SERTAÇ ÇOMAK
@sertaccomakk
sertaccomak@diken.com.tr
İstanbul’da iki gün üst üste tüm biletlerin tükendiği konserler veren Fransız saykedelik müzik grubu La Femme’in kurucu üyeleri Sacha Got ve Marlon Magnée, Türkiye’yi çok sevdiklerini, tekrar gelmek istediklerini söyledi.

Şarkılarını 60’lar rock’n roll, synthwave ve daha birçok elementle oluşturan La Femme, 29 ve 30 Eylül’de iki gece üst üste İKSV Salon’da konser verdi.
Türkiye’yi çok sevdiklerini söyleyen Sacha ve Marlon, 30 Eylül öğleni buluştuğumuzda ilk gece gibi ikinci gecenin de ‘aynı çılgınlıkta’ geçmesini bekliyordu. Tam da öyle oldu.
Usta sanatçı Zafer Dilek’e de büyük hayranlık besleyen ikili, kendisiyle bir an önce tanışmak istediklerini belirtti.
Sacha ve Marlon’la sahne şovları, üretim süreçleri, kostümler ve gelecek planları hakkında konuştuk…
Direkt kitabin ortasından başlamak istiyorum. Her albümünüzde farklı bir ses ve anlatı ortaya çıkarıyorsunuz fakat bu çeşitlilikte hep özgün sesinizi yansıtıyorsunuz… Peki albümlerinize koyacağınız bu fikirler nasıl ortaya çıkıyor?
Marlon: Çocukken o kadar çok şarkı dinliyorduk ki, kafamızda kocaman bir müzik kütüphanesi var. Bu şarkıları birbirine bağlıyoruz. Bazen seyahat ederken de yeni müzik türleri keşfediyoruz. Doğal olarak gelişiyor.
Peki şu andaki sesinizi nasıl ortaya çıkardınız? Hangi fikir ve türler sizi etkiledi?
Sacha: Sevdiğimiz ana stilleri birleştirdiğimizi düşünüyorum. Bir sürü rock’n roll, 60’lar müziği ve ardından coldwave, synth müziği, 70’ler ve 80’lerin sonu keşfettik ve her iki sesi karıştırmaya başladık. Ayrıca saykedelik müziği de seviyoruz. Böyle başladı ve daha birçok şeye evrildi.
‘Paris-Hawai mini bir albüm gibi’
Son albümünüz Paris-Hawai, geçen mayısta yayınlandı. Şu ana kadar dinleyicilerden gelen geri dönüşler nasıl?
Marlon: Mini bir albüm gibi. Bazı insanlar anlamadı ve mutlu olmadı çünkü bizim klasik albümlerimizden biri değil. Daha çok enstrümantal bir albüm, çok fazla şarkı da yok. Bazı insanlar da gerçekten beğendi. Çok sakin ve ‘chill’ bir müzik. Çok farklı, bu albüm biraz yan proje gibi.
Sacha: Albümdeki şarkılar daha çok evdeyken kulaklıkla dinlenen şarkılar gibi.

Peki, gelecekte ne gibi projeler planlıyorsunuz?
Sacha: ‘Collection Odyssée’ (son iki albümün dahil olduğu koleksiyon) için hâlâ birçok farklı fikrimiz var. Biraz daha tipik şarkılarımızdan yapmak istiyoruz. Hala bir sürü şarkı fikrimiz var.
Marlon: Yazmaya başladığımız bütün şarkıları bitirmek ve birkaç stadyumda çalmak istiyoruz.
Şu ana kadar konser verdiğiniz en büyük mekan neresiydi?
Marlon: Festival mi, tek mi? 50 bin kişilik bir festivalde çalmak gerçekten çok kolay ama 50 bin bilet satmak çok zor.
Peki sadece kendiniz olarak?
Marlon: 6 bin, o da Paris’te.

Türkiye’yi sevdiniz mi?
Sacha: Evet, hem de çok.
Marlon: Evet, hatta tekrar gelmek istiyoruz. Facebook’ta hayranlar “Gelmek için neden bu kadar beklediniz” diye sordu. Beklemedik, kimse bize çalma teklifiyle gelmedi. Biz buraya gelmeye çalıştık ama hiçbir festival veya organizasyon bizi çağırmadı. Yapabilseydik 10 yıl, beş yıl önce çalmak isterdik. Umarız tekrar geliriz. Çünkü burası inanılmaz bir ülke, ayrıca yerel syntwave sahnesi de çok iyi.
Türkiye’den sevdiğiniz, dinlediğiniz sanatçılar var mı?
Marlon: Evet, birkaç eski ve yeni sanatçı biliyoruz. Altın Gün, Zafer Dilek…
Sacha: Zafer Dilek, o en iyisi.
Marlon: 79 yaşında, ölmeden önce onunla tanışmak istiyoruz.
Normalde de iki gün üst üste konser verdiğiniz olur mu?
Sacha: Hayır, bir mekanda üst üste çaldığımız ilk sefer.
Marlon: Çok sevdik, harika bir şey. Bir hafta boyunca çalsak bile olurdu yani.
‘Çok şanslıyız çünkü her yerde çalabiliyoruz’
Hayat nasıl gidiyor, neler yapıyorsunuz?
Marlon: Depresyondayız (gülüşmeler). Bu hayat çok zor çünkü internet vs. nedeniyle eskiden sattığın kadar albüm satmıyorsun ve o kadar çok müzik ve grup var ki… Bu nedenle bizim için de çok iş var. İşle, müzikle ilgilenmemiz lazım. Her zaman hazır bir albümümüzün olduğundan emin olmamız lazım çünkü bazen bir albüm yapmak üç yıl kadar sürüyor. Sadece bunları yapıyoruz, bu bizim hayatımız. Bu yüzden seyahat etmeyi seviyoruz. Sadece Fransa’da çalan Fransız müzisyenlerin moralinin bozuk olduğunu biliyorum. Çok şanslıyız çünkü her yerde çalabiliyoruz. Bu büyük bir şans.

