MESUDE DEMİR
2014-2022 arasında Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu kararı alan enerji projelerinin yüzde 72.7’sinde, madencilik projelerinin ise yüzde 64.6’sına orman alanı tahsis edildi. Enerji projelerinin toplam alanlarının yüzde 33.54’ü, madencilik projelerininse yüzde 31.3’ü ormanlarda yer alıyor.
Bunların gerçekleşmesi halinde, proje alanlarının üçte biri orman içinde kalacak. Bu orman alanları yok edilecek.

Yukarıdaki veriler, Prof. Dr. Erdoğan Atmış, Dr. Damla Yıldız ve Doç. Dr. Cihan Erdönmez’in yaptığı ‘Ormansızlaşma ve Orman Bozulmasında Farklı Bir Boyut: Türkiye’de Ormanların Orman Dışı Kullanımları Araştırması’nda yer alıyor.
Türkiye’de Orman Kanunu ve Orman Yönetmeliği, orman arazilerinin orman dışı kullanımına yönelik artan talebi karşılamak amacıyla son 20 yılda sık sık değiştirildi. Bu orman alanlarının orman dışı kullanımlarında önemli bir artışa yol açtı. Kullanımların tüm orman alanları içindeki payı yüzde 3.5’e ulaşmıştı. Orman Genel Müdürlüğü bu tahsislere ilişkin detaylı bilgiyi kamuoyuna açıklamadığı için bu tür kullanımların ülkede ormansızlaşmayı nasıl etkilediği veya etkileyeceği bilinmiyor.
Bu nedenle söz konusu çalışmada ÇED raporları kullanıldı ve olumlu karar verilen bin 311 yatırım projesi analiz edildi. Böylece Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) açıkladığı sınırlı verilerle elde edilemeyen sonuçlara ulaşıldı.
Elsevier’de yayınlanan araştırma bir kez daha gösterdi ki, Türkiye’de ormanlar, doğayı korumaktan ziyade ekonomik büyüme amacıyla yönetiliyor. Ormanların ormancılık dışı amaçlarla kullanımını artırmak amacıyla orman mevzuatı değiştiriliyor. Ormansızlaşma istatistiklere yansımıyor. Orman dışı kullanımlar parçalanmasını hızlandırıyor. Ormanların orman dışı kullanımlarının başında enerji ve madencilik sektörleri geliyor.
Hassasiyet sadece yangınlarla sınırlı kalmasın
Bartın Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra Amsterdam’da Vrije Üniversitesi’nde meslek yaşamına devam eden ormancılık politikası uzmanı Prof. Dr. Erdoğan Atmış ile hem araştırmayı hem de Türkiye’nin ‘olmayan‘ ormancılık politikasını konuştuk. Atmış’ın aktardığı tablo, orman yangınları sırasında gösterdiğimiz hassasiyetin, kesintisiz ve ‘samimi‘ devam etmesi gerektiğini gösteriyor. Zira ormanlarımız 365 gün, dumansız cayır cayır yanıyor! Halkın hiç de yararına olmayan, günü kurtarma politikalarına hektar hektar feda ediliyor.
Türkiye’nin 23.3 milyon hektar ormanı var. Bu yüzölçümünün yüzde 29.8’i demek. Orman alanlarının hemen hemen tümü devlet mülkiyetinde. Orman ekosistemlerimiz, ‘mega’ altyapı projeleri, enerji santralleri ve onların iletim hatları, maden ve taş ocakları, turizm vb. kullanımlar nedeniyle yok ediliyor. Buna bir de yanlış ağaçlandırma politikaları eklendi. Büyük oranda habitat kaybı ve parçalanmaya uğrayan ormanların doğal yapısı bozuluyor. Büyük orman alanları hızla küçük parçalara bölünürken, buralarda artan yerleşimler ve faaliyetler nedeniyle yangın riski de artıyor.
