarına rehin kalacak.
İktidara toz konduranı, ‘Aman ‘barış süreci’ni tehlikeye atmayalım’ gerekçesiyle ‘barış düşmanı’ ilan edenler, Başbakan’ın ‘barış süreci’ni tehlikeye atan sert söylemleri, güvenlikçi politikalara dönüş sinyalleri karşısında neden ses çıkarmaz? Neden, ‘Aman sayın Başbakan, ‘barış süreci’ni tehlikeye sokmayın’ demezler, diyemezler?
Başbakan’a da çağrıda bulunsanıza
Cevabı çok basit, belli ki asıl dert ‘barış süreci’ni tehlikeye atmamak değil, iktidarın ‘mutlak egemen’ olma yolundaki yürüyüşünü tehlikeye atmamak, iktidar yanında hizalanmak, Kürt meselesinin, bu iktidar adına rehine alınmasına alan açmak.
‘Öyle değil’ diyen kim varsa, kendilerinden acilen Başbakan ve iktidar partisine ‘Barış sürecini tehlikeye atmayın!’ diye çağrıda bulunmasını bekliyorum. Yok, öyle bizlere ‘barış düşmanı’ yaftasını yapıştırırken çıkardıkları yüksek ses ve tafralanmayla değil, zira bunu yapamayacaklarını biliyoruz; ama hiç olmazsa kısık sesle, hiç olmazsa zevahiri kurtaracak kadar!
İtham ve tehdit neden?
Çocuğu dağa çıkanların sesine kulak vermek ve çocuklarına kavuşmaları için çaba sarfetmek, işi hızla ‘terörist’ söylemine dökmeden, BDP-HDP’yi ‘terör örgütünün parlementodaki uzantıları’ olarak yaylım ateşine tutmadan da mümkün. O halde, Başbakan ve iktidar çevresinin, işi itham, tehdit sınırına vardırması neden? B ve C planı neymiş, ‘barış süreci‘nin neresinde duracakmış?
İktidarın güvenlikçi-tehditkar diline geri dönmesi, Kürt meselesinin ‘barış süreci’ çerçevesinde çözümüne karşı duran milliyetçi çevrelerde beklenen karşılığı buldu; ‘Hadi B ve C planlarını uygula!’ çıkışları yapılıyor. ‘Barış sürecinin üzerine titreyen’ ve o nedenle iktidar yanında olduğunu ileri sürenler, neredesiniz? İktidara ‘Bunlara ön vermeyin, bu dil ve bu siyasi uslup, barış sürecine zarar verir’ desenize!
Gelin fikir ayrılıklarımızı bir yana bırakıp hiç olmazsa bu noktada ortak hareket edelim. Dert cumhurbaşkanlığı seçimleri için Kürt siyasi hareketine baskı yapmak değilse bu mümkün. Yok öyleyse, en hayati konularda bile anlaşamıyorsak, zaten yollarımız hiç kesişmeyecek, kesişmemeli.
Mesele o aileler değil
Hepiniz, hepimiz dağa çıkan çocuk yaştaki gençleri kaçıranın PKK değil, Kürt meselesini çözemeyen Türkiye’nin içinde bulunduğu açmaz olduğunu biliyoruz değil mi?
Dahası, Türkiye mevcut haliyle, Kürt olmayan çocuklarını, gençlerini de elinden kaçırıyor. Polis kurşunuyla ölen çocuğunun ailesine taziyeyi çok gören bir iktidarın asıl meselesinin çocukları dağa çıkan aileler olduğuna inanabilir miyiz?
Bizi dinleyen yok, belki sizi dinlerler
Biz sözümüzü hep söylüyoruz, bizi dinleyen yok. ‘Muteber barış süreci yanlıları’ hadi şimdi söz sizde. Belki sizi dinlerler.