SERTAÇ ÇOMAK
@sertaccomakk
sertaccomak@diken.com.tr
İçişleri Bakanlığı’nca ‘alındı’ belgeleri verilmeyerek tüzel kişilik kazanması sekteye uğratılan Yeşiller Partisi’nin kuruluş başvurusunun üzerinden bugün itibariyle iki yıl geçti.

Hedeflerini ‘dünyamızın iyice çıkmaza giren sorunlarına doğayı merkeze alan ve toplumların hiçbir ferdini geride bırakmayan somut ve gerçek çözümler üretmek’ olarak tanımlayan Yeşiller, 21 Eylül 2020’de gerekli belgeleri İçişleri Bakanlığı’na teslim etmişti. Tüzel kişilik kazanamayan Yeşiller, hukuki süreç başlatmıştı.
Yargıtay’ın verilerine göre eğer kurulabilseydi Türkiye’deki 92’nci parti olacak Yeşiller’in belgelerini bakanlığa teslim edişinden beri Zafer ve Memleket partileri dahil 32 parti kuruldu.
Partinin eş sözcüsü Koray Doğan Urbarlı, son olarak 7 Temmuz’da mahkemenin İçişleri’ne üçüncü kez partinin kurulmama sebebini sorduğunu fakat yanıt gelmediğini bildirmişti.
Diken’e konuşan Urbarlı, bakanlığa istisna uygulandığını, belgeleri bakanlıktan alamayan mahkemenin davacı olan kendilerinden istediğini söyledi: “Mahkeme, İçişleri Bakanlığı’ndan bir kere normal, iki kere de 15 gün süre vererek ‘Size verilen belgeleri verin bize, biz de bir bakalım. Bu belgelerde ne problem var’ diye sordu.
Aslında bu bir kere olan şey, İçişleri Bakanlığı’na istisna uygulandı. Daha sonra mahkeme, davacı olmamıza rağmen bize ‘Bakanlıktan alamıyoruz, bari siz gönderin’ dedi. Belgeleri gönderdik zaten tebligat ve gönderme süresini düşündüğümüzde de bugün yarın bir karar bekliyoruz. Artık nihai bir karar verilmesini talep ettik.”
‘İçişleri burada bir yetki aşımı yaptı’
Eş sözcü, kendilerine yasal olarak bir eksikleri olup olmadığına dair bir geri dönüş olmadığını söyleyerek İçişleri’nin aslında ‘bir izin verme yapısı olmadığını’ hatırlattı: “İçişleri Bakanlığı Anayasa olarak belgeleri alır ve içinde eksiklik varsa söyler. Siyasi parti eksiği tamamlar ve programın içeriğini, tüzüğünü okumak için iş Yargıtay’a gider. İçişleri Bakanlığı zaten burada bir yetki aşımı yaptı. Yetkisi olmadığı halde bize blokaj uyguluyor. Onun tek yetkisi: E-devlet’ten aldığımız belgeleri, devlete verebildik mi veremedik mi onu kontrol etmek. İki yılda buna karşı da tek söz söylememiş olmaları zaten aslında ortada bir bürokratik sorun olmadığını bize gösteriyor. Belgeler çok enteresan belgeler de değil içinde ikametgah gibi şeyler var.”

‘Bütün gündemlere dair bir sözümüz var’
Urbarlı, bu ‘siyasi engel’in sebebinin ne olabileceğine dair bir soruyu ‘yeşil siyaset’in Türkiye’deki sorunlara verdiği cevaplarla yanıtladı.
Eş sözcüye göre engelin amacının ne olduğunu ‘net olarak’ söylemek mümkün değil: “Belli bir şekilde Türkiye’nin bu siyasi ittifaklarla seçime girmesi ve Avrupa’da yeşil hareketin yükselmesiyle ilgili bir durum olduğu çok açık. ‘Seçime girip aritmetiği darmadağın ederiz’ gibi bir iddiamız yok. Fikrimiz bünyemizden daha büyük, bunun farkındayız. Geçen gördük işte LGBTİ+ karşıtı bir yürüyüş oldu, ondan önce sokak hayvanlarına karşı bir kampanya başlatılmıştı. Bizim doğrudan çeşitli toplumsal ve ekonomik argümanlarımızı da içeren bir sürü gündem oluyor. Bu gündemlerde gerçekten de bizim hepsine dair bir sözümüz var.”
