• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Nasıl demeli?

13/03/2022 11:00

MUSTAFA ALP DAĞISTANLI

mustdagistanli@gmail.com

Herhangi bir gazete ya da internet sitesinde herhangi bir haberi okurken şu fiillerin en az birkaçıyla karşılaşırsınız:

Dedi, konuştu, söyledi, anlattı, açıkladı, cevapladı (yanıtladı), cevap verdi (yanıt verdi), diye konuştu, şeklinde konuştu, belirtti, kaydetti, ekledi, ileri sürdü, öne sürdü, iddia etti, vurguladı, altını çizdi, ifade etti, ifadelerine yer verdi, ifadelerini kullandı, ifadesinde bulundu, yorumunda bulundu, açıklamasında bulundu, iddiasında bulundu, değerlendirmesinde bulundu…


Dedi ve söyledi’yi karşılayan ne çok fiilimiz var, ne zenginlik bu böyle! Gören de bu fiil zenginliğiyle ne güzel söyleşiler, röportajlar, haberler yazıldığını sanır. Ne gezer! Haber ve röportaj metinleri Türkçenin en kötü örnekleridir belki de.

Birkaç örnek:

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg … açıklamada bulundu. Stoltenberg … dedi. … diyen Stoltenberg … diye konuştu. Stoltenberg … ifadesini de kullandı.

Müjde Ar, “(…) Son derece vahim, hatta vahimden de öte bir durumdayız” diye belirtti. (…) Ar, “O görünen kalabalığın yarısı sivil polisti” ifadesinde bulundu.

Günah derecesinde kötü yazılmış, bu haliyle asla yayınlanmaması gereken ama çok önemli bir haberden bir paragraf:

Kendilerine cinayetlerin “tepedeki isimler” tarafından işlettirildiğini dile getiren Çarkın, o isimleri “Bu işler Cumhurbaşkanının, o zaman Süleyman Demirel’di. Özellikle Başbakanın (Tansu Çiller) ve kocasının, Özer Çiller’in. Özellikle Mehmet Ağar. Bu cinayetleri uygulayan Mehmet Ağar’dır” diye açıklayarak, bu isimlerle yüzleşmek istediğini şöyle açıkladı:

Üç örnek verdik, ama medyanın tamamını sarmış durumda bu dikenler, her haberde, her röportajda, her söyleşide.

Oysa çok güzel gazetecilik işleri var, ders çıkarmamız gereken. Sait Faik, Türkçede yazılmış en güzel söyleşilerden ‘Rakı Şişesinde Balık Olmak İsteyen Şair‘de (Tüneldeki Çocuk kitabında) yedi sayfa boyunca altı kere ‘dedi’, ‘dedim’, iki kere ‘sordum’, bir kere de ‘devam etti’ diyor, o kadar.

Örnekleri Sait Faik’in hikayelerinden değil de gazetecilik ürünlerinden veriyoruz bilerek, “O edebiyat yapıyor, biz gazetecilik” bahanesine sarılmayalım diye. Sait Faik bir ay adliye muhabiri olarak çalışmış, hergün mahkemeye gidip bir duruşma dinleyip yazmış gazetesine. Bu çalışmasının ürünleri de Mahkeme Kapısı adıyla kitap olarak yayınlandı. Şu yukarıda sıraladığım fiillerden en basit birkaçını kullanmış bu haberlerde de: dedi, söyledi, sordu, anlattı.

Türkiye’de röportajın kurucusu sayılabilecek Yaşar Kemal de bunca röportajında bu listedeki fiillerin pek çoğuna yüz vermeyip dedi’yle, söyledi’yle, sordu’yla, anlattı’yla gazeteciliğimizde çığır açmış (Röportajlar Bu Diyar Baştanbaşa adıyla kitap olarak yayınlandı). Yine yazılmış en güzel söyleşilerden biri ‘Sait Faikle Görüşme‘den bir örnek verelim:

Dünyaca ün salmış Mark Twain derneğinin fahri üyeliğini aldığını duyunca, bu iş için Saitin ne diyeceğini öğrenmek için aradım. İstanbul’da tarif ettiğim kaldırımda ona rastladım. (…) Gene dalgın. sinirliydi. (…)

“Bu işi için ne dersin?” diyecektim, korktum.

