HAYKO BAĞDAT
Gelin açık açık konuşalım. Saray ve şürekası bu ülkede yaşanan çatışmalı ortamı seviyor olabilir mi? İç savaşın kapısını araladığımız hallerimizi iktidarda kalmak için en büyük koz olarak görüyor olabilirler mi?
‘Biz olmazsak tufan gelir’ ayağına tüm toplumu ve barış ihtimalini rehin almışlar diyebilir miyiz?
Muhalif kim varsa mikrop muamelesi yaparak, Kemalistinden devrimcisine, Kürdünden cemaatçisine, Alevisinden Ermenisine herkesi hain ilan ederek en kalabalık kitle olan tabanlarının oyunu kemikleştirmek istiyor olabilirler mi?
Enayi değil kötüler
Ya bu ihtimale yüksek sesle evet demeliyiz ya da bunların kafalarının hiçbir şeye basmadığının hakkını teslim etmeliyiz. Bütün toplumsal kesimlerin böylesine nefretini kazanmak planlı değilse büyük bir enayiliktir çünkü.
Ben enayi değil kötü olduklarını düşünenlerdenim.
Öcalan ile masada müzakereye oturma cesaretini göstermiş bir iktidarın aniden 35 yıllık savaş mantığına ve körlüğüne dönüşmesinin başka bir açıklaması olamaz.
Yedi ay içinde toplam bine yakın insanımızın çatışmalarda hayatını kaybedeceğini önceden görememiş olamazlar.
Bile isteye yapıyorlar bunu. Sonra da utanmadan “Savaş oyumuzu artırdı” diye demeç veriyorlar. Erdoğan bir elini şehit tabutuna koyup diğer elinde mikrofon, ‘ulusa sesleniş konuşması’ yapıyor.
İnsanlığın dibine vurdular
Kan akıtmaktan siyasi beklentisi olanlardan kanı durdurmalarını beklememizi istiyorlar. Ama asla durdurmayacaklar.
Çocuk vurmaları bundandır. Vurdukları çocukların ölülerine küfretmeleri bundandır.
Delik deşik edilmiş Kürt evlerinin üzerine boyayla yazılan iltifatları kabul etmeleri bundandır. Sokak ortasında Kürt annesinin cesedini yedi gün bekletmeleri bundandır.
Sur’a TOKİ sokmak istemeleri bundandır.
Dink cinayetinde yaptıkları en büyük faaliyetin ‘Ogün Samast Ermeni mi’ diye araştırmak olması bundandır.
Hiç barışmayalım istiyorlar.
Öfkemizden ve nefretimizden besleniyorlar. Acılarımıza, yaralarımıza sivri tırnaklarıyla yaklaşıyorlar.
Cansız kadın bedenlerini bu yüzden çıplak teşhir ediyorlar.
İnsanlığın dibine vurdular artık.
İsyan etmemizi, isyan ettikçe öldürülmemizi, hapsedilmemizi istiyorlar.
Şimdi Selahattin Demirtaş’ı Meclis’ten yaka paça kodese tıkmanın peşine düştüler.
Barışı seslendiren son güçlü sesi susturmak istiyorlar. Kürt gençlerini dağda kıstırmak istiyorlar. Kürt gençlerini barikatta vurmak istiyorlar.
Kürtlerin ellerindeki son umut kırıntısına göz dikmişler. Bunu yaparlarsa ne olacağını çok iyi biliyorlar. Yapılmışı var çünkü.
Leyla Zana Meclis’ten alınıp 10 sene tutsak edilmeden önce olanları şöyle anlatmıştı: “1994’te gözaltına alındığımda beni sorgulayan savcı sormuştu: ‘Peki bu ülkede Kürtlerin hakları verilirse diğer halklar ne olacak? Onlar da mı isteyecek?’ Bu soruya ‘Evet’ demiştim. ‘Herkes kendi kimliğine, kendi kültürüne sahip olabilmeli.’ Bunu deyince, savcı beni dövmek istedi. İkinci savcı onu tuttu.”
Savcı yine üzerimize yürüsün ama ikinci savcı bu kez onu tutmasın istiyorlar. Kabadayılıkla, barbarlıkla yürüyorlar. Çok bağırırlarsa sokaklarda Erdoğan için söylenen sıfatları kendi tabanları duymaz zannediyorlar.
Peçeteye “Zafer Çağlayan bu saatin parasını ödemiştir” diye yazınca hırsızlıkları unutacağımızı umuyorlar. Hırsızların dokunulmazlıkları için Reza’nın önüne yatanlar seçim meydanlarında kutsal kitap sallıyorlar.
Hepimizden daha çok korkuyorlar
Yaşam, insan, çocuk, kadın, genç, polis, asker umurlarında değil.
Hazine odasının anahtarını kaybetmemek için yapmayacakları yok artık.
Hidayet Karaca’dan Can Dündar’a, Selahattin Demirtaş’tan Sevan Nışanyan’a herkes aynı tehlike onlar için.
Yargılanmayacakları bir sistem inşa etmeye çalışıyorlar. Toz bulutu içinde kalırsak cinayeti ve hırsızlığı görmez kimse diye inanıyorlar.
Ve size bir sır vereyim mi?
Hepimizden daha çok korkuyorlar.
Benim başıma bir iş gelirse bunları söyledim diye olur en fazla. Ama onlar öldürdüler, ellerine kan bulaştı. Ama onlar çaldılar, harama el sürdüler. Ama onlar kul hakkı yedi, gazeteye, binaya, televizyona, gecekonduya çöktüler. Ama onlar milletin ekmeğiyle oynadı, binlerce insanı işsiz bıraktı, binlerce memuru ilçe ilçe süründürdü.
Ben kafamı yastığa rahat koyuyorum. Onların bir gece olsun rahat uykusu yok.
Beter olsunlar…