Müziğinizin dünya çapında dinlendiğini gördüğünüzde ilk neler hissettiniz?
Sacha: Gerçekten çok güzel bir his. Başka bir ülkede çalıyorsunuz, Fransızca konuşmayı bilmiyorlar ama müziği seviyorlar. Bence bu büyük bir zevk, hatta en büyük zevk.
Sözleri söylüyorlar mı?
Sacha: Bazen söylüyorlar.
Marlon: Hatta bazen Youtube’da “Sizden dolayı Fransızca öğrenmek istiyorum” diye güzel yorumlar geliyor. Bu yüzden Fransız hükümetine, bazen Fransız kültürünün büyük elçileri gibi olduğumuzu ve bize daha fazla yardım etmeleri gerektiğini söylüyorum (gülüşmeler).
‘Artık hep kot pantolon ve siyah tişört var’
Giydikleriniz ve yaptıklarınızla çok iyi bir sahne şovu da sergiliyorsunuz… Hangi fikirler ve türler size bu şovlarda ilham oluyor?
Marlon: (20’nci) yüzyıldaki bütün güzel scene’ler. 20’ler, 30’lar, 40’lar, 50’ler, 60’lar… İnsanlara bunun sadece müzik değil tam bir deneyim olduğunu göstermek istiyoruz. Bir evrene giriyorsunuz, zihninizi, kafanızı boşaltmanız gerekiyor. Bir grupta sadece siyah tişört giyen bir kişi gördüğünüzü düşünün. Böylece hayal satamazsın.
70’lerdeki gibi büyük rock yıldızı kostümüyle falan gelip seyirciye daha fazla hayal satmanız gerekiyor. Çünkü çocukken bilirsiniz albüm kapaklarına bakarsınız ve en güzel albüm kapaklarına sahip grubu dinlemek istersiniz. Bu dünyada mesele sadece müzik değil, aynı zamanda imaj da.
Küreselleşmeden dolayı çok üzülüyorum, Türkiye’de çarşıya gittiğimde geleneksel kıyafetleri gördüm. Çoğu sahte görünüyor, 100 yıl önceki zanaat, hissiyat ve kumaş yok. Artık kimse böyle giyinmiyor. İstanbul’a en son geldiğimde kaftan ve büyük bir şapkam vardı. Herkes benimle fotoğraf çekiyor, eğleniyordu çünkü artık kimse böyle giyinmiyor. Biraz üzücü. Artık hep kot pantolon ve siyah tişört var.
Kostüm alanında en çok hangi sanatçılardan ilham aldınız?
Marlon: David Bowie, en iyisi değil ama bayağı ilham verici. Aynı zamanda Sex Pistols, harika ikonografileri var.
Küçükken hangi sanatçıları dinliyordunuz?
Marlon: NOFX, Brian Jonestown Massacre, Lou Reed…
Sacha: Jimi Hendrix, Nirvana, Eminem…
‘En iyi şarkıları yapsan bile fark etmiyor’
Son olarak daha önce değindiğiniz noktayı sormak istiyorum. Eskiden büyük sanatçılar ve büyük plak şirketleri vardı. Şimdi de herkes kendi müziğini üretip yayınlayabildiği için daha çok sanatçı ve üretim var. Bu bir müzik grubu olarak üretim süreçlerinizi nasıl etkiliyor?
Marlon: Bunun yüzünden çok çok daha fazla çalışıyoruz. Sürekli üretiyoruz. Ayrıca mücadele etmek zorundasın çünkü en iyi şarkıları yapsan bile fark etmiyor. Eskiden iyi şarkılar yaptığında, bir plak şirketi ve prodüktör bulduğunda albümlerini satıyordun ama şimdi aynısını yapsan ve plak şirketin falan olsa bile, bilemiyorsun. Her şey riskli. Bu çok üzücü. Artık plak şirketleri müzisyenlerle anlaşmada şarkılarının iyi olup olmadığına bakmıyor. TikTok’ta, Instagram’da bir yıldızsa ve takipçileri varsa bir sanatçıyla sözleşme imzalıyorlar.
Sacha: Algoritma, TikTok ve benzeri konularda bir trend sorunu var. Tek bir şarkıyla her şey çok hızlı ilerleyebilir. Eğer rap ve bir tür pop müzik yapıyorsan popüler olman çok daha kolay olabilir. Ama eğer saykedelik müzik yapıyorsan, dünya çapında çalabilirsin ama asla bir rapçi gibi ünlü olamazsın. Çünkü bu trend meselesi.