NEVŞİN MENGÜ
@nevsinmengu
Trabzonspor-Malatyaspor maçının başında Emine Bulut için pankart açılıyor, skorborda da siyah zemin üzerine Emine Bulut ismi hashtag şeklinde yazılıyor. “Ölmek istemiyorum” çığlıkları kafamıza kazınan Emine Bulut anısına, onun feci ölümü karşısında duymamız gereken ulusal utanç adına bir dakikalık saygı duruşu isteniyor. Ama bu saygı duruşu yapılamıyor. Trabzonspor taraftarları yoğun biçimde slogan atmaya devam ediyor. Erkekliğin kutsandığı ve en ham haliyle ortalığa saçıldığı bir tür katharsis, bunun övünç nedeni olduğu futbol maçlarından birinde, bir erkek tarafından katledilmiş bir kadın için bir dakikalık utanç duygusu yaşamak, staddaki erkeklere ağır ve anlaşılan lüzumsuz geldi.
Tesadüf, dikkatsizlik, umursamazlığın ötesinde, kadın düşmanlığı sorunumuz var.
Son haftalarda art arda yaşanan kadın cinayetlerinden sonra sosyal medyada paylaşılan, “Kim bilir kadın ne yaptı”, “Kadın adamı bu noktaya getirmiştir” gibi yorumların organik olduğu gerçeğini de görmemiz gerekiyor.
Kadınlara yönelik şiddeti, kadınları katletmeyi hak sanan bir ideoloji yayılıyor.
İslamcı siyaset, son dönemde Batı’da yaşanan toplu katliamları hemen ‘Hristiyan terörü’ diye damgalayıp kendine bir tür ahlaki üstünlük sağlamak peşinde. “İslamcı terör var ama bak Hristiyan terörü de çok fena” denince sanki tüm sorunlar çözülecek. İslamcı siyasetin başarısızlığa mahkum olmasının temel nedenlerinden biri de, dünyada olan biteni bir türlü analiz edip okuyamamak. Bu sanırım İslamcıların her şart ve koşulda en masum ve en doğru biziz ön kabulu ile düşünmeye başlamasından kaynaklanıyor.
Burada ‘Hristiyan terörü’ diye zorlama bir kavramla açıklanmaya çalışılan katliamların bir kısmı aslında ‘Incel’ katliamları. ‘Incel’ tanımını erkekler kendileri için kullanıyor. ‘Incel’ yani ‘involuntary celibate’ (zorunlu müzmin bekar) kadınlarla birlikte olmak istedikleri halde, kadınlar tarafından reddedildikleri için müzmin bekar olan erkeklere deniyor. Reddedildikleri için kadınlardan nefret ediyorlar. Bu kitlenin kendi arasında geliştirdiği bir tür ‘edebiyat’ var. ‘Incel’ler tarafından yazılan şiirler, bestelenen şarkılar mevcut. Chat odalarında sürekli sohbet halindeler. Yaptıkları sohbetler kadınları aşağılamak ve kadınlara düşmanlık beslemek üzerine kurulu. Çoğu zaman, kadınları nasıl öldürecekleri üzerine ‘espriler’ yapıyorlar. Tüm bunları sosyal medyalarında paylaşmakta da beis görmüyorlar. Bu grup içinde kadın nefreti bir tür varoluş nedenine, meta anlatıya dönüşüyor.
İlk ‘Incel’ cinayeti 2014 yılında 22 yaşındaki Elliot Roger tarafından işlenmiş. Roger, California Üniversitesinde altı kişiyi öldürmüş. Roger cinayetleri işlemeden önce çektiği videosunda “Bu sarışın kızlar, bu hayvanlarla değil benimle olmalı” diyor. Elliot Roger, ‘Incel’ camiasında bir kahraman muamelesi görüp ‘Aziz Elliot’ diye anılıyor.
17 yaşındaki blogger Bianca Devin’in ise bir başka ‘Incel’ Andrew Clark tarafından kafası kesilmişti. Devin’in kafasını kesen 25 yaşındaki Clark bu görüntüleri sosyal medya hesabında paylaşmıştı. Clark, hayatını blogunda paylaşan Devin ile yakınlaşmak istemiş, Devin bu isteği reddetmiş.
40 yaşında ‘Incel’ Scott Paul Beierle, bir yoga stüdyosunu basıp 11 kadını Glock tabancasıyla öldürmüştü.
Paradigma hep benzer: Ben istediğim halde benimle birlikte olmadı, benimleydi ayrılmak istedi, madem öyle ölmeli.
Yüzyıllar süren insandan sayılmama, alınıp satılma, köle yapılma sürecinin ardından, kadınlar birey olma mücadelesini kazanıyor. Aslında temel sorun bu. Erkekler yüzyıllardır keyfini çattıkları iktidarı paylaşmak istemiyor.
Kadınlar, erkek şiddetinin kurbanları oluyor. İçinde yaşadığımız yüzyılın gerçeği kadına yönelik sistematik nefret ve şiddetle karşı karşıya olduğumuzdur. Bu sistematik katliamla, kadının evinde yerinin bildirildiği, kadını birey değil eş ve anne olarak tanımlandığı muhafazakar aile değerlerine hapsederek çözemeyiz. Eşitliği kafalara kazımaktan başka çaremiz yok.