Business Insider yazarı Ed Zitron, şirketlerin gerekçelerini analiz ederek ev yerine ofisten çalışmanın ‘verimlilik’ten ziyade ‘patronların çalışanları kontrol etme arzusu’ olduğunu ortaya koydu.
Zitron’un “Ofise dönüş kavgası pisleşiyor” başlıklı analizi özetle şöyle:
Amazon 1,3 trilyon dolarlık imparatorluğunu müşterilerin hayatının neredeyse her yönünü izleyerek ve analiz ederek kurdu. Yeni bir televizyondan tuvalet kağıdı dolumuna kadar müşterinin ne istediğini, ne zaman istediğini biliyor ve bunu ona sunmaya her zaman hazır.
Ancak ölçümlere ve verilere olan bu takıntı Amazon’un iş yerinin belirli bölümlerini kapsamıyor gibi görünüyor. Geçtiğimiz birkaç ay içinde şirket, çalışanlarını agresif bir şekilde ofise geri itti.
Şubatta Amazon, çalışanların haftada üç gün ofise gelmeleri gerektiğini duyurdu. O zamandan beri e-ticaret devi uzaktan çalışanlarla olan savaşını tırmandırdı: Çalışanlara katılımları hakkında e-postalar gönderdi, her çalışanın haftada kaç gün ofise geldiğini gösteren şirket içi gösterge tabloları oluşturdu ve ekimde yöneticilere ofise dönüş gereksinimlerini karşılamayan çalışanları kovmaya başlayabileceklerini bildirdi.
Tedirgin çalışanlar yöneticilere bu zorunluluğun arkasındaki nedeni sorduklarında, güya veri takıntısı olan üst düzey yöneticiler kararı gerekçeleyecek hiçbir veriye sahip olmadıklarını söyledi.
Prime Video ve Amazon Studios’un kıdemli başkan yardımcısı Mike Hopkins, ağustosta ofis içi çalışma zorunluluğunun insanları daha üretken hale getirip getirmediği konusunda ‘herhangi bir veriye sahip olmadığını’ ancak yöneticilerin ‘Amazon çalışanlarının birlikte olduklarında en iyi şekilde çalıştıklarını’ düşündüğünü söyledi.
Yüz milyonlarca insan ve seçimleri hakkında veriye sahip bir şirketin, diktatörce ofise geri dönme politikasını destekleyecek somut verileri neden bulamadığını merak etmek gayet makul.
Belki de bunun nedeni, Amazon ve diğer şirketlerin ofise dönüş politikalarını destekleyen verilerin yetersiz olmasıdır. Zira şirketler, uzaktan çalışmanın üretken olmadığı iddialarını desteklemek için çoğunlukla tartışmalı örneklem setleri kullanan birkaç çalışmayı baz alıyor.
Ancak veri zayıflığı patronları ofise dönüşü zorunlu kılmaktan alıkoymayacak. Bunlar, yönetimin hayal gücünün yetersizliğine ve pozitif bir çalışma kültürü yaratmak için gerekli şeyleri yapmayı reddettiğine işaret etmekte.
Kanıt kanıttır
Son altı ayda ofise dönüş savaşı kızışırken, uzaktan çalışmanın verimsiz olduğuna dair beyanlarda belirgin bir artış oldu. Ancak bunların derinine inildiğinde, hatalı bir mantık ve patronları haklı çıkarmaya kafaya koymuş bir medya ortaya çıkıyor.
Ofiste çalışma için en sık gösterilen gerekçe, ABD’deki Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu’ndaki araştırmacıların temmuzda yayınladığı bir çalışma raporu.
Çalışmada, Hindistan’daki bir şirkette veri girişi yapan çalışanlar, sekiz hafta boyunca evden ya da ofisten çalışmak üzere rasgele görevlendirildi.
Araştırmacılar, uzaktan çalışanların yüz yüze çalışan meslektaşlarına göre yüzde 18 daha az üretken olduğunu tespit etti. Gazeteciler bu çalışmaya, bulgularını bir an bile düşünmeden sürekli olarak atıf yaptı.
Her şeyden önce, Hindistan’da bu çalışma için özel olarak işe alınan giriş seviyesindeki veri çalışanlarının çalışmalarını, dünyadaki tüm sektörlerdeki tüm çalışanlar için bir temsil olarak kullanmak çok saçma.
İkinci olarak, çalışmada verimliliklerinin ölçümü ‘hız’ ya da bir dakika içindeki doğru girişlerin sayısı olarak ele alındı. Yani bu çalışmadaki ‘verimlilik düşüşü’ aslında insanların sayıları bir kağıda ne kadar hızlı yazabildiğiyle ilgili. Ancak çoğu insanın işinde yaptığı şey bu değil.
Bazı yayın organları da, Asyalı bir IT hizmetleri şirketindeki 10 bin çalışanın üretkenliğini inceleyen bir araştırmaya atıfta bulundu.
Çalışmanın ortaya koyduğu iddia ofise dönmeyi savunanlar için kılıfına uydurulmuş gibi görünüyor: Araştırmacılar, çalışanlar ofiste çalışmaktan evden çalışmaya geçtiklerinde yüzde 8 ila yüzde 19 arasında bir üretkenlik kaybı olacağını tahmin etti.
Çalışmanın yazarları sadece ‘çıktıda hafif bir düşüş’ tespit ederken evdeyken çalışma saatlerinin uzadığını kabul etti. Bunlar araştırmada üretkenlikte bir düşüş olarak ele alındı.
Burada da bazı sorunlar var. Bu örnekte ‘çıktı’, bir ‘performans ölçütü’ne dayanıyor ancak bu ‘ölçüt’ün tanımı oldukça belirsiz ve yöneticilerin yorumuna dayanıyor.
Ek olarak, işçiler çalışırken yazılımı tarafından gözlendi. Faaliyetleri şüpheli bu tür araçlar, pek çok sorunla birlikte gelir.
Çalışmalar sömürü dolu ortamlarda yapıldı
Bu çalışmaların birçoğunun çağrı merkezlerine odaklandığını fark edeceksiniz. Bunun nedeni muhtemelen bu merkezlerin son derece kontrollü ve ağır mikro yönetimli ortamlar olması: Sömürüyle dolu ortamlar.
Kaba verimlilik ölçütleri, çalışanlar korkunç yöneticilerden ya da kötü muamele yağmurundan kaçabildiklerinde gerçekten de düşebilir.
Ancak bu çalışmalarda ‘verimlilik’, bir sorunun çözülüp çözülmediği veya müşterinin mutlu olup olmadığı gibi daha anlamlı bir şeyden ziyade, her zaman ‘cevaplanan çağrılar’ gibi düz bir ölçüt.
Bu çalışmalar, çoğu şirketin işe dönüş stratejileri söz konusu olduğunda yararsız, ancak bu da yöneticiler için önemsizdir.
Yıllardır bu konu hakkında yazan (ve 2012’den beri uzaktan çalışan) biri olarak, ofiste olmamız gerektiği iddiasını ikna edici bir şekilde destekleyen tek bir araştırma parçası bile okumadım. Yine de büyük medya kuruluşları patronların ‘birlikte daha iyi çalıştığımız’ söylemini beslemeye devam ediyor.
Mevcut çalışmalar gerçek işi değerlendirmekte sürekli olarak başarısız oluyor. Bunun yerine, insanları ofise geri dönmeye zorlayan aynı kurumsal cehalete ihanet ederek hıza öncelik veriyorlar.
‘Birliktelik’ ve ‘kültür’ gerekçeleri
Sınırlı kanıta rağmen, şirketler kademeli bir şekilde uzaktan çalışmayı öldürmeye çalışıyor. Bu kararlarla ilgili kurumsal açıklamalar, ‘birliktelik’ hakkındaki basmakalıp sözler ve (çalışma) ‘kültür’e belirsiz atıfların ötesine geçmiyor. Ancak daha derine inildiğinde, dayatmaların çürümüş özü ortaya çıkıyor.
Gelirini dijital dünyalardan elde eden Roblox, ekimde esnek çalışma politikasını tersine çevirerek çalışanlarına haftada en az üç gün ofiste çalışmadıkları takdirde işten çıkarılacaklarını söyledi. CEO David Baszucki’nin bu hamleyi duyuran blog yazısına bakılırsa, bunun nedeni daha çok hisler:
“Şahsen çalışma şeklimiz için, büyük ölçüde hibrit bir uzaktan çalışma kültürü hayal etmenin mümkün olabileceğini umuyordum. Ancak karantina sonrası ilk yüz yüze toplantımızı düzenlediğimizde benim için çok önemli bir an oldu. 45 dakika içinde üç ayrı görüşmeden spontane fikirlerle ayrıldım ki bu son birkaç yıldır video toplantıları sırasında olmamış bir şeydi.”
ABD merkezli otomobil sigortası şirketi Geico, ofise dönüş programının ‘topluluk ve bağlılık duygusunu teşvik etme’ amacını taşıdığını bildirdi ancak kararı desteklemek için çok az veri sundu.
Duyuruda yer alan tek sayınınsa işten çıkarmalarla ilgili olduğu görüldü: Geico, ‘uzun vadeli karlılık ve büyüme’yi sürdürmek için 2 bin kişiyi işten çıkardığını bildirdi. İşten çıkarmaların verilerle değerlendirilebileceğini, ancak yüz yüze çalışmanın sadece ruh haliyle desteklenebileceğini öne sürdü.
Bu duyurular neredeyse her zaman, çalışanlarla aynı türden kontrollere tabi tutulmayacak olan yöneticiler tarafından yapılır. Kimse Amazon’dan Andy Jassy ya da Geico’dan Todd Combs’a kaç gün ofise girdiklerini sormuyor. Mayısta ofise dönüş politikası başlatan Oracle’dan Safra Catz ya da Larry Ellison’ın masalarında çok az zaman geçirdikleri için kovulma ihtimali de yok.
‘Çünkü ben öyle dedim’
Olumlu, üretken bir kurum kültürü oluşturmak ve bunu sürdürmek emek ister. Çalışanlarının ortaya koyduğu ürünü ve bu ürünü yaratmak için nelerin gerekli olduğunu gerçekten anlayan yöneticiler ve idareciler gerektirir. Uzaktan çalışmayı ortadan kaldırmaya yönelik hamleyi bu kadar sinir bozucu yapan da budur. Ofise dönüş hareketinin çalışanları daha üretken kılmak ya da daha iyi bir kültür inşa etmekle ilgili olup olmadığı belli değil.
Aksine bu uygulamalar çoğunlukla, yöneticilerin insanların gerçekten çalışmak istediği bir şirket kurma görevini es geçmesine izin veren bir gözetim toplumunu yeniden kurma girişimi.
Ofise dönüş politikası, karlılık ve gelirdeki düşünün kötü yönetimden değil de ‘evde tembel tembel oturan’ çalışanlardan kaynaklandığını yatırımcılara kanıtlamak için uygulamaya konan bir göz boyama politikası.
Bazı açılardan, yöneticiler için dahiyane bir hamle. İşçi hakları konusunda eşi benzeri görülmemiş bir toplumsal farkındalık döneminde işçiler üzerinde kontrol kurmanın bir yolu. Aynı zamanda hisselerdeki düşüşün suçunu ve sonuçlarını en az sorumlu olanların (çalışanların) üzerine atmanın bir yolu.
Gerçek yöneticiler sorumluluk ve bir şirketi neyin daha güçlü kılacağına dayanan düşünceli kararlar alır. Ofise dönüş hareketi ise bunun tam tersidir: Çalışanların işverenlerine duydukları zaten zayıf olan sadakati aşındıran, aynı zamanda da çalışanlar bu ahmakça taleplerden kaçtıkça daha da kötüleşecek yönetimsel yetkinlik sorunlarını ele almada başarısız olan verimsiz bir kontrol çabası.