2023 ‘yağma’ yılı oldu
Ormanın ‘rahatını’, kalkınmaya kurban eden politikacılar ve ürettikleri politikaların kaçırdığını belirten Atmış, “2023 yağma yılı oldu” dedi. Ormanlar 80’den fazla neden için kullanıma açılıyor. Nedenler arasında madencilik de var, enerji santralleri de Kuran Kursları, mezarlıkların açılması da… 20 sene önce tahsis nedenlerinin sayısı 10-15’i geçmiyordu. Sadece 2005- 2022 arasında yaklaşık 64 bin izin verilmiş. Kullanıma açılan orman alanı 406 bin hektar. 2012’den sonra bu izinlerde ciddi bir artış var. Anayasa, yasa, yönetmeliklerle gerekli kolaylaştırmalar çekinmeden yapılıyor. Tahsislerin kapsamı sürekli genişletiliyor. Brezilya, Endonezya, Kolombiya’daki gibi… Yapılan tahsislerin sektörlere göre dağılımına bakıldığında enerji ve madencilik öne çıkıyor. 2012-2020 arasındaki toplam tahsis işleminin (51 bin 663 adet) yaklaşık yüzde 44’ü madencilik, yaklaşık yüzde 20’si ise enerji sektörüne yapılan tahsisler. Alan olarak bakıldığındaysa aynı dönemde tahsisi yapılan toplam 342 bin 846 hektar orman alanının yaklaşık yüzde 37’si enerji, yaklaşık yüzde 25 ise madencilik.
“Her yıl yanan ormanların dört katı, devletin, bürokratın imzasıyla, yok edilmesi için sermayeye peşkeş çekiliyor” diyen Atmış, şöyle devam etti: “Her yıl yaklaşık 10 bin hektar orman yanıyor. Bu yanan sahalar bir şekilde geri geliyor. İnsanlarımız yazın en çok ormanlarımız yanıyor diye hisleniyor, ağlıyor, üzülüyor. Halbuki tahsislerle ormanlarımızda 12 ay boyunca, dumansız yangınlar oluyor. Maden, enerji, turizm, ulaşım gibi ormancılık dışı amaçlarla yapılan orman tahsisleri nedeniyle yok ediliyor. Enerji santraline, maden sahasına, otele, golf sahasına dönüştürülmüş alanların artık ormana dönüşmesinin çok zor. Buralara organ geri gelmiyor. Ormanlarımız büyük tehlike altında.”
Hangi kamu yararı?
Her iki ayda bir, çeşitli şehirlerde 10-15’e yakın yerin orman olmaktan çıkarıldığını belirten Atmış şöyle devam etti: “Ormanlarımız maden, enerji ve turizm vb. için ormancılık dışı amaçlarla kullanıma açılabiliyor. Kamu yararı gerekçe gösterilerek 49 yıla kadar sürelerle kiralanabiliyor. Kamu yararı ne? Her şey dahil turizm için yok edilmesi mi? Altındaki karker, mermer, mıcır çıkarılması için yok edilmesi mi? Termik, HES’ler için izin mi? Ne yazık ki orman ekosistemlerinin bu şekilde ormancılık dışı amaçlar için kullanıma açılması son yıllarda çok hız kazandı. Bu alanların orman ekosistemi olarak varlığını sürdürme şansı çok az. Üstelik bundan sonra tekrar orman ekosistemi oluşturamayacak şekilde yok edilen alanlar, halen arttığı iddia edilen orman alanı rakamları içinde yer alıyor.”
Ormanlık alanlar gerçekten artıyor mu?
Ağaçlandırma seferberlikleriyle şov yapılsa da işin gerçeği başka. Ormanlarımızın toplamda yüzde 2.9’u AKP döneminde politik kararlarla fiili veya hukuki olarak orman olma niteliğini kaybetmiş durumda. İktidar ormanların kendi döneminde yapılan ağaçlandırmalarla arttığını iddia ekse de kazandırdığının hemen hemen beş katını kaybettirdi.