– Merhaba, dedim.

– Merhaba, eyvallah, dedi.

-Ne var, ne yok? dedim.

– İyilik, dedi.

– Mark Twain… dedim.

– Aldırma, dedi.

– Bak, dedim, Sait, biliyorsun ki ben röportaj yaparım.

– Sonra? dedi.

– Söyle, dedim.

Sait beni kırmadı. Teşekkür ederim. Ben sual sormadan o başladı:

Karşılıklı dokuz kere ‘demişler’! Sıkıldınız mı? Bir yoksulluk, bir güdüklük, bir zevksizlik buldunuz mu bu tekrar eden dedilerde? Tam tersine, bir güzellik yaratmış Yaşar Kemal Yaşar Kemal olmadan, 1953’te Cumhuriyet‘te (bu alıntıda Yaşar Kemal’in gözünden kaçan bir kılçık var bizce).

Bu ustalıklardan pek haberdar değiliz, üstelik hergün kötü örneklerle karşılaşıyoruz, üzüm üzüme baka baka kararıyor, kararmış. Gazetecilerimiz de heryerde rastladığı için bu çirkinlikleri güzel ve normal sanıyorlar belki de, ne yaptıklarını asla sorgulamıyorlar.

Bu çirkinliklerden ‘bulundu’lu örneklere geçen hafta biraz değinmiştik. Bunları yazanlar acaba hiç düşündüler mi ‘ifadesinde bulunmak’ nedir diye, ‘yorumunda bulunmak’? Düşünseler yazmazlar bunları, çünkü Türkçeyle düşünüyoruz ve bu ifadeler Türkçe değil. Peki,‘diye konuştu’ ne demektir? Demek ile konuşmak zaten aynı şey. Ya ‘şeklinde konuşmak’ nasıl oluyor acaba? ‘İfadelerine yer verdi’ ya da ‘ifadelerini kullandı’ya bayılıyor habercilerimiz, oturaklı buluyorlar herhalde böyle yazmayı. Zaten ‘ifade kullandığı’ falan da yok kimsenin, düpedüz, alelade konuşuyor insanlar.

Yazıcılarımız, şu kullandıkları kelimelerin her biri için sözlüğe baksalar iyi edecekler. Birinin birkaç cümlesini verirken ‘kaydetti’ diyorlar, sanırsınız ki o kişi bir şeyi kayda geçirmiş ya da çok önemli bir şey söylemiş, ne gezer, sıradan sözler.

‘Aktardı’ yazıyorlar, sanırsınız ki, haberde konuşan kişi, birinden veya kitap, arşiv gibi bir kaynaktan bir şey aktarıyor. Hayır efendim, kendi düşündüğünü, bildiğini söylüyor, o kadar.

‘Vurguladı’ yazdıklarında da inanmayın, bir şeyin vurgulandığı falan yok, nadiren gerçek bir vurgu için kullanılıyor vurgulamak fiili. Fiyakalı sandıkları bu fiilerde dedikleri şeylerin hiçbiri olmuyor, basitçe konuşuyor insanlar.

Bu kadar hayattan kopuk, dilden kopuk, donuk, uyduruk deyişleri yazıp duruyor gazetecilerimiz. Yazıya hiçbir şey katmayan, dahası, bir yazı için çok iri dikenler sayılması gereken bu deyişlere yeni sayılabilecek iki katkı gördük. Biri, yukarıda örneğini verdiğimiz, ‘diye belirtti’. Aynısına başka bir sitede de rastladık:

“…kalan delilleri de biz bulduk” diye belirtti.

‘Diye belirtti’ saçmalamada bir yenilik, ama daha saçması da çıkmış hemen:

Saymaz yazısında şöyle belirtti:

İlk kez gördüğümüz bir diken daha var. Televizyon kanallarında, özellikle emekli askerlerden duyduğumuz bu ‘çeviri Türkçesi’ (galiba asker jargonu) nihayet yazıya da geçmiş – iki örnek:

Bu kurguyu yapanlar Falyalı’nın kendisi hakkındaki plana karşı direnmeye çalıştığını değerlendirdi.

Fidan Türkiye içerisinde de “casusluk” faaliyetleri olduğunu değerlendirerek…

İlkinde, konuşan, olayı değerlendirip vardığı çıkarsamayı, tahmini söylüyor. İkincisinde, MİT Müsteşarı, kurumunun sahip olduğu kesin bir bilgi olarak söylüyor bunu, bir şeyi değerlendirdiği yok.

Peki, niçin bu kadar saçma, bu kadar çok fiil türetmişiz de tepe tepe kullanıyoruz, yenilerini türetmeye devam ediyoruz?

Çünkü artık muhabir bir şey anlatmıyor bize çoğunlukla. Çünkü haber, birçok durumda, birilerinin laflarını aktarmaya dönüştü. Muhabir bir anlatıcı olarak ortadan çekildi, basit bir aktarıcı, neredeyse kayıt cihazı tutucu, sonra da o cihazdakileri bilgisayar ekranına dökücü konumuna düştü. Gazeteci anlatmayınca başvurduğu ya da habere konu olan kişiye söyletip duruyor herşeyi. İkidebir ‘dedi’yi, ‘söyledi’yi tekrar etmemek için o saçma fiilleri kullanıyorlar.

İki örnek verelim.

Gazete Duvar’dan Hazal Ocak konularını iyi takip eden, haberlerini kaçırmamaya çalıştığım bir muhabir. “Jiletli teller Istrancalar’ı ikiye böldü, yaban hayatı tehlikede” başlıklı “özel haber”inde Hazal Ocak 16 cümle kurmuş, bunların altısının konuyla ilgisi yok, haberde olmamalıydı zaten, geriye kaldı 10 cümle. Bu cümleler içinde uzun alıntılar, bu alıntılarda, yani tırnak içinde 30 cümle var. Haberin girişindeki iki cümlesi hariç Hazal Ocak’ın cümlelerinin hiçbiri aktif bir fiille bitmiyor. Fiilleri sıralayalım: bölündü, etkilendi, dedi, istedi, konuştu, ifadelerini kullandı, diye konuştu, devam etti, diye sordu, şöyle konuştu.

İkinci örneğimiz, +Gerçek’ten Yağmur Kaya’nın “özel haber” diye sunulmuş röportajı: Roman kadınlar anlatıyor: Bize bakan gözler anormal. Yağmur Kaya’nın röportajındaki durum da aynı, kendi cümlesi yok. Yazıdaki öbür aksaklıkları görmezden gelip üç cümlelik giriş paragrafından sonraki bütün fiilleri sıralayalım yine: diyor, söylüyor, diyor, anlatıyor, aktarıyor, diyor, söylüyor, söylüyor, vurguluyor, aktarıyor, belirtiyorlar, diye ekliyorlar, söylüyor, diye ekliyor, açıklık getiriyor, ifade ediyor, çalışıyor, başlamış, söylüyor, gösteriyor, şunları ekliyor, aktarıyor, belirtiyor, diyor, temennide bulunuyor, ifade ediyor, vurguluyor (Yağmur Kaya’ya panzehir olarak Sait Faik’in ‘Uzun Ömer’ röportajını öneriyoruz).

Bu saçma fiillerin çoğu internet gazeteciliğiyle ortaya çıktı. Basılı gazetede yer sorunu vardır, birilerinin sözlerini olduğu gibi, hatta geniş geniş vermeye imkan yoktur. Gazeteci, o konuşmanın haber değeri taşıyan bölümlerini kullanarak, bir bağlama oturtarak, bir sorun etrafında örerek kurar(dı) haberini, doğrusu da budur.

İnternette yer sorunu yok, gazeteciler de bir konuşmanın, bir dolu gevşek lafın içinden cevheri seçip haber yazmak yerine, aman eksik olmasın diye neredeyse bütün konuşmayı veriyor.

