AYŞEGÜL KASAP
@aysegul_kasap
Ekonominin temel göstergelerinde bir süredir devam eden kötü gidiş, beklentileri de olumsuz yönde etkiliyor.
Bugün açıklanan ekonomik güven endeksinde dokuz ayın en düşük seviyesine gelindi. Kamuoyunun ekonominin gidişatı açısından adeta referans kabul ettiği dolar/TL kurunda 8,61’le tarihin en yüksek seviyesi görüldü.
Ekonomi yönetiminden gelen ‘piyasa dostu’ açıklamalarsa çalkantıyı dindirmeye yetmiyor. Gelişmelerin arka planını, geleceğe etkilerini ve çözüm yollarını, Merkez Bankası’nın eski başkanlarından Durmuş Yılmaz ve ekonomist Kerim Rota’yla konuştuk.
Pandemi koşulları nedeniyle zaten kırılganlaşan ekonomide, yönetimin ‘keyfi’ denebilecek kararları kötü gidişi hızlandırdı. Son olarak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 7 Kasım 2020’de atadığı Naci Ağbal’ı, 20 Mart’ta selefleri gibi Merkez Bankası Kanunu’na aykırı olarak cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle görevden almış, ardından gelen diğer atamalarla başkanla birlikte toplam yedi üyeden oluşan Para Piyasası Kurulu’nun dört üyesi yaklaşık iki aylık sürede değişmişti.
Merkez Bankası’ndaki ani değişimler sonrası piyasada ciddi anlamda güvensizlik ortamı oluşmuş, dolar ve avro hızla yukarı doğru giderken, Borsa İstanbul’da sert satışlar gelmiş, göstergelerde bozulma görülmüştü.
İYİ Parti Ankara Milletvekili Durmuş Yılmaz, iktidarın “Türkiye düzlüğe çıkıyor” mesajlarının altının boş olduğunu belirterek, “Topluma algı operasyonu yapıyorlar ve her defasında sonu hüsran oluyor” dedi.
Gelecek Partisi Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota da 2017’den sonra başlayan bir sürecin sonuçlarının yaşandığını söyleyerek, “Başkanlık sistemi Türkiye ekonomisinin bağışıklık sistemini ortadan kaldırdı” dedi.
‘Gerçekçi, şeffaf ve hesap verebilir olmak gerekiyor’
Yılmaz, hükümetin ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı rakamlara güvenin son derece zayıf olduğunu belirterek toplumun artık iktidara inanmadığını savundu: “Bu dalgalanmaların durdurulabilmesi için yapılması gereken şey, gerçekçi, şeffaf ve hesap verebilir olmak. Bunun gerekliliğini topluma inandırmak lazım. Bu kurdaki hareketliliğin nedeni, gerek yurt içi gerekse yurt dışı uluslararası konjonktür ve ona bağlı olarak bizim ekonomi birimlerimizin ürettiği rakamlara olan güvenin son derece zayıflamış olması ve belirsizliğin çok artması. Burada yapılması gereken şey artık algı operasyonlarından, olmayan şeyleri oluyormuş gibi göstermekten vazgeçmektir. Sabah yapılan açıklamanın öğleden sonra tersine dönmesini sağlayacak eylemlerden uzak durulması gerekiyor.”
Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, bugünkü açıklamasında “Sıkı para politikası dışsal ve geçici oynaklıklara karşı önemli bir tampon işlevi görecektir” demiş ama bu kurdaki sıçramayı önleyememişti.
‘Sıkılaştırmayla ilgili cümleyi metinden kaldırdılar’
Yılmaz’a göre bu, likide yönetimiyle mümkün olabilirdi ancak bugün itibariyle Türkiye’de ekonomi yönetiminin böyle bir kredibilitesi yok. Toplumun ekonomi karar mercilerine güvenmediğini belirten Yılmaz şöyle devam etti: “Yani siz bir taraftan sıkı para politikası diyeceksiniz ve bir taraftan bir önceki para politikası kurulunda sıkılaştırmayla ilgili cümleyi metinden çıkaracaksınız. Bunlara kimse inanmıyor.”
Yılmaz’a göre kredibiliteyi geri kazanmanın yolu şu: “Yapılması gereken söylemden ziyade eylem. Yani çok konuşmayacaksın, bunu fiili olarak yapıp göstereceksin.”
Ekonomi tekrar açılacak ama…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan haziran ayından itibaren ekonominin tekrar açılacağını söyledi, ancak Dünya Bankası’ndan uzmanlar Türkiye ekonomisinde iyileşme ve büyümenin Covid-19’a karşı aşılamaya bağlı olduğu görüşünde.
Bu noktada eski MB başkanı Yılmaz bilim kuruluna dikkat çekti: “Eğer bilim kurulu ekonominin gerçekten açılabileceğini söylüyorsa o zaman bu konuda inandırıcı olması lazım. Uluslararası camia ve Dünya Sağlık Örgütü ile birlikte hareket edilmesi lazım. İnsanlar aşı talep edecekler. Aşı ortada yok ise rakamlar güvenilir ve uluslararası standartlarda değilse ne olacak? Bunlar uluslararası rekabetinde bir parçası.”
‘Hükümet dış güçler söylemine sarılmamalı’
Yılmaz, hükümet kanadının sürekli dile getirdiği ‘dış güçler saldırıyor’ tezine de şu ifadelerle karşı çıkıyor: “Hükümetin bir kanadı iddia ediyor ki ‘Bizim ürettiğimiz rakamlar doğru ama Türkiye ekonomisini baltalamak ve saldırı yapabilmek için aleyhimize söz söyleniyor’. Bütün bunlar doğru olabilir. Ama size düşen görev karşı taraf ne yaparsa yapsın bunun doğrusunu söylemek ve inandırıcı olmak. Böyle bir şey de göremiyoruz.“
‘Yapılandırma kağıt üzerinde’
Türkiye ekonomisinin ‘öngörülemezlik’ devam ettiği sürece toparlanamayacağını kaydeden Yılmaz, kararların rasyonellikten ne kadar uzak olduğunu bir örnek üzerinden şöyle anlattı: “Biz daha dün TBMM plan bütçe komisyonunda yapılandırma yasası geçirdik. Biz 2018 yılında ve arkasından 2020’de bu yasanın benzerini yaptık. Eminim, eğer seçim 2023’te yapılacaksa ve o zamana kadar bu kafayla gidilirse belki iki defa daha yapılandırma yapacağız. Yapılandırmanın yapılabilmesi ve üstlendikleri yükümlülükleri yerine getirebilmesi için ekonominin tekrar ayakları üzerine basması lazım. Yani toparlanıp gelir üretip nakit akışını sağlaması lazım. Kâğıt üzerinde düzenliyoruz imkân tanıyoruz ama işyeri çalışamıyor, yatırım yapmıyor, istihdam artmıyor. İstihdam artmadığı için ciro artmıyor. Ciro artmayınca gelir artmıyor. Gelirden tasarruf artmayınca da bu borçlar ödenemiyor. Ve biz tekrar aynı oyunu oynamak için sahneye çıkıyoruz. Yaptığımız ertelemeyi tekrar bir kere daha yapıyoruz.”
‘Mesajların altı boş’
Ekonominin öncü göstergelerinde zaman zaman yaşanan iyileşmelere bakarak hükümetin ‘düzlüğe çıkıyoruz’ mesajı vermesinin gerçeği yansıtmadığını belirten eski Merkez Bankası başkanı şöyle devam etti: “Bu mesajların altı dolu değil boş. Siz bir kuyuya düşmüşsünüz, kuyuda bulunduğunuz seviye eksi 70’lerde. Eksi 10 seviyelere kuyunun ağzına yaklaşmışısınız ama daha gün yüzüne çıkamamışsınız. Kuyunun üzerine sıfır noktasına çıkıp onun üzerine tırmanmanız lazım. Böyle bir şey söz konusu değil. Yani var olan rakamlardaki iyileşmeleri de doğru yorumlamıyorlar. Topluma algı operasyonu yapıyorlar ve her defasında sonu hüsran oluyor .”
‘Ekonominin bağışıklık sistemi ortadan kalktı’
Gelecek Partisi’nin para politikaları kurmayı Kerim Rota, işsizlik rakamlarındaki artış, TL’deki değer kaybı ve toplumda yoksulluğun hızla tırmanmasını açıklamak için 2017 yılı ve sonrasına mercek tuttu: “Özellikle bunu 2017 sonrasındaki gelişmelerin bir sonucu olarak görüyorum. Yani kısaca özetlemek gerekirse 2017’de kredi garanti fonuyla parasal gelişme yaratılması, 2018’de başkanlık sistemine geçişle beraber faizlere suni olarak baskılanması ve döviz rezervlerinin satılarak kurun baskılanmaya çalışılması ile Türkiye’de çok büyük bir kırılganlık yaşandı. Türkiye’nin aslında ekonomik bağışıklık sistemini ortadan kaldıracak bir durum oldu. İşte bunun sonucunu yaşıyoruz.”
Rota, ana muhalefet partisi CHP’nin kampanyaya dönüştürdüğü ‘kayıp 128 milyar dolar’a ilk dikkat çeken isimlerden biriydi.
‘En çok TL değer kaybetti’
Rota özellikle ABD’de enflasyonun beklentilerin üstünde gelebileceğine yönelik tartışmaların, Türkiye ekonomisindeki kırılganlıkları daha çok göz önüne getirdiğini belirtti.
Amerikan ekonomisinin pandemi sonrası hızlı toparlanması ABD Merkez Bankası (Fed) başta olmak üzere ekonomiye verilen desteklerin geri çekilmeye beklenenden daha önce başlanacağı beklentisini pekiştiriyor. Bu süreç gelişmekte olan ülke para birimleri genelinde satış baskısı yaratırken dış finansman ihtiyacı görece yüksek Türkiye gibi ülkeleri ise çok daha fazla etkiliyor.
Rota bunu şöyle yorumladı: “Gelişen ülkeler üzerinde genel bir baskı olmaya başladı. Ama Türkiye burada en çok payı alan ülke. Şöyle acı bir durum var; Türk parası 2021’de gelişen ülkeler arasında en çok değer kaybeden para. Bu durum 2018, 2019 ve 2020’de de öyleydi. Yani Türk parası 2017’den bu yana baktığımızda Arjantin parası ile beraber en çok kaybeden para birimi.”
‘Sıkı para politikası için faiz artırılmalı’
MB başkanının sıkı para politikası söyleminin aslında çok gecikmiş olduğunu belirten ekonomist, “Çünkü uygulamada böyle bir durum yok” dedi ve ekledi: “MB başkanı sıkı para politika söylemi yapıyorsa arkasından faiz artırımı ile bunu desteklemesi beklenir ki Erdoğan’ın faizler yüksek diye değiştirdiği her MB başkanı faiz yükseltmeden görevinden gitmedi. Öyle bir ikilem de var. Yani faizlerden şikâyet ediyor MB başkanını değiştiriyor, o başkan da sonunda faiz yükseltmek zorunda kalıyor. Murat Çetinkaya, Murat Uysal ve Naci Ağbal’da böyle oldu. Şahap Bey’de de farklı olacağını tahmin etmiyorum.”
‘Yabancı yatırımcı herkesten önce gördü’
Rota, yabancı yatırımcıların Türk ekonomisine güvenini kaybederek parasını çekmeye hız verdiğini de hatırlatarak şöyle devam etti: “Yabancı çıkışı Türkiye’de özellikle 2018’in temmuz ayından sonra yani cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonra çok hızlı bir şekilde çıkmaya başladı. Aslında yabancı yatırımcı herkesten önce Türk hükümetinin rasyonelliğini kaybettiğini, ekonomin gerçeklerinden uzaklaştığın gördü. Ve o nedenle hisse senedi, tahvil ve swap piyasasından çok yoğun çıkış yaptılar ve bu sırada satılan MB dövizleri de onların bu çıkışları kolayca yapmasına yardımcı oldu. Şimdi artık kalan çok az yabancı yatırımcının çıkış yapmasının ben piyasa üzerinde önemli bir etkisi olacağını düşünmüyorum.”
‘Bina yıkıldı’
İYİ Parti yöneticisi, “Yabancı yatırımcılar Türkiye’ye nasıl geri gelir” sorusuna şu yanıtı verdi: “Bu çok zor. Bir binayı yıkmak bir günlük iş ama bir binayı yapmak zor iş. Maalesef cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonra bu bina yıkıldı. Şimdi yeniden inşa etmek çok kolay değil. Ben siyasetçi şapkamla da şunu söyleyeyim; bu hükümetin atacağı hiçbir adım tekrar tüketici güvenini ve yabancıların güvenini geri almaya yetmez. Ama Türkiye’de seçimlerden sonra olacak iktidar değişimi ile bu güvenin hızlıca geri gelme ihtimali çok yüksek. Ama burada da dikkatli olunması gereken şu var; artık sadece yabancı yatırımcının güveni veya yurt içi yatırımcının güveni üzerine inşa edilecek bir politika ile hiç kimse yol alamaz. Bunu muhalefet için de iktidar için de söylüyorum. Türkiye’nin çok önemli reformlara ihtiyacı var. Bunların en başında çok sağlam, ayakları yere basan bir vergi reformu, emek piyasası reformu geliyor ve hepsinin önünde yapısal reformların mutlaka hayat geçirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bunlar paket halinde açıklanarak bir güven sağlanmalı.”
‘Erken seçim gerekiyor’
“Ekonominin düzelebilmesi için erken seçim mi gerekli” sorusuna “Evet” yanıtı veren Rota, şöyle devam etti: “Ne kadar erken seçim olursa ne kadar erken bir değişim olursa Türkiye’nin önü o kadar açılır. Tabii benim bütün hipotezim bir seçimde iktidar değişikliği olacağı yönünde. Liyakatten ve demokrasiden tamamen uzaklaşan anlayışın bir beş sene daha vize alması durumunda Türkiye’de ekonominin artık çok daha kötü noktalara gideceği görülür.”