• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Muhafazakar demokratlıktan radikal İslamcılığa: Tehlikenin farkında mısınız? 

04/12/2014 22:10

 

NURAY MERT sonNURAY MERT

 “Misak-ı Milli cenderesinde sıkışmışken zihinler, daha şehirden şehire gidemiyorken tatlı su aydınları, biz o zaman başladık kavga etmeye; Moro’da, Eritre’de, Sudan’da….Biz henüz çocukken analarımız bileziklerini Afganistan’a gönderir. Hindukuş dağlarındaki mücahitler için dua etmesini öğretirdi… Bizim Ümmet düşmanlarıyla derdimiz var, kavgamız var.”

Bu satırları yazan, kısa bir süre öncesine kadar, bu ülkenin önemli kurumlarının birinin başındaydı. Meğer Alinur Kutlu müstear isminin kime ait olduğunu benden başka herkes biliyormuş, istifasıyla ben de öğrenmiş oldum.


‘Kavgamız’ mı?

Bu yazı dünkü Yeni Şafak gazetesinde yayınlandı. Yazar, İslamcı silahlı mücadeleyi savunan biri olduğunu gizlemiyor, tam tersine bununla övünüyor. Olabilir, ama bu sıradan, şahsi bir görüş değil, benzer ifadelere son zamanlarda iktidara yakın çevrelerde sık sık rastlıyoruz.

Üstelik, bu satırların yazarı ‘biz’ diyor ‘kavgamız’ diyor. Böylece daha iyi anlıyoruz; AKP çevresinde sıklıkla duymaya alıştığımız ‘dava’ böylesi bir dava.

Dahası, hepimizden topyekun ümmet adına bir kavganın neferleri veya en azından destekçileri olmamız bekleniyor. Aksi takdirde bu ülkede geleceğimiz yok. Söz konusu gazetede yayınlanan birçok yazının verdiği mesaj bu.

‘Efsanevi mücahit komutan’

Bir başkası, Star gazetesindeki köşesinde, “Libya’lı esfanevi mücahit komutanı Abdülhakim Belhac’ın Sancaktar dergisi için yaptığı nefis bir mülakat”tan söz ediyor.

Bu ‘efsanevi mücahit komutanı’ El Kaide’den ayrılma biri. gerçi ‘Şeyh Usame’ ile hayırlı bir konuda ayrı düşmüş; konu, cihat esnasında sivilleri öldürmekten kaçınmak. Ancak o da küresel cihata inanan, bu yolda mücadele veren biri. Belhac daha sonra Libya olayları esnasında ortaya çıktı; şimdilerde Biritanya’nın kendisini bir anlaşma dolayısıyla Kaddafi’ye teslim etmesine karşı dava açmış vaziyette. Kaddafi sonrasında cihatına Libya’da devam etti, Libya’nın ne hale geldiğini hepimiz biliyoruz.

‘Allah’ın nizamına karşı gelenler’i uyaranlar

Bir diğeri, iktidar yanlısı TV kanallarında üçer beşer toplanıp ‘damdan bayırdan sohbet‘ edien prorramların vazgeçilmez aktörlerinden biri, İsrail’in yaz ortasında Gazze’ye yaptığı vahşi saldırıyı mevzu ettiği yazıya, yine El Kaide’nin ünlü isimlerinden biriyle başlıyor: Usame Bin Laden’in üstadı, ‘küresel cihat’ın fikir babalarından Abdullah Azzam…

“Maalesef bugün Allah için kızan Müslümanlar ayıplanmaktadır. Bugün Müslümanlar Allah’ın nizamına karşı gelenleri uyardıkları zaman bazıları bu gibi sözleri eveleyip geveleyip dururlar… Filistinli alim ve mücahit Abdullah Azzam yıllar önce böyle sesleniyordu dünyaya. Dünyaya böyle seslenen adamların öldürülmesi gerektiği için, 1989’da Peşaver’de şehit edildi”. (Yeni Şafak, 15 Temmuz 2014)

Muhafazakarlık bu değil

Türkiye’de giderek daha belirginleşen otoriter siyasetleri ve ‘yeni düzen’i, uzunca bir süredir, ‘Batıcı-laikçi otoriter düzenin yerini muhafazakar otoriter düzen’in alması olarak tanımlıyorum.

Bu süreçte, iktidar çevresi ‘muhafazakar’ kavramını zorlar bir anlayışla öne çıkmaya, koyulaşan otoriter siyaset de ‘muhafazakar’ tanımının dışına taşmaya başladı. Zira muhafazakarlık sanıldığının aksine otoriter, devletçi, tek tipleştirici siyasetlerden belli bir noktadan sonra farklılaşan bir siyaset üslubudur. Muhafazakarlar, toplumda yaygın değerler dünyasına, tarihsel, kurumsal birikime karşı radikal, yıkıcı değişim siyasetlerine karşıdır. Her tür radikalizme karşı dururlar.

İslamcılık ise farklı tonlarda da olsa, ‘modernizm’e karşı radikal bir tepki. Ama tam da bu nedenle kendisi de modern bir ideolojidir.

Böyle bir toplumun sonu hayırlı olmaz

Giderek daha net bir şekilde anlıyoruz ki mevcut iktidarın siyaset perspektifini artık ‘muhafazakar demokratlık’ değil, İslamcılık düşüncesi belirliyor. Daha önce de yazdım, insanlar istedikleri görüşe, ideolojiye inanabilirler. Ancak kendilerini uzunca bir süre ‘muhafazakar demokrat’ diye tanımlayıp mutlak güç sahibi olma yolunda belli bir mesafe aldıktan sonra İslamcılık siyasetine soyunmaları, maalesef laikçi çevrelerin dindar/muhafazakar siyaset ve siyasetçilere karşı, yıllarca karşı çıktığımız önyargılarını doğrular bir hal alıyor.

Böylesi bir durum, muhafazakar/dindar kesim için de son derece rahatsız edici olmalı. Eğer öyle değilse, biz toplumun bir kısmının, diğer bir kısmını kandırmayı meşru bulduğu, bizim gibi hak mücadelesi yapanları amaçlarına ulaşmak için kullanmaktan hiç rahatsız olmayan bir ülkede yaşıyoruz demektir. İnanın, böyle bir toplumun sonu hayırlı olmaz.

İktidarın perspektifi belli oldu

Artık belli ki amacı devlet eliyle toplumun dindarlaştırılmaya çalışılacağı, eğitimin ve devletin diğer baskı araçlarının bu amaca hizmet etmek üzere devreye sokulduğu/sokulacağı bir iktidar perspektifine sahibiz.

Nitekim, iktidar çevrelerinin en çok saygı duyduğu ve fetva makamı olarak gördüğü ilahiyatçı Hayrettin Karaman, özellikle son bir yıldır, bu perspektifi açık bir şekilde ifade ediyor; kendisi gibi düşünmeyen ilahiyatçılarla sıkı polemiklere giriyor. Zaten mesele ilahiyat meselesi değil, İslamcı ideoloji meselesi (bir örnek olarak bkz. ‘Devlet eliyle dindarlaşma’ Yeni Şafak, 26 Eylül 2014).

Bu bir başlangıç

Dahası var: Artık dini olmayanın, dahası dindar olmayanın veya dini inancını iktidar seçkinleri gibi tanımlamayan, gündelik hayatını bu şekilde düzenlemeyen herkesin, ‘bu ülkenin çocuğu’ sayılmayacağı, dışlanacağı, ‘Batı taklitçisi şebekler’, ‘hainler’, ‘işbirlikçiler’, ‘içerdeki düşmanlar’ olarak tanımlanacağı bir devrin başındayız. İktidar çevrelerinin halihazırda bu dili kullandığına her gün şahit oluyoruz. Ama durun bakalım; bu bir başlangıç!

