HAYKO BAĞDAT
Mevzu çok karışık değil aslında. Ama yine de kısaca hatırlatayım.
İktidar korkunç bir iç savaş yaşayan Suriye topraklarına gayrı resmi yollardan TIR dolusu silah gönderiyor. Savcı, gelen talimata uyarak bu TIR’ları durduruyor. Bunun üzerine o savcıdan TIR’ların yolunu kesen jandarma erlerine kadar herkes hapise atılıyor.
İktidar ilk önce “Silah var diyen şerefsizdir. İnsani yardım vardı orada” diye açıklama yapıyor. Ardından “Hukuki olmasa da vatan millet meselesidir. Türkmen kardeşlerimize yolluyorduk o silahları” diyor.
Türklük mevzubahis olunca ilk akla gelen isimlerden olan Tuğrul Türkeş “Allahıma yalan söylüyor bu Erdoğan. O silahlar islamcı gruplara gidiyordu” diyor.
Cumhuriyet gazetesi durdurulan TIR’ların içindeki mühimmatın fotoğraflarını basıyor.
Erdoğan bunun üzerine Can Dündar için “Bu yapılan casusluktur. O’nu öyle bırakmam” diyor. Gerçekten de Can Dündar ve Erdem Gül apar topar yakalanıp kodese tıkılıyor.
Anayasa Mahkemesi tutuklanan gazetecilerin başvurusu üzerine olaydan üç ay sonra “Bi durun arkadaş. Böyle yaparsak gazetecilik faliyeti ile casusluk arasında fark kalmaz. Tutuksuz yargılansınlar en azından” diye bir karar veriyor.
Erdoğan AYM’nin bu kararına çok bozuluyor ve bombayı patlatıyor: “Anayasa Mahkemesi böyle bir karar vermiş olabilir. Ben o karara sadece sessiz kalırım, ama onu kabul etmek durumunda değilim. Verdiği karara uymuyorum, saygı da duymuyorum.”
Hepimiz için yeni bir umut kapısı
Erdoğan’ın bu cümlesini duyar duymaz nasıl heyecanlandığımı anlatamam. Cumhuriyet tarihi boyunca en çok yıprandığı dönemini yaşayan, taraflı, değişik grupların etkisi altında kalan bir yargı mekanizması Cumhurbaşkanımız tarafından da gerektiği cevabı almış oldu.
Yüksek hakiminden yargıcına, savcısından odacısına kadar bu yargıya güvenilmemesi gerektiği devletin en tepesi tarafından tescil edildi.
Böylece Cumhurbaşkanımızın başlattığı isyan furyası hepimiz için yeni bir umut kapısı açmış oldu.
Bizler mahkeme kararlarına uymak ve saygı duymak zorunda değiliz artık. En az Erdoğan kadar bu devletin onurlu, eşit ve saygın yurttaşları olarak yargı mekanizmasını tanımama özgürlüğüne kavuştuk hamdolsun.
Mesela mahkemenin verdiği takipsizlik kararına rağmen 17-25 Aralık hakkında daha rahat konuşabiliriz. Mahkeme kararı olmadan Can Dündar’ın casus olduğunu kabul edeceksek yolsuzluk meselesiyle ilgili “Ne takipsizliği ulan. Herifler kutuyla, çuvalla para götürmüş. Hırsız işte bunlar” diye cümleler kurabiliriz.
O TIR’lar hakkında yargıç ne işlem yaparsa yapsın “Suriye’de olayların başından beri cihatçılara destek oluyor bunlar. İşlenen insanlık suçlarında sorumlulukları var. Lahey’de yargılanmazlarsa ben de bir şey bilmiyorum” diye yazılar yazabiliriz.
“Polis Gezi’den beri önüne geleni vuruyor. Cizre’de, Sur’da kadın çocuk demeden ateş ediyor. Hukuk kalmamış, yargı suçluları saklıyor. Resmen katil bunlar” diye televizyonlarda konuşabiliriz.
“Roboski davasını kapatan yargıyı adam yerine koymuyorum. Soma katliamında siyasi erki kollayan yargıçlara saygı duymuyorum. Zafer’in kolundaki saat haram parayla alınmıştır. Muammer yolsuzluğun dibine vurmuştur. Egemen Batman filmindeki Joker’e benziyor. Sokağa çıkma yasaklarını kaldırmayan mahkeme kim oluyor? Aha da çıkıyorum sokağa” diye ortaya karışık laflar atabiliriz.
Mahkeme beni 15.000 TL’lik yapacak bir karar almış olsa da Melih Gökçek’e yine “Ermeni” ve “İğrenç” diyebilirim artık. Para mara da ödemem o Ermeni’ye.
“Saray, kaçak bence. Milletin gecekondusunu nasıl yıkıyorsanız orayı da yıkın arkadaş” diye tutturabilirim artık.
Durmadan Cumhurbaşkanlığına hakaret suçlamasıyla ifade vermeye gittiğim savcılara “Dediysem dedim kardeşim sana ne oluyor. Ben sana saygı duymuyorum. Kararına da uymuyorum. Çatla da patla” diye diklenebilirim yani.
Bir karar vermemiz lazım
Ne oldu?
Yazıyı okurken niye pis pis gülüyorsunuz?
Biz bunları yapamaz mıyız ki?
Hukukun üstünlüğü hepimizi mi kapsar?
Bunları yapmak suç mu teşkil ediyor?
O zaman bir karar vermemiz lazım.
Ya yüce Türk Adaleti için “Kararlarına uymuyorum. Saygı da göstermiyorum” diyeceğiz.
Ya da bu teamülü bozan Cumhurbaşkanı’na aynı şeyleri söyleyeceğiz.
İkisi birden suç olamaz neticede…