• 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT

Adaletsizliklere karşı, yaşamı sahiplenmek…

05/05/2017 21:55

 

MURAT SEVİNÇ

Hayli zaman önce açlık grevleri/ölüm oruçları üzerine çalışmıştım. ‘F tipi’ cezaevlerini protestoyla başlayıp adı ‘yaşama dönüş’ olan felaketle sona eren cezaevi eylemleri sonrasında.

Mesleki deformasyonun insana kötülüklerinden biri, olup biten her şeye ‘konu’ penceresinden bakılmasına neden oluşu sanırım. Eylemler ve ölümlerin ardından, grevleri ‘anayasal’ açıdan enine boyuna inceleyen bir makale yazmayı denemiştim. Bu sayede deontolojiyle, ulusal ve uluslararası hekim örgütleri ve onların bildirgeleriyle, hekimlerin kendi içlerindeki tartışmalarla müşerref olmuştum.

Reklam

Açlık grevcilerinin eylemlerinin siyasal ve hukuksal anlamını kavramak ve tabii özellikle ‘zorla besleme’ yöntemlerinin bir hak ihlali olup olmadığı üzerine kafa yormaktı amacım.

Çalışma boyunca kendimle cebelleşmek zorunda kaldım, önyargılarımı sorguladım, bir kısmı darmadağın olurken, yeni önyargılar edindim! Karman çorman bir süreçti. O aralar babamı kaybetmiştim. Daha önce de sevdiklerimden yitirdiklerim olmuştu ama ilk kez bu denli sevdiğim biri elimden, elimizden kayıp gitmişti. Açlık grevleri konusu yani ‘grevcilerin yaşamı’, o andan itibaren akademik bir çalışmanın çok ötesinde anlam taşıdı.

Bir yanda zorla besleme yöntemlerinin hukuk ve tıbbi etik dışılığını keşfediyor; diğer yandan, ‘Her durumda yaşatmalıyız’ diyen hekimlere içten içe hak veriyordum. Tümüyle insani bir refleksti sanırım. Örneğin kendimi düşündüğümde ‘Hayır, asla zorla beslenmek istemem’ diyebiliyorken, babam aklıma düştüğünde, ‘Mutlaka yaşatılmalı’ ya savruluyordum. Bu iç çelişkilerine, ötanazi (gönüllü ölüm) konusundaki okumalarım da eklenince, kendimle mücadelem giderek daha yorucu hale gelmeye başladı.

Reklam

Tabii bir de son derece ahlaksızca bulduğum ‘teşvik dokümanları’ oldu okuduğum, ama onlara girmeyi hiç istemiyorum doğrusu. Kendi kahramanlık menkıbelerini başkalarının canı üzerinden yazanların acımasızlıkları.

Sonuçta ne çıktı ortaya? Hayli çalışılmış ve sonunda açık/kesin bir şey söyleyemeyen, bunu başaramayan, başarmak istemeyen, ‘insan iradesine saygı’nın değerini kavrayan, buna mukabil daha ziyade ‘sorular’la yetinen bir makale.

İşin içine insan (özellikle diğerlerinin) yaşamı girdiğinde, kesin yargılara varmanın ne denli güç olduğunu fark ettim.

Ankara’da Mülkiyeliler Birliği’nin hemen çaprazındaki insan hakları anıtı önünde iki kişi aylardır eylem yapıyor. İsimleri, Nuriye ve Semih. KHK ile ihraç edilenlerden. Talepleri, işlerine geri dönmek. Hiç tanışmadım. Ses tonlarını bilmiyorum. Bilebildiğim, haklarında yazılanlardan ibaret. Her gün okuyorum. Ziyaretçileri oluyor. Bir iki satırlık açıklamalar vs.

Yaklaşık iki ay önce açlık grevine başladılar. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, başka türlü giderilemeyeceğini düşündükleri bir adaletsizliğe karşı son kozları olan yaşamlarını, sağlıklarını ileri sürdüler. Toplumun ve devletin önüne. Ve beklenebileceği gibi, ‘idare’ geri adım atmadı şu ana dek. Öyle görünüyor.

Son günlerde kilo kayıpları gözle görünür hale geldi. Her felaketi nasıl izliyor ve yaşıyorsak, bunu da öyle izliyoruz.

Gözümüzün önünde, iki genç insan, eriyor. Ya vazgeçecekler ya yaşamlarını kaybedecekler. Ya da o berbat hastalığa yakalanacaklar belli bir eşik aşılınca.

Her şey gözümüzün önünde oluyor.

Vazgeçirilmeliler. Bu arada, TBMM’de gündeme gelecek ve belki hükümetten birileri ile de görüşülecektir. Yanılmayı çok istemekle birlikte kişisel olarak bu girişimlerden bir umudum yok. Kaç KHK’li yaşamına son verdi, kim aldırıyor! Açlık grevini bırakmak, adaletsizlikle mücadeleyi bırakmak anlamına gelmez. Yöntem bu olmamalı.

Öne sürülen yaşamlar, asıl muhataba bir şey ifade etmiyor ne yazık ki. Bu satırları yazmaya başlamadan hemen önce, Silopi’de bir eve giren panzerin uyuyan iki çocuğu ezip öldürdüğü haberini okudum! İnsan yaşamının bir ‘uyarı’ ya da ‘hak arama’ aracı olarak öne sürülmesi, yaşamın değerli olduğu topraklarda karşılık bulabilir. Türkiye gibi memleketlerde değil.

Burada, Türkiye’de, o yaşamlara kayıtsız kalmayacak olanlar, zaten olup bitenin müsebbibi değil, mağduru konumundakiler.