Beni kimse ‘Türkiye İran olacak’, ‘Bu adamlar din devleti kuracak’ gibi ‘peşin fikirler‘le doğru bildiklerimi savunmaktan alıkoyamadı, korkutamadı. Nitekim mesele din devleti kurulması bile değil. Ben asıl bu toplumun, bu gidişle kendini  müthiş bir kavganın içinde bulmasından kaygılıyım.

Bugün sesini çıkarmayan, sorgulamayan, tartışmayan, demokratik tavır koymayan herkes bu gidişten sorumlu olacak.

Biliyorum, iktidardan çok korkuyorsunuz, ama bir toplumun savruluşu, o savruluşun getireceği çözülme ve nihayet yıkım çok daha korkutucu değil mi?  Sahi hala ‘tehlikenin farkında değil misiniz?’

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Nuray Mert

SON HABERLER

İmamoğlu'nun telefonu: İBB bürokratı evinde olduğunu söyledi, arama talep etti

Tutuklu İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ikinci telefonunun yerini İBB Teknoloji Grup Başkanı Erol Özgüner’in söylediği ortaya çıktı.

Fatih Altaylı'ya 'tehdit': Suç duyurusunda bulunuyorum

Gazeteci Fatih Altaylı tehdit edildiğini açıkladı.

Galatasaray'ın takım otobüsüne taşlı saldırı

Bugün Göztepe’yi 2-0 mağlup eden Galatasaray’ın takım otobüsüne taşlı saldırı düzenlendi.

ABD'li şarkıcı Billy Joel, beyin hastalığı nedeniyle tüm konserlerini iptal etti

ABD’li şarkıcı ve söz yazarı Billy Joel, işitme ve görme duyularını etkileyen beyin rahatsızlığı nedeniyle Kuzey Amerika ve Britanya’da vereceği tüm konserleri iptal etti.

Altın Palmiye İranlı yönetmen Jafar Panahi'nin

78’inci Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü’nü ‘Un Simple Accident’ filmiyle İranlı yönetmen Jafar Panahi kazandı.

PKK kalıcı ateşkes ilan ederse hayal kırıklığı yaratır
'Üst akıl'ı bilmem ama bu akılla sonumuz felaket: Ya faşizm ya çözülüş

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 762 gündür hapiste

YAZARLAR

Bir uyanışın tarihi: 19 Mayıs

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Elinden çıkanı kulağın duysun

Mustafa Dağıstanlı

Ali Özgentürk için: Böyle mi olmalıydı!

Ayhan Tinin

Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Yazalım da ne yazalım nasıl yazalım!

Murat Sevinç

Senyör Amicis'in gazına geldim 

Behzat Şahin

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Berkant Gültekin: Bahçeli bir bakıma tüm sırrı ve gizemi bozdu

Gündüz Vassaf: Gün, Harvard'la dayanışmanın günü

Mithat Fabian Sözmen: İşçi sınıfının taraftarlığı anonimliğe, edilgenliğe ve seyirciliğe mahkum

Selin Nakıpoğlu: Diyanet iktidarın emrindeki politik bir aygıt

Cihan Tuğal: Uluslararası ilişkileri aile ilişkilerinin belirlediği bir döneme mi giriyoruz?

Recep Genel: O mis kokulu salatalıklar, domatesler, marullar bizi yavaş yavaş öldürüyor

Rahmi Turan: Erdoğan'a 'ömür boyu cumhurbaşkanlığı' sağlanmak için çalışmalar olduğu iddiaları var

Timur Soykan: Türkiye'de yaşamak vahşi bir dolandırıcı ormanında hayatta kalmaya benziyor

Onur Çanakçı: 'Faizle değil, üretimle büyüme' anlayışının uygulanması şart

Özgür Müftüoğlu: Lozan dahil kurucu belgeler tartışılabilmeli!

Umur Talu: Adalet adına feryadı olan da kendine bakacak

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×