MEHVEŞ EVİN
Bu çocukların gözlerinin içine iyi bakın. Onlar, kuşatma altındaki Silopi’nin çocukları… Yazın neşeyle, sokaklarda hoplayıp zıpladıkları bir ana tanık oldum. Şimdiyse ‘Ya onlara bir şey olursa’ diye kahroluyorum.
Fotoğrafı Ağustos ayında Silopi’de çektim. Bir grup gazeteci, kurşunlanan evleri gezdik, o evlerde yaşayanlarla, yaralananlarla konuştuk. Sokağa çıkma yasağı kalkalı bir hafta olmuştu ama aileler, çocuklarını ‘Ne olur ne olmaz’ diye sokağa bırakamıyordu.
Bizim gelişimizle ailelere güven geldi, çocuklara izin verildi… Ve haftalardır savaş ortamında yaşayan çocuklar, kurtlarını dökercesine koşturdu, bize poz verdi, şarkılar söyledi…
Fakirliğin, insanın gözüne keskin bir bıçak gibi saplandığı Silopi, Cizre, Sur, Nusaybin gibi ilçelerde yaşam, zaten çok zor. Yetmezmiş gibi savaş alanlarına çevrildi.
Mardin, Şırnak ve Diyarbakır’ın ilçelerinde halihazırda süren çatışmalar, yeni, daha büyük şiddet vadeden bir boyuta tırmandırılıyor.
Vicdan sahibi vatandaşlar yol ayrımında
Elektriği, telefonu kesen devlet, öğretmenlere ‘Kendini kolla’ derken öğrenciyi kaderine terk ediyor!
Medya, yüz binlerce insanın ellerinde torbalarla yola düşmesine ‘Halk PKK’ya tavrını koydu’ diyerek göç eden mağdurlardan bir başarı hikayesi devşirmenin derdinde. Örgüt ise halkın mahalleleri terk etmemesini telkin ederken daha fazla ölüm, daha fazla yıkım ve acıya hazırlanmalarını istiyor.
Bütün bunlar, ne uğruna?
Hendekler gayrımeşruysa, devletin uyguladığı ‘sokağa çıkma yasakları’ da gayrımeşru. (Murat Sevinç’in yazısını okumanızı öneririm)
Kürt illerindeki çatışmaları, ‘hendek siyaseti’ ile ‘katil devlet’, ‘özyönetim’ ile ‘AKP rejimi’ karşıtlığı üzerinden yorumlamakla hiçbir şey çözülmüyor. Yalnızca yeni ihtilaflara, daha çok şiddete yol açıyor.
Bu ülkenin vicdan sahibi vatandaşları, bir yol ayrımında. Etiketlemelere, provokasyonlara, tehdit ve korkutmalara ya boyun eğecekler… Ya da bunlara kulak tıkayıp, Kürt meselesinin bir insan hakkı meselesi olduğunu, gelinen noktanın kabul edilemeyeceğini ısrarla söylemeye devam edecekler.
Dünyanın hiçbir yerinden şiddetle çözüm gelmedi
Barselona Otonom Üniversitesi Barış Kültürü Okulu yöneticisi Vicenç Fisas, haftasonu Barış Meclisi’nin davetlisi olarak Türkiye’deydi.
Pek çok barış müzakeresinde bizzat bulunan Fisas, Kolombiya, Filipinler, Endonezya Açe, Nepal, Sierra Leone gibi örneklerde ilk işin ‘şiddet yoluyla çözümün imkansız, ortak problemin kabulünün esas’ olduğunu söylüyor.
Burada önemli bir hatırlatma: Türkiye’nin de imzaladığı BM sözleşmesinin birinci maddesi ‘ihtilafların barışçıl yollarla, uluslararası hak ve hukuk prensiplerine uygun şekilde çözüm ve düzenlemesi’ni içerir…
Yani ‘Ama hendek…’, ‘Ama silah…’ demeden önce devlet, bu meseleyi müzakereyle çözmekle yükümlü…
“Kürtlerin kimliği, kültürü, dili, sosyal varlığını kabul edin. Bu çeşitlilik, bir zenginliktir. Çeşitlilik tanınırsa PKK de silahtan vazgeçecek…” diyen Fisas, diyalog ve görüşmeler başlamadan ‘Silah bırak, üçüncü bir ülkeye çekil’ talebinin gerçekçi olmadığını da vurguluyor.
Savaş hepimizi yakar, hala geç değil
Silahların konuştuğu bir ortamda insanı, yaşamı, temel hakları savunmak her zamankinden zor. Ancak barışı, hukuku, müzakereyi, diyaloğu, çözümü savunmaktan başka çare yok. Zira bu ateş, sadece Kürtleri değil, hepimizi yakar.
Herkesin, soğukkanlılıkla şunu düşünmesini rica ediyorum: 30 yılı aşkın süren savaştan Türkiye ne kazandı? Bir 30 yıl daha sürse ne kazanacak?
Unutmayın ki ‘uzak’ gördüğümüz Suriye’deki savaş, çok farklı başlamadı. Bugün askeri, siyasi ve sosyal olarak Suriye savaşının içindeyiz. Yetmezmiş gibi kendi içimizde savaşıyoruz!
Canları pahasına botlara doluşan, son umudu Avrupa olan insanları gördükçe hep şunu düşünüyorum: Bir gün, aynı durumun Türkiye’de yaşanmayacağının garantisi ne?
Akıl, izan ve vicdan sahibi herkes, geç kalmadan savaşa hep beraber ‘Dur’ demenin yeni, barışçıl, şiddetten uzak yollarını bulmalı.
Not: Bu akşam İstanbul ve Ankaralı kadınlar, herkesi 18:30’da barış nöbetine, sokağa çıkma yasaklarına ‘Dur’ demeye çağırdı. İstanbul-Galatasaray Lisesi önü, Ankara-Yüksel Caddesi. Saat 18.00’de de İHD İstanbul Şubesi & TİHV İstanbul Temsilciliği, Galatasaray’da ‘Ayrımsız herkes için insan hakları’ diyerek bir yürüyüş düzenleyecek.