‘Tematik bir parti değiliz’
Yeşiller, geçen iki yıl boyunca kuruluşu sekteye uğratılmasına rağmen siyasette aktif rol oynadı. Kendisinden sonra kurulan 32 partinin çoğundan daha fazla kamuoyu oluşturup partinin hukuksal mücadelesi dahil birçok çalışma yürüttü.
Bu bağlamda CHP, TİP ve HDP’yle genel başkanlar seviyesinde İYİ Parti’yle de hukuksal heyet seviyesinde görüşüldü.
Urbarlı, bu görüşmelerin partinin hukuki boyutuyla başlayıp yeşil politikalarla devam ettiğini anlattı: “Orada şöyle diyoruz: Bugün Yeşiller Partisi’ne bunu yapmak kolay, bugün sesimizi çıkarabiliyoruz ama arkamızda milyonlar yok. Bu durum yarın öbür gün büyük ve iddialı bir partiyi seçime almamaya da gelebilir. Çok doğal bir süreç olarak işleyebilir. Bu çok büyük bir hukuksuzluk ve buna dur demezsek bir yerde sizin de başınıza gelebilir.
Onlar bize daha çok kendi yeşil politikalarından bahsetti. Ondan sonra geleceğe dair işbirliğiyle ilgili çeşitli konuşmalar oldu. Hepsi olumlu geçti. Bir şekilde çok bilinmeyen ve üzerine söz söylenmeyen bir uzmanlığın partisi olarak da görülüyoruz. Aslında buna karşıyım biz tematik bir parti değiliz ama Yeşiller Partisi deyince de akla gelen belli konular var. Bu belli konular herkesin gelecekte çok konuşulacağını düşündüğü ve şu anda da üzerine çok fazla bilgisi olmayan konular.”

Eş sözcü, Türkiye’de çok büyük bir ekonomik sıkıntı olduğunu ve bu ortamda yeşil politikaların geniş toplumsal kesimlere ‘lüks’ olarak geldiğinin farkında olduğunu söyledi: “Böyle bir ülkede tabii ki bir Norveç ve Kanada gündemi bekleyemeyiz. Haksızlık etmek istemem. Ama herkes şunun da farkında: ‘Biz beş-10 yıl içerisinde Yeşiller Partisi’nden gelen insanların söylediği sözleri konuşacağız. Söylediği sözler üzerine fikir üreteceğiz.’“
‘Dertleri Türkiye’nin batan ekonomisini çevreyi yağmalayarak biraz daha sürdürmek’
Urbarlı’ya göre AKP’nin yeşil politikaları ‘greenwashing’in siyasete uygulanması.’
Türkiye’nin bir sene önceye kadar Paris İklim Anlaşması’nı onaylamayan dünyadaki son yedi ülkeden biri olduğunu vurgulayan eş sözcü, onay için 3,1 milyar avro para beklendiğini hatırlattı: “Çok utandırıcı bir şey bence bu ülkenin vatandaşları için. Bir iklim hedefleri metni ortaya çıkardılar. Kömür duruyor, nükleer duruyor ama bakarsanız bakanlığın, müdürlüklerin ismi değişti. Elde sadece ‘sıfır atık’ diye bir prestij projesi var. Onu da biraz kazıdığımızda yurtdışından çöp ithal eden dünyadaki en büyük ülkelerden biri olduğumuzu görüyoruz.
Dert ekonomik bir dert. Türkiye’nin batan ekonomisini çevreyi yağmalayarak biraz daha sürdürme derdi. Bakanlık şu an herhangi işe yarar bir şey yapmıyor. Yapabilir tabii ki yapması da gerekiyor. Biraz uluslararası akımla belli sözler söyleniyor fakat bunlar çok yetersiz.”
‘Diğer her şey yapılıp kömürde kalınırsa bir işe yaramaz’
Urbarlı, Yeşiller’in yarın iktidara gelse atacağı ilk somut adıma dair soruyu şöyle cevapladı: “Çok büyülü bir şey olduğu için ben de sınırsız bir cevap vereceğim: Kömürden çıkmamız gerekiyor. İklim krizine karşı gerçekten bir şey yapmak istiyorsak, Türkiye’nin verdiği katkıya darbe vuralım istiyorsak kömürden çıkmamız gerekiyor. Bunun planının hemen yapılması ve temiz enerjiye geçilmesi gerekiyor. Esas olarak iş aslında ‘fosil yakıtların kullanılmaması eşittir iklim krizine katkı verilmemesi.’ Bu denklemin kırılması gerekiyor. Diğer her şey yapılıp kömürde kalınırsa bir işe yaramaz.
Biz Türkiye ve dünyada üçlü bir kriz olduğunu savunuyoruz: Ekonomik, ekolojik ve sosyal. Ekolojik krizin bastırmasıyla birlikte çok fazla da zamanımız olmadığını görüyoruz. O yüzden de tek bir hamlede her türlü konuya çözüm bulmamız gerekiyor. Ne yazık ki böyle bir aciliyetteyiz. ‘Yeşil Yeni Düzen’ dediğimiz, Avrupa Birliği ve ABD’de de dile getirilen bir çözüm önerisi paketimiz var. Fosil yakıtlardan temiz enerjiye geçmeye, sosyal olarak daha demokratik, yerelden demokrasiyi kuran adil bir toplum yaratmayı hedefleyen çözümler bütünü.”

Avrupa’da yedi ülkede hükümette
Türkiye’de kurulamasa da Yeşiller şu an itibariyle Avrupa Birliği’ndeki yedi ülkede hükümette: Avusturya, Belçika, Finlandiya, Almanya, İrlanda ve Lüksemburg.
Urbarlı, Yeşiller’in Avrupa’da Rusya-Ukrayna savaşı dolayısıyla çok talihsiz bir döneme denk geldiğini söyleyerek “Hala toplumsal desteklerini sürdürüyorlar çünkü merkezi siyasetin çöktüğü bir dönemde son büyük ideoloji olarak Yeşiller öne çıkmış durumda” dedi.
‘Nefretle destek toplayabildiğinizi anladığınızda o nefretin de bitmesini istemezseniz’
Eş sözcü şöyle devam etti: “Yeşillerin alternatifi olarak da aşırı sağı görüyoruz Avrupa’da. Türkiye’de de mesela LGBTİ+ karşıtı yürüyüşü düzenleyenlerin veya başka benzer yapıların bu hareketini göreceğiz diye düşünüyorum.
Ekonomi kötüleştikçe aşırı sağın o çok kolay çözümü, ‘Bu insanlar geldi, işimizi, aşımızı elimizden aldı’ saçmalığı bence gençler arasında ne yazık ki daha çok yer buluyor. Bundan beş-altı yıl önce de çok fazla sığınmacı geliyordu, farklı bir sayıda değildi fakat bu kadar büyük bir tepki yoktu çünkü insanlar karınlarını doyurabiliyordu, işlerini döndürebiliyordu.
Türkiye’de bir anda ekonominin çökmesiyle birlikte patronların bu insanları daha çok sömürmesi devreye girince ‘kravatlı ırkçılık’ daha çok öne çıktı. Kötü olan şey şu: Bu fikriyat bir kere öne çıktığı zaman nerede duracağı konusunda da bir tahminimiz olamaz. Bugün Suriyelileri, Afganları karşısına alır yarın sokak köpeklerini karşısına alır, bir sonraki gün sevgilisiyle el ele yürüyenleri karşısına alır, Kürtleri karşısına alır; Alevilere had bildirir… Bir şekilde nefretle destek toplayabildiğinizi anladığınızda o nefretin de bitmesini istemezseniz.”