Bu saçma fiillerden kurtulmanın yolu, muhabirin haberini yazmadan önce düşünmesi, bir daha düşünmesi, daha çok düşünmesi, nasıl anlatayım diye düşünmesi, konuştuğu ya da dinlediği kişinin hangi sözlerinin kullanmaya değer olduğu konusunda düşünmesi, haberi nasıl kurgulayacağını düşünmesi, hazırlık bilgilerinin yeterli olup olmadığını düşünmesi … gerekir. Haberi kendisinin kurduğu/kuracağı bir hikaye olarak düşünüp tasarlarsa zaten başka türlü yazacaktır, bu kadar çok konuşmalı fiile de gerek duymayacaktır. Tabii bu daha çok emek ister, daha çok zaman alır.

Ama unutmamalı ki gazetecinin sorumluluğu, okurun işini kolaylaştırmak için kendini zora koşmaktır. Zorluk yazmakta kalmalı ki okumak kolay olsun.

DİL MEYDANI

Bu Mektup bölümünü okurların sorup okurların cevapladığı, farklı yorumların ve görüşlerin boy gösterdiği bir alan olarak değerlendirmek istiyoruz. Katkılarınızı bekleriz.

Türkilizce

Yapmış olduğumuz, göstermiş olduğunuz, bekliyor olacağız, vb. Bir de katılım sağlamak var.

Bu saçma dili, yurt dışında eğitim alıp Türkiye’ye dönen beyaz yakalıların getirdiğini düşünüyorum. Yüksek ücretli ve çok bilen ya da çok bilgili gibi görünen bu kişiler, yarattıkları imaj nedeniyle örnek alınınca garip Türkçe yaygınlaştı.

“Katılım sağladığım dizi izleme partisinde, oyuncuların yapmış oldukları esprilere gülemedim. Göstermiş oldukları sahnelerde, yapıyor oldukları konuşmaları anlıyor olamadığım için konuya da katılım sağlayamadım. Dizi noktasında kontrol sağlayamayınca, adeta off oluyorum.”

“Vermiş olduğunuz bilgilerin kontrolünü sağlıyorum. Yapmış olduğunuz aramalar, almış olduğunuz paketin kapsamı dışında gözüküyor. Gitmiş olduğunuz ülkeler, pakete dahil değil. Diğer pakete katılım sağlayabilirsiniz. Aramış olduğunuz için teşekkür ederiz.”

(Bu cümleler ise bir çağrı merkeziyle yaptığım görüşmeden seçtiklerim. Ve büyük bir ihtimalle nasıl konuşacakları hakkında eğitim almışlardır.)

İngilizce cümle kalıbıyla Türkçe konuşup, yetmiyormuş gibi araya başka dilde sözcük de sıkıştırınca ortaya işte böyle garip bir dil çıkıyor. Ve maalesef, adına ‘Türkilizce’ diyebileceğimiz bu garip dil büyük bir hızla yaygınlaşıp normalleşiyor. Cemalettin Cem Özdoğan

12,5

Az evvel bol bol çalışan haklarından bahseden bir şeyler okudum ve artık ‘personeller’ kullanımının doğrulaşmasına bağrındım! Kardeşim hiç kulak aşinalığı da mı yok, hiç kulaklarını da mı tırmalamıyor, hadi ‘baharatlar’ dedik, Türkçenin Arapçayla kaynaşmasından beri çok yaygın olduğundan kulağımızı tırmalamıyor dedik, ama ‘personeller’ ne demek yahu?!

Kendimi zorlasam da telaffuz edemeyeceğim bir ‘yeni nesil’ kelime (veya ifade mi demeli?) de ‘on iki buçuk’. Saatten bahsediyorum. Gençlerle çalışıyorum, bazen böyle bir randevulaşma durumu oluyor, ben “Saat yarımda buluşalım,” diyorum, karşımdaki tereddüt ediyor, “On iki buçuk yani?” diyor, “Evet, yarım,” diyorum, böyle bir şaşkın kalıyor… Ağzımdan on iki buçuk çıkmayacak kardeşim, öyle bir saat öğrenmedik biz… Candan Turhan

Dört diken

1. “Dürüst olmak gerekirse” diye bir laf girdi dilimize ABD filmlerinden. Ne zaman dürüst olmamız gerekmiyor ki? Tutulacak bir yanı, bir mantığı yok.

2. İnsanlar için ‘adet’ ve ‘tane’ kullanımı dilin en tuhaf sefaleti. “Üç tane kadın işçi işten atıldı”, “İki tane çocuğum var”, “Kazada 7 tane göçmen boğuldu”.

Rakamla yazılmasına da dikkat. Dünyanın hiç bir dilinde özneler için tane kullanılmıyor.

3. Göreli/İzafi yerine ‘Göreceli’ diye bir şey uyduruldu hem de akademisyenlerin ağzından. Görelilik kuramı Göreceli kuramı oldu adeta.

4. Sonsuzluk kavramından ürken yandaş akademisyenler ve öğretmenler, “sayılamayacak kadar çok” diye bir laf uydurmuşlar bilim terminolojisinde olmayan.

Bugünlük bu kadar, yine devam ederiz, iyi günler dilerim. Hüseyin Kaplan

Akademik metinlerin Türkçesi felaket

Türkçe biraz yapısal özelliklerinin, ancak daha çok bizlerin bilgisizlik ve duyarsızlığımızın etkisiyle çok kolay hata yapılabilen bir dil.

Bunu hukukçu bir akademisyen olarak yıllar içinde farkettim işin doğrusu. İşimiz gereği çokça okumak, yazmak ve düzeltmek zorundayız.

Türkçe’nin Farsça, Arapça kelimelerle dolu olması, bu dillerin yapısal özelliklerinin Türkçe’nin yapısını ve kullanımını zorlaştırmasına neden oluyor. Buna bir de Türkçe’nin kendi gramer vb. özellikleri eklenince durum çok zor. Yani içinde aynı anda Farsça, Arapça ve Türkçe kelimeler olan bir cümleyi hangi dilin gramerine göre yazacağız ve konuşacağız? Artık buna İngilizce kelimeler girdiğini de unutmamak gerekiyor.

Tıp, mühendislik, daha doğrusu atıf kaynakları İngilizce olan bilimlere ait akademik metinler Türkçe kullanımı bakımından inanın tam bir felaket. Prestijli dergilerde yayın yaparak puan toplamak için en iyi İngilizce ile yazı yazmaya çalışanlar, kendi öz dillerinde o kadar özensiz, o kadar pejmürde ki, akıl alır gibi değil. Özne, nesne, yüklem uyumuna dahi dikkat etmeyen, bu nedenle de 180 derece ters anlamlara gelebilecek cümlelerden geçilmiyor metinler.

Türk Dili Edebiyatı bölümleri de gördüğüm kadarıyla Türkçe’yi daha az hata yapılan bir dil haline getiremediler. Örneğin yardımcı fiillerin doğru kullanımı nasıl olmalı, bilen kaç kişi acaba? T-24 yazarı Mehmet Y. Yılmaz’ın dediği gibi “fiil fiil üstüne bindi” şeklindeki hatalar çok olmakta.

YÖK tez arama sayfasına girerek son beş yıl içinde yazılmış herhangi on lisansüstü tezi incelemeye alın, ilk 2-3 saatte kendinizi derin bir bunalıma sürüklenmiş bulabilirsiniz. Prof. Dr. Halit AKER, Uludağ Ü. Hukuk Fakültesi

Dili seven dikenine katlanmaz

Sevgili okur,

Herşey gözümüzün önünde kirleniyor, farkında olunmayacak gibi değil. Dilimiz de kirleniyor gözümüzün önünde, ama pek farkında değil gibiyiz ya da umurumuzda değil sanki.

Hergün çeşitli kirliliklerle ilgili haberler, yorumlar, görüşler okuyoruz. Bu kirliliklere karşı mücadele edenlerimiz de var. Dilimiz de mesela denizlerimiz kadar kirli. Bu kirli dili kullanıp öbür kirlilikleri anlatmaya çalışıyoruz bir de.

Türkçeyi elbirliğiyle kirlettik. Temizlemek, güzel bir dilin yaygınlık kazanmasını sağlamak için de elbirliği gerek. Artık neredeyse herkes hergün yazdığına göre, iş hepimize düşüyor demektir. Elbirliğiyle kirletmek için çabaya gerek yoktur, ama temizleyici elbirliği için özel çaba, uyanık bilinç gerekir.

Bu sayfa, dilimizi temizleme iddiasıyla boy göstermiyor kuşkusuz, yanlış ve kötü kullanımları, dilin dikenlerini gösterebilmeyi amaçlıyor. Kullandığımız dile dikkat kesilme hassasiyeti yaratabilmeyi, özenle yazma alışkanlığını uyarmayı umuyor.

Elbirliği, dedik. Katkılarınız bu diken ayıklama alanını daha yararlı, sağlam, şenlikli bir yere döndürecektir. Hem burada yayınlanan yazılar hem de dille ilgili her tür eleştiri, görüş, öneri, uyarınızı şu adrese bekliyoruz: mustdagistanli@gmail.com

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Mustafa Dağıstanlı

SON HABERLER

Gram altın güne nasıl başladı – 23 Mayıs 2025

Bir gram altın şu an (saat 9:05) 4.168,31 liradan işlem görüyor.

Dolar ve avro güne nasıl başladı? – 23 Mayıs 2025

Liranın dolar ve avro karşısında eriyişi sürüyor. Dolar/TL 39,0271 seviyesinden ilerliyor, avro/TL 44,1933 seviyesinden güne başladı.

Belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisini kaldıran teklif komisyondan geçti

Belediyelerin öğrenci yurdu açma ve çalışma yetkisinin kaldırılmasını içeren kanun teklifi TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi.

WSJ: Trump yönetimi Güney Kore'den asker çekmeyi tartışıyor

New York merkezli Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, Donald Trump yönetiminin Güney Kore’deki binlerce ABD askerini geri çekmeyi tartıştığını yazdı.

Üç il için petrol arama ruhsatı verildi

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) Adana, Osmaniye ve Hatay’da bulunan kara sahaları için petrol arama ruhsatı verildi.

Eyyy Herzog, hoşgeldin
Dava adamı Erdoğan!

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 761 gündür hapiste

YAZARLAR

Bir uyanışın tarihi: 19 Mayıs

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Elinden çıkanı kulağın duysun

Mustafa Dağıstanlı

Ali Özgentürk için: Böyle mi olmalıydı!

Ayhan Tinin

Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Yazalım da ne yazalım nasıl yazalım!

Murat Sevinç

Senyör Amicis'in gazına geldim 

Behzat Şahin

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Korkut Boratav: ABD emperyalizminin yeni yüzyılda saldırganlaşması, dolar hegemonyasını zayıflattı

Zafer Arapkirli: İlhan Şeşen'in dediği gibi iktidar açısından 'Benim Aklım Başımda Değil'e çok kolay bağlayacaksınız siz de…

Zeynep Aktaş: Enflasyonun üzerinde getiri sağlayanlar yatırımcıların dikkatini çekiyor

Erdal Sağlam: Var olan güvensizlik büyüyor

Burcu Aydın: Bu, temmuzda asgari ücret, memur ve emekli maaşlarında bir artış öngörülmediği anlamına geliyor

Kansu Yıldırım: CHP'li ve DEM Parti'li yerel yönetimlerin üzerinde tam denetim sağlamak hedefleniyor

Sefer Levent: 30 çalışandan biri artık motokurye

İbrahim Kahveci: O da ne? Köprü hala müteahhitte….

Deniz Zeyrek: Akılları fikirleri cinsellik

Esfender Korkmaz: Sorunların nedenlerinden biri de IMF ile gelen dalgalı kur politikası

Çiğdem Toker: Şimşek programının bir uluslararası toplantılarda görünen yüzü var, bir de kayda girmeyen yüzü

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×