CANAN COŞKUN
canancoskun2@gmail.com
@canancoskun
HDP’nin eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ dahil 108 kişi, 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde ülke genelinde yaşanan Kobani olaylarıyla ilgili olarak yarın Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıkacak. Yargılama kapsamında 27 kişi tutuklu bulunuyor. Sanıkların 29 ayrı suçlamayla 38’er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680’er yıl hapsi isteniyor.
Ne olmuştu?
İddianamenin detaylarına geçmeden önce davanın başlama noktasını, yedi yıl önce yaşananları hatırlayalım.
Yaklaşık 54 bin kişilik nüfusunun ezici çoğunluğu Kürtlerden oluşan Suriye’nin Kobani şehri, 15 Eylül 2014’ten Ekim 2014 sonlarına kadar IŞİD kuşatması altındaydı. Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinin hemen güneyinde yer alan Kobani’ye ancak Türkiye tarafından açılacak bir koridorla insani ve askeri yardım götürülebilirdi.
O günlerde hem ulusal hem de uluslararası kamuoyunda koridor açılması yönünde çağrılar yapılıyordu. Ancak AKP hükümeti bu taleplere kulak tıkıyordu. Bunun nedenini yaklaşık bir ay önce 7 Ağustos 2014’te katıldığı bir televizyon programında dönemin dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu şu cümlelerle açık etmişti: “Oradaki yapı, daha önceki hoşnutsuzluklar öfkeler büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu. Eğer Irak’ta Sünni Araplar dışlanmamış olsaydı böyle bir öfke birikmesi olmazdı.(…) IŞİD öfkeyle büyüyen bir tehdit ama işin özünü unutmamak lazım.”
5 Ekim’de IŞİD Kobani’ye girdiğinde Türkiye üzerinden hâlâ bir koridor açılmamıştı.
6 Ekim’de PKK liderlerinden Murat Karayılan, Türkiye’nin Ankara’yı ziyaret eden PYD lideri Salih Müslim’e ‘koridor açma sözü’ verdiğini ama bu sözü tutmadığını öne sürdü.
7 Ekim’de de Erdoğan şunları söyledi. “Havadan bombalayarak bu sorunlar çözülmez. Bununla ilgili yerde mücadele eden yapılarla işbirliği kurulmadan netice alınamaz. İşte aylar geçti ve herhangi bir netice yok. Şu anda Kobani de düştü düşüyor.”
6-8 Ekim’de Türkiye’nin 35 kentinde HDP’li yöneticilerin çağrısıyla protesto eylemleri gerçekleşti. Gösterilerde 37 kişi hayatını kaybetti.
Koridor ancak 20 Ekim 2014’te açıldı. Davutoğlu’nun halefi Mevlüt Çavuşoğlu, o gün yaptığı açıklamayla Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bağlı Peşmerge güçlerinin destek amacıyla Kobani’ye geçmesine yardım edildiğini söyledi.
İddianamede neler var?
Savcı Ahmet Altun’un hazırladığı 3 bin 530 sayfalık iddianamedeki temel suçlama “Kobani eylemlerini PKK’nın hedefleri doğrultusunda organize etmek.”
İddianameye göre suç tarihi 9 Eylül 2014 ile 30 Aralık 2020 arası.
Suçlamanın delilleri Fırat Haber Ajansı’nda yayınlanan haberler, siyasetçilerin sosyal medya paylaşımları, evlerinden el konulan boncuktan anahtarlık, kitap ve dergilerden oluşuyor.
Suç tarihinin aksine delil sayılan haberlerin en eskisi 27 Kasım 2012’de yayınlanmış. Savcılığın suçladığı sosyal medya paylaşımları arasında da aynı şekilde Kobani eylemleriyle ilgisi olmayan, değişik zamanlarda yapılmış paylaşımlar yer alıyor.
Başta Yüksekdağ ve Demirtaş olmak üzere çoğu siyasetçinin yasama dokunulmazlığı kapsamında yaptığı eleştiriler ve açıklamaların yer aldığı iddianame, bütününde HDP’nin parti politikasını suçlayıcı nitelikte.
Hangi suçlar isnat ediliyor?
