ALTAN SANCAR
altansancar@diken.com.tr / @altansancarr
Kıbrıs Türk Baroları Birliği konsey üyesi Aslı Murat, Halil Falyalı’ya yönelik suikastın uzun süredir adada kulaktan kulağa konuşulduğunu belirtirken, CTP milletvekili Doğuş Derya, Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlüğün adada hukuksuzluğu getirdiği düşüncesinde.
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in videolarıyla gündeme gelen Halil Falyalı ve şoförü Murat Demirtaş, 8 Şubat akşamı Girne’de silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybetmişti. Cinayete ilişkin bir kişi tutuklanmış, İstanbul’da da üç kişi gözaltına alınmıştı.
Falyalı’nın öldürülmesinin ardından, KKTC’nin durumu, Türkiye ile ilişkileri, 90’lı yıllardan bu yana adada yaşananlar tartışma konusu. Öte yandan hukuki alanda sürecin nasıl işleyeceği de merak konusu.
Derya ve Murat, merak edilen konuları Diken’e değerlendirdi.
CTP’li vekil, Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlüğe vurgu yaptı. Derya, adadaki müzakerelerin akamete uğraması sonrası, Birleşmiş Milletler’in öngördüğü federal çözüm yerine iki devletli çözümün dayatılmasının adaya zarar verdiği görüşünde.
‘Çözümsüzlük hukuk dışılığı getirdi’
Çözümsüzlükle “Uluslararası hukukun dışında yaşamak zorunda kalan toplumun, dünyadan daha da izole edildiği” görüşünü dile getiren Derya’ya göre bu durum hukuk dışı bir düzende yaşanmasına da yol açıyor. Derya, hukuk dışılıkla adanın ‘kara para, insan ticareti, mafya hesaplaşmaları cenneti’ haline geldiğine dikkat çekiyor.
Çözümün federal yollarda olduğunu vurgulayan CTP’li vekil, bu yolla adanın denetim mekanizmalarına dahil olacağını ve yaşananların ortadan kalkacağını düşünüyor.
Derya’ya göre, adayla ilgili sorunların çözümünün yoluysa AKP iktidarının kesin bir dille reddettiğini dile getirdiği federal çözümden geçiyor.
Derya, adada yaşananları ve çözüm yollarını şöyle anlatıyor: “Bizim ülkemizde polis, İçişleri Bakanlığı’na bağlı değil. Türk askerine bağlı. Dolayısıyla aslında devletin memurlarını halkın seçmiş olduğu siyasiler değil, atanmışlar yönetiyor. Bu demokrasiyi yaralayan bir durum yaratıyor. Her noktada şaibe var demiyoruz, ama bu siyasi cinayetler, 90’lı yıllarda kendi partim başta olmak üzere partilerin bombalanması, siyasilerin arabalarına bombalar konması, Türkiye’deki gibi ‘beyaz Toroslar’ döneminin Kıbrıs’ta da görülmesi yaşanmış süreçler. Kıbrıs’ın 60’lı yıllarda derin devletin bir laboratuvarı olarak kullanıldığını herkes biliyor. Bunun tanıkları da yaşıyor. Şimdi 2022 yılında, aradan geçen 60 yıllık bir sürede hala bu şekilde yaşanıyor olması ve insanların demokrasiyi, adaleti, eşitliği, barışı konuşmak yerine suç örgütlerinin atmış olduğu kurşun kovanlarını konuşması doğru mu? İnsanların kara paranın aklanmasını konuşması doğru mu? Ağustos 2021’de Ulusal Birlik Partisi yani şu andaki hükümeti kuracak olan partinin hükümeti döneminde bir kanun hükmünde kararname çıkarılarak Kıbrıs’ta kara para aklandı. Bizim CTP olarak mahkemeye başvurmamız sonucunda, kanun hükmünde kararnameyle bunu yapmaları durduruldu. Kararnameyi geri çektiler ama bu arada çok büyük miktarda kara paranın yurt dışından adaya getirildiğini biliyoruz. Maliye bundan bir gelir elde etti, yani vergi alacağını söyledi.
‘Ada suçlar için rahat bir yer’
“2020’nin haziran ayında bir jet skandalı yaşandı. Pandemi nedeniyle adalıların eve kapandığı ve kimsenin sokağa çıkmadığı bir dönemde, Türkiye’den özel jetle bir grup iş insanı yanında Rus kadınlarla, gümrük işlemine tabi olmadan adaya geldiler. Beraberinde ne getirdikleri hiçbir zaman günlük işleminden geçmedikleri için öğrenilemedi. Bu arada Mağusa Limanı dediğimiz, gemilerin gelip de belli kargo işlem yaptıkları ana limanda uzunca bir süredir x-ray cihazlarının bozuk olduğu söyleniyor. Dolayısıyla adaya neyin sokulup neyin çıkarıldığını da bilmeyen vaziyetteyiz. Adada yaşanan sorunlar, uluslararası mekanizmalarının ya da iş birliği ağlarının tanınmayan bir devlet olmasından kaynaklı. Ada, bu tip suçlar için rahat bir yer olabiliyor.”
KKTC polisi askere bağlı
Murat ise kamuoyunda tartışılan çok sayıda iddia olmasına karşın Falyalı hakkında bugüne kadar yalnızca darp nedeniyle soruşturma açılmasını ‘trajikomik’ olarak nitelendiriyor.
Etkili bir soruşturma yapılıp yapılmayacağına dair umudunu sorduğumuz Murat, tıpkı Derya gibi KKTC polisinin adadaki Türk askerlerine bağlı oluşuna dikkat çekiyor: “En başta sivil idarecilerin, memleketi yönetme görevinde olan seçilmiş temsilcilerin müdahale edebildiği bir teşkilattan bahsetmek mümkün değil. Bu da beraberinde kendi ülkemizin asayişini idare etme noktasında bile siyasi irademize sahip olmadığımızı gösteriyor.”
‘Suikast kulaktan kulağa konuşuluyordu’
Murat, Falyalı’ya yönelik suikastın uzun süredir adada kulaktan kulağa konuşulduğunu söylüyor ve gazeteci Kutlu Adalı cinayetini hatırlatıyor: ”Geçen sene Sedat Peker’in ifşaları ardından, karanlık bir oyunun taşlarının yavaş yavaş döşendiğini az çok fark etmiştik. Tabii ki o süreçte en can alıcı konulardan biri de Kutlu Adalı cinayetine dair söylenenlerdi ki Kıbrıslı Türk toplumu o dönemde dile getirilen her şeyi zaten biliyordu. Fakat bir türlü neticelendirilmeyen ve faili meçhul kalan cinayet ve 90’lardaki bombalama olayları sebebiyle askıda kalmıştı.”
Murat’a göre, adada işlenen suçların ortaya çıkarılması ve üzerine gidilmesi suça karışanların kimliklerine bağlı olarak değişiklik gösteriyor: “Uyuşturucu kullanıcıları kıskıvrak yakalanırken, dünyanın her yerinde olduğu gibi büyük patronlar asla mahkeme karşısına çıkarılmıyor. Özellikle gece kulüplerinde ve daha birçok sektörde insan ticareti yapan kimseler de bugüne kadar soruşturulmadı. Bunlar yanında bir de kumarhane ve sanal bahis sorunumuz var. Aslında uyuşturucu, seks köleliği, kumarhane ve sanal bahis çemberinde dönen bir mafyatik birlikten bahsetmek mümkün.”
Bir haftada iki saldırı
Geçen hafta adada düzenlenen bir başka saldırıyı hatırlatan Murat, yine sanal bahis iddialarının gündeme geldiğine dikkat çekiyor: “Geçen hafta evinin önünde kurşunlanan Mehmet Akacan, adı sanal bahis ile anılan Bulut Akacan’ın babası. Akacan’ın sözlerine kulak verildiğinde, geçmişte yaşadıkları cezai süreçlerde etkili olan Türkiye elçiliği, polis ve savcılık üçgeninden bahsediyor. Saldırıya uğrayan isimler, kendilerine yapılan tehditleri polise bildirdiklerini de söylüyorlar. Kısacası geçmişte de var olan karanlık ilişkiler, artık daha keskin ve can yakıcı şekilde kendini ortaya çıkarıyor. Toprak çirkefi kusuyor. Belki de birileri yargılanıp cezalandırılacak. Ama tetikçiler mahkûm edilse bile, derindeki ilişkiler ortaya çıkarılmadıkça daha çok cenaze kaldırılır bu topraklardan.”
Aslı Murat, adanın suç için adres olarak tercih edilmesinde uluslararası alanda tanınmaması kadar, bağımlılık ilişkisinin de yattığını düşünüyor. Murat, Kutlu Adalı cinayetini bir kez daha hatırlatarak, federal çözümün bu ilişkiyi de ortadan kaldıracağını düşünüyor: “Peker’in ifşalarında adı geçip şu anda hayatta olan, cinayet ardından kurulan araştırma komitelerinde de adları geçen isimler hakkında ne KKTC’de ne de TC’de bir soruşturma açılıp ileri işlem yapıldı. Yine üzeri kapatıldı. Bir arka bahçe haline getirilen KKTC’de yaşananlar tanınma yanında, var olan bağımlılığı sona erdirecek bir federal çözümle daha da kolay sorgulanabilecek.”
‘Bağımlılık ortadan kaldırılmalı’
KKTC’de ardı ardına silahlı saldırıların düzenlenmesi nedeniyle toplumda korkunun hâkim olduğunu söyleyen Murat, yalnızca tetikçilerin yargılanmasıyla adaletin sağlanamayacağını düşünüyor. Kıbrıs’ın kuzeyinin tartışmalı konuların konuşulduğu, ancak ‘üç maymunun oynandığı’ bir alan olduğunu savunan Murat, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Esas mesele, yaratılan düzenin derinindeki bağlantılarının açığa çıkarılmasıdır. Kıbrıs’ın kuzeyi birçok meselenin bilinip konuşulmadığı, üç maymunun oynandığı bir yerdir. Sistem tıkır tıkır işlemeye devam ediyor. Dün gece ülkede var olması bile başlı başına sorun olan kalaşnikof marka silah iki kişinin canını aldı. Kaldı ki başka bir olayda da kullanılmış ama her nedense el konulamamış. Yaklaşık bir hafta önce de Mehmet Akacan, sokak ortasında kurşunlandı. Bunların yanında, mafyanın at koşturduğu gece kulübü, kumarhane, uyuşturucu ve dolayısıyla kara para aklama gibi alanlarda yaşanan karanlık ilişkiler de mevcut. Ülkeyi yönettiğini iddia edenler, mafyanın kendi arasında hesaplaşmasının, malum kesimlerin ülkenin kuzeyine çöreklenmesinin önüne geçmeli ve Kıbrıslı Türk toplumunun kendini güvende hissedeceği ortamı sağlamalıdır. Bunun için atılacak ilk adım, polisin anayasa değişikliğini beklemeden polis yasasındaki değişiklikle sivil iradeye bağlanmasıdır. Tabii ki daha büyük bir ihtiyaç, var olan bağımlılığın ortadan kaldırılacağı, arka bahçe olma durumunun sonlanacağı federal çözümün gerçekleşmesidir. Ötesi laf kalabalığı ve günü kurtarma politikasıdır. Hiçbir anlam ifade etmez.”