Tahsis edilen alanların envanterde halen orman olarak görünmeyedevam ettiğini vurgulayan Atmış şunları söyledi: “Bu da ormanların azalmadığı aksine arttığı yönünde yanıltıcı bir algı oluşturuyor. Artışın asıl nedeni kırdan kente göç nedeniyle boşalan tarım ve mera alanlarının kendiliğinden orman dönüşmesi. Göç veren illerde ormanlar artıyor, göç alan yerlerde azalıyor. 2020 itibariyle ülkemizde doğal yollarla oluşmuş ormanlık alan miktarı 21.5 milyon hektar. Buna karşılık, ağaçlandırmayla kazandığımız sadece 717 bin hektar. Doğal yolla yetişmiş ormanların oranı yüzde 96,8 iken, ağaçlandırmayla kazanılan orman oranı yüzde 3,2. AKP iktidarında, 2003- 2021 arasındaki toplam ağaçlandırma miktarı 609 bin 90 hektar. Yıllık ortalama ağaçlandırma miktarı 32 bin hektarken, 1984-2002’de yapılan toplam ağaçlandırma miktarı 1 milyon 115 bin 367 hektar ve yıllık ortalama ağaçlandırma miktarı ise 59 bin hektar. Yani, AKP hükümetlerinin görevde olduğu dönemde, aynı süreye karşılık gelen bir önceki döneme göre daha az ağaçlandırma yapıldı. Diğer yandan, özellikle son yıllarda endüstriyel ağaçlandırma adıyla gerçekleştirilen ve mevcut orman alanlarının tıraşlama kesilerek yeniden ağaçlandırılması çalışmaları da ağaçlandırma istatistiklerine dâhil ediliyor. Böylece ağaçlandırma verileri olduğundan daha fazla gösteriliyor.”
Kazanan şirketler oluyor
Ormanların madenciliğe kurban edilmesine karşı çıkanlar bir dönem ‘vatan hainliği‘ ile bile suçlandı. İddialara göre ülke kazanacaktı. Peki iktidarın iddia ettiği gibi ülke kazandı mı? Atmış yanıtı şu örnekle anlattı: “İktidar ekonomiyi canlandırmak, devletin kasasına para koymak, gelirlerini artırmak, kırsal alanlarda işsizliği azaltmak gibi nedenlerle ormanları gözden çıkarıyor. Maden sektörünün yıllık kazancı 2020 rakamlarına göre 59.2 milyar TL iken, kamunun sahip olduğu orman ve mera gibi alanlardan elde ettiği bu gelirden devlet hazinesine ödediği devlet hakkı geliri sadece 1.9 milyar TL. Yani yıllık gelirinin sadece yüzde 3.2’si. Madencilik sektörünün iştahını kabartan, ülkeye kazandırması değil. Kendi şirketlerinin kazancını arttırmak. Örneğin Kastamonu İnebolu’da tamamı orman olan 99.77 hektarlık bir alanda kurulmak istenen bir mermer ocağı için yapılan ÇED başvuru dosyasına göre şirket bir yılda kendini amorti edebiliyor. Benim hesaplarıma göre ise sekiz ayda kara geçebiliyor. Anadolu coğrafyasının dağını, taşını, merasını, ormanını, akarsularını yok etmek pahasına bu kadar şevkle işe girişilmesinin asıl nedeni işte bu. Zaten yatırım için para devlet bankasından alınıyor. Böyle cazip bir ortam sunduğunuzda herkes mermerci, madenci oluyor. Her yer delik deşik ediliyor. Ülkenin durumu, Afrika’nın 19, 20’inci yüzyıldaki hali gibi. Türkiye’nin her şeyini alıp, yurtdışına aktaran bir sistem bu. Ormanları yok etmeyi kabul ettik, ikna olduk ama kalkınamadık, cebimize bir şey girmedi.”