2 bin 676 kişi ve kurumun müşteki olarak yer aldığı iddianamede siyasetçilerin Türk Ceza Kanunu’na göre şu suçları işledikleri iddiasıyla cezalandırılmaları talep ediliyor:
‘Adam öldürme’, ‘adam öldürmeye teşebbüs’, ‘yağma’, ‘alıkoyma’, ‘alıkoymaya teşebbüs’, ‘mala zarar verme’, ‘yakarak mala zarar verme’, ‘kamu malına zarar verme’, ‘yakarak kamu malına zarar verme’, ‘işyeri dokunulmazlığını ihlal’, ‘geceleyin işyeri dokunulmazlığını ihlal’, ‘geceleyin açıktan hırsızlık’, ‘açıktan hırsızlık’, ‘hırsızlık’, ‘geceleyin hırsızlık’, ‘basit yaralama’, ‘silahla basit yaralama’, ‘kamu görevlisini silahla basit yaralama’, ‘kamu görevlisini kasten basit yaralama’, ‘kemik kırığı oluşacak şekilde kasten silahla yaralama’, ‘kamu görevlisini kemik kırığı oluşacak şekilde kasten silahla yaralama’, ‘silahla kasten yaralama’, ‘kamu görevlisini silahla yaralama’, ‘iş ve çalışma hürriyetinin ihlali’, ‘ibadethanelere zarar verme’, ‘düşük yapmaya neden olma’, ‘bayrak yakma’, ‘Atatürk aleyhine işlenen suç hakkında kanuna muhalefet etme’, ‘suç işlemeye tahrik etme’ ve ‘devletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü bozma.’
AİHM ve AYM kararlarında ne deniyor?
Savcılık bir taraftan da siyasetçilerin lehine konuları perdeliyor.
Selahattin Demirtaş hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği iki ihlal kararı ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) bir ihlal kararı bulunuyor ancak bunlar iddianamede yer almıyor. AİHM’in verdiği her iki kararda da tutuklamanın hukuki değil siyasi olduğu ve Demirtaş’ın derhal tahliye edilmesi gerektiği belirtilmişti.
Demirtaş gibi Kars Belediyesi Eş Başkanı Ayhan Bilgen hakkında da Kobani soruşturması kapsamında 2017’de yedi ay tutuklu kalması nedeniyle AYM’nin verdiği hak ihlali kararı var ancak bu da yine iddianamede yer almıyor.
Davanın sanıkları arasında Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden emekli Prof. Dr. Beyza Üstün de yer alıyor. İddianamede Üstün’ün ‘aranan şahıslardan olmadığı’ belirtiliyor ve Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ni imzalaması nedeniyle yargılandığı dosyanın açık olduğu aktarılıyor. Oysa akademisyenler, AYM’nin verdiği ifade özgürlüğünün ihlali kararı üzerine beraat etmişti. Üstün de bu davadan 16 Eylül 2019’da beraat etmiş, karar 9 Ekim 2019’da kesinleşmişti. AYM’nin imzacı akademisyenlerin başvurusuyla ilgili verdiği ihlal kararı da yine iddianamede kendine yok.
İddianamede arşiv taramasına göre toplam 42 siyasetçi hakkında arama kararı bulunmadığı da belirtiliyor.
Demirtaş’la ilgili ne deniyor?
Demirtaş’ın suçlama haline getirilen konuşmaları 2013 ile 2016 arasından. Konuşmaların içeriğini 2013’te Erdoğan’ın çözüm süreciyle ilgili açıkladığı demokratikleşme paketi, 7 Haziran 2015 öncesi seçim kampanyası, çözüm sürecinin bitirilmesinden sonraki barış çağrıları ve askeri operasyonlarda insanların canlarını kaybetmesine ilişkin demeçler oluşturuyor.
Savcılık, Demirtaş gözaltına alındıktan sonra da durmamış ve suçlamaya karşı ifadelerini, duruşmalardaki konuşmalarını, partisinin kongrelerine yolladığı mektupları, avukatlarıyla ve sosyal medya aracılığıyla kamuoyuna yaptığı açıklamaları da suç delili olarak iddianameye eklemiş.
Savcılık, Demirtaş’ı Kobani eylemleriyle ilişkilendirmek için ise kendisine ait olduğu iddia edilen bir Twitter hesabından 6 ve 7 Ekim 2014’te yapılan paylaşımları ve gizli bir tanığın verdiği ifadeyi referans almış. Söz konusu hesap sonradan askıya alınmış.
Tanıklar ise 30 Eylül 2014’te Suruç-Kobani sınırında yaptığı açıklamanın bir bölümünü cımbızlayarak Demirtaş’ın Kobani’ye geçtiğini, orada örgütsel bir talimat aldığını söylemiş.
Demirtaş’ın tanıklar tarafından cımbızlanan konuşması şöyle: “Bu bir yalvarma değildir. Bu bir minnet değildir. Tarihi direnişe hep birlikte katılalım. Tarihi direnişi hep birlikte yapalım ki, tarih ittifakı da tarih birliği de oluşturma fırsatımız olsun.”
Konuşmanın bütününde Demirtaş, hükümete ve uluslararası kamuoyuna sesleniyor ve barış çağrısında bulunuyor.
Tanıkların ifadelerinin ne zaman alındığı da belli değil.
Demirtaş, tutuklandıktan sonra Twitter hesabından Kobanê olaylarıyla ilgili açıklamalarda bulunmuştu. Buna göre, sonraki beş ay boyunca Erdoğan ve AKP ile çözüm süreci kapsamında görüşmeleri devam etmişti; olaylarda yaşamını yitirenlerin çoğunun HDP’liydi; olayların arkasındaki provokatör ve azmettiricilerin ortaya çıkması için TBMM’de veriyen 12 adet araştırma ve soru önergesinin AKP’liler tarafından reddedilmişti.
Demirtaş ve HDP’li diğer siyasetçilere yönelik Kasım 2016’da başlatılan operasyonun öncesinde ve sonrasında yaşanan siyasi gelişmelerin ayrıntılarına Diken’in hafıza tazeleme dosyasından ulaşabilirsiniz.
Kadın hareketiyle ilgili açıklamalar da suç sayıldı
Figen Yüksekdağ’ın ise 2013 yılından başlayarak birçok konuşması iddianameye delil olarak eklenmiş.
Suçlama konusu konuşmaların çoğunluğu ise Kobani’de yaşananlar, Kürt illerindeki sokağa çıkma yasakları, yürütülen askeri operasyon sonucunda yaşanan can kayıpları, kadın hareketi ve basın özgürlüğüyle ilgili.
Kitap, dergi, anahtarlık delil oldu
İddianamede HDP’li siyasetçilerin evinden el konulan materyallerin görüntülerine de yer verilmiş.
Ayla Akat Ata’nın evinde el konulan materyaller arasında gazeteci Hasan Cemal’in ‘Çözüm Sürecinde Kürdistan Günlükleri’, Bejan Matur’un ‘Dağın Ardına Bakmak’, Cengiz Çandar’ın ‘Dağdan İniş – PKK Nasıl Silah Bırakır? Kürt Sorununun Şiddetten Arındırılması’ kitapları, Jineoloji dergileri ve üzerinde Leyla yazan sarı, kırmızı ve yeşil boncuklardan yapılmış bir anahtarlık da bulunuyor.
Emine Ayna’nın evinde el konulan şeyler arasında ise yine Hasan Cemal’in ‘Delila Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Günlükleri’ kitabı ve gazeteci Arzu Demir’in ‘Dağın Kadın Hali’ kitabı bulunuyor.
Prof. Dr. Beyza Üstün’ün evinde de yine gazeteci Arzu Demir’in ‘Devrimin Rojava Hali’ isimli kitabına el konulmuş.
Mahkemede iki heyet görevlendirildi
Savcılığın 30 Aralık 2020 tarihli 3 bin 530 sayfa ve yüzlerce klasör ekten oluşan iddianamesi 7 Ocak 2021’de Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
Sonra mahkemenin heyet sayısı ikiye çıkarıldı. Böylece mahkemenin bir heyeti yalnızca bu davaya bakacak.
Heyet, ilk duruşmanın 45 gün sürecek oturumlarla yapılmasına karar verdi. Demirtaş hakkındaki Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 31 ayrı fezlekeden oluşan ilk davanın da yarın başlayacak davayla birleştirilmesi talep edildi.