SELİN GÜREL
Film eleştirmeni Selin Gürel, Altın Portakal için yarışan on film arasında yer alan Selcen Ergun’un yönettiği ‘Kar ve Ayı’ ile Kaan Müjdeci’nin merakla beklenen ikinci filmi ‘İguana Tokyo’yu yazdı.
Kar ve Ayı: Festivalde ‘ortak düşman’ enflasyonu

Yönetmen: Selcen Ergun
Toronto ve Hamburg’da gösterildikten sonra Türkiye prömiyerini Antalya’da yapan Kar ve Ayı, yarışmada izlediğimiz tek ‘ilk film’di. Açılışındaki “Sonu gelmeyen bir kışın bitmesini umutla bekleyenlere…” cümlesiyle salondan alkış alan film, daha sonra gerçekten de seyirciyi bitmeyen bir kışın içine hapsediyor. Dünyanın kalanından soyutlanmış gibi duran kar altındaki bir kasabaya zorunlu hizmetle atanan hemşire Aslı’nın, doktorun yokluğunda mesleki otoritesinin sorgulanmasıyla önemli bir sınavdan geçişine tanık oluyoruz.
Kar ve Ayı’da kamera hakimiyetine alışık olduğumuz görüntü yönetmeni Florent Herry’nin katkısıyla, filmin en önemli bileşeni olan doğayı büyüleyici bir açıdan izliyoruz. Ne var ki filmin kaçırdığı fırsatlardan biri, kasabaya çoktan bahar gelmesi gerekirken kışın bir türlü bitmemesi ve karların altında kim bilir ne büyük günahların saklandığı fikrinin, hikayeye tekinsiz bir masalsılık katamaması.
Film bunun yerine daha sahici ve bilindik bir rota tutturuyor, ancak merkeze oturan suç unsuru ve Kurak Günler’de de karşımıza çıkan temize çıkmak için ‘icat edilen düşman’ figürü de dahil olmak üzere, Aslı’nın dönüşümünü ya da kasabalının baskısını yansıtacak yeterince güçlü bir toplama ulaşamıyoruz.
Merve Dizdar’ın canlandırdığı Aslı’nın hiçliğin ortasında yapayalnız oluşunu vurgulamak için, ailesi dışında eski hayatından kimseyle iletişim kurmayan, kimsesiz bir karakter olarak yazılması karakter için çizilen genel çerçeveye uymuyor. Oysa Aslı, hastalarıyla güçlü bir iletişimi olan, mesleğinin yüklediği sorumluluğu ciddiye alan, ayakları yere basan, cesur ve fedakar bir genç kadın. Bu yalnızlığı ancak seçmiş olabileceğini hissettirirken, neden kendini oraya mecbur bıraktığına dair görev aşkı dışında bir açıklama yapılmıyor.
Aslı’nın katmanları yüzeyde
Aslı’nın katmanlarının fazla yüzeyde tutulması önemli bir sorun, çünkü kağıt üzerinde filmin en önemli dayanağı baştan sona takip ettiğimiz Aslı’nın bir karakter olarak potansiyeli. Özdeşleşilebilir bir karakterden sevimsiz bir karaktere evrimi çok değerli. Ancak daha sağlam bir karakter inşası, sarsıcı bir finale doğru götürmesi gereken karakter dönüşümünü çok daha etkileyici kılabilirdi.
Aslı’nın sınırlarının ‘iyi niyetlerle’ çiğnendiği sahneler; vicdan muhasebesi, ortak düşman ihtiyacı, insan eliyle doğanın dengesinin bozulması, meselelerinden bağımsız olarak filmin en iyi anlarını oluşturuyor. O yokken arabasının tamir edilmesi, odunlarının tazelenmesi, evine girilmesi, sobasının yakılması gibi ‘jestlerin’ iyi niyet ve kontrolcülük arasındaki ince çizgide gidip geldiğini; ataerkil toplumda kadının güvendeymiş gibi göründüğünde bile güvende hissedemediğini hatırlıyoruz. Yönetmen Selcen Ergun’un gelecek filmlerinde bu rahatsız edici hissi takip etmesi dileğiyle…
İguana Tokyo: Kaan Müjdeci ‘o şehre’ döndü!

Yönetmen: Kaan Müjdeci
2018 sonunda çekimlerinin bittiği duyurulan ve 2019’da ilk görselleri piyasaya çıkan İguana Tokyo, zaman içinde sektörün en büyük sırlarından birine dönüşmüştü.
Tam bir şehir efsanesine dönüşmek üzereyken Antalya’nın yarışma seçkisine alındı. Yönetmen Kaan Müjdeci için İguana Tokyo’nun Antalya’da gösterilmesi şüphesiz farklı bir anlam da taşıyor.
AKP’li eski Belediye Başkanı Menderes Türel döneminde Ulusal Yarışma’nın festivalden kaldırılmasına tepki olarak iki yıl boyunca İstanbul’da alternatif bir Ulusal Yarışma düzenlenmesine öncülük eden Müjdeci, sektörün örgütlenmesini sağladığı gibi festival organizasyonu konusunu da hafife almadığını ispatlamıştı.
Festivalin Müjdeci’ye minnet borcu var
O zamanlar “Bir gün döneceğiz mutlaka o şehre…” diyen yönetmen, önceki gün düzenlenen İguana Tokyo prömiyerinde sözlerine bu vurguyla başladı. O zamanlar Türel’e Ulusal Yarışma’yı kaldırmaması gerektiğini açıklarken, kendisinin sonsuza kadar Antalya’nın Belediye Başkanı olamayacağını ama sinemanın ve sinemacıların hep var olacağını hatırlattığını ifade etti.
Türel’in aynı koltukta oturmadığı ama Ulusal Yarışma geleneğinin sapasağlam devam ettiği bugünden bakıldığında, festivalin Müjdeci’ye minnet borcu olduğu kesin.
Gerçeğin yavanlığı
İguana Tokyo; sanal gerçekliğin sunduklarıyla gerçek hayatın yavanlığı, filtresiz içgüdüsel özgürlük alanlarında tabularından sıyrılan alternatif aile ile gerçek hayatta mecburen bir arada duran bildiğimiz aile arasındaki karşıtlığı sorguluyor.
Japonya’da geçen hikaye; oyun estetiği, iç ve dış mekanların atmosferi, kostüm tasarımı, sanat yönetmenliği ve dil bağlamında Japon ruhuna uyum sağlamakla beraber, belki de ölçüyü biraz fazla kaçırıp estetik anlamında romantize edilen bir Japonya temsili çiziyor.
Görüntü yönetimiyse hayli etkileyici. Diğer yandan Müjdeci’nin filme dair hayal ettikleriyle seyirciye yansıtabildikleri arasında mutlaka bir uçurum var. Bir iguanayı aile kaosunun ortasında bırakan ve buna kurban eden filmin, 2005 yapımı Fransız filmi Lemming’le bir akrabalığı olabilir.
Kadın bedeninin teşhiri
Ancak Lemming’in çok güçlü gerilim duygusundan yoksun olması, filmin nereye oturduğunu karmaşıklaştırıyor. İguana Tokyo, sadece 70 dakika olmasına rağmen yarışmanın en uzun filmi. Ek olarak ısrarlı ve tekrarlı kadın bedeni teşhirinin bağlamdan kopuk olması görmezden gelinemeyecek kadar sorunlu bir yaklaşım ve mutlaka bambaşka bir yazının konusu.