Ormanlar paramparça
Türkiye’de ormanların karşı karşıya olduğu bir diğer önemli sorun da ormanların giderek daha küçük parçalara bölünmesi. Bu parçalanma, tahsislerin bir sonucu. Bu yalnızca tahsis edilen orman alanını değil, aynı zamanda civarındakileri de olumsuz etkiliyor.
Orman Genel Müdürlüğü’nün Sürdürülebilir Orman Yönetimi Kriter ve Göstergeleri 2019 Türkiye Raporu’nda, orman parçalanmasının, özelliklerini ve bağlantılarını derinden değiştirdiği, ciddi biyolojik çeşitlilik kayıplarına neden olduğunu söyleniyor. Orman parçalanması genellikle ormandan diğer arazi kullanımlarına dönüşümünün ilk aşamasında gerçekleşiyor, genden ekosistem düzeyine kadar hemen hemen tüm ekolojik süreçlerle bitki ve hayvan popülasyonunun bileşimini ve dinamiklerini etkiliyor. Raporda ayrıca ‘Hayvancılık ve vahşi yaşam arasındaki etkileşimi ve buna bağlı hastalık bulaşma riskini artırabilir’ deniyor.
2008-2019 arasında 10 hektardan küçük orman alanlarının sayısı yüzde 118 oranında arttı. 10-99 hektar büyüklüğündeki orman alanlarının sayısı yüzde 11, 100-999 hektar büyüklüğündeki orman alanlarının sayısı yüzde 42 ve bin hektardan daha büyük orman alanlarının sayısı ise yüzde 16 oranında azaldı. Toplamda Türkiye’deki orman alanları 2008’de 101 bin 890 parçadan oluşmaktayken 2019’da 158 bin 519 parçaya yükseldi. Yani toplam orman parça sayısı çok kısa süre içinde yüzde 56 oranında arttı.
Binaların harcında ormanların yok oluşu var
Atmış’a Türkiyenin ormancılık politikasını da sorduk. Sermayenin, iş insanlarının ormancılık politikasına yön verdiğini belirten Atmış, şunları anlattı: “İktidar ormanları bir doğal varlık olarak değil, paraya ve belli çevreler için imtiyaza dönüştürebileceği bir arazi olarak görüyor. Bu anlayışla yönetiyor. İktidar partisinin oturalım da ormancılık politikası yapalım diye bir derdi yok. İktidar paraya sıkıştı. 2012 yılından beri orman tahsisleri arttı. İnşaat sektörünü çok büyüttüler. Krizle sektör gerilemeye başlayınca müteahhitleri ayakta tutmak için ormanları kurban ettiler. İstanbul’un, İzmir’in, Bursa’nın çevresine bakın. Ormanda yerleşim alanlarına yer açıyorlar. Ya ormandan çıkarıyorlar ya da bir şekilde oraları tahsisle yerleşime açıyorlar. Yeni köprüler, yollar, binalar, hastaneler yapmak için çimento, kum, mermer, doğal taş vs. bir sürü malzeme gerekli. Bunları da şehirlerin etrafındaki ormanların altındaki madenlerden çıkarıyorlar. Bir sürü kentte binaların harcında ormanların yok oluşu var.”
Orman sahaları tıraşlanıyor
Ormanları yok eden bir başka etken, odun üretiminin rekor seviyelerde artırılması. Döviz fiyat artışıyla birlikte ithalat pahalıya gelince sektör, endüstriyel odun üretimi için iktidarı ikna etti. 2017’de 2 milyon 169 bin m3 olan kağıtlık odun üretimi yüzde 105.3, 5 milyon 474 bin m3 olan tomruk üretimi yüzde 88.7, 6 milyon 494 bin m3 olan lif yonga odunu üretimi yüzde 60 arttı. Özellikle tomruk, ahşap ve odun esaslı levha sektörlerinin kapasitelerini, arz talep ilişkileri ve orman ekosistemine verilecek zararları gözetmeden hızla attırdıklarını söyleyen Atmış, “Endüstriyel odun üretimi için verimli doğal orman sahaları tıraşlanıyor” dedi.