MUSTAFA KULELİ
Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı döneminde ‘cumhurbaşkanına hakaret’ iddiasıyla 160 bin soruşturma açıldı, 3 bin 625 kişiye hapis cezası verildi. Demek ki Erdoğan eleştiriyi hakaret sayıyor. Ne kibir! Hapse attırma oranı düşük olsa da ‘kindar reis’ bu davalardan asla vazgeçmiyor. Peki neden?
Geçen yıl Amerikan haber kanalı CBS’ten gazeteci Margaret Brennan, Erdoğan’a sordu: “İnsan hakları örgütleri 100 bin vatandaşın size hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığını söylüyor.” Reis pabuç bırakır mı: “Siz de bunlara inanıyorsunuz yani. O uluslararası kurumlar dediklerinize ben güvenmiyorum. Açılmış böyle davalar falan yok. Bunları kaynağında araştırıyor musunuz?”
Araştırıyoruz. Devletimizin savcıları, Erdoğan’ın ‘Saray’a çıktığı‘ ilk yedi yılda 160 binden fazla yurttaşımıza ‘cumhurbaşkanına hakaret‘ten soruşturma açtı (Gördüğünüz gibi 100 bin sayısı ‘yalanmış’). 1107 çocuk yargılandı. Bu soruşturmalarda 3625 kişiye hapis cezası verildi. Bunlardan 11’i çocuk. Evet çocuk (Kaynak: Adalet Bakanlığı Adalet İstatistikleri).
Erdoğan, Türkiye’nin en çok hakaret davası açan cumhurbaşkanı olarak da tarihteki yerini aldı. 40 bin kişiden bizzat şikâyetçi olan Erdoğan, kendinden önceki 11 cumhurbaşkanının toplamından katbekat fazla dava açarak âdeta liderlik dersi verdi. Mesela darbeci ‘cumhurbaşkanı‘ Kenan Evren sadece 340 kez kendisine hakaret edildiğini ileri sürmüştü.
‘Cumhurbaşkanına hakaret‘ denince de aklınıza terbiyesizce şeyler gelmesin. Kimse Erdoğan gibi ‘dil kopartmak‘tan bahsetmiyor. Birilerini terörist-hain-alçak ilân etmiyor. Hasan Cemal’in ifadesiyle Türkiye tarihinin ‘en ağzı bozuk siyasetçisi’ Erdoğan gibi kürsüye çıkıp toplumun beğenmediği tüm kesimlerine kin ve nefret saçmıyor. Soruşturmaların çoğu, eleştiri, hiciv ya da siyasi taşlama gibi ifade özgürlüğü kapsamındaki söz ve yazılara açılıyor.
Sedef Kabaş’a yapılan
Tabii bu garabet Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesinden kaynaklı. Yasa açık: “Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Peki hakaret nasıl tanımlanacak? Eleştiri hakaret mi? Zira Erdoğan, sadece cumhurbaşkanı değil aynı zamanda AK Parti genel başkanı. Yani partili cumhurbaşkanımız aslında diğer siyasetçiler gibi eleştirilebilir. Heyhat o buna asla katlanamıyor, eleştirileri davalarla engellemeye ve herkese gözdağı vermeye çalışıyor.
Kaldı ki mevcut ‘cumhurbaşkanına hakaret‘ maddesi de gayet geniş, esnek ve hatta keyfi yorumlanıyor. Bağımsızlığını çoktan kaybetmiş yargı, sanki Saray’ın evrak işlerini yapıyor. Başta gazeteciler, toplumdaki huzursuzluğu dile getiren herkes absürt suçlamalar ve ağır nefret söylemiyle şeytanlaştırılıyor. Sadece iktidarını sürdürmeye odaklanmış bir çıkar kliği, arkasındaki toplumsal destek azaldıkça saldırganlaşıyor.
İşte bugün 28 ay hapsi talep edilip tahliyesine karar verilen Sedef Kabaş’a yapılmak istenen de bu. Korku imparatorluğunun camdan sarayına başkaları da taş atma cesareti gösteremesin diye, ibretiâlem için suskunluk sarmalını biraz daha sürdürebilme umuduyla içeri atılmıştı Sedef Kabaş.
Bu bir cüret savaşı
Peki buradan nasıl çıkacağız? Her şeyden önce şunu unutmayalım: Diktatörlük sevdalıları bir azgın azınlıktan ibaret. Erdoğan bu yüzden sürekli gerilim ve kutuplaşma istiyor ki ortada artık bir ‘dava‘ kalmadığını, sadece kendi etrafında kümelenmiş bir çıkar ittifakını temsil ettiğini gizleyebilsin. Taktik belli: Nefret nefret üretsin, toplum bölünsün. Bu tuzağa düşmemeli, karşılıklı saygı ve müzakerede ısrar ederek, geleceğin toplumsal uzlaşısını bugünden inşa etmeliyiz. Demokrasi kültürünü yayabilmek için sabırla temel hak ve özgürlükleri gündeme getirmeliyiz.
Çünkü gazeteciler kamuoyunu aydınlatma görevini ancak demokrasi varsa yapabilir. Özgür bir medya ortamı için demokrasi mücadelesini de sürdürmek bu yüzden şart. Biz çekinip geride durursak ifade özgürlüğünün sınırı daha da daralır. Hâlbuki tam tersine sınırları zorlamalıyız. Üstümüze giydirilmek istenen diktatörlük gömleğine sığmayacağımızı ve Türkiye halkının zorbalığı, despotluğu eninde sonunda yeneceğini bilelim, özgürlüklerimizden taviz vermeyelim. Yarın bizim.