Bir değil, iki değil, on binlerce insanın karşı karşıya kaldığı bir adaletsizlik, söz konusu olan. Aldığımız nefes, iki gencecik insanın yaşamı, KHK’lerle kaybettirilen işlerden daha kıymetli.

İkna edilmeliler. Daha önce de yapıldığı gibi, ciddiye alacakları her kim varsa harekete geçmeli, görüşmeli, konuşmalı. Hiç kimsenin onurunu kırmayacak çözümler bulunmalı, bulunabilir.

İki insan, gözümüzün önünde eriyor. Başkentin göbeğinde. Başka yollar olmalı şu yaşamda. Herkes ama herkes, sanatçısı, siyasetçisi, akademisyeni, bir şeyler yapmalı artık. Mutlaka yapmalı.

Hiç tanışmadığımız gencecik evlatlar, eş dost ve kardeşler; hiç tanışmadığımız diğerlerinin avuçlarından böyle kayıp gitmemeli. Hepimizin gözü önünde, her birimizin gözlerinin içine baka baka…

Filed Under: Agora

Tüm yazılar: Murat Sevinç

SON HABERLER

Bankalar ve PTT hariç, kripto varlık platformlarına fon aktarımı yapılamayacak

Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı Ali Taha Koç, “Kripto para yasaklanmadı, kripto varlık kavramı tanımlandı ve kullanım esasları belirlendi” diyerek Twitter üzerinden bir dizi görsel paylaştı.

Kılıçdaroğlu ‘128 milyar dolar’ın peşini bırakmıyor: Ne zaman, kime, kaça satıldı?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun ‘kayıp’ 128 milyar dolarla ilgili açıklamalarından ‘tatmin olmadığını’ belirterek, “Dövizi hangi tarihte sattı, kaça sattı, kimlere sattı” diye sordu.

‘Günde 10 bin adım’ şehir efsanesi mi?

Pandeminin getirdiği kısıtlamalarla yürümeye başlayan insanlar arttı. Hareketsizyaşan sürmemek için mahallerinde yürüşüe çıkanlar, virüs korkusuyla toplu taşıma kullanmayıp yürümeyi tercih edenler… Yürümek şüphesiz sağlığa faydalı. Peki günde 10 bin adım atmak şart mı yoksa bu bilimsel dayanağı olmayan şehir efsanesi mi?

Kızına, ‘Asla kilo almayacağım’ diye sözleşme imzalatan babaya 30 ay hapis

Britanya’da, kızına ‘asla kilo almayacağını’ taahhüt ettiği sözleşme imzalatan, ona ve diğer iki çocuğuna şiddet uygulayan baba 30 ay hapse mahkum edildi.

Diyetisyen Neslihan Aktepe: Kilo sorunu genellikle ya anneden ya sevgiliden

‘Aşk Tadında Diyet’in yazarı Aktepe’ye göre kilo/beslenme bozukluğu sorununun altta yatan sebebi genelde anne, ilk sevgili ya da eş…

Düşün yakamızdan!
CHP sine-i millet dahil hiçbir yere dönemez (1)

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 1264 gündür tutuklu

AGORA

16 Nisan 2017’de terk edilen ilke…

Murat Sevinç

Bunun aplikasyonu yok

Mehmet Aksel

128 milyar doların akıbeti

M. Murat Kubilay

Delik kap su tutar mı?

Azime Acar

S-400’den Montrö tartışmalarına

Bahadır Kaynak

GÜNÜN 11’İ

L. Doğan Tılıç: Memlekette gitmek için ölümden zor bir parayı vermeyi göze alanlar var!

Miyase İlknur: Öykündükleri Abdülhamit’in bile aklına rakamları yasaklamak gelmemiş

Nuray Sancar: Yoksulun atadan kalma sinisi 128 milyar doları kaldıracak genişlikte olamaz

Ali Ece: Beşiktaş’ın Aboubakar’ı yetiştirmek dışında ilacı yok gibi!

Emrah Lafçı: 128 milyar dolar, ‘Biz yaptık oldu’ yaklaşımına karşı duruşun simgesi haline geldi

İbrahim Kiras: Sıkıntısız bir iş olsaydı panik içinde afişleri söktürürler miydi?

Mustafa Karaalioğlu: 128 milyar doları heba edenin ülkenin ‘bekasını’ koruyabileceğine kim inanır?

Murat Muratoğlu: Her gün zırva mı dinleyecek, fırsatını bulursa gidecek!

Yılmaz Özdil: Nerde bu para diye soruluyor, soranlara kızıyorlar iyi mi!

Erk Acarer: İki fotoğrafta tek kare; samimiyetsizliğin, yozlaşmanın, halkları kandırmanın resmi

Osman Müftüoğlu: Bundan sonraki başarının en önemli belirleyicisi ‘aşılanma’ ve ‘aşı kararsızlığı’

Contemporary İstanbul, yeni açılış tarihiyle Lütfi Kırdar Rumeli Salonları’nda

Orhan Pamuk kayıtsız kalamadı: Kitabımda Atatürk’e hiçbir saygısızlık yok

Bu bir utanç yazısı

İKSV’ye ‘Bu bienalin farkı ne’ diye sorduk, ‘Dikkat, her an karşınıza çıkabilir’ dediler!

Da Vinci’nin Salvator Mundi tablosu, NFT versiyonuyla yeni rekor peşinde

Erdoğan ve Bahçeli ‘Özbek Otağı’nda baş başa iftar açtı

110.92 karatlık pırlantaya 1,2 milyon dolarlık teklif

İki kafadarın ‘daha büyük penis’ macerası hastanede bitti

Örümcek ağlarının sesi çıkarıldı

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • AGORA
  • SANAT
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • Email
  • Facebook
  